Sur’dan Efrîn’e sömürgeci mesajlar!

Efrîn şahsında ilk servis edilen sömürgeci pratiğin bir okul-eğitim işi olması tesadüfi değildir. Başlatılan toplum kırım çalışmalarının ilk ve en belki de en önemli girişimidir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1994 yılında yaptığı bir çözümlemede şöyle bir tespit yapar: “Namuslu bir Kürt için dünyanın hiçbir yerinde rahat bir yer yoktur. Hatta namuslu bir insan için Türkiye'de de hiçbir yer yoktur. Öyle sandığınız rahatlık felsefesi bizde işlemiyor. Bunu anlayacaksınız…”

Bu sözü hatırlatan şey ise işgalci Türk devletinin Kürtler şahsında art arda sergilediği faşizan sömürgecilik pratikleri! Dün büyük bir şov ile servis edilen bir mizansen haberleri peş peşe servis ettiler.

“Afrin’de sokak canlandı” denilerek önce nereden verdikleri belli olmayan top oynayan çocuklar, sonra çarşıdan bir esnaf görüntüsü! Hikâyesini bilmediğimiz her görüntüden binlerce çarpıtma çıkarıyorlar. Zaten sömürgeciliğin en özgün tanımlarından biri de bir mekânın ya da kişinin hikâyesini çalması, içini boşaltması değil midir?

İki hafta geriye dönelim.

Amed Sur’da bir açılış oldu. Tahir Elçi’nin katledildiği dört ayaklı minare açıldı. Açılış ama nasıl bir açılış? Minareyi bayraklarla donatarak açtılar. Minarenin ayakları kurşun izleri ile dolu, dibindeki kan hala gitmemiş ama her tarafı bayrakla doldurulup büyük bir lütuf imiş gibi açılış oldu. Verilmek istenen mesaj aslında net idi: “Bu minare artık bizimdir, devleti bu sokakta hissedin. İşgal ettik, bunu her geçişinizde, bakışınızda görün”…

Öyle tarihi bir yerin bu şekilde halka açılması mesajlarla doludur ve geleceği dair de her yerin aslında aynı şekilde yapılmak istendiğinin bir göstergesidir. Yurtsever her Kürdün kaldığı apartmanı, evi aynen minare gibi önce kurşunlarla yıkıp sonra bayrakla açmak istiyorlar. Bu bağlamda Sayın Öcalan’ın “anlayacaksınız” dediği şeyi tam olarak anlamış sayılmıyoruz. İşaret ettiği şeylerden biri de budur.

Dün, benzer bir başka haber.

Bu sefer Hakkâri’den bir görüntü geçildi. Şöyle denmiş: “Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde "Yüksekova yürüyor" projesi kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Afrin'de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı'na destek amacıyla yürüyüş düzenlendi.. Hakkari Yüksekova Kaymakamlığı ve 3. Piyade Tümen Komutanlığınca, 2 bin 744 rakımlı 'Afrin Kahramanları Tepesi'ne yürüyüş düzenlendi.”

Çocuklar-gençler ve ellerinde bayraklar, bolca malzeme yapılmış. Gever vurgusu ile adeta “bir zamanlar gençlik direnişinin kalesi idi, düşmana kök söktürüyordu ama şimdi ellerine bayrak veriyoruz” mesajını haber arasında bolca serpiştirmişler. Mantık Sur’daki mantıkla aynı!

Bayraklı şov geçmeden Efrîn şahsında tavan yaptı.

Yine Anadolu ajansına bakalım. Geçtiği “Afrin terörden arındırıldı çocuklar okulla buluştu” başlıklı haber, adeta modernite zamanlarında sömürgecilik nasıl olurun cevabını içeriyor. Haber sadece kara bir propaganda ve kurgu değil aynı zamanda bir ulus devlet gerçekliği olarak sömürgecilik konusunu da insanın iliklerine kadar işletiyor. Aynı şekilde asimilasyon nedir, nasıl gerçekleşirin cevapları da veriyor. YPG üzerinden yazılan haber metni, insanı güldürüyor. Bu kadar düşüncesizlik ve saçmalığa pes dedirtiyor.

Çocukların ellerine Türk bayrakları iliştirilmiş. Okul denen yerin üzerine bir Erdoğan bir de Ankara Keçiören belediye başkanının fotoğrafı asılmış. Bayrağını astığı yer ‘benim’ diyor. Eline verdiği her bireyi sömürü alanına çeviriyor. Bu politika tarzı yeni değil.

Esasen Erdoğan’ın da ara ara değindiği üzere “üç tarz-ı siyaset” dediğimiz bir işleyişin içinden bakılabilir. Bu tarzlar Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık idi. Erdoğan şuan bu üç tarzı da sentezliyor ama şuan esas üzerinden gittiği ve işini gören “Türkçülük” siyasetidir. 2015 ve sonrası pratikleri, MHP ile ilişkileri, bozkurt işaretleri ve milli-yerli vurguları boşuna değil. Hepsi bu formun görünümleri.

İşgal girişimini ve bu işgal aklı ile girişilen sömürgeleştirme durumunu da bu politikalar üzerinden okuyabiliriz. Gerek Osmanlılarda gerek Türk devletinin her döneminde hayati tüm değişimler iki alan üzerinden yürütüldü: Askeri ve Eğitim!

Bu alanlarda değişiklikler yapılarak kalıcılaşma istendi. Askeri kısmı şiddeti ve zorbalığı temsil ederken, eğitim ise şiddetin meşrulaştırılması, geçişin kolay olması ve sömürge faaliyetlerin yeterince işbirlikçi bulması içindir. Egemen devletler, sömürgeleştirdikleri yerde kendine ihanet edecek birilerini yaratmak zorundadır. Ki işleyişi hızlı olsun! Sömürgecilik bir felakettir ve kan emiciliktir.

Yine eğitime direk yönelir çünkü eğitim demek “miras” demektir. Çünkü “Gelenekler ve edinilen şeyler, alışkanlıklar ve fetihler, yapılan işler ve geçmiş kuşakların eylemleri bu eğitim yolu ile miras olarak bırakılır ve tarihe kaydedilir.”

“Nihayetinde sömürgeciliğin özünde ezmenin yanı sıra başkalaştırma vardır. Beyinsiz ve yüreksiz, varsa bile yürek teneke gibi ses çıkaran ya da ses vermeyen bir insan yaratma amacı vardır. Sömürgeciliğin en büyük hedefi, sömürgeleri altında tuttuklarını, başkalarının yani kendilerinin yani sömürgecilerin kafalarıyla yürümelerini sağlamaktır. Bu bağlamda başkalarının kafasını iki omuzu arasında taşıma gerçekliği özü itibariyle sömürgeciliktir. Sömürgeci zihniyettir.”

Efrîn şahsında ilk servis edilen sömürgeci pratiğin bir okul-eğitim işi olması tesadüfi değildir. Başlatılan toplum kırım çalışmalarının ilk ve en belki de en önemli girişimidir. Çünkü eğitimine el konulan her birey bir yerden sonra hep yanlış öğrendiği için politika ve ahlaktan da uzaklaşacaktır. Sistemin şekillendirdiği bir çıktı olacaktır.

En başta belirtilen “Namuslu bir Kürt için dünyanın hiçbir yerinde rahat bir yer yoktur” tespitinin 21.yy’da Kürtler şahsında nasıl da doğru bir tespit olduğunu tekrar tekrar görüyoruz. Amed’in surlarındaki faşizmi Efrin’in köylerindeki faşizmine bağlayan şey bundan olsa gerek.