GÖRÜNTÜLÜ

Pervin Buldan: Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı bir mücadele çağrısıdır

İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan, "Demokratik toplumun inşası, mücadelesi hiçbir zaman bitmez... Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı kendi başına bir mücadele çağrısıdır. Bunu toplumsallaştırmak her kesime yaymak bu mücadelenin bir parçasıdır" dedi.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çağrısı başlayan yeni süreç tartışmaları devam ediyor. Sürece dair ivme kazandıracağı belirtilen ve günlerdir beklenen İmralı Heyeti ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasındaki görüşme gerçekleşti.

Görüşmeye ilişkin İmralı Heyeti Üyesi Pervin Buldan ANF'nin sorularını yanıtladı.  

Süreç tartışmalarında Erdoğan ile yapılacak görüşme önemseniyordu. Sizin gerçekleştirdiğiniz bu görüşmeye dair gözlemleriniz nedir?  

Sayın Cumhurbaşkanı ilk kez İmralı Heyeti'ni kabul etmiş oldu. Uzun süredir yapmış olduğumuz görüşmeler vardı. Siyasi partilerle görüşmüştük. Bu işin merkezinde olması gereken bir isim olarak sayın cumhurbaşkanı bu konuya çok uzakta kaldı. Bu konuda söz kurmamıştı. Herkesin beklentisi vardı bu anlamda. Bu görüşme duruma bir açıklık getirmiş oldu. Çünkü İmralı Heyeti'ni kabul etti ve bu konuda görüş alışverişinde bulunduk. Kendisi hem bizim aktarımlarımızı dinledi ve önerilerimizi dikkate alan bir noktadan süreci sahiplendi. Bu konuda onlarda da bir kararlılık var. Sürecin sahiplenmesi konusunda Abdullah Öcalan'ın bir irade ve kararlılık ortaya koyduğunu söylüyoruz. Aynı kararlılığın iktidar tarafından da olduğunu gördük. Bu yönüyle önemli tarihi bir görüşme.  

Bugüne kadar Erdoğan'ın bu meseleye mesafeli olması konuşuldu mu? 

Bu kadar uzak durmasının sebebini sormadık. O da bir şey söylemedi. Bizim tahminimizce, sürecin ilerleyişini görmek istedi. 2015 sürecinden sonra yaşananlardan kaynaklı süreçle ilgili bir tedirginlik vardı. Aynı şeyin yaşanmaması için, ilerleyebileceğini gördüğü anda sürecin merkezine girdi. Bunu konuşmadık ancak bizim tahminimiz bu.  

Bu sürecin neresindeyiz? Bir takvim yok ancak hangi aşamadayız? 

Bir takvim yok elimizde ama olması gerekenleri biz sürekli dile getiriyoruz. İktidar da bunu biliyor. Sayın Öcalan ile yapılan görüşmelerde tutanaklar tutuluyor. Devlet yetkilileri bu görüşmeye katılıyor. Yapılan bu görüşmeler muhtemelen cumhurbaşkanına, iktidara aktarılıyor. Bilinmeyen ya da ilk kez ortaya çıkacak meseleler değil bunlar. Birçok sorun var, birçok sorun alanları var. Çıkarılması gereken yasalar var. Bunları tek tek söylemek yerine yasal zeminlerin oluşması gerektiğini ifade ettik. Yasal bazı düzenlemelerin yapılması gerektiğini sürece katkı anlamında olması gerektiğini ifade ettik. Onlar bu konuda negatif değildi açıkçası. Ama nelerin olacağına dair bir ayrıntı yok.  

Adalet Bakanı ile görüşme kararı Erdoğan görüşmesinde mi ortaya çıktı? 

Biz Adalet Bakanı ile görüşmeyi kendimiz talep ettik. Yani bu cumhurbaşkanı ile konuşulan bir mesele değil. Daha sonra kendi aramızda yaptığımız toplantıda acilen Adalet Bakanı ile de bir görüşme yapmanın önemli olduğunu düşündük.  

Neden acil? 

Çünkü atılması gereken adımlar, çıkarılması gereken yasalar var. Birçok konu başlığı var. Bunları konuşmak istişare etmek ama aynı zamanda yol almak istiyoruz. Çünkü barışa giden yolda eğer bir sıkıntı varsa. Bir kazaya neden olacak bir şeyler varsa bunları düzeltmek lazım. Bu kazaların önüne geçmek açısından önemlidir.  

Sürecin sabote edilme ihtimali çok konuşulmuştu. Sabotaj ihtimaline ya da bu sürece dönük darbe ihtimaline dair ne söylemek gerekir? 

Şimdi tehlikelerle dolu bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz 2015 yılında bu konuda yandık. Bu seferde aynı akıbeti yaşamamak için aynı süreci yaşamamak açısından, sürecin heba olmaması açısından bunların olması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden hani kazalara sebep olacak olan şeyleri ortadan kaldırmak lazım.  

Kayyum uygulamaları, İBB Başkanı İmamoğlu'nun tutuklanması, demokrasiyi savunmak isteyenlere dönük saldırılar, gözaltı ve tutuklamalar... Bunlar sürece zarar vermiyor mu?  

Demokratik adımların mutlaka olması gerekiyor. Elbette bunu sadece Adalet Bakanı ile değil, sürecin içinde olması gereken kesimlerde ve muhalefet partilerinin genel başkanlarında da büyük bir sorumluluk var. Parlamentonun üzerine düşen bir sorumluluk var. Parlamentonun acilen devreye girmesi gerekiyor. Siyasi partilerin genel başkanları bu konuda çok daha fazla söz kurmalı. Pek çok sorun alanı var. Cezaevleri, kayyum uygulamaları, hasta tutsaklar gibi pek çok sorundan bahsediyoruz. Bu mesele sadece DEM Parti'yi ya da Kürtleri ilgilendiren bir sorun değil. Türkiye'de yaşayan 85 milyon insanın meselesi. Bütün siyasi partilerin meselesi. Bu yüzden herkes bu konuda çaba sarf etmeli ve atılacak adımlara katkı sunan yol açan bir yerden meseleye yaklaşması gerekiyor. Buda bizim yapacağımız ziyaretler serisi ile belkide olgunlaşacak diyeyim. Örneğin Adalet Bakanı ile bir görüşme acilen yapılırsa belki bir istişare ile nelerin yapılması gerektiğine dair konuşacağız. Onlar kendi fikirlerini, biz kendi fikirlerimizi söyleriz. Ardından siyasi partilerle başka kesimlerle de görüşülür. Zaten İmralı'ya da gidilmesi gerekiyor, Sayın Öcalan ile bir görüşme yapılması gerekiyor. Orada da atılacak adımlar olgunlaşır ve hızlı bir şekilde adımlar atılırsa, bir kaç ay içinde bu sürecin tamama ermesi gerekiyor.  

Birkaç aydan kastınız nedir? 

Haziran'a kadar adımlar hızlı bir şekilde atılırsa sürecin tamamlanacağını düşünüyorum.  

Ne olursa süreç 'tamamlanmış' diyebiliriz?   

Yasalar çıkarılır, PKK fesih kararı alır, bunun şartları olgunlaşırsa, kongre toplanır ve kararını alırsa aynı zamanda iktidar tarafı kendi cephesinden yapması gerekenleri ortaya koyup yaparsa, yasaları hızlı bir şekilde çıkarırsa o zaman birkaç ay içinde bu işin tamamlandığından söz edebiliriz.  

Çıkarılmasını beklediğiniz bu yasalara ilişkin bir çalışma var mı?  

Bizim cephemizde de böyle bir çalışma var. İktidar cephesinde de bir çalışma var ve bunu şu an açıklamıyoruz.  

Demokrasi mücadelesine ilişkin ne söylemek istersiniz? Bu süreç demokrasi mücadelesini öteleyecek mi? Buna dair eleştiriler var, siz ne söylemek istersiniz?  

Demokratik toplumun inşası, mücadelesi hiçbir zaman bitmez. Bir yerde biter başka bir yerden başka bir şey başlar. Mücadele her zaman devam eder. Yasaların çıkması için mücadele edilir. Adımların atılması için mücadele edilir. Her gün kadın katliamlarının yaşandığı, çocukların öldürüldüğü, Narin cinayetinde olduğu gibi... Bütün bu zihniyetle ve olumsuzluklarla mücadele her zaman devam edecektir. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı kendi başına bir mücadele çağrısıdır. Bunu toplumsallaştırmak her kesime yaymak bu mücadelenin bir parçasıdır. Kendi başına hiçbir şey olgunlaşamaz. İstanbul belediyesine dönük saldırılar da kabul edilemez. Biz Hakkari'ye kayyum atanmasına nasıl karşıysak İstanbul'a da aynı şekilde karşıyız. Bütün bunları bertaraf edecek olan demokratikleşmedir. Demokrasi mücadelesidir. Bunları mücadele süreci ile hayata geçirmek hepimizin görevi.