Suriye'de yeni denge sinyalleri...Seyit Evran
Türkiye ilk başta ateşkese uymayacağını söyleyip Halep ve Efrin çevresinde, sözde muhalif gruplarla, Kürtlere ve Demokratik Suriye güçlerine saldırılar organize etti.
Türkiye ilk başta ateşkese uymayacağını söyleyip Halep ve Efrin çevresinde, sözde muhalif gruplarla, Kürtlere ve Demokratik Suriye güçlerine saldırılar organize etti.
Üç aylık bir rötardan sonra sonra 3. Cenevre görüşmeleri dün yeniden başladı. Aslında sonucun da şimdiden belli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar hala dünyanın iki süper gücü sayılan Rusya ile ABD arasında bir anlaşma ile yapılıyor olsa da, çok fazla sonuç alacağını söylemek yerinde olmaz. Zira Suriye içindeki temel dinamikler, etkili aktörler bu görüşmelerde yer almıyor. Onların yerine uluslararası ve başta Türkiye olmak üzere bazı bölgesel güçlerin sahadaki vekilleri konumundaki gruplar ve radikal İslami yapılar muhatap olarak bu görüşmelere dahil ediliyor.
Cenevre-3 görüşmelerinin ara verildiği süreçte Rusya-ABD arasında varılan anlaşma ile ateşkes ilan edilmişti. Ancak Türkiye ilk başta ateşkese uymayacağını söyleyip Halep ve Efrin çevresinde, sözde muhalif gruplarla, Kürtlere ve Demokratik Suriye güçlerine saldırılar organize etti. ABD ve Rusya, Türkiye'nin ateşkesi ihlal eden saldırılarına karşı ciddi bir tepki göstermedi.
ATEŞKES SÜRECİ İLE BAŞLAYAN DEĞİŞİM
Ateşkes öncesi Türkiye’nin Efrin ve Halep çevresinde YPG ve QSD mevzileri ile yerleşim yerlerini bombalaması, uluslararası alanda gündem oldu. Ateşkesin ilan edildiği gece Tel Abyad’a saldırı düzenlemesi bu tartışmaların bir parçası olarak sürdü. Ancak bu süre içinde uluslararası güçler ve 3. Cenevre konferansına katılacak olan kesimler bazı hazırlıklar yaptı. Bu hazırlıkların başında ise kimileri açık, kimileri gizli bazı görüşmeler gerçekleştirildi. Bu süreçte Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok ülkeye ziyarette bulundu. Başbakan Ahmet Davutoğlu da bazı görüşmeler yaptı. Davutoğlu'nun yaptığı en önemli ziyareti İran’a yaptı. Çünkü İran bölge dengeleri açısından başta gelen aktörlerden biridir. Ayrıca Suriye konusunda da kilit önemde rol oynayan bir güçtür. Davutoğlu'dan sonra Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim da Tahran'ı ziyaret etti. Tabii bu süre içinde de Efrin ve Şêx Meqsûd mahallesine yönelik sivilleri hedef alan saldırılar her geçen gün biraz daha şiddetlenerek sürdü.
Görüşmenin ardından Davutoğlu temkinli bazı açıklamalar yaptı. Muallim ise 3. Cenevre toplantılarından bir kaç gün önce bazı açıklamalar yaptı. Mullaim'in yaptığı açıklamalar, aynı zamanda Suriye’nin konferanstaki kırmızıçizgilerini gösteriyordu. Kaldı ki kendisi de öyle adlandırdı. Muallim, 'Esad’ın durumunu tartışmak kırmızıçizgimizdir' dedi. Ayrıca 'Federasyon tartışması gündemimizde yok' dedi. Öyle bir şeyi tartışma konusu bile yapmayız. Suriye Dışişleri Bakanı 'De Mistura ülkemiz hakkında hiçbir söz söyleme, proje ileri sürme hakkına sahip değildir' diyerek ilginç bir çıkış yapmış oldu. De Mistura, çözüm için 'federasyon modeli'ni işaret etmişti. Bunun yanı sıra, Rusya da çözüm için Federasyon modelini açıkça dile getirmişti. Mualim'in bu çıkışı danışıklı da olsa Rusya ve sorunu çözmek için görevlendirilen BM özel temsilcisine daha görüşmeler başlamadan karşı koyuştu. Diplomatik görüşmeler için bir anlamda yapılabilecek çıkışlar ve açıklamalardır. Ancak Rusya’nın Suriye'de olmaması durumunda, Baas rejiminin şu ana kadar ayakta kalamayacağını da bilmeyen yoktur. Bu çıkış bir anlamda 'acaba Suriye için Rusya’nın rolü arka plana mı düştü' sorusuna sebep oldu.
İRAN, TÜRKİYE İLE BAAS REJİMİNİ UZLAŞTIRDI MI?
Ateşkes ilan edilmeden önce, Efrin-Halep çevresinde QSD güçlerinin çete gruplarından bazı köy, kasaba ve alanları alması, yine Cizire ve Kobane kantonlarında ilerleyişinin konu olduğu bazı tartışmalar yürütüldü. Aynı dönemde Suriye Baas Rejimi de hem Halep, hem İdlıp, hem de Bab çevresinde ilerleme kaydediyordu. Bir yandan Kürtler ve ittifak halinde olduğu halklar, yeni alanlara açılmalar yaparken, öte yandan da Suriye Baas Rejimi, Rus hava kuvvetleri sayesinde kimi yerlerde hatırı sayılır ilerlemeler kat etmişti. Tabi bu durum Türkiye ile Rusya’nın savaşın eşiğine geldikleri bir dönemde yaşanıyordu. Bir çok Türk aydın, yazar, siyaset uzmanı yaşanan gelişmeler hakkında bazı görüş ve düşünce ileri sürdü. İleri sürülen görüşlerin başında ise, Türkiye’nin bir tercih ile karşı karşıya olduğu yönündeydi. Yani Türkiye kırmızıçizgi olarak belirlediği Cerablus, Azaz hattında ya Kürtlerle anlaşmaya vararak bir sonuca gider yada Bab taraflarından ilerleyen Baas Rejimi ile yeniden ilişkiler geliştirerek Kürtlerin gelişimini durdurur şeklindeydi. Konferans başlamadan önce Velid Muallim'in yaptığı açıklamalar, bir anlamda Türkiye ile Suriye’nin uzlaştığı yönünde bazı sinyaller sunuyor. Zira İran arkasında olmadan Suriye Baas Rejimi Rusya'nın açıklamasına rağmen 'Federasyonu tartışma konusu bile yapmayız' şeklinde bir açıklama yapamazdı. Bu durum, Suriye’nin İran ile Rusya arasında yeni bir tercih mi yaptı gibi bir soruya neden oluyor. Çünkü verilerin çoğu bunu doğruluyor. Nitekim görüşmelerin başladığı günün akşamı, Rusya'nın Suriye’deki güçlerini çekme kararını alması, Suriye’de yeni bir durumun ortaya çıktığını kanıtlıyor. Ortaya çıkan yeni durum İran-Türkiye-Suriye arasında kısa bir süre önce gerçekleştirilen ziyaretlerde bir anlaşmanın yapılabildiği görüşünü güçlendiriyor. Aslında bu her üç ülkenin yeniden bir araya gelmesi, Suriye’de yeni dengelerin kurulduğunu da gösteriyor.
Zira şu ana kadar Rusya’nın Suriye’deki güçlerini çekme gibi bir tartışması bile yapılmış değildi. Böyle bir dönemde gücünü çekmesi iki ihtimalden kaynaklanabilirni. Birincisi: Cenevre görüşmelerinde gücünün görünürlüğünü azaltması, bununla da daha fazla etkili kılınmasını resmiyette dökme çabaları olabilir. İkincisi ise, Türkiye ile Baas rejiminin uzlaşmasına zemin sunmak ve Kürtlerin Cerablus-Mımbıc, Azaz, Bab hattında ilerlemesini durdurmak, burayı Baas ve Türkiye'nin inisiyatifine bırakmak. Bu durum bölgede sürekli değişken olan dengelerin kısmen de olsa yıkıldığı ve yeni bir dengenin kurulmaya çalışıldığını gösteriyor.
Bu durum, Suriye ve Rojava topraklarında ne tür gelişmelere neden olabileceğini şimdiden kestirmek zor. Ancak böyle bir uzlaşma ve yeni denge başta Kürtler olmak üzere tüm yoksul kesimlere yönelik yeni siyasi, askeri, özel savaş yöntemleriyle yönelimlerin olacağını olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak çok olumsuz sonuçlara neden olabileceği gibi olumlu sonuçlara da vesile olabilir. Önümüzdeki dönemde bu durum biraz daha netleşir.