Suriye halkının kaderini kim belirleyecek?

Dünyadaki önemli güçler Suriye’nin yeniden yapılanmasıyla ilgileniyor. Bu ilgileri de kendi çıkar ve kaygılarına göre şekilleniyor. Bu güçler, Suriye halkının ne istediğini veya halk için hangi yönetim modelinin daha iyi olacağının hesabını yapmıyor...

SURİYE'NİN YENİDEN YAPILANMASI

Suriye’de yeni rejim nasıl şekillenecek? Arap ülkeleri, konuyla ilgili girişimlerini sürdürüyor. Aynı şekilde ABD ve Avrupa da bu konu üzerinde çalışıyor. Bu ülkelerin çoğu, yeni rejimin bölge ve dünya için bir tehlike kaynağı olmasını istemiyor. Bu konuda korkuları var ve korkularının nedeni, HTŞ’nin El Kaide’nin uzantısı olması. HTŞ yöneticileri ise kendilerini değiştirdiklerini iddia ederek güven vermeye çalışıyor.

Bu girişimlerin bir ucunda da Türkiye var. Türkiye, Baas rejiminden daha katı bir rejimin kurulması için çalışıyor. Özellikle üniter bir Suriye vurgusunu sürekli yapıyor. Ancak HTŞ’nin elinde şekillenecek üniter bir Suriye, Baas rejimini aratır. Baas rejimi, Arap milliyetçiğini öne çıkarmıştı. HTŞ ise buna dini de ekleyecek. Bu durum, daha yasakçı ve herkesi biata zorlayan bir rejim olacak.

TÜRKİYE, SURİYE’NİN İÇİŞLERİ İLE NEDEN BU KADAR İLGİLİ?

Türkiye, Suriye’nin içişleri ile neden bu kadar ilgili? Neden katı ve baskıcı bir rejim konusunda bu kadar ısrar ediyor? Öncelikle belirtelim ki, temel korkusu Kürtlerdir. Bunu net bir şekilde vurgulamak gerekiyor. Türkiye, demokratik bir Suriye istemiyor. Bunu kendisi için bir tehlike görüyor. Çünkü demokratik bir Suriye’de Kürtlerin de yer alacağını ve bir statü sahibi olabileceğini hesaplıyor. Kürtlerin statü sahibi olmaması için üniter bir devlet yapısında ısrar ediyor. Bu doğrultuda, Suriye’ye kendi isteğine göre bir rejim dayatıyor. HTŞ’yi desteklediği ve onu iktidara taşıdığını var saydığı için, yeni yönetimi baskılayacağını ve etkileyeceğini hesaplıyor. Olası etkisini, demokratik bir Suriye lehine değil, despotik bir rejim için kullanıyor.

Belirtildiği gibi, dünyadaki önemli güçler Suriye’nin yeniden yapılanmasıyla ilgileniyor. Bu ilgileri de kendi çıkar ve kaygılarına göre şekilleniyor. Bu güçler, Suriye halkının ne istediğini veya halk için hangi yönetim modelinin daha iyi olacağının hesabını yapmıyor. Burada, Suriye halkı bu işlerin neresinde diye asıl soruya gelmek gerekiyor. Suriye halkının kaderini başka güçler mi belirleyecek yoksa kendisi mi?

Beşar Esad’ın iktidar olduğu dönemde Suriye, çok daha parçalıydı. Aydın ve muhalif çevrelerin bir kısmı yurtdışındaydı ve dağınık bir haldeydiler. Özerk bölgeler, diğer bölgelerden önemli ölçüde kopuktu. Zaten ülkenin bir kısmı Türkiye tarafından işgal edilmişti ve bu bölgelerde Türkiye, kendi istediği örgütleri kurup yönlendiriyordu. HTŞ de İdlib bölgesindeydi. Bu parçalı durum sadece coğrafyayla sınırlı değildi; ideolojik ve siyasi açıdan da çok parçalı ve birbirinden kopuk durumdaydı. Ayrıca, Suriye’de uzun yıllar tek parti sistemi olduğu için demokratik bir kültür de yoktu.

TÜRK DEVLETİNİN İŞGAL ETTİĞİ BÖLGELERDEN ÇEKİLME NİYETİ YOK

Artık Baas rejimi devreden çıktı ve önemli değişikler oldu. HTŞ, İdlib’ten çıkarak daha geniş alanlara yayıldı. Türkiye’nin işgal ettiği bölgeler eski konumunu koruyor. Türk yönetiminin bu bölgelerdeki işgalini sonlandırmak veya güçlerini geri çekmek gibi bir niyeti yok. HTŞ de bunu dayatmıyor ve gündem yapmıyor. Bu nedenle Türk devletinin eli serbest, işgal bölgelerine dayanarak bütün Suriye’ye hükmedip güdümüne almak istiyor. Ayrıca HTŞ de demokratik bir Suriye için güven vermiyor. İdeolojik olarak da demokratik bir sisteme karşılar ve şimdi daha geniş alanları etkilemelerini ve daha fazla rol oynama olanağını bulmalarını demokrasi için kullanmayacakları açık.

Yeni durumun getirdiği bir karşı devrim ve anti-demokratik yapılanma tehlikesi var. Bunu sürekli göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ancak yeni durumun beraberinde getirdiği olanaklar ve avantajlar da var. Bunu olanakları demokratik bir Suriye yönünde kullanmak için de Suriye halkının devreye girmesi gerekiyor. Demokrasi, kimin için bir ihtiyaçsa en çok o devreye girecek. Açık ki, bu da Suriye halkının kendisidir. Yoksullar, ezilenler, kadınlar ve aydınlar artık daha fazla görünür olmak ve örgütlenmek durumundalar. Bunun önünde zorluklar var ama olanaklar da var. Şimdi bütün Suriye halkı ve bölgeler, birbirlerine daha fazla ulaşma ve birbirlerinin deneyimlerinden yararlanma olanağına sahipler. Bu olanakları iyi kullanmak gerekiyor.

KARŞI DEVRİM VE TEKÇİ DAYATMALAR BOŞA ÇIKARILABİLİR

Özerk Yönetim’in, Kuzey ve Doğu Suriye deneyimi büyük bir şans ve model olarak önümüzde duruyor. Bu bölgede Suriye’nin bütün bileşenleri, kültürleri ve inançları eşit koşullarda bir arada yaşayabiliyor. Meclisler sistemiyle ve demokratik bir yönetimle halk kendini yönetiyor. Bu yönetim, Suriye’nin geri kalan bölgeleriyle etkili bir ilişki ağı kurmalı. Bütün bölgeler birbirleriyle alıp vermeli ve örgütlenmede ortaklaşmalıdır. Kurulacak demokratik birlikler ve etkili bir muhalefet bloğu, karşı devrimi ve tekçi dayatmaları boşa çıkarabilir. Ama halklar etkili bir biçimde kaderlerini ellerine almazsa, Suriye halkının kaderini dış güçler ve işgalciler belirleyecektir. Bu da Suriye’de yeni bir karanlık dönemin ve çatışmaların kapısını aralayacaktır.

Demokratik bir Suriye için içeride ve dışarıda bütün güçlerin çalışmalarını ortaklaştırması gerekiyor. Türk devleti, Kürtleri sürekli olarak bölücü bir tehlike kaynağı gibi lanse etmeye çalışıyor. Ama Kürtler, bugün Suriye’nin hem birliğinin hem de demokratikleşmesinin en etkili gücüdür. Kürt halkı, oynadığı bu yapıcı rolünü hem içeride hem de dışarıda etkili ve doğru bir biçimde anlatmaya devam etmelidir.