Tarihin en ciwan damarı: Leyla Şaylemez
Tarihin en ciwan damarı: Leyla Şaylemez
Tarihin en ciwan damarı: Leyla Şaylemez
9 Ocak 2013'te Paris'te sadece üç Kürt kadını değil, Kürt Kadın özgürlük hareketini temsil eden 3 kuşak hedef alınmıştı. Leyla; silsilenin son halkası, en ciwan ve dinamik damarı, yani 3. kuşağı temsil ediyordu. İlk kuşaktan olan Sakine Cansız, ikinci kuşaktan olan Fidan Doğan ile beraber katledilişi tesadüfün ötesinde karanlık ruhların kötü ama hedefli bir oyunuydu. İkinci ve üçüncü kuşağın temsilleri olan Fidan ve Leyla birinci kuşaktan olan Sakine Cansız'ın direniş öyküleriyle büyümüş, sonrasında o direnişin sürdürücüleri olmuşlardı.
Bir ışık gibi aramızda ansızın beliren ciwan ömürlü Leyla, zemheri bir kış ayında kardelenler misali belirmişti kar altından. Nüfus kayıtlarına 1 Ocak 1988 Mersîn doğumlu Leyla Şaylemez olarak geçecekti. Aslen direniş diyarı Amed'in Lice ilçesinden olan ailesi 1978 yılında Mersin’e taşınır. Leyla; 2 kız, 6 erkek çocuklu ailenin 4. çocuğu olarak gelir dünyaya. Henüz çocuk yaşlarda iken ailesi ile beraber 1994 yılında devlet baskısı sonucu ülkesinden çok uzak olan Avrupa'ya göç eder. Mersin'de sadece 1 buçuk yıl öğrenim gören Leyla, Almanya'da 10. sınıfa kadar okumaya devam eder. Avrupa'nın bozulmuş kültürel dokusuna ve soğuk sistemine adapte olamayan Leyla yönünü toplumuna ve onun haklı mücadelesine çevirir.
1996'lardan sonra aktîf olarak kültürel çalışmalara katılarak, folklor grubuyla beraber çeşitli kültür yarışmalarında yer alır ve devrimciliğin ilk adımlarını atmaya başlar. Göç ettiği topraklarda gözünü dünyaya açan Leyla, sürgüne gittiği Avrupa'daki yaşamı kabul etmeyip; yolunu Sakine Cansızların yoluyla birleştirir. Sakinelerin 'Genç başladık genç başaracağız' sözüyle başlattığı özgürlük mücadelesinde, gençlik hareketinin bir üyesi olarak yer alır. Köklerinden kopartılıp göçertilmelerin yalın sembolüydü Ronahi.
Sürgün diyarlarda koca bir özlem ve sevgi biriktirmişti ülkesine dair, gizliden gizliye. Kürdistan hasreti ile yanıp tutuşacaktı gün be gün. Kabul etmeyecekti ailesine ve halkına reva görülen adaletsizlikleri. Gerçek aşkı bulmuştu artık. Güneş tadında, ülke tadında, özgürlük tadında bir sevdaydı bulduğu. Parçaları birleştirmeye, kendini çoğaltmaya ve tamlamaya doğru yol alıyordu. Sabırsızlığı, dur durak bilmez tez canlılığı "başardık sevgili ülkem, zafer bizimdir" müjdesini haykırmak içindi.
2009 yılından itibaren özgürlük mücadelesine katılarak ışığın ve güneşin kızı Ronahi olur. Kürt özgürlük mücadelesinin dur durak bilmeyen fırtınalı çocuklarındandı artık. Küçük bedeni ve genç ömrüyle gençlerin kanını emen modern leviathanlara meydan okumuştu ve isyan başlamıştı. Ölüm çemberinde yitikliğe terk edilen gençlerde zihinsel uyanışı sağlayıp kökleriyle buluşturuncaya kadar durmayacaktı.
Meydan okuma zamanıydı artık egemenlere ve kötülüklere... Halkını vatansız, dilsiz, köksüz bırakanlarla hesaplaşma zamanıydı. Özgürlüğün ağır bedeller istediğinin ve direne direne sağlanılacağının farkına varıyordu. Ve Takvimler 2010'u gösterdiğinde Leyla hasretlik sevdasına ulaşır. Kürtlerin özgürlük mekanlarında, Kürdistan dağlarındadır artık. Bir kelebek misali o çiçekten bir diğerine konar, ülkesinin tüm tatlarının hazına varmak ister. Kah şahikalarına çıkıp zirvelerin seyre dalar kızıl gün batımlarını, kah uzun uzadıya yollara revan olur heyecan dolu yüreğiyle. Dolu dolu yaşamak ister ülkesindeki zamanı.
Işık hızı ile yarışıp çağın ilahlarına meydan okumuştu ciwan ömrüyle Ronahi. Hakikatin ab-ı hayatından yudumlamıştı bir kere, onu tutabilene, durdurabilene aşk olsundu. Aklını ve yüreğini ikna etmişti Ronahi, tüm anlamsız mesafeler, Deniz ve deryalar, adalar ve dağlar, korkular ve sınırlar arşınlanmalıydı, özgürlüğe anca böyle yol alınabilirdi çünkü. Dere-tepelerden, nehir ve ırmaklardan koca okyanusa yol alan bir damlaydı O. Okyanus yolculuğu uzun, çetin ve çetrefilliydi, ama önemli olan o yatakta akmaktı. O artık kozasındaki tırtıl değildi, kısa ömrüne anlam katmak için ilk keşiflere başlayan kelebekti. Yüreğini ülke tadıyla doldurduktan sonra bir sağlık sorunundan dolayı istemeye istemeye geri döner Avrupa'ya. Ama daha güçlenmiş, bilenmiş iradesiyle. Döner dönmez de aktif bir şekilde çalışmalarına kaldığı yerden devam eder, Avrupa Kürt gençlik hareketi bünyesinde faaliyet yürütür. "Düşman genç kadın çalışmalarından korkuyor, o zaman bu çalışmayı daha güçlü yürütmeliyiz" diyerek o perspektif ile çıkar alanlar. Belki de içine doğmuş olmalı ki, şehadete ulaşmadan önce arkadaşlarına, "göreceksiniz yüzbinlerin omuzunda son yolculuğuma uğurlanacağım" demiş. Aynen de öyle oldu, on binler o tabutlarda kendi evlatlarını taşır gibi omuzladı ve kutsal topraklara emanet etti O'nu ve beraber katledildiği diğer iki arkadaşını. Paris´ten Amed’e, Dersim'den, Maraş'a, Mersin'den Kürdistan'a, halk güneşin yoldaşlarını bağrına bastı. Evet bir Ronahi geçti hayatımızdan, kelebek misali, rüzgar ve su gibi. Adı üstünde bir ışık gibi ansızın belirmişti aramızda.
Kendinden emin yürüyüşüyle girdiği bütün ortamlarda Ronahi tadında bir iz bıraktı. Kelebek ömürlü Ronahi direnişçi Kürt kadınının mücadele geleneğinin genç takipçisiydi. Yerinde duramayan enerjisiyle çok az insana nasip olacak bir hızla yaşamımızdan akıp gitti. Onu tanıma şerefine ulaşan herkes için zaman "bir Ronahi öncesi ve Ronahi sonrası diye akacaktı artık. Acılarla dolu yaşamımızda Ronahi adında güzellikler açacaktı. Hayat halkımız için Ronahilerle aydınlık yüzünü örecekti.
Tarihin ve toplumun en dinamik damarı olan ciwan olmak, tamı tamına Ronahi olmaktı. Çünkü O, ciwanların kanını emerek kendini var eden modern Dehaqların yaradanı kapitalizme karşı başkaldırının adıydı. Zalim Dehaq'lara meydan okuyan kızıl bayrağın genç taşıyıcısı, yüreği büyük genç devrimci Ronahi yaydığı ışık huzmesi ile hakikatin perdesini aralayanların kervanına katıldı.
Ve şimdi Kürdistan'ın dört bir tarafında her zemheri vaktinde Ronahi, Sara ve Rojbin kardelenler misali toprağın altından fışkırıp güneşe selam duruyorlar...