Tecrit kalkmadan demokrasi olmaz, Abdullah Öcalan serbest bırakılmalı!

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, tecrit kalkmadan ülkeye demokrasinin gelemeyeceğini belirtirken, İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan da " Abdullah Öcalan kısa zamanda tahliye edilmeli" dedi. ÖHD'den Barış Marhan ise herkesi tutsakların sesi olmaya çağırdı.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki tutsaklar, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı 100 gündür süresiz-dönüşümlü açlık grevinde.

Zindan direnişi, 27 Kasım'da başladı ve 20. grubun devralmasıyla kararlılıkla sürüyor.

Direniş başladığından beri cezaevlerindeki baskı ve saldırılar da arttı. Çok sayıda cezaevinde koğuş baskınlarında artış görülürken, AKP-MHP iktidarı, direnişi kırmak için disiplin cezaları veriyor, infazları yakıyor, tutsakların ihtiyaç duyduğu limon, tuz, şeker alımlarını da engelliyor.

Tutsaklar ise kararlı: Her şartta eyleme devam edeceklerini, tecridin derhal kaldırılması gerektiğini vurguluyorlar.

Sadece cezaevleri değil, açlık grevi direnişi dünyanın her yerine yayılıyor. Maxmûr Kampı’nda İmralı tecridine karşı kadınlar öncülüğünde 18 Aralık’ta açlık grevi eylemi başlatıldı. Maxmûr Şehit Aileleri Derneği’ndeki eylem, 79. gününe girdi.

Yine Yunanistan’ın Lavrio Kampı’ndakiler de Kürt Halk Önderi'ne dönük tecride karşı 62 gündür açlık grevinde. Buradaki eylem, Devrimci Gençlik Hareketi (TCŞ-Tevgera Ciwanên Şoreşger), Avrupa'da Kürt Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Kurdistan a Ewropa) ve Navenda Çanda Kürdistan (Kürt Kültür Merkezi) öncülüğünde devam ediyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Pervin Buldan, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Marmara Bölgesi Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Barış Marhan, İmralı tecridini ve zindan direnişini ANF'ye değerlendirdi.

BULDAN: TECRİT İMRALI'DAN TÜM TOPLUMA YAYILIYOR

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, "İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik sürdürülen hukuk dışı tecrit 6. yılına girerken, tecridin ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması amacıyla başlatılan açlık grevleri bugün 100’üncü günündedir" dedi.

"AKP-MHP iktidar blokunun Türkiye’yi içine sürüklediği hukuksuzluk ve adaletsizlik sistemine, topluma dayattığı faşizm politikalarına karşı demokratik siyasal ve toplumsal mücadele ile cezaevlerindeki açlık grevlerinin tam da kesiştiği bir zamandayız" vurgusunda bulunan Buldan, "İmralı’da uygulanan tecrit politikasını iktidar, tüm ülkeyi ve toplumu içine alacak şekilde kapsamını genişletmekte ve giderek derinleştirmektedir" diye belirtti.

AKP-MHP sistemini "demokrasiyi, adaleti, barış arayışlarını, demokratik siyaseti, parlamentoyu, toplumsal alanı baskılama ve tecrit altında tutma sistemi" şeklinde değerlendiren Buldan, "Bu nedenle tecrit hukuksuzluk rejiminin, çözümsüzlük siyasetinin yürürlük mekanizmasıdır" diye ekledi.

'DEMOKRASİYİ YOK SAYAN İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ'

Buldan, şunları ifade etti:

"Ülkedeki bütün adaletsizlikleri, hukuksuz işleri, kayyım gasplarını, işkenceyi, yolsuzluk sistemini ilerletebilmenin önünü tecrit hukuksuzluğuyla başlattılar. Bu şimdi dalga dalga yayılıyor.

CPT’nin raporlarına rağmen bu hukuksuzlukta ısrar ederek uluslararası hukuku, uluslararası sözleşmeleri dikkate almayan, AİHM kararında olduğu gibi demokrasiye ve insan haklarına dayalı tüm normları yok sayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Cezaevlerinde insanlık onuruna aykırı bir biçimde çıplak arama yapılmaktadır.
Cezaevlerinde tahliyesi gelen tutuklular, disiplin cezaları bahane edilerek, serbest bırakılmamakta, hukuksuzca cezaevinde tutulmaktadır. Cezaevi içinde cezaevi yaratılmaktadır.

Hasta tutsakların ölüme terk edilmesi cezaevlerinde yaşanan bir başka ihlaldir. Salgın koşullarında bile cezaevleri, insani koşullardan oldukça uzaktır. Cezaevlerinde insani koşullar oluşturulması gerekirken, tam tersine ihlallerin önü açılmaktadır.

Tüm ihlaller karşısında cezaevlerinde başlayan açlık grevleri, hukuksuzluklara bir itirazdır.

Bir ülkede demokrasinin, adaletin, barışın, hak ve özgürlüklerin yerleşmesinin ölçütü cezaevlerine olan yaklaşımdır.

'TECRİT BİTMEDEN DEMOKRASİYE GEÇİLEMEZ'

Dolayısıyla, tecrit ve cezaevlerindeki hukuksuzluklar son bulmadan, demokrasiye, hukuka ve insan haklarına dayanan bir düzene geçişin yolu açılmayacaktır. Herkesin bu gerçeğin farkında olması gerekir.
Cezaevlerindeki ihlaller bitmeden, dışarıdaki hukuksuzluklar da sonlanmayacaktır.

Bu iktidarın baskıcı ortamına karşı duran, adaletten yana olan herkesin, sorumlu siyasetin, sivil toplum örgütlerinin, tüm toplumsal kesimlerin ve demokratik kamuoyunun, açlık grevleriyle gündeme gelen taleplere karşısında duyarlı olması gerekir."

'HERKESİN SORUMLULUĞU'

"100. gününe giren açlık grevleri, giderek kritik ve noktaya doğru evrilmektedir" uyarısında bulunan Buldan, "Herkesin bu konuyu gündemine alması, hukuksuzluklara 'dur' demesi, vicdani bir sorumluluktur" dedi.

Buldan, "Tecrit sistemi kırıldığı oranda, demokrasi ve hukuk zemini güçlenecek, çözüm yollarının önü açılacaktır. Tecridi kabul etmiyoruz, tecritle yaşamayı asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. İktidarın bunu normalleştirme çabaları karşısında adaleti ve hukuku ısrarla savunmaya devam etmeliyiz" şeklinde konuştu.

'TOPLUMSAL KIRILMALAR YAŞANIR'

HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, son olarak şunları dile getirdi:
"Devlet aklına çağrımız; toplumsal kırılmalar yaşanmadan, tecrit politikasına bir an önce son vermesi, kendi hukukunu, anayasasını ve altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri uygulaması, CPT raporlarının gereğini yerine getirmesidir.

Özellikle TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu açlık grevleri ve cezaevlerinde yaşanan ihlaller karşısında harekete geçmeye çağırıyoruz.
Parlamento da çözüm yollarının bulunması için bu konuyu bir an önce gündemine almalıdır."

TÜRKDOĞAN: KÜRTLER KAYGILANDIRILILIYOR

İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, 2019 yılından beri 'ceza' ve 'yasaklama' kararlarıyla İmralı tecridinin derinleştirildiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Sürekli tecrit ve izolasyon uygulanan Abdullah Öcalan ve diğer 3 kişi ne yapmış olacak ki bu kadar uzun süreli görüş cezaları veriliyor? Bu, keyfi verildiğini ve hukuksal denetimlerin de yapılmadığını gösteriyor. Burada bir mantıksızlık var. Hükümetin bunu izah etmesi gerekiyor. Bir başka nokta da Anayasa Mahkemesi ve AİHM'in özellikle bu görüş yasaklarıyla ilgili başvurular konusunda karar vermesi gerekiyor. Çünkü bu yeni değil, çok eskiden yapılan başvurular var."
Türkdoğan, "Abdullah Öcalan sadece ailesi bakımından değil, Kürtlerin büyük çoğunluğu ve duyarlı kesimler bakımından sürekli durumu takip edilen insan. Böyle insana uzun süreli görüş yasakları koyduğunuz zaman bu kitleyi kaygılandırırsınız; buna hakkı yok iktidarın. Mutlaka Abdullah Öcalan'ın avukatları ve ailesiyle görüşme hakkını kullanması gerekir" dedi.

'ÖCALAN'IN TAHLİYE ZAMANI BELİRLENMELİ'

İmralı tecridinin Kürt sorununun demokratik çözümüyle birlikte ele alınması gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin Kürt meselesini yeniden gündeme alması gerekir ve bu kapsamda Abdullah Öcalan'ın durumunu tekrar konuşması gerekir. Uzun süreli mahpusluk gündeme alınmalı. Bu kadar ağır koşullar, yüksek güvenlikli hapishane modeli ilk kez İmralı'da uygulandı. Sonra 10 tane daha böyle hapishane kuruldu. Yeni kurulan hapishanelerde insanlar tek başına tutuluyor ama bu insanlar da görüş yapabiliyor. 22 yıl bir insanı tek başına nasıl tutarsınız? AİHM'in Abdullah Öcalan'la ilgili verdiği kararın mutlaka uygulanması gerekir. Abdullah Öcalan'ın tahliye olacağı tarihin kendisine bildirilmesi gerekir. Yaşı ve sağlığına uygun olarak bunun yakın bir tarih olması gerekir. Türkiye'nin bunları konuşması gerekirken bambaşka şeyler konuşuluyor. Eylem Planı açıklayacaksanız, buna önce İmralı'daki hakların uygulanmasıyla başlanması gerekir."

'TECRİT KALKMADIKÇA TÜRKİYE'DE BARIŞ OLMAZ'

İHD olarak Kürt meselesi konusunda "önce barış" dediklerini belirten Türkdoğan, "Barışa giden yolun açılmasının İmralı tecridinin kaldırılmasından geçtiğini tekrar tekrar söylemek istiyorum" dedi.

Türkdoğan, şu değerlendirmeleri de yaptı:

"Türkiye'deki bütün barış süreçleri hep Abdullah Öcalan'la başlamıştır. İmralı'dayken de onunla başlamıştır. Yine son süreç de onun çağrısıyla oldu. Dolayısıyla tecrit devam ettikçe barış mümkün değildir.

'ÖCALAN'IN FİKİRLERİ TÜM TÜRKİYE İÇİN ŞANSTIR'

Kürt meselesi çok büyümüştür. Uluslararası sorun haline gelmiştir. Çünkü Türkiye'nin askeri varlığı Suriye'de, Irak'ta vardır. Yine İran'la ilişkilere baktığımızda, uluslararası anlamda baktığımızda bu sorun büyümüştür. Geldiğimiz nokta şu; iktidarın aşırı güvenlikçi, çatışmaya dayalı politikası başarılı olamamıştır. İktidarın artık bunu anlaması gerekir. Sonsuza kadar savaş asla kabul edilemez. Kürtlerin de kendi hakları için sorunu çözmesi gerekir. Bu da tecridin kaldırılıp Abdullah Öcalan'ın görüşlerinin öğrenmesiyle mümkün olacaktır. Kürt tarafı Abdullah Öcalan'ı adres göstermektedir. 2015'ten bu tarafa yaşananlarla ilgili onun ne düşündüğünü öğrenmeliyiz. Belki bu şekilde şans yakalanabilir. Bu Türkiye için şans olacaktır. Sadece Kürtler için değil."

'AVRUPA TUTUMUNU GÖZDEN GEÇİRMELİ'

CPT yetkilileri ile görüşmelerini sorduğumuz Türkdoğan, şunları aktardı:
"Görüşmemizin başlıklarından biri İmralı hapishanesi oldu tabii. 2 hafta kaldılar Türkiye'de. İmralı'ya gitmelerini tavsiye ettik. Açlık grevinin devam ettiğini, 8 kişinin daha önceki açlık grevlerinde yaşamını yitirdiğini, ciddi boyutlara ulaşabileceğini belirttik. CPT yetkilileri de kendilerinin raporunun olduğunu, gereğinin yapılması için yetkili organlara verdiklerini, hükümetle görüşeceklerini söylediler. Türkiye'den döndükten sonra da bakanlıkla görüştüklerini söylediler. Bence burada Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin devreye etkili olarak girmesi gerekir. Bunun bir yolu olarak da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin CPT raporlarının uygulanması noktasında tavsiye kararı alması gerekir. Siyasetin rolünü oynaması gerekir. CPT de böyle söylüyor; 'biz rolümüzü oynadık, siyasetçilerin çözmesi gerekir' dediler. Biz bu sonucu çıkardık. CPT durumun farkında. Tabii ki takip edeceklerini söylediler. Demokratik kurumların, siyasi partilerin daha çok baskı kurması gerektiği kanaatindeyim. Ancak böyle etkisi olabilir. Şunu da ifade edeyim; Abdullah Öcalan'ın durumunu Kürt meselesinden bağımsız ele alamıyoruz. Avrupa ülkelerinin de Kürt sorununa bakışı ile ele almak zorundayız. Birbirine o kadar bağlı ki. Başta Almanya, Fransa, İngiltere'nin konseydeki ağırlıkları nedeniyle bu konudaki tutumlarını gözden geçirmeleri gerekiyor. Kürt meselesinde farklı düşünebilirler ama Abdullah Öcalan'ın mahpusluk konusunda net tutum almalılar çünkü aynı durum kendi ülkelerinde olsa ne düşünürler? Bunun ağır insan hakları sorunu olduğunu kavramaları gerekiyor. Bazen Kürt tarafı CPT'ye çok yükleniyor ama adres CPT yerine, Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi var, genel sekreteri var, Avrupa Parlamenterler Meclisi var, görüşme yapılacaksa, etkileme, eleştiri, baskı mekanizması yapılacaksa buralara talepte bulunmak gerekir."

'TUTSAKLARIN İRADESİ ÖNEMLİDİR'

Türkdoğan, tutsakların salgın döneminde açlık grevinde olduğuna dikkat çekerek, "Bu açlık grevinin süresize dönüşmesi çok tehlikeli olur çünkü bu mahpuslar daha önce çok fazla açlık grevine girenler. Biz yeniden bakanlıkla bu konuda görüşme sağlamaya çalışacağız. Özellikle sağlık takiplerinin yapılması konusunda hassasiyet gösterilmesiyle ilgili düşüncelerimizi ifade edeceğiz" dedi.
İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, "Mahpusların iradesine saygı duyan biriyim. Açlık grevlerini desteklemeyiz, mahpusun iradesi ve talebi bizim için önemlidir. Talepleri tamamen yasal ve meşrudur" diye ekledi.

MARHAN: CİDDİ SONUÇLARI OLUR!

ÖHD Marmara Bölgesi Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Barış Marhan, "Mahpusların talebi çok açık; mevcut yasaların uygulanması, Abdullah Öcalan'a tecridin kaldırılması. Abdullah Öcalan'ın diğer mahpuslar gibi ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi isteniyor" dedi.

"Abdullah Öcalan'a tutuklandığı günden beri ağır tecrit var. Bu koşullar keyfiyetle, ciddiyetsizlikle giderek derinleşmektedir. İmralı statüsü hukuka aykırı olduğu gibi insanlık dışıdır" vurgularında bulunan Marhan, şunları kaydetti:

"Mahpusların sağlık, yaşam hakkının korunması için gerekli duyarlılık gösterilmelidir. Ciddi sonuçları olabilir. 2018'de başlayan, 2019'da biten açlık grevinde yaşamına son veren tutsaklar olmuştu. Böyle olumsuz durumların ortaya çıkmaması için derhal harekete geçilmelidir. Sorumluluk Adalet Bakanlığında, hükümettedir.

Hapishanelerde çok ciddi hak ihlalleri zaten yaşanıyordu, salgın ile birlikte ihlaller katmerleşerek devam ediyor. Açlık grevinin başlamasıyla ise daha da arttı ihlaller. Tutsaklara kargolar, mektuplar verilmiyor, dergi ve gazeteler, temizlik malzemeleri verilmiyor; kantin fiyatları çok pahalı, hastane sevkleri yapılmıyor ya da çok geç yapılıyor. Hastane sevkleriyle ilgili de şöyle bir durum var; zaten hastaneye sevk çok zor şartlarda yapılıyordu, bir de sevk edilenler hastane dönüşünde karantina koğuşu denilen hücrede 14 gün tutuluyor. Burası yaşam için elverişli olmayan alan. Açlık grevi ile birlikte koğuş aramaları artırıldı, gardiyan sayıları artırıldı, eşyalar dağıtılıyor. Açlık grevindeki tutsaklara limon, tuz, şeker ya hiç verilmiyor ya da uygun miktarda verilmiyor. Eylemin ardından disiplin soruşturmaları ve cezaları da arttı. Özellikle mahpusların infazını yakmak, tahliyelerini engellemek amaçlı bu cezalar veriliyor. İkinci cezalandırmaya tabi tutuluyor tutsaklar."

'BU AÇLIK GREVİ DAHA RİSKLİ; HAREKETE GEÇİLMELİ'

Eylem sürdükçe tutsakların fiziken ve ruhen ciddi sağlık sorunlarının oluşacağına dikkat çeken Marhan, "Bu açlık grevlerinin diğerlerinden farkı şu; süresiz dönüşümsüz yapılıyor ve bu, kamuoyunda çok iyi anlaşılmıyor. Sanki ciddi sağlık sorununa yol açmayacağı sanılıyor. Aslında diğer açlık grevlerinden sağlık açısından daha riskli çünkü mahpus bir hafta giriyor, sonra tekrar bırakıyor ve bünyesi açısından ciddi sorunlar teşkil ediyor" dedi.

"Mahpusların talebi bir an önce karşılanmalıdır" diyen ÖHD Marmara Bölgesi Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Barış Marhan, şunları da dile getirdi:

"Mahpuslar, taleplerinin karşılanmaması durumunda eylemi sürdüreceklerini belirtiyor. Mahpusların talebi hukukidir. Mevcut yasaların uygulanarak sorunun bitmesi gerekiyor. Uluslararası hukuk ve insan hakları kurumlarının da harekete geçmesi gerekiyor.

100. güne gelindiğinde ya da 200 güne geldiğinde, çok ciddi noktaya gelindiğinde kamuoyu ses çıkarmaya başlıyordu. Bu aşamaya gelmeden kamuoyunun duyarlı olması gerekiyor.

Avukatların hukukçuların da duyarlılık göstermesi gerekiyor çünkü hukuksuz bir süreç var. Tecride karşı bakanlığa çağrıda bulunmaları gerekiyor."