'Tecrit yarım saatlik bir görüşmeyle geçiştirilemez'

Tecridin yarım saatlik bir görüşmeyle sona ermediğini vurgulayan HDP’li Ömer Öcalan, Leyla Güven’in 71’inci gününe varan açlık grevlerine acilen sahip çıkılması gerektiğini belirtti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı görüşmeyi ANF’ye değerlendiren HDP Milletvekili Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın 21. yüzyılın politik çizgisine yön vermemesi için devlet tarafından haklarından mahrum bırakılarak keyfi bir biçimde izole edildiğini kaydetti.

Öcalan, her hafta aile olarak başvurmalarına rağmen reddedilen görüşme talebinin 12 Ocak’ta alelacele kabul edilmesinin, öne sürülen “koster bozuk, hava muhalefeti , disiplin cezaları“ gerekçelerinin uygulanan tecridin kılıfı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiğini vurguladı. Öcalan, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla; 11 Eylül 2016’dan bu yana ise ailesiyle görüştürülmediğini hatırlattı.

Anayasada yer alan hakların herkes için geçerli olması gerekirken, Türkiye’deki yasaların lastik gibi olduğunu, nereye çekerseniz oraya gittiğini belirten Öcalan, “Sayın Abdullah Öcalan yaklaşık 20 yıldır özel bir uygulamayla karşı karşıya. Siyasi kişiliği ile Ortadoğu’da olsun, Türkiye’de olsun tesir ettiği alan çok geniştir. Kürt halkı nezdinde karşılığı olan bir liderdir. Onun tecrit edilmesi halkın tecrit edilmesidir. 20 yıldır mektup, telefon, avukat, aile görüşleri gibi her türlü iletişim hakları çeşitli gerekçeler öne sürülerek engelleniyor. Gerçek şu ki Sayın Öcalan, 21. yüzyılın politik çizgisine yön vermemesi için, devlet tarafından keyfi biçimde bir adanın ortasında tek başına bir hücrede yaşamdan tümden izole edilmektedir” dedi.

‘DEVLET CEBERUTLAŞTIKÇA TECRİT DERİNLEŞİYOR!’

İmralı’daki tecridin özellikle son yıllarda devletin ceberutlaşan yaklaşımı nedeniyle daha da derinleştiğine, mutlak bir hal aldığına işaret eden Öcalan, tecridin yapılan son görüşmeyle sona ermediğini, tam aksine kökleşerek devam ettiğini vurguladı. Ömer Öcalan, 12 Ocak’ta yaptırılan görüşmenin tam da DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’le başlayıp giderek yayılan açlık grevlerinin devam ettiği bir süreçte gerçekleşmesini devletin bir hamlesi olarak değerlendirdi.

Tecridin kaldırılması talebiyle 71 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven’in Hakkari halkının rekor oylarla seçtiği bir milletvekili olduğunu hatırlatan Öcalan, şunları kaydetti: "Sayın Leyla Güven’in başlattığı ve giderek yaygınlaşan açlık grevlerindeki talepler çok açık ve net ortadadır. Bu talepler öyle devlet istediği zaman yapılan yarım saatlik bir görüşmeyle geçiştirilemez. Devlet kendine göre bir hamle yapmış olabilir, ancak bu lanse edildiği gibi tecridin sona ermesi kesinlikle değildir."

Ömer Öcalan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmenin içeriğinden haberdar olmadığını söyledi.

Devletin anti demokratik uygulamalarla, demokratik siyaseti devre dışı bırakma yaklaşımıyla hiçbir sonuç elde edemeyeceğinin altını çizen Öcalan, Türkiye’de meselelerin konuşarak, diyalogla çözülmesi gerektiğini vurguladı. Ülkede şu an toplumun bir bütün olarak tecride alınmış olduğunu hatırlatan Öcalan, kimsenin düşüncesini ifade edemediğini, basın üzerinde büyük bir ambargonun söz konusu olduğunu, farklılığa yer verilmediğini kaydetti.

‘ÜLKENİN GELECEĞİ, HALKLARIN KARDEŞLİĞİ SÖZ KONUSU’

Kürt halkının evlatlarının ve seçmiş oldukları vekillerin bedenlerini açlığa yatırdığı bu dönemde, genel sessizliğin mutlaka kırılması gerektiğini belirten Öcalan sözlerini şöyle noktaladı: "Bu anlamlı, kıymetli direnişe hep birlikte sahip çıkmalıyız. Çünkü ülkenin geleceği, halkların kardeşliği söz konusudur. Cezaevlerinde herhangi aksi bir durumun yaşanması ülkemizde halkların kardeşliğine vurulan bir darbe olur; nefret tohumlarını daha da çok derinleştirir. Ülkenin bulunduğu koşulların da farkındayız.

Şu anda özgür basın dışında ele geçirilmiş medya bu direnişin görülmemesi için her şeyi yapıyor. Rekor oylarla milletvekili seçilmiş bir siyasetçi 71 gündür açlık grevinde, ancak ana akım medyaya bakın, bir haber değeri bile taşımamaktadır. Ben buradan tekrar çağrı yapıyorum; bu onurlu direnişe sahip çıkmak lazım, herkes gücü yettiğince kendi misyonunu yerine getirmelidir. Bir an önce demokratik bir sürece geçilip, meselelerin diyalogla çözülmesi gerek."