Adana'da 11'i öğrenci 12 kişinin yanarak can verdiği Aladağ yurdu katliamı, yurdun Süleymancılar cemaatine ait olduğunun ortaya çıkması nedeniyle cemaatleri yeniden gündeme getirdi. 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte kamuoyunda oluşan yaygın kanı, Süleymancılar cemaatinin eğitim, Menzilciler cemaatinin de sağlık alanında örgütlendiği. Bir diğer kanı da, AKP/Saray iktidarının, Gülen cemaatinden boşalan yerlere, yeni cemaatleri yerleştirdiği.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından AKP’nin diğer cemaatlerle geliştirdiği ittifak biçimi nedir? Hangi cemaat nerede örgütleniyor? Sermaye yapısı içinde cemaatlerin etkisi nedir? İslami hareketin geleceğinde neler var?
Bu sorulara, "1960'lardan Günümüze Türkiye'de İslami Hareket", "Osmanlı'dan Günümüze Ordunun Evrimi", "İslamcılığın Doğuşu. Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Gelişimi", "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Burjuvazinin Gelişimi" ve "Said-i Kürdi'den Said-i Nursi'ye Nurcu Hareket ve Kürt Nurculuğu" kitaplarının yazarı Osman Tiftikçi yanıt verdi.
GÜLEN CEMAATİ ÖRGÜTÜ, GÜLEN’İN ŞAHSINA BAĞLI BİR YAPILANMA DEĞİL
Gülen cemaatinin tasfiyesinin ardından AKP'nin boşalan yerleri diğer cemaat/tarikatlarla doldurduğuna dair değerlendirmeler yapılıyor. Gülen'in yerini yeni cemaat ve tarikatların aldığı söyleniyor. Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Gülen örgütlenmesi AKP’nin kurduğu ya da AKP’ye bağımlı bir yapı değildi. Bu yapılanma emperyalizmin ve ilgili devletlerin gayretleriyle küresel bir güç haline de getirildi. Dolayısıyla AKP’nin Gülen’i bir kenara atıp başka bir cemaati onun yerine yerleştirmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Emperyalizmin ve yerli tekelci sermayenin Gülen yapılanmasından vazgeçtiğine dair belirtiler ortada yok.
AKP Gülen yapılanmasını bürokrasiden, eğitim alanından, bakanlıklardan, polisten, ordudan vs. tasfiye etmeye çalışıyor. Ama bunun ne düzeyde olduğunu bilmiyoruz. Örneğin AKP hala Gülen örgütlenmesinin siyasi ayağına dokunabilmiş değil. Dokunabildiği alanlarda da ne derece derine inebildi, o da meçhul. AKP daha çok sıradan insanlarla, Kürtlerle ve sol muhalefetle uğraşıyor. FETÖ ile mücadele çoğu yerde, Kürt hareketi ve sol muhalefetle mücadelenin bahanesi halini alıyor.
Gülen örgütlenmesi ilk defa saldırıyla karşılaşmıyor. Daha önce 2000’li yılların başlarında Özbekistan ve Rusya gibi ülkeler Gülen okullarını kapattılar ve örgütün faaliyetlerini yasakladılar. Fakat o ülkelerde Gülen örgütü devlet yapılanması içine ve toplumsal alanlara bizdeki kadar genişliğine ve derinliğine girememişti, eklenti gibi duruyordu. Bizde bu örgütlenme yapısal bir sorun, bir sistem sorunu. Ardında yerli tekelci sermaye, emperyalizm var. Gülen Cemaati denilen örgütlenme, Fethullah Gülen’in şahsına bağlı bir yapılanma değildir. F. Gülen bilerek, gerçeklerin üzerini örtmek için abartılıyor. Özellikle ordu, polis ve istihbarat teşkilatındaki yapılanmaların, NATO’dan, Pentagon’dan, Türkiye’nin ilgili kurumlarından, sermayeden bağımsız, habersiz olarak, F. Gülen’in emrinde olması inanılır bir şey değil.
AKP işten attığı ve "FETÖ"cü dediği bürokratların yerlerine cemaatlerden unsurları yerleştiriyor. Fakat bu Gülen cemaatinin yerini başka bir cemaatin aldığı anlamına gelmez. Gülen örgütlenmesinin yeri daha başka.
Fetullah Gülen örgütünün/cemaatinin yükseliş nedenleri nelerdi?
Gülen Türkiye'de 12 Eylül ile birlikte ve Doğu Bloku'nun çökmesiyle uygulamaya konulan ılımlı İslam projesini, resmi İslam'ı temsil ediyordu. Bu anlayışın belirgin özelliği emperyalizme, Hristiyanlığa ve İsrail'e karşı olmaması, Papa ile arayı iyi tutması, İsrail ve ABD'ye muhalif hareketleri, anlayışları kendine düşman bilmesiydi. Bunun yanı sıra bağnaz bir İslam anlayışına da karşıydı. Örneğin Kemalizme, laikliğe hatta evrim teorisine karşı bile ılımlıydı. Giyim kuşamda da "Başörtü teferruattır" diyen bir anlayışa sahipti. Özetle cemaatlerden; hem siyasi tavır ve İslam'ı yorumlayış, emperyalizmle ilişki düzeyi, hem de örgütlenme ve çalışma biçimi olarak önemli farklara sahip bir yapıydı Gülen örgütlenmesi.
MENZİL, ERENKÖY VE İSMAİLAĞA CEMAATLERİ AKP DÖNEMİNDE BÜYÜDÜ
15 Temmuz sonrasında öne çıkan hangi cemaat var?
Bu konuda çok somut veriler yok. Genel olarak şunu biliyoruz: Birkaç cemaat dışında bütün cemaatler AKP'nin arkasında duruyor. Örneğin Nurcu Yeni Asya grubu AKP’ye mesafeli durmaya çalışıyor, Süleymancıların Arif Ahmet Denizolgun grubu AKP’ye muhalefet eder görünüyor. Bu grup eski Demirelci, Doğru Yol’cu çizgiden MHP destekçiliğine geldi. İsmailağa Cemaati’den ayrılan küçük bazı yapılar da AKP’ye mesafeli duruyorlar. Ama bütün bunların sağcı, dindar kitle üzerinde önemli bir ağırlığı yok.
AKP iktidarları döneminde hızla büyüyen cemaatler, Menzil, Erenköy ve İsmailağa cemaatleri. Menzil Cemaati’nin, kurucusu ve şimdiki lideri Kürt olmasına ve Adıyaman’da kurulmasına rağmen Türk milliyetçisi ve devletçi bir geçmişi var. 12 Eylül sonrasında ülkücülerin ve bazı emekli subayların bu cemaate girmeleriyle Cemaat Batı’da da örgütlendi. Baştan itibaren de AKP’yi destekledi. Bu dönemden itibaren Semerkant ismiyle öne çıktı. 2005 yılında TÜMSİAD’ı (Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği) kurdular. Recep Akdağ’la birlikte özellikle Sağlık Bakanlığı’nda örgütledikleri söyleniyor. Süleymancıların eğitimde örgütlendikleri söyleniyor. Bu kanadın Süleymancıların Mehmet Denizolgun kesimi olması gerekir. Çünkü diğer kanal da AKP’ye çok soğuk. Örneğin bu kanadın lideri Ahmet Arif Denizolgun geçenlerde öldü ve Erdoğan dahil AKP yönetiminden kimse cenazeye katılmadı. Yandaş basın da görmezden geldi. Mehmet Denizolgun kanadı ise başından beri AKP destekçisi.
CEMAATLER NEREDEYSE HÜKÜMET KURUMLARI HALİNE GELDİ
AKP ile Cemaatler arasındaki ilişkiler de sorunsuz değil, öyle mi?
Erdoğan ve Türkiye’deki bütün siyasi iktidarlar için esas önemli olan cemaatlerden çok emperyalizmin ve tekelci sermayenin desteği. Erdoğan, Gülen’le girdiği siyasi ölüm kalım mücadelesinde bu desteği önemli ölçüde kaybetti. Cemaatlerle ilişkiler de epey sorunlu.
28 Şubat süreci cemaatler için önemli bir dönüm noktası oldu. AKP Gülen ile kol kola düzenin desteği ile iktidara yürürken, cemaatler büyük darbeler aldılar. İsmailağa Cemaati müstakbel lideri Hızır Ali Muratoğlu öldürüldü. Kürt Nurculuğunun kurucularından İzzettin Yıldırım öldürüldü. Erenköy Cemaati liderleri Musa Topbaş’ı, Süleymancılar liderleri Kemal Kaçar’ı, İskenderpaşa liderleri Esat Coşan’ı, Işıkçılar kurucuları Hüseyin Hilmi Işık’ı kaybettiler. Arkasından cemaatler bölündüler, fena halde zayıfladılar. Bu süreçte cemaatler Menzil ve Erenköy hariç hem AKP’ye hem de Gülen’e muhaliftiler. Daha sonra AKP arkasındaki kitle desteğine ve Arap Baharı ile ortaya çıkan yeni duruma güvenerek Gülen’in tahakkümünden çıkmaya çalıştı ve cemaatlere yüzünü döndü. Bu durum Cemaatler için de umut kapısı oldu. Fakat bu işbirliği cemaatlere pahalıya mal oldu.
Cemaatler muhalif olma niteliklerini yitirdiler, neredeyse hükümet kurumları haline geldiler. Bütün yolsuzluk ve pisliklere bulaştılar, ahlaki değerlerini kaybettiler. Bu da yetmiyormuş gibi Erdoğan tümüyle kişiliksizleştirip kendi uzantısı kurumlara dönüştürmeye niyetleniyor. Tayyip Erdoğan tıpkı tek parti döneminde olduğu gibi, resmi Diyanet dışında, kendi liderlerine bağlı özerk dini yapılar istemiyor. Bu konudaki tartışmalar Diyanet sözcüleri ve yandaş basın kalemleri tarafından zaman zaman gündeme getiriliyor. Cemaatler bu duruma açıktan tavır alamıyorlar. Çünkü Erdoğan giderse yeniden 28 Şubat sürecinden daha beter bir süreç yaşamaktan korkuyorlar. Fakat cemaat liderleri, Erdoğan tek adamlığını ilan ettiğinde şimdiki konumlarını koruyamayacaklarının da farkındalar. İçine düştükleri, yolsuzluk, değer erozyonu sürecinde yuvarlanıp gidiyorlar. Belli ki AKP'nin iktidardan düşmesi cemaatlerde de bir alt üst oluşa yol açacak. Gülencilerden boşaltılan yerlere cemaatlerin adamlarının yerleştirilmesi, cemaatlerin bu yaşamsal sorununu çözmüyor, tersine daha da derinleştiriyor.
Bu arada cemaatlerin şirketleri için, sermayeleri için şunu da belirtelim. Emperyalist sistemle, Avrupa Birliği ile ve genel olarak İslam ülkeleriyle aranın bozulması, bu kesimin büyüme imkânlarını da elinden almaktadır. Ekonomik krize karşı orta boy cemaat şirketleri tekelci sermayeden çok daha dayanıksızdır. Dolayısıyla Erdoğan’ın tek adam eğilimi, dış politikadaki tutarsızlıkları, yüz seksen derecelik dönüşler, bu kesimde gelecek için kaygıları daha da artırmaktadır.
Cemaatlerin sermaye yapısı içindeki varlıkları nedir?
Cemaatler esas olarak 1960'lı yıllardan sonra esnaf kesiminin örgütleri olarak örgütlendiler. 1990'lı yıllarda holdinglerini kurmaya başladılar. MÜSİAD da bu yıllarda kuruldu. Arkasından Erbakan ASKON'u kurdu. 2005 yılında da Gülenciler TUSKON'u, Menzilciler de TÜMSİAD'ı kurdular. Yani cemaatler esnaflıktan çıkıp örgütlü sermaye gruplarına dönüştüler. Süreç içinde sınıfsal bir farklılaşma geçirdiler, sınıf atladılar. İslami şirketler sayısal olarak on binleri bulmalarına rağmen, bunların Türkiye ekonomisi içindeki ağırlıkları çok fazla görünmüyor. Bunların geleneksel montaj sanayi ve ağır sanayide önemli bir yerleri yok. Bu alanlarda örneğin otomobil montajı, petrokimya, çimento, demir-çelik, ihracat, bankacılık ve sigorta alanlarında Koç, Sabancı gibi tekellerden oluşan geleneksel sermaye egemenliğini koruyor. Ülker grubu (Yıldız Holding) gibi birkaç istisna dışında İslami sermaye orta boy şirketler durumunda. AKP’nin devlet kaynaklarını yandaş inşaat şirketlerine peşkeş çekerek, TUSKON'a bağlı şirketlere el koyarak cemaat sermayesini egemen kılma çabaları, mevcut ekonomik yapıyı değiştirebilecek gibi görünmüyor. Bankalara, dış ticarete, tekelci sermayenin fabrikalarına el koymadan ve devletçi bir ekonomik politikaya geçmeden bunu yapabilmek de imkansız.
BOŞLUĞU IŞİD GİBİ ÖRGÜTLER DOLDURABİLİR
Türkiye’de İslami hareketin geleceği için neler söylersiniz?
Türkiye'de İslami hareket cemaatlerle ve Gülen hareketiyle sınırlı değil, çok daha geniş. Bunların dışında demokratik harekete yakın duran, hükümete muhalif, düzene de muhalif olduğunu söyleyen İslami kesimler var. Kürdistan'da Demokratik İslam Kongresi, Kürt Nurcuları ve bunların yanı sıra devletle işbirliği içinde Hizbullah var. Belki de en önemlisi 2000'lerden önce Türkiye’de olmayan yeni bir şey daha var; El Kaide, İŞİD anlayışına sahip olan ve sadece Türkiye'deki dinamikler tarafından belirlenmeyen örgütlenmeler. Bunların her birinin geleceğini ayrı tartışmak gerekiyor. Ama genel olarak şöyle bir öngörüde bulunabiliriz: AKP'nin bütün suçlarına ortak olan, büyük bir ahlaki erozyon yaşayan ve muhalif olmaktan çıkan cemaatler, önemli bir boşluk yaratmışlardır. Bu boşluk ilk bakışta görülmüyor. Çünkü bütün İslami hareketler muhtaç oldukları AKP'ye zarar vermemek için ortaya atılmıyorlar. Türkiye'de AKP iktidar olalı beri ABD'ye, İsrail'e, Batı'ya yönelik ve Türkiye'deki kitlelerin sorunlarını dile getiren İslami tepki yok. Bu aslında normal değil ve İslami kesimde bir birikim yaratıyor. AKP gittiğinde tüm İslami kesimler bu alana, bu boşluğa hücuma geçeceklerdir. Ve cemaatler az önce sözünü ettiğim nedenlerden dolayı, kendi içlerinde çıkacak sorunlarla daha çok uğraşırken, boşluğun yeni oluşumlar, anlayışlar tarafından doldurulması güçlü bir ihtimal. Suriye ve Irak’tan kaçan cihatçılar da Türkiye'ye geliyor. Bunların Türkiye'de nasıl bir tavır içine gireceklerini şimdiden kestirmek zor. İslami hareket değişik bileşenleriyle ve farklı anlayışlarıyla daha uzun yıllar Türkiye'de sınıf savaşımının önemli bir parçası olacak.