Timothy Treadwell 29 Nisan 1957’de New York’ta doðdu. Orta halli bir ailenin beş çocuðundan biri olarak hayata atılır. Başarılı bir ilkokul dönemi geçirir. Okul başarısının yanında iyi bir yüzücüdür de. Bu yüzme becerisi ona üniversitenin de kapılarını açar. Çünkü yüzme bursu ile hak kazanır okumaya. Ve Timothy’un hayatı da bu noktadan sonra deðişmeye başlar. Uyuşturucu ile tanışır. Bırakmakta zorlanır. Ýşler ters sarmaya başlar. Başına gelen bir iki kazadan sonra okul bursundan da olur, çünkü eskisi kadar iyi bir yüzücü deðildir artık.
Üniversite hayatı biten Timothy, kendisini Kaliforniya’da bulur. Uyuşturucu baðımlılıðını yanına alkolik hali de eklenmiştir. Hayatına yön vermeye çalışırken çok sevdiði ve kendisine güvendiði aktörlük seçmelerine girer. Bir barmen rolü için yarışa katılır ama kıl payı kaçırır. Bu durum onu derinden etkiler. Var olan düzensiz hayatını daha da karmaşıklaştırır.
Hiçbir şey iyi gitmemektedir.
Bir gün yakın bir arkadaşının ısrarı ile Alaska’da ki Ulusal Park’ta yer alan Boz Ayıları izlemeye giderler. Bu gidiş büyük bir deðişimin de ilk kıvılcımıdır. Zira Timothy boz ayılardan çok etkilenmiş ve onları sevmiş. Daha sık gider hale gelmiş. Bu gidişler arttıkça, bir tutkuya da dönüşmüş. Ünlü yönetmen Werner Herzog’ın hazırladıðı 2005 yapımı “Grizzly Man” adlı film, bu bahsettiðimiz tutkunun da belgesel film adıdır.
Grizzly Man, Timothy’nın Boz ayılarla 13 yaz geçirme hikâyesidir. Son yıllarını da kameralara alır, ayılarla ve doðanın başka yansımalarını da toplayarak tek kişilik bir film dünyası yaratır kendine. Toplam çektiði süre yüz saatin üstündedir. Bu film de de kendi görüntüleri ve arkasından kalanların anlatımları birleşiyor, ilginç bir yapıma dönüşüp önümüze geliyor. Timothy’nın yakınları onu anlatırken genel geçer ortak noktaları şu oluyor: “Timothy artık insanlardan nefret ediyordu. Onlarla iletişim kurmakta zorlanıyordu”
Doðanın ve ayı türünün en en vahşilerinden olan Boz ayılarla 13 ay geçirmek şüphesiz kolay deðil. Kahramanımızın ilginç bir dünyası oluşuyor. Kendini artık ayıların koruyucusu ve tek dostu olarak görür hale geliyor. Çekimlerinden de anladıðımız kadarı ile ayıların onu kabul ettiði ve kesinlikle ona zarar vereceði aklının ucundan dahi geçmiyor. Onlara gösterdiði bu yakınlık ve geçen süre zarfında, ayısal çocukluk karakterine bürünmeler ve tamamen ayıların dünyasından biri olma gibi davranışlar sergilediði görülmüş. Yakınları da bizzat buna şahit olaraktan anlatıyor filmde. Timothy inanılmaz bir özgüven sahibi olaraktan artık gerçek arkadaşlarının da boz ayılar olduðuna inanmış. Ýnsan dünyası ona göre daha vahşi ve boz ayılara haksızlık yapılıyor. Ayılar ve ulusal parkın hakimi kendisidir, o rehberlik edebilir o ancak onlarla iletişim kurup dokunabilir. En yakınlarına ancak kendisi gidebilir…
Sevecen dolu bir kalp ile Boz ayıların arkadaş olduðu sanrısına sahipti ve bu sanrı onu esir almıştı.
***
Recep Tayyip Erdoðan 26 Şubat 1954 Ýstanbul’da doðdu. Çocukluðu Kasımpaşa’da geçti. Limonata ve simit sattı. Ýlkokuldan sonra imam hatip lisesine yazıldı. 1981’de Marmara Üniversite’sinden mezun oldu. Erdoðan 1994 ve 1998 yılları arasında Ýstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlıðını yürüttü. On sekiz yaşından itibaren siyasete dahil oldu. Erdoðan, 1969-1980 yılları arasında yarı profesyonel futbolcu oldu. Eşi Emine Erdoðan'la 4 Temmuz 1978’de evlendi. Evliliklerinden 2 erkek, 2 kız olmak üzere 4 çocukları vardır. Erdoðan 27 Mart 1994'de yerel seçimlerde Ýstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak seçildi. 12 Aralık 1997 tarihinde Siirt'te bir miting esnasında okuduðu bir şiir nedeniyle göreve men ve hapis cezasına çarptırıldı. Şiir Milli Eðitim Bakanlıðı'nın öðretmenlere tavsiye ettiði bir kitaptan okunmuştur. Cezaevinde dört ay kaldıktan sonra, 14 Aðustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurdu. 2002 genel seçimlerinde AK Parti parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık üçte ikisini kazanarak tek başına hükümet kurma yetkisini kazandı. 52 yıl sonra ilk kez iktidarda olan bir parti ikinci dönemde oy oranını arttırarak 2007 Türkiye genel seçimlerinde Genel Başkanı olduðu Adalet ve Kalkınma Partisi %46,58 oy alarak seçimi kazandı. 2011 Türkiye genel seçimlerinde Genel Başkanı olduðu Adalet ve Kalkınma Partisi %49,9 oy oranına sahip olarak üçüncü dönemde de yeniden seçildi…
Özetle böyle bir geçmişe sahip olan Erdoðan’ın Kürtlerle ilişkisi çok ilginç oldu. Onlara dair politika üretmeye başladıðı günden beri de ilgileşim eðrisi gibi seyir eden bir ilişki mevcut.
Sayın Erdoðan Kürtlere dair tezler geliştirdi kabinesi ile: “Kürt kökenli vatandaşlarım, Benim Kürt kardeşim, Teröre destek vermeyen Kürt” gibi…
Partisinde ki 77 Kürt ‘kökenli’ vekilin hiçbir politika üretmeden, tamamen çıkar çerçevesinde etrafında dolanıp, her türlü karara baş sallaması ile “Kürtlerin onayı”nı aldıðını zan eden Başbakan, artık kendi fikirleri başta olmak üzere, çevresinin ve stratejistlerinin ona söylediði fikirlerin halisünatif bir sembolü idi. Kürt açılımını Kürtler dışında alakasız kim varsa onlarla konuşarak hal edebileceðini düşünen AKP, KCK operasyonu ile de “güç” gösterisinin Stanford Hapishane Deneyinin bir örneði olarak karşımıza çıkıverdi.
2011 seçimleri ile Türkiye’de her iki seçmenden birinin oyunu alan Sayın Başbakan için artık Kürdün bir hükmü kalmamıştı. Yeni hapishaneler ile sesleri çıkanlar da bertaraf edilip, halktan aldıðı yetkiyi ve Kürtlerin de onu desteklediði, sevdiði, onayladıðı sanrısı ile Kürt coðrafyasında ki yaşamı adeta cehenneme çevirdi. “Benim vatandaşım, benim medyam, benim halkım, benim ordum, benim kürdüm, benim bakanım” söylemlerine her gün bir yenisini daha ekledi. Pandora’nın kutusuna her gün yeni bir şeyler ekledi. En ufak eleştiriye olan tahammülsüzlüðü de ‘içeri’ ile son buluyor…
Timothy şöyle diyordu kendini çektiði kamerasına: “Savaşacaðım. Güçlü olacaðım, onlardan biri olacaðım. Onların efendisi olacaðım. Ama tabi bir yandan da nazik olacaðım”
Ýşte R.T.Erdoðan ile sevgili Timothy’yi bir araya getiren yollarını kesiştiren de bu sözler.
Biri kendisini ayıların koruyucusu ve kollayıcısı, efendisi zan etti. Öyle yaşadı…
Diðeri de kendisini Kürtlerin gerçek temsilcisi ve onların gerçekten savunucusu, haklarını koruyucusu, yöneticisi olarak görüyor. Her kesime dair nazikçe döşediði patikaları var ve yeri geldiðinde basıp gürlüyor. "Sus" diyor... En sevdiði şey örtbas. Çünkü "Başbakanım diyor"...
Hepsi bu kadar mı?
Deðil elbet. Ýşin asıl esprisini de verelim.
Timothy Treadwell o çok sevdiði ve kendini onlardan gördüðü, efendiliðine soyunduðu boz ayıların kurbanı oldu. Kameralara çektiði son boz ayı onu canlı canlı parçalara ayırarak yedi. Kamerasına acı dolu ses kayıtları girdi. Boz ayı sadece onu vahşice parçalamadı yanında olan kız arkadaşı Amie Huguenard’ı da yedi.
Yani boz ayı doðal yaşam diyalektiðine uygun davranmıştı. Dehüzyona yer vermemiş, doðasına uygun davranarak gerekeni yapmıştı. Çok sevildiðini düşündüðü o dünyada sonunu kestirememişti Timothy…
Sayın Başbakan’ın ruh hali ile Timothy’nın arasında zerre fark yok. Sonlarının aynı olmaması dileði ile…