Türk devleti için çözüm: Büyük ‘Türk-Kürt’ barışı -Veysi Sarısözen
Türk devleti için çözüm: Büyük ‘Türk-Kürt’ barışı -Veysi Sarısözen
Türk devleti için çözüm: Büyük ‘Türk-Kürt’ barışı -Veysi Sarısözen
Türkiye, uluslararası gelişmelere artık yanıt veremiyor. Belki de tarihinin en zor döneminden geçiyor.
Öyle hükümetin “düşmesi”, “yıkılması” filan değil, “vursan” Türkiye bir devlet olarak “dağılacak” durumda.
Erdoğan-Davutoğlu grubu, “Yalancı Arap Baları”nı gerçek “bahar” sanarak, tedbiri elden bıraktı. Tıpkı “yalancı bahara aldanan” erik ağacı gibi “erkenden çiçeklere büründü” ve bütün sermayesini Suriye’de harekete geçen El Kaidecilerin, terörist Selefi grupların, El Nusra’nın ve IŞİD’in “siyah rengine” yatırdı. Rulet masasında “top” dönüyor olsa da, “siyah” rengin kazanması artık mümkün değil.
Kumar masasının başından yine de ayrılmayan ve IŞİD’ın rengi kaybetse de, belki Musul’daki sünni siyasetin “yeşil” rengi kazanır umuduyla kumara devam eden hükümetin kulağına “kumar masasından kalk, çözüm masasında oyalamayı bırak, bir an önce Öcalan’la anlaşmaya bak” diye uyaranlara hükümet hala kulak vermiyor.
O kulak vermiyor, ama, birileri artan ölçüde onun kulağını çekmeye başlıyor.
ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi Rucciordone, geçtiğimiz gün “Türkiye El Nusra dahil, bizim kabul edemeyeceğimiz gruplarla çalıştı” deyiverdi. ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesinden bir gün önce yapılan bu açıklama, Erdoğan-Davutoğlu ikilisine, “ABD ve Almanya tarafından yapılan dinlemelerin sonucu” hakkında çok ciddi bir mesajdı.
“Terör örgütleriyle çalışmak”, uluslararası hukuka göre suç.
Buradan hareketle geçtiğimiz hafta İsrail’in etkin isimlerinden Simon Perez, Katar ve Türkiye’nin tam da bu nedenle uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğini öne sürdü.
Bu “küçülmüş” dünyada herkes bir diğerinin ne yaptığını biliyor. Adana’da Jandarma ve polis’in MİT TIR’larına el koyması bu “bilgilerin” bir sonucuydu. O silahların, IŞİD tarafından tasfiye edilen Türkmenlere değil, “terör örgütlerine” gittiğini de herkes biliyor. Davutoğlu işlenen bu suçun bilincinde. O nedenle “benim silahlarım IŞİD’ın eline geçtiyse, ABD’nin silahları da onun eline geçti2 diye “tencere dibin kara” hesabı işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Şimdi ABD ile Türkiye arasında yürütülen görüşmelerin temel konusu, aslında tam da bu “teröre destek suçu”. ABD, Erdoğan ve Davutoğlu’na, “ya suçun hesabını vereceksiniz, ya da benimle birlikte IŞİD’a karşı Koalisyona aktif bir şekilde katılacaksın” demiş oluyor. IŞİD’a karşı “koalisyona” aktif olarak katılmak, Türkiye’nin “sünni kuşağı üzerindeki bütün iddilarını ve yüz milyar dolarlık potansiyel çıkarlarını” kaybetmesi anlamına geliyor.
Şimdi Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, zaman kazanmak için Osmanlı-Türk geleneğinden ve özellikle de Abdülhamit döneminin “yıkılma öncesi” geliştirdiği “kurnazlık diplomasisiyle” işin içinden çıkmaya çalışıyor. Artık “bugünler için” bilerek ve isteyerek IŞİD’a verilen “rehineler” “aktif olmamayı mazur gösterme”nin dayanağı oluyor ve buna bir de, “masaya oturduğu muhatabını” hala “düşman” olarak gördüğünü ortaya koyan, “IŞİD karşıtı güçlere verilecek silahlar PKK’nin ve PYD’nin eline geçer “hassasiyeti” ekleniyor.
O “hassasiyet” hakkında en ilginç itirazı, Cemaat medyasından istifa eden, Akşam’ın çiceği burnunda yazarı Gülay Göktürk yaptı. Göktürk şöyle yazdı: “ Bu hassasiyet sahipleri, PKKínın yeteri kadar silah bulamadığı için mi çözüm sürecine yanaştığını sanıyorlar ki, bu karambolde eline bol silah geçerse çatışmayı kaldığı yerden yeniden başlatacağını düşünüyorlar?”
Eğer PKK, “hükümetin hala göstermek istediği gibi düşman bir güç” olsaydı, şu anda gözünü kırpmadan savaşı başlatırdı. Savaşın ilk haftasında borsa çökerdi, ekonomik kriz patlardı, hükümet sallanırdı, bütün rövanşistler harekete geçerdi. IŞİD’ın militanları Antep’te, Urfa’da, Malatya’da, Bingöl’de “kafa kesmeye” başlardı. Türk devleti “çözülürdü.”
Kürdistan özgürlük hareketi “savaşı başlatmıyor”. Başta Öcalan olmak üzere çözüm yolundan, Türk halkının “kara gün dostu” olarak sabırla yürüyor.
Türkiye “işlediği suçlardan” ancak “büyük Kürt-Türk barışı” sayesinde arınabilir. Tersi felakettir.
Kaynak: Özgür Gündem