Türkiye Cenevre’yi ekrandan izledi-Cahit Mervan
Türkiye Cenevre’yi ekrandan izledi-Cahit Mervan
Türkiye Cenevre’yi ekrandan izledi-Cahit Mervan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya’nın İran ile Cenevre’de sürdürdüğü müzakereler anlaşmayla noktalandı. İran’ın nükleer programına ilişkin imzalar atıldı. Ankara bu anlaşmayı büyük bir kıskançlıkla sadece televizyon ekranlarından izledi. Halbuki sözüm ona Türkiye İran’ın nükleer programına ilişkin inisiyatif sahibiydi!
Şimdi hiç kimse, yaklaşık üç yıl önceki Tahran’daki o şatafatlı imza törenine ne oldu diye sormuyor. Her halde Cenevre’deki son imza törenini ekran başında izleyenler için bu hoş olmayan bir hatırlatma olsa gerek.
Tarih 17 Mayıs 2010. İran’ın başkenti Tahran. Televizyon kameraları ışıklarını açmış, fotoğrafçılar deklanşöre basmak üzer hazır bekliyorlar. Ayakta üç lider ve masa başında ise onlar adına bir gün sonra çıkacak gazetelerde ‘tarihi anlaşma’ olarak manşetlerde yer bulacak bir anlaşmayı imzalamak üzere hazır bekleyen üç dış işleri bakanı.
BİR İMZA ÜÇ BOŞ BEKLENTİ
İmzalar keyifle atılıyor. Alkışlar. Peş peşe patlayan flaşlar. Töreninde Brezilya devlet başkanı Luis İnacio Lula de Silva sağ tarafta, Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan sol tarafta, ortada ise dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad var.
İran, Brezilya ve Türkiye dış işleri bakanlarının attığı imzadan sonra liderler havada ellerini birbirine kenetlemiş şekilde poz veriyorlar. Görünürde herkes çok memnun.
Türkiye ‘dünya sorunu’ haline gelen İran’ın nükleer programına ilişkin küresel güçleri ‘atlatan’ veya ‘geride bırakan’ bir hamle yaptığını düşünüyor. Brezilya’nın sol lideri Lula ise ‘emperyalizme karşı mücadelede’ İran’a nefes aldırttığını hesaplıyor. İran ise bu her iki ‘rol çalma’ peşinde lider sayesinde ne kadar ‘barışçıl bir ülke’ olduğunu dünyaya gösteriyor.
Üç ülkenin imzaladığı anlaşma ‘uranyum takasını’ öngörüyordu. Buna göre İran az geliştirilmiş uranyumu Türkiye’ye gönderecek, Türkiye’nin arabuluculuğuyla uranyum zenginleştirildikten sonra İran’a iade edilecekti.
HANİ GÖRÜŞMELER TÜRKİYE’DE OLACAKTI!
Anlaşmada daha sonraki sürecin de nasıl işlemesi gerektiğini tayin eden maddeler vardı. Örneğin yapılan anlaşmaya göre İran Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya ile müzakerelere Türkiye'de devam edecekti.
Ancak bu hiç gerçekleşemedi. Türkiye’nin ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’den oluşan BM’nin beş daimi üyesi artı Almanya’nın katıldığı İran ile yürütülen müzakerelerde adı bile geçmedi. Görüşmeler Türkiye yerine İsviçre’nin Cenevre kentinde başladı. Ve Türkiye bu görüşme ve müzakerelerde yer almadı. İmza törenindeki “aile fotoğrafına” girmeyi başaramadı.
Halbuki 3 yıl önce Türk başbakanı Erdoğan, ‘Tahran’da görkemli bir çıkış’ yapmıştı. Ogün Erdoğan ve bir avuç ‘hayalperest’ dışında hiç kimse bu mayanın tutacağına inanmıyordu. Çünkü Ortadoğu ve dünya gerçekleriyle uyum içinde değildi.
TÜRKİYE ALAY KONUSU OLDU
Tutmadı, tutmazdı, dahası Türk başbakanı boyundan büyük işlere kalkışmış, küresel aktörlerle aşık atmaya çalışmıştı. Anlaşma imzalandığı anda gelen tepkiler sonucu değerini yitirmesi bir oldu. Gelen ilk tepkiler Türk hükümetini hayal kırıklığına uğrattı. Ona küresel bir aktör olmadığını acı bir şekilde hatırlattı.
İsrail’den, Kanada’ya, Rusya’dan Fransa’ya kadar herkes bu anlaşmanın yürürlüğe girmesine karşıydı. İran’ın nükleer programı küresel güçlerin dâhil olduğu, taraf olduğu bir sorundu. Onları ‘Bypass’ edilerek, daha açık bir deyimle ‘atlatılarak’ bu konuda herhangi bir ilerleme sağlamak neredeyse imkânsızdı. Ve öyle de oldu.
Türkiye küresel güçleri atlatarak, amiyane değimle stratejik ortaklarını ‘kazıklayarak’ almak istediği bu inisiyatiften dolayı alay konusu oldu.
Bu anlaşmaya ‘olumlu yaklaşan’ NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı Oramiral James Stavridis konuya ilişkin yaptığı açıklamada "Açıktır ki, gitmemiz gereken milyon kilometre yol var" diyerek, üç liderin Tahran’da büyük bir seremoni ile imzaladıkları anlaşmanın aslında bir arpa boyu dahi yol alamayacağını işaret ediyordu. Resmen NATO üye4si Türkiye’nin bu ‘hamlesiyle’ ile alay ediyordu.
Nitekim Türkiye İran’ın nükleer programına ilişkin kendi kendisine ‘gelin güvey’ olurken uluslararası mekanizma işlemeye devam etti. En son BM’nin beş daimi üyesi ve Almanya’nın İran ile yürüttüğü müzakere anlaşmayla noktalandı.
Hiç şüphesiz bu anlaşmanın sağlanmasında bölge ve dünya denklemine hızla dönüş yapan Rusya’nın payı var. İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani anlaşmanın kendileri açısından büyük bir başarı olduğunu belirterek "Dünya'daki büyük güçler, İran'ın nükleer faaliyet hakkını resmen tanıdı" dedi. Anlaşmayı imzalayan İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif ise Tahran’da neredeyse bir ‘kahraman’ gibi karşılandı.
İran’ın bu anlaşmaya ne kadar uyacağı, İsrail’in itirazının ne kadar karşılık bulacağı önümüzdeki süreçte netleşecek. Ancak meselenin sağlam kazığa bağlandığı görülüyor. İran’la müzakere yapan güçlerin küresel anlamadaki etkinliği göz önüne alınırsa bu süreçten geri dönülmesi neredeyse imkansız.
ANLAŞMA İYİ DE, YA İDAMLAR NE OLACAK
Bu anlaşma bir anlamda İran’ın önünü açmış olacak. İran’ın Hasan Ruhani gibi ‘sinirleri sağlam’ bir cumhurbaşkanı ve Cevad Zarif gibi ‘sempatik’ bir Dış İşleri Bakanı ile önümüzdeki dönemde bölgesel ve uluslararası denklemde daha çok yer alacağını şimdiden söylemek mümkün.
Ancak İran dünya’nın ‘altı dev’ ülkesi ile nükleer programına ilişkin bir anlaşma imzalarken içte olunca şiddetiyle bir baskı ve terör rejimi olmaya devam ediyor. Güler yüzlü Ruhani ve Zarif’in perdelediği İran’da insanlar bir sabah vakti idam ediliyor.
Bu ceberut ve anti demokratik yapısına rağmen ‘5 artı 1’in İran’la imzaladığı anlaşma sadece bir nükleer program anlaşması olarak kalmayacak. Suriye başta olmak üzere bölgesel birçok konuda etkisini gösterecek.
Bunun en büyük yansımasını önümüzdeki dönemde Suriye ve Irak meselelerinde göreceğiz. İran sahaya daha aktif olarak girecek. Bu anlaşma ile birlikte şimdi Suriye için Cenevre 2 konferansının toplanması daha yakın görünüyor.
İran, Rusya ile birlikte bölgenin ve dünyanın yükselen ‘yıldızı’ olurken Türkiye hızla irtifa kaybediyor. Çünkü Türk başbakanı Erdoğan ve ekibinin Davos Zirvesi ile başlattıkları ve ısrarla uyguladıkları ‘değerli yalnızlık’ her yerde hissediliyor. Bunu İran ile yaptıkları ‘nükleer takas’ anlaşmasından, Suriye ve Rojava Kürdistanı’na, Mısır’daki gelişmelerden Federal Kürdistan ile içine girdikleri ve merkezinde petrolün olduğu ilişkilere kadar her yerde görmek mümkün.