Türkiye ekonomisi 'faiz lobisinden' medet umuyor

Her fırsatta ekonomiye dışarıdan ‘faiz lobisinin’ müdahale ettiğini dile getiren AKP ve Erdoğan, ekonomistlerin “tefeci” olarak adlandırdığı Londra merkezli yatırımcılara bel bağladı.

Türkiye, Kasım 2020’de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifa etmesi, Merkez Bankası başkanlığına Naci Ağbal’ın getirilmesi; Erdoğan’ın ‘faize karşıyım’ sözlerine rağmen faiz artırımlarına giderek ülkeye yeniden sıcak para ve döviz çekmeye çalışıyor. Para politikasını, sıkı politikası olarak değiştiren MB şimdilik döviz krizini baskılamış durumda. Fakat ekonomik göstergeler yapılan müdahalelerin başka çatlaklara zemin açtığını ortaya koyuyor. Sadece şubat ayının ilk üç gününde açıklanan enflasyon rakamları ve MB Başkanı Naci Ağbal’ın mektubu ise durumun itirafı olarak duruyor.

HALK ET DEĞİL, EKMEK VE MAKARNA ALIYOR

Kamuoyunda bir süredir tartışmalı rakamlara imza atan TÜİK, her ayın 3’ünde yaptığı gibi enflasyon oranlarını açıkladı. Açıklanan rakamlara göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) 2021 yılı ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 1,68 arttı ve 14,97 olarak belirlendi. Öte yandan TÜİK’in bir hayli tartışmalı rakamlarına nazaran bağımsız bir kuruluş olan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise ocak ayı için enflasyonun yüzde 2,99 arttığını açıkladı. Ayrıca TÜİK her yıl olduğu gibi enflasyon sepetindeki ürün ağrılıklarında da değişikliğe gitti. Örneğin ekmeğin ağırlığı yüzde 2,1738’den yüzde 2,4745’e, makarnanın ağırlığı yüzde 0,1591’den yüzde 0,1623’e yükselirken; dana etinin ağırlığı yüzde 2,1438’den yüzde 2,0120’ye geriledi. Bu rakamlar halkın et değil, makarna ve ekmeğe yönelmesi ile ekonomik krizin boyutlarını ortaya koydu. Ekim ayında Türkiye Makarna Sanayicileri Derneği Başkanı Abdülkadir Külahçıoğlu, ülkedeki makarna tüketiminin bu yıl yüzde 25 arttığını başarı olarak duyursa da ucuz tüketim gıdası olan makarnaya talebin artışı yoksullaşmaya da işaret ediyor.

ENFLASYON HEDEFİNDEN UZAĞIZ

Enflasyon açıklanmadan önce Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal hükümete enflasyonla ilgili bir mektup yolladı. Ağbal’ın mektubundaki en öne çıkan şey ise “Enflasyonda yüzde 5 hedefinden oldukça uzağız” sözleriydi. Berat Albayrak’ın gitmesinden sonra gelen Naci Ağbal sıkı para politikasıyla birlikte faiz artırımına giderek, faizi %17’lere kadar çıkarttı. Dövizin düşmesiyle hükümete yakın çevreler “yabancı yatırımcı geldi” müjdeleri vermeye başladı. Zira verilere göre 22-23 milyar dolar civarında “sıcak” olarak tabir edilen para, yabancı kaynaklı olarak geldi. İktidara yakın kanallardan bu paranın yatırımcı olarak geldiği ifade edilse de ağırlıklı olarak Londra merkezli, tahvil ya da hisse senedi alan ve ekonomistler tarafında “vur kaç” olarak tanımlanan yatırımcılardan yapıldı bu döviz girişi.

TEFECİ PARASINA MUHTAÇ

Bu paranın büyük bir bölümü Swap yani değişim parası olarak gelirken 20 milyar dolayındaki dövizin 4’te biri gibi bir rakam ise devlet içi borçlanması olarak gerçekleşti. Bu döviz girişinin Swap (para takası) olmasının en önemli sebeplerinden biri de yurtdışı yatırımcıların spot kurdan döviz satıp TL alması. Bu yatırımcılar daha sonra aldıkları TL’yi swap ile Türk bankalarına veriyor ve karşılığında döviz alıyor. Swap işleminin vadesine göre de TL faizi kazanıyor. TL faizinin %17’ye yükseltilmesi de bu tip yatırımcının iştahını kabartıyor. Ekonomistler bu yüzden Londra merkezli gelen bu paraya “tefeci parası” diyor. Olası bir krizde, örneğin Türkiye’nin dış politikasında meydana gelebilecek şaibeli hamleleri ya da batı ile karşı karşıya gelmesi gibi olaylarda sadece birkaç saat içinde ülkeden çıkabilecek yatırımlar bunlar. Yani AKP, başından bu yana ‘Faiz lobisi’ olarak adlandırdığı bu tarz yatırımcı bir gruba şu an kendisi bel bağlamış durumda. Türkiye’nin saldırgan dış politikası ve batı ile zaten uzun zamandır karşı karşıya gelmesi bu paraların ülkede çok uzun kalmayacağına da işaret ediyor.

DEVLET DEĞİL HALKIN BİRİKİMİ DAĞITILDI

Mektubunda uzun zamandır dile getirilen ekonomideki tüm tabloyu bir bir anlatan MB Başkanı Naci Ağbal sorumluluğu kabul etmediğinin de sinyalini veriyor. Ağbal 11 sayfalık mektubunda kendinden önceki yönetimin kredi genişlemesi ile döviz, enflasyon ve cari işlem dengesini bozduğunu açıklıyor. Fakat buna gerekçe olarak 2020 yılındaki Covid-19 salgınını gösteriyor. Bütün dünya devletleri halka yardım yaparken Ağbal devletin teşviklerle halka kredi dağıttığını ve daha da borçlandırıldığını da itiraf ediyor bir nevi. Devletin de bu salgın çerçevesinde kamu ve özel bankalara kredi baskısına dikkat çekiyor. Hatırlanacağı üzere Erdoğan, salgın dönemi boyunca devletin 49 milyar TL yardım yaptığını söyledi. Fakat yapılan yardımların 40,5 milyar TL’si devletin doğrudan desteği değil, aksine kısa dönem ödeneği olarak çalışanların ve işverenlerin yatırdığı primlerle oluşmuş İŞKUR’un ödemesiydi. Yani devlet sadece 8,5 milyar TL yardımda bulundu o da 1000’er lira ve bir defa verilmek kaydıyla.

HALK BORÇLU, ESNAF DÜKKÂN KAPATTI

Enflasyon rakamları, Merkez Bankası’nın açıklamaları ve tefecilerden umulan borç para dışında halkın durumu ne? Hane halkının bankalara olan borcu yani Ağbal’ın bahsettiği genişletilmiş kredinin sonucu olan rakam 853 milyar TL. Hane halkının bankalar dışında esnaf da dahil mikro borcu ise 1 trilyon 200 bin TL dolayında. Peki MB’nin sıkı para politikası ile yükseltilen faiz sonrası esnafın ve üreticinin durumu ne? TOBB’un Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlanan Kurulan / Kapanan Şirket istatistikleri Aralık 2020 verilerine göre; bir önceki aya göre kurulan şirket sayısı %2,21, kurulan kooperatif sayısı %26,55 oranında azaldı. Bir önceki aya göre kapanan şirket sayısında %221,46 kapanan kooperatif sayısı %533,33 kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı %242,87 oranında arttı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta bu verilere dair “Devletin çıkardığı gazete 2020 yılında 99 bin 588 esnaf meslekten ve sicilden terkini istemiş. Günde ortalama 273 esnaf ve sanatkâr dükkânını kapatmış” sözlerini kullanmıştı.

AĞBAL FAİZ POLİTİKASI İÇİN 3 YIL İSTEDİ

Faizlerin artması esnafın büyüyen borçlarıyla birlikte daha da zor duruma girmesine yol açarken Erdoğan “Yüksek faize kesinlikle karşıyım. Çünkü ben yüksek faizle ülkenin kalkınacağına inanmıyorum” dedi. Öte yandan Ağbal ise mektubunda en az 3 yıl boyunca yüksek faizin devam etmesi gerektiği vurgusunu yaptı. Peki MB’nin faiz dışındaki senaryosu ne? Ekonomistlerin kulislerden aktardığına ve de son zamanlarda dillendirilen birkaç senaryoda, Tansu Çiller döneminde yapılan ve adına "Çiller Bonoları" denilen, Merkez Bankası’nın bono satışına girmesi var. 132 milyar dolar döviz rezervi azalan ve dünyada sıcak para akışının durmasından sonra Merkez Bankası’nın bu stratejiye gidebileceği birçok ekonomi yazarı ve gazetecisi tarafından konuşulmaya başlandı. Henüz net bir şey olmasa da daralan ekonomik göstergelerin buna yol açabileceği ifade ediliyor.

ÇİLLER BONOLARI NEDİR?

1994’te yaşanan devalüasyon ile Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolardan 3 milyar dolara indi. Dolar kuru 13 bin 500 lira (eski para birimiyle) seviyesinden, 5 Nisan 1994’te 40 bin liraya kadar yükseldi. Çiller iktidarının imza attığı meşhur “5 Nisan Kararları” ile birlikte ekonomik krizi durdurabilmek amacıyla Hazine, bono satabilmek için 3 aylık halka arz yaparak %400 şok faiz teklif verdi. Bonolar yok pahasına sattı. Bu kriz sonrası “acı reçete” “kemer sıkma” lafları o dönem Türkiye siyasetinin temel cümlelerinden oldu. O dönem alınan kararlar sonrası 3 banka da battı. Fatura ise halka çıkarıldı. Henüz AKP’nin bu yolu seçip seçmeyeceği belli değil; ama salgından da kaynaklı dünyadaki sıcak para akışının durması ki faiz artırımı sonrası para gelişinde bir hareketlilik olsa da şu an azalma eğiliminde olması akıllara bu seçeneği getiriyor.