AKP iktidarı Kürdistan’da ve Suriye’de yürüttüğü savaşın karakterini gizlemek için görülmedik bir psikolojik harekât yürütüyor. Türkiye’de halk üzerinde, demokratlar ve aydınlar üzerinde yürüttüğü saldırıları bu yürütülen psikolojik savaş ortamında gözlerden kaçırıyor. Türkiye’de şu anda siyasetçiler ve basın başta olmak üzere ne kadar kurum, kuruluş ve kişi varsa halkı kandırmak için her türlü yalanı söyleyip demagoji yapıyor. Akı kara, karayı ak göstermeye çalışıyorlar. Türkiye’de siyasetin, basının ve tüm kurumların görevi bozacının şahidi şıracıymış deyiminde olduğu gibi birbirlerinin söylediklerini onaylamak ve tekrarlamak olmuş. Faşizm zaten farklı düşünceleri kabul etmez. Herkesin şefin söylediğini tekrarlamasını ister. Farklı bir şey söyleyen olduğunda o hemen ihanetle, iç ve dış düşmanlara hizmet etmekle suçlanır. Şu anda Türkiye’de bunlar gerçekleşiyor. Faşist bir ülkede ne oluyorsa fazlasıyla Türkiye’de gerçekleşiyor.
Mehmet Ali Birand 1990’larda “bizlere ne söyleniyorsa biz onları gerçekmiş gibi yansıtıyorduk” biçiminde bir özeleştiri yapmıştı. Şimdi M.Ali Birand’ın söylediklerinin on katı, yüz katı yapılıyor. Eğer yaşasaydı böyle bir ülkede basıncı olmaktansa bu mesleği bırakmak, bunlara suç ortağı olmamak en doğrusudur, derdi. Çünkü şu anki basının durumu 1990’lı yıllardaki basından çok çok kötüdür. Hepsi her gün daha fazla kirlenerek yaşıyorlar. Herhalde Türkiye tarihinin en fazla gazeteci ve aydınının yurtdışına çıktığı dönem de bu dönemdir. Oktay Akbal gibi gazetecileri 12 Eylül üç ay ceza evinde yatırmıştı. Eğer hükümet politikalarına muhaliflik yapsalardı şimdi en az yıllarca cezaevinde kalırlardı. Türkiye’nin nasıl yalan ve demagoji ülkesi olduğunu görmek için basına bakmak yeter.
Türk devleti ve AKP iktidarı Kürt sorununda soykırımcı olduğu için bu politikasını pratikleştirmek için yalana, demagojiye ve psikolojik savaşa başvurmak zorundadır. 21. yüzyılda ben Kürtleri tümden bitirmek, ortadan kaldırmak ve Türkleştirmek istiyorum diyemeyeceğine göre, Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam mücadelesini farklı göstermek zorunda kalıyor.
AKP iktidarı ve soykırımcı Türk devleti şimdi Kürtlere karşı savaşını istiklal savaşı, beka sorunu olarak gösteriyor. Zaten AKP iktidarının gündeminde ne Kürt sorunu var, ne de demokratikleşme sorunu var. “Kürt’ü ezmek, demokratları ezmek, Türkiye’yi hegemonik faşist bir ülke haline getirmek” istedikleri halde, “teröre karşı savaşıyorum” diyor. Suriye için de benzer bir çarpıtmalar yapıyor. Kürtlerin hak kazanmasını engellemek için orada devlet kurdurmam, diyor. Rojava devrimcileri ve Kürtler defalarca bizim devlet kurmak gibi bir amacımız yok, sorunları yerel demokrasi ve özerk yönetimler temelinde Suriye’nin demokratikleşmesi içinde çözmek istiyoruz demesine rağmen, AKP iktidarı sorunları çarpıtmak için “devlet kurmaya izin vermeyiz” diyor. Böylece Suriye’de Kürtlere hak tanınmasını istemeyen çevrelere sesleniyor. Onlara gelin birlikte Kürtleri ezelim çağrısı yapıyor. Bu açıklamaların anlamı budur.
Türk devleti ne Cerablus’a ne Bab’a IŞİD için gitmiştir. Ne de Raqqa’ya da IŞİD için gitmek istemektedir? Tek derdi Kürtler hak kazanmasındır. Bunu Rusya da, ABD de, Suriye de, tüm dünya da bilmektedir. Şu anda Türkiye’nin içerde ve dışarıda tek derdi vardır, Kürtlerin özgürlük mücadelesini ezmek; bunun üzerinden de soykırım politikasını tamamlamaktır. Zaten bu nedenle MHP AKP’yi desteklemektedir. Tüm şovenist milliyetçiler AKP iktidarının Kürt düşmanı politikasının arkasına dizilmişlerdir. Kim MHP’nin ya da ulusal güçlerin başka nedenlerle AKP iktidarını desteklediğini söyleyebilir?
AKP içeride ve dışarıda zayıf konuma düşmüştür; iktidarda kalamayacağını anlamıştır. Bu nedenle iktidarda kalmak için Kürt düşmanlığının şampiyonluğuna yönelmiştir. Ancak Kürt üzerinde hegemonya kurabilirse iktidarda kalacak, yoksa iktidarını kaybedecektir. MHP ve tüm Kürt düşmanı şovenist gruplar ise Türkiye demokratikleşirse sonlarının geleceğini bildiklerinden en temel demokrasi gücü olan Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı savaşta AKP’nin yanında yer almışlardır.
AKP, MHP ve tüm şovenistleri yanına alarak Kürtlere karşı savaş açtığı gibi, toplumda yerleşmiş korkuları canlandırarak Kürt düşmanı politikalarına toplumsal destek sağlamaya çalışıyor. Bu nedenle biz bu savaşı yürütmezsek Sevr olur diyor. Sanki Rojava Kürtleri Türkiye’yi bölecekmiş gibi bir algı yaratıyor. Zaten Türkiye’de her zaman dış güçler bizi bölmek ve parçalamak istiyor üzerinden şovenizm körükleniyor, milliyetçilik şahlandırılıyor. Kürtlerin özgürlük talebi ve bu yönlü mücadelesi de hep böyle gösterilmiştir. Bir zamanlar eşkıya denilerek gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılırken, şimdi de terörizm denilerek bu yapılmaya çalışılıyor. Kürtlerin mücadelesinin arkasında hep dış güçler aranmıştır. Sürekli dış güçler deniyor, ama o dış güçlerin ismi bir türlü verilmiyor. Önder Apo’ya uluslararası komployu ABD, İsrail ve Avrupa yapmıştır. Şimdiye kadar Kürtlere karşı yürüttükleri savaşta silahı ve siyasi desteği ABD, İsrail ve Avrupa’dan almışlardır. Bu nedenle NATO ve AB içinde yer almaktadırlar. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bastırılmasında ABD, İsrail ve Avrupa hep yanlarında olmuştur. Buna rağmen PKK’nin arkasında dış güçler var diyerek halkı kandırıyorlar, dünyayı aldatmaya çalışıyorlar.
Kürt sorununu kabul etmedikleri için Kürtlerin mücadelesi dış kaynaklı gösteriliyor. ABD, Avrupa ve İsrail Türkiye’yi bir gün desteklemesin, Türkiye Kürt sorununun çözümsüzlüğünde bir gün bile ısrar edemez. Ama Türkiye halkını Kürtlerin üzerine sürmek ve Kürt sorununun görülmesini engellemek için PKK’nin arkasında dış güçler var deniyor. Buna tabi ki kendileri de inanmıyorlar.
Sürekli PKK’nin, şunun, bunun arkasında dış güçler var, dış güçlerin Türkiye üzerinde emelleri var denilmesi, herkesin de kendileri gibi Kürt düşmanlığı yapmalarını istemeleri ve bu olmayınca da suçlamalarıdır. Kendileri binlerce siyasetçiyi mi tutukluyor, dernek üyelerini mi tutukluyor, gazetecileri mi tutukluyor, gazete, televizyon, radyo mu kapatıyor istiyor ki Avrupa’da aynısını yapsın. Herhalde Ömer Güney’in üç kadın devrimciyi katletmesi gibi Avrupa da orada Kürtleri katletmelidir. Çünkü kendisi bunu sürekli yapıyor. Avrupa ya da başka bir ülke kendisi gibi yapmıyorsa o zaman PKK’ye destek veriyordur. Kendi faşist soykırımcı politika ve uygulamalarına Avrupa’daki Kürtlerin de, Avrupalı demokratik kurumların da sessiz kalmasını istiyor.
Avrupa’da bir buçuk milyondan fazla Kürt var. Bunlar Türkiye’de olduğu gibi sürekli baskı altında yaşamıyorlar. Önemli bölümü Türkiye’nin baskılarından kaçarak Avrupa’ya göçmüşler. Bunlar Avrupa’da örgütleniyor, özellikle Türkiye’nin soykırımcı politikalarına karşı tepkilerini ortaya koyuyorlar. Türkiye’nin politikalarını teşhir ediyorlar. Türkiye yürüttüğü özel savaş ve kirli uygulamaların Avrupa üzeri açığa çıkarılmasına öfkeleniyor.
Türkiye, bize savaş açılmıştır, Türkiye bölünmek isteniyor diyor. Bunlar demagoji ve yalandır. Gerçekle hiçbir alakası yoktur. İçeride ve dışarıda Kürt halkına karşı savaş açan AKP iktidarıdır. Türkiye’de büyük bir bölünme ve parçalanma yaratan AKP iktidarıdır. 15 Temmuz Türkiye’ye karşı açılmış bir savaş değildi; iktidar savaşıydı. On yıl birlikte iktidar olanlar sonra birbirlerini saf dışı etmek istediler. Kaybeden Fethullah, kazanan Tayyip Erdoğan oldu. Fethullahçıların da bugünkü Erdoğan gibi iktidarı ele geçirmek için herkesten daha fazla Kürt düşmanlığı yaptığını biliyoruz. Türkiye’de şovenizmi körükleyip ondan sonra Kürt düşmanlığı üzerinden iktidar olmak da bir tarz olmuş. Türkiye’de demokrasi güçleri etkin hale gelene kadar Kürt düşmanlığı üzerinden iktidarı ele geçirmeler görülecektir. Zaten Önder Apo’nun darbe diyalektiği dediği de budur.
AKP iktidarı sürekli bölünme tehlikesinden söz ediyor. AKP iktidarının bölünmeden söz ettiği Kürtlerin varlığının tanınmasıdır. Kürtler ayrı bir millet ve kimlik olursa bunu bölünme görüyorlar. Çünkü bu kabul edilirse soykırımcı politikalarını sürdüremezler. Kürtleri Türkleştiremezler. Demokratikleşmeyi de bölücülük olarak görüyorlar. Çünkü demokrasi demek Kürtlerin varlığını tanıma ve yerel demokrasiyi, yani öz yönetimleri kabul etmektir. Bölücülük dediği budur. Aslında bölücülük yapan bu zihniyettir. Çünkü bu zihniyet ve politika ya Türkleşeceksiniz ya da ayrılacaksınız dayatması olmaktadır. Zaten ağır baskılarla Kürtlerde bu duyguları yaratmaktadırlar. Kürt Özgürlük Hareketi ise demokrasi ve Kürtlerin temel haklarının tanınması temelinde istikrar ve barış getirecek bir birlik yaratmayı amaçlıyor. Ancak özel savaş ve psikolojik savaş halkların bu gerçeği görmemesi için yalan söylüyor, demagoji yapıyor. Çünkü savaşa ihtiyaç var, kendi bekalarını ancak savaşta görüyorlar. Bir gün bu güçlerin derdinin Türkiye’nin birliği ve barış içinde yaşamak olmadığı anlaşıldığında demokratik Türkiye’nin yolu açılacaktır.
Bunların yalanları ve demagojileri ancak ve ancak mücadeleyle çıkartılabilir ve gerçekler topluma gösterilebilir. Mücadele etmeden Türkiye’deki mevcut siyasi gerçeği değiştirmek mümkün değildir. Bu iktidara artık şöyle yapın, böyle yapılmalı demek yerine mücadele esas alınmalıdır. Sadece demokrasi ve barış demek yetmez. Demokrasi ve barış programı ile mücadele birlikte ortaya konulursa o zaman bu faşist iktidar geriletilebilir.
Hala AKP iktidarına karşı sesini çıkarmak bir yana bu iktidarı normalleştiren ve meşru kılan Kürt çevreleri bulunmaktadır. AKP iktidarının soykırımcı politika yürüttüğünü görmeyen ve söylemeyen bu çevreler ağır bir gaflet içindedirler. Bu çevreler kendine sormalı; MHP niye bu düzeyde bu iktidarı destekliyor? Tüm şovenist ulusalcılar neden bu iktidarı destekliyor?
AKP iktidarının Kürt düşmanlığına ve yaptığı uygulamalara göz kapatılabilir mi? KDP’nin AKP ile ilişkileri iyidir diye bu soykırımcı politikaya göz yumulabilir mi? Bu politikaya göz yumanlar tarihe ihanetçi olarak geçeceklerdir. Bakurê Kurdistan’daki kendine Kürt partisi ve siyasetçi diyen çevreler bu gerçeği çok iyi görmeli. Bu dönemde AKP-MHP iktidarına kim nasıl tutum almışsa, halk onları ona göre değerlendirecektir. Bu dönemdeki tutumları hiçbir Kürt unutmayacaktır.
Bu Kürt gruplarının bazıları Türk devletinin kırk yıllık isteği olan isteği tekrarlıyorlar. Gerillanın mücadeleyi bırakmasını istiyorlar. Bu gafiller bilmeli ki bu soykırımcılar Kürt’ün varlığına özgür ve demokratik yaşamına düşmandırlar. PKK var olmazsa kendilerine de yaşam hakkı tanımazlar.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA