Ulusal Kongre tehlikelere karşı ortak tutum geliştirmeli

Ulusal Kongre tehlikelere karşı ortak tutum geliştirmeli

İngiltere'de yaşayan Kürt akademisyen Dr. Cengiz Güneş, AKP’nin Kürt sorunu ile alakalı olarak rejimin şekillendirdiği siyasi sınırların dışına ne kadar çıkacağının tartışılır olduğunu belirterek barışın toplumsallaştırılması ve daha geniş bir barış ağının oluşturulması gerektiğini söyledi.

ANF’nin sorularını cevaplayan Güneş, Kürt Ulusal Kongresinin toplanmasının siyasi partiler arasındaki rekabetin sona erdirmeyeceğini ama daha fazla yakınlaşmaya yol açarak ileride Kürt halkının çıkarları çerçevesinde işbirliği veya birlikte hareket için olanaklar sağlayacağını belirtti. Zaten uzun zamandır Kürt partileri arası rekabetin şiddet ile sonuçlanmadığını belirten Güneş bu pozitif ortamın Kongrenin toplanmasına vesile olduğunu ifade etti

Güneş, kongrenin makul hedefler belirleyeceğini ima ederek Kürtlerin birliği veya bağımsızlığı ideali çerçevesinde değil de mevcut realite çerçevesinde şekilleneceğini belirtti. Şu kritik aşamada, Kürtleri bekleyen tehlikelere karşı Kongre ortak bir tutum gelişmesini sağlaması gerektiğinin altını çizen Güneş, Kürtlerin haklarına kavuşması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için ortak bir çerçeve oluşturması gerektiğini belirtiyor.

PKK’Yİ İNCELİYORUZ

Kürdistan kurtuluş hareketinin tarihini incelediniz size en ilginç gelen noktalar neler?

Bence Kürt ulusal hareketinin son 50 yıllık mücadele tarihi hepsi çok ilginç. Özellikle Kürt mücadelesinin son 30 yılda elde ettiği kazanımlar, gerilla örgütlenmesi ve silahlı mücadele, sebep olduğu halk hareketlenmesi ve geniş tabanlı bir harekete dönüşmesi bir sosyal bilimci için çok ilginç konular. Onun için ben tarihsel, sosyolojik ve yapısal koşulları göz önünde bulundurarak, Kürt ulusal hareketinin 1960’lı yıllarda günümüze yükselişini ve gelişmesini bakıyorum. Yani temel amacım 1960’dan günümüze kadar olan dönemi Kürtlerin bakış açısıyla yansıtmak. Özellikle, bu dönem içerisinde Kürt siyasi kimliğinin inşası, Kürt hareketinin ideolojisi ve ideolojik değişim-dönüşümü en çok ilgimi çeken konular.

Tabii ki bu konuları kapsamlı olarak anlayabilmek için ilk olarak 1960’lı yıllarda Kürt aydınlarının siyasal faaliyetlerinin inceledim ve Kürt taleplerinin o dönem Türkiye sosyalist hareketi içerisinde nasıl dile getirildiğini değerlendirdim. Daha sonra, 1970’lı yıllarda başlayan ve Kürtlerin Türk sol hareketinde ayrılma sürecini, ayrı örgütlenme taleplerini ve bu sürecin sebep ve sonuçlarının detaylı olarak inceledim.

1970 yılların ortalarında birçok Kürt sosyalist örgüt ve siyasal partiler kuruluyor ve genel olarak Kürt ulusal talepleri Marksist söylem içerisinde ifade edilmeye başlanıyor. O dönem içerisinde Kürt örgütleri arasında yaşanan canlı ideolojik ve politik tartışmaları yansıttıktan sonra Kürdistan İşçi Partisi’nin söylemlerine ve pratiğini araştırmamın odak noktası yapıyorum.

PKK’nin 1990’lı yılların başında günümüze kadar yaşadığı ideolojik ve politik değişim ve dönüşüm araştırmamın irdelediği önemli noktalardan başka bir tanesi. Ben bu değişimin neden ve nasıl olduğunu, ne tür etkilere sebep olduğunu yansıtıyorum. Son olarak, 1990’dan HEP ile başlayan yasal Kürt siyasetini ve partilerinin mücadelesini tahlil ediyorum, özellikle Kürt ulusal taleplerini nasıl dile getirdiklerini, ne tür zorluklarla karşılaştıklarını detaylı olarak bakıyorum.

Kürt ulusal hareketinin mücadele tarihinde, hem mücadelenin temsiliyeti açısından hemde siyasal faaliyetler ve eylemsellik açısından, Newroz çok önemli bir yere sahip. Newroz efsanesi bildiğiniz gibi Kürt halkının ataları Med’lerin direnişini sembolleştiren bir efsane. 1980’lerin başından bu yana PKK direnişini Kürt halk kitlelerine yansıtmak ve temsil etmek için etkinleştirdi. Newroz efsanesini yeniden etkinleştirmekle, hareket olarak kendisinin Medlerin direnişinin özünü temsil ettiğini, ilk yıllardan itibaren söylemin merkezinde tuttu ve bunu kendisini diğer Kürt politik grup ve partilerden farklılaştırmak için sürekli vurguladı. PKK’nin Newroz’u etkinleştirerek yarattığı direnişinin temsili dergi ve kitaplarda, müzik aracılığı ile (özellikle Koma Berxwedan’ın şarkılarında), mücadele şehitlerinin anma törenlerinde, Newroz kutlamaları gibi birçok kişinin katıldığı toplantı ve mitinglerde geniş halk kitlelerine aktarıldı. Bu şekilde güncelleştirilen Newroz efsanesi Kürt ulusal direnişinin temel simgesi haline geldi. Kürt ulusal mücadelesinin temsili daha önce hiçbir akademik çalışmada incelenmemiş ve ben bunu yakın zaman önce Türkçe ’ye çevrilen kitabımda (Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi: Direnişin Söylemi) detaylı olarak ele alıyorum.

AKP MEVCUT REJİMİN DIŞINA ÇIKMIYOR

Barış konusunu bir akademisyen gözüyle değerlendirir misiniz? Kürtlerin barış algısının Türk devleti tarafından maniple edilip teslim alma literatürüyle karıştırıldığı izlenimi var. Siz bize Kürtlerin barış algısı ile Türk devletin bu konudaki politikasını biraz değerlendirebilir misiniz?

PKK’nin Mayıs ayından başlayarak gerillalarını Türkiye sınırları dışına çekmesi fiili olarak Kürt sorununda yaşanan şiddeti bitirdi. Bu önemli bir gelişme çünkü bundan sonra sorunu siyasal diyalog yoluyla çözmeye fırsat yaratıyor. Son 20 yıla baktığımızda, Kürt hareketi daha öncede birçok defa sorunun barışçıl çözümü için adımlar atmıştır. Ne var ki, bu adımlar henüz kalıcı bir çözüm sürecine ulaşmamıştır. Ancak bu adımların yol açtığı çok önemli bir gelişme Kürt sorununda şiddet, son 15 yılı 1990’larla karşılaştırırsak, çok azalmıştır. Buda kalıcı bir çözüm için halen devam eden bir sürecinin gelişmesine yol açtı. Orta ve uzun dönemlerdeki gelişmeler, barış sürecinin nasıl sonuçlanacağı Türkiye’nin iç dinamiklerinin yanı sıra bölgesel gelişmeler, özellikle Suriye’de Kürt özerkliğinin yönetiminin oluşması ve güçlenmesi gibi etkenler bu süreci etkileyecektir şüphesiz.

İleride süreç ne yöne evrilir konusunu düşünürken geçmiş yıllarda yaşanan tecrübeye bakmak ve Türkiye’nin temel siyasal aktörlerinin Kürt sorunu hakkındaki politikasının ne olduğunu açmak lazım. Kürt sorunun arka planına kaba hatları ile baktığımızda şunu görüyoruz:

Türk devleti kuruluşundan bu yana Kürt Ulusunu kendisine bir tehdit ve güvenlik sorunu olarak görüyor. Kürt ulusal hakların kabulünün ‘devletin ve milletin bölünmezliği’ ilkesi çerçevesinde ret ediyor. Son 10 yılda iktidarda olan ve şu dönemde hegemonik güç olarak tarif edilen AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımına bakmak lazım. AKP’nin tavrı farklılıkları içerse de mevcut olan egemen görüş çerçevesinin dışına çıkmadı. Hükümet, Kürtlerin bazı kültürel haklarını tanıdı, örnek olarak TRT6’in kurulması, Kürtçenin kamu alanda kullanımının kolaylaştırılması, sınırlı olsa da insanların Kürtçe öğrenebilmeleri gibi. Yani günümüze kadar bazı hukuki düzenlemeler yaparak gelişen beklentilere azda olsa cevap verdi ama uzun dönemli ve kalıcı bir barışın gelişmesi konusunda net tavır almadı.

Geçmişte başlattığı hamlelerin hepsi örneğin ‘Kürt İnisiyatifi’ uzun dönemli bir çözümün geliştirilmesine yönelik adımlar olarak görüldü ancak tam beklenildiği gibi bir ilerleme olmadı. Kürt sorunu ile alakalı olarak rejimin şekillendirdiği siyasi sınırların dışına ne kadar çıkacağı tartışılır.

Daha sonraları ‘Demokratik İnisiyatif’ olarak adlandırılan sürecin başarılı olabilmesi için gerekli olan ve bütün siyasi partiler tarafından oluşturulması gereken fikir birliği sağlanmadı. Devlet projesi olarak ifade edildi ve geliştirildi ama daha sonra sahip çıkılmadı. Barış sürecinin devam etmesi fikir birliğinin ve diğer farklı parti ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Kürt sorununun çözümü için gerekli olan ulusal mutabakatın sağlanması ile birebir bağlantılı. Akil insanlar komisyonunun kurulması pozitif bir gelişme ancak barışın toplumsallaştırılması ve daha geniş bir barış ağının oluşturulması gerekiyor bundan sonraki süreç için.

Kürt sorununun içeriği, Kürt ulusal hareketi ve AKP arasındaki ideolojik mücadele ile bağlantılı; yani, Kürt sorunu nedir ve nasıl bir çözüm bulunması lazım? Sorusu. Önceleri AKP Kürt ulusal hareketini etkisiz bırakarak kendi geliştirdiği kısmi çözümü kabul ettirmek istedi. Temel stratejisi Kürt hareketinin marjinalize edilmesine endekslenmiş ve Kürtlerin taleplerine cevap vermekten çok uzaktı. Kürt ulusal hareketinin geliştirdiği çözüm önerilerine bakarsak, sorunun çözümü her ulus gibi Kürtlerinde sahip olduğu evrensel hakların tanınmasıyla olacak. Örneğin ana dilde eğitim, öz yönetim gibi.

Daha detaylı olarak söylemek gerekirse, PKK’nin öne sürdüğü çözüm modeli Kürdistan’ın bütün parçalarındaki Kürt sorununun çözümünü öngörüyor. Bunu kısaca özetlersek, sorunun çözümü Ortadoğu’da mevcut olan devlet sistemini demokratik dönüşüme uğratarak yapmak istiyor. Kürt ulusal birliğini ulusal kurumlar oluşturarak ve öz yönetimlerini geliştirerek sağlanacağını öne sürüyor. Kürtlerin ulusal bir topluluk olarak kendilerini örgütleyebilmelerine olanak sağlayacak bir çözüm formülü öne sürüyor.

AKP’nin Kürt sorununu çözümü Kürt kimliğinin tanınması ve bazı kültürel hakların verilmesi çerçevesinde dile getirilse de, bunun Türkiye’nin mevcut ulusal yapısını muhafaza ederek yapılmak istendiği açık. Devam etmekte olan çözüm süreci çerçevesinde atılması gereken adımların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kısa dönem içerisinde açıklığa kavuşur ve sürecin başarısı Kürtlerin taleplerine cevap olmakla bağlantılı. Ama genel olarak, AKP’nin yaklaşımında kapsamlı bir değişiklik olmadığı takdirde barış sürecinin kalıcı bir çözüme yol açması zor gibi görünüyor.

TÜRKİYE’NİN ROJAVA POLİTİKASI İPUÇLARI VERİYOR

Türkiye’nin Rojava Kürdistan’ında devam eden gelişmeler ile ilgili tavrı barış süreci hakkında bize ipuçları vermektedir. Geçmişte Suriye’de bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasının Türkiye için müdahale sebebi olacağı ifade etmişti. Halen Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği savunuluyor ama rejim değişikliği olduktan sonra ve Suriye’deki muhaliflerde onaylarsa Kürt özerkliğini kabul edebileceği gibi bir görüşte hâkim. Salih Müslüm’ün Türkiye ziyareti sonrası yaptığı açıklamalar bu yönlü idi. Ama Türkiye kamuoyuna, AKP temsilcileri, ‘PYD’yi uyarmak’ için Salih Müslüm’ün çağrıldığı söylendi. Birde Türkiye’nin Kürtleri dışlamaya devam eden Suriye muhalefetini açıktan desteklemeye devam etmesi, Türkiye’nin barış konusunda ciddi olmadığına yönelik kuşkuları artırıyor. Bence, PYD ile diyaloğun olması, Türkiye’nin politikası kesin olarak değişmiş anlamına gelmiyor. Şu anda tam olarak taraf belirlemek istenilmiyor gibi bir durum var. Rojava’ya yönelik bu çift yönlü tavır, bence Türkiye’de Kürtlerle uzun dönem sürecek ve barışı hedefleyen bir stratejinin henüz tam oluşmadığı anlamına geliyor.

KONGRE İLERDE BİRLİKTE HAREKET ETME OLANAKLARI SAĞLAYABİLİR

Ulusal Kongre tartışmaları var. Ulusal Kongre Kürt politik hareketlerini ne kadar birbirine yakınlaştırabilir? Yani Kürtlerin böyle bir kongre ile ulaşabilecekleri birlik ve/veya birlikte hareket etme yetenekleri hangi düzeyde olabilir iç ve dış konjonktür buna ne kadar izin verebilir.

Kürtlerin birlikte hareket etmeleri ancak uzun dönemde sağlanacak birşey. Geçmişte bütün Kürtlerin birlikte hareket etmesi mümkün olmamış onun için hemen kısa dönem içerisinde öyle bir birlikteliğin olacağını beklemek yanlış olur. Ancak Ulusal Kongre’nin toplanması çok önemli ve tarihi bir gelişme ve Kürtlerin birliğine gidebilecek yolun başlangıcı ve daha önemlisi Kürtleri ortak amaç ve hedefler etrafında bir araya getirecek. Planlandığı şekilde toplanırsa, Kongre birçok siyasi parti ve halk temsilcisini bir araya getirecek ve buda ilk defa olan bir şey Kürt mücadelesi tarihinde. Daha önceleri de Ulusal Kongre’nin toplanması gündemde idi ancak olmadı, yani fikir olarak yeni değil. Daha önce 1980’lerde, PKK ile Güney Kürdistan partileri arasında işbirliği anlaşmaları imzalanmıştı ancak 1990’lı yıllardaki Kürtler arası çatışmaları da unutmamak lazım.

Tabii ki, Ulusal Kongrenin toplanması siyasi partiler arasındaki rekabetin sona ereceği anlamına gelmiyor. Daha fazla yakınlaşmaya yol açacak ve buda ileride Kürt halkının çıkarları çerçevesinde işbirliği veya birlikte hareket için olanaklar sağlayacaktır. Zaten epey zaman oluyor Kürt partileri arası rekabet (PKK ile Güney Kürdistan’daki partileri arasındaki rekabetten söz ediyorum) 1990’larda olduğu gibi şiddet ile sonuçlanmıyor. Bu pozitif ortam Kongrenin toplanmasına vesile oldu. Yani Kürt partilerinde, birbirleri ile ideolojik farklılıklar olsa da, birlikte çalışabilecekleri veya çalışmaları gerektiği düşüncesi hâkim olmaya başlıyor. Kürtler arası dayanışma Kürtlerin bölgede daha etkili bir aktör olmasını sağlayacak ve buda Kürt sorunun bölgesel çözümünün gelişmesini olumlu düzeyde etkileyecektir.

Ulusal Kongrede Kürtlerin hedeflerini ve yöntemlerini (yani silahlı direniş ve savunma konularında) belirleme konusunda sıkıntılar yaşanabileceğini düşünüyor musunuz?

Bence hedefin çokta büyük olmayacağı gibi görünüyor yani Kürtlerin birliği veya bağımsızlığı ideali çerçevesinde değil de mevcut realite çerçevesinde şekillenecek. Şu kritik aşamada, Kürtleri bekleyen tehlikelere karşı Kongre ortak bir tutum gelişmesini sağlamalı. Kürtlerin haklarına kavuşması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için ortak bir çerçeve oluşturmalı. Kürt sorununun çözümü konusunda Kürtler arası bir fikir birliğinin oluşması için ortamın uygun olduğunu düşünüyorum. Şu zamanında hâkim olan görüş, Kürt sorununun çözümünün demokratikleşme ve Kürtlerin ulusal haklarının tanınması ile mümkün olacağı. Geçmişte silahlı direniş yolu ile bunun mümkün olacağı düşünülüyordu ama şimdi ‘silahlı mücadele olmadan da bu olabilir’ düşüncesi hâkim.

KÜRT DİPLOMASİSİNDE ZAYIFLIKLAR VAR

Kürtlere yönelik uluslararası destek hep azdı ama Son 10-15 yılda sanki giderek daha azaldı. Bunu sadece güç ilişkileri içinde Kürtlerin zayıf olmasından mı kaynaklanıyor yoksa bizim göremediğimiz şeyler mi var?

Kürt hareketi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde son 30 yıldır düzenli olarak siyasal faaliyet içerisinde ve bu ciddi bir siyasal hareketlilik yarattı. Geçmişten bu yana diplomasi faaliyetleri ve Avrupa’da kamuoyu oluşturma, Kürt hareketinin önemli hedeflerinde olsa da, siyasal faaliyetler daha çok ülkeye yönelik ve bağlantılı idi. Avrupa’daki faaliyetler ve hareketin elde ettiği kaynaklar Kürt ulusal mücadelesinin büyüyüp gelişmesinde çok önemli bir rol oynadı. Kürt toplumu içerisinde önemli bir destek toplamayı başarmasına rağmen uluslararası destek daha az gibi en azından başka hareketler ile karşılaştırırsak, örneğin Filistin hareketi. Uluslararası kamuoyuna yönelik faaliyetler daha fazla olsaydı, Kürt hareketinin aldığı destekte artardı elbette onun için bunun ilk sebebinin hareketin kullandığı stratejilerde aramak gerekli. Yani ‘Kürt hareketinin uyguladığı kitle hareketlendirme stratejisi uluslararası destek bulmak için uygun muydu’ sormak gerekir.

İkinci önemli etken, 11 Eylül saldırılarından sonraki uluslararası konjonktür ve özellikle ‘terör ile mücadelenin’ uluslararası bir boyut kazanması, Kürt hareketinin uluslararası destek bulmasını zorlaştırdı. Anti-terör yasaları çerçevesinde Kürt hareketinin ‘terörist’ olarak yansıtılması onun hareket alanını daraltı. Bu durumu Türkiye Kürt hareketini marjinalize etmek için çok kullandı. En büyük neden bence budur. Buna ek ama bağlantılı olarak, mevcut uluslararası ittifaklar ne yazık ki Kürtlerin aleyhine işliyor. Ortadoğu gibi bütün uluslararası güçlerin kontrol etmek istediği bir bölgede olmaları, Kürtlere uygulanan şiddetin ve insan hakları ihlallerinin uluslararası camiada yeterince tepki çekmemesine sebep oluyor.

*Cengiz Güneş: Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi konulu doktora tezini 2010 yılında İngiltere’nin Essex Üniversitesinde bitirdi. Tezi 2012 yılında İngiltere’de Routledge yayın evi tarafından kitap olarak yayınlandı. Kitap bu yıl Türkçeye Dipnot Yayınları tarafından çevrildi ve ‘Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi: Direnişin Söylemi’ başlığı ile yayınlandı. Cengiz Güneş ile Welat Zeydanlıoğlu’nun derlediği ve Kürt sorunu konusunda uzman 13 akademisyenin katkı sunduğu ‘The Kurdish Question in Turkey: New Perspectives on Violence, Representation and Reconciliation’ (Türkiye’nin Kürt Sorunu: Şiddet, Temsil ve Barışma Üzerine Yeni Perspektifler) başlıklı kitabımızda kısa zaman önce yine Routledge yayınevi tarafından yayınlandı. Halen, Kürt sorunu üzerine araştırmalarını sürdürüyor.