Uluslararası komplo ile 15 Şubat günü gece geç saatlerde Türkiye’ye getirilip Ýmralı Adası’nda bulunan Yüksek Güvenlikli Tek Kişilik Cezaevi’ne götürülen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Ýmralı’da bulunduðu 14 yıl boyunca barış çalışmalarından hiçbir zaman geri adım atmadı. Öcalan, Kürt sorununu çözümü içi birçok defa devlet heyeti ile görüşerek çözüm önerileri sunarken, son görüşmesi ise DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat ile oldu. Öcalan’ın yeniden çözüm için öneriler yaptıðının belirtildiði görüşmeye ilişkin detaylar ise daha yansımadı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den çıkmasıyla başlayan ve Türkiye'ye teslim ediliş tarihi 15 Şubat 1999'a kadar olan 4 aylık süreçte yaşanan gelişmeler ile Öcalan'ın Ýmralı'da kaldıðı 14 yıl boyunca maruz kaldıðı özel uygulamalar dikkat çekiyor. Öcalan, tecride ve tüm yönelimlere raðmen Ýmralı Cezaevi’nde bulunduðu süre içerisinde barış çalışmalarından ise hiç geri adım atmadı. Öcalan, Ýmralı'da buluduðu dönemde birçok defa sürecin iyi ilerlemesi için ateşkes ilan ederken son üç yılda da 17 kez devlet heyeti ile görüştü. 1999 sürecinden önce de sorunun demokratik temelde çözümü için barış arayışlarını sürdüren ve kimi dönemlerde tektaraflı ateşkesler ilan eden Öcalan, aynı dönemlerde devletin de hedefinde oldu. Öcalan'a yönelik ilk ciddi yönelim PKK'nin 2. ateşkesini ilan ettiði 1995 yılında gerçekleştirildi. Bu dönemde devlet bir yandan Öcalan ile ateşkesin koşullarına yönelik görüşmelerde bulunurken, öte yandan da Öcalan'a yönelik suikast girişimleri yapılıyordu. Eski MÝT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün Ergenekon yargılamaları kapsamında yaptıðı itiraflara göre, devlet bir ton C4 patlayıcı ile Öcalan'a suikast girişiminde bulundu. Bu suikast girişimi aynı zamanda 2. ateşkesin sona ermesine neden olmuştu.
ATEŞKES VE SINIR DIŞINA ÇEKÝLME KARARI
29 Aðustos 1998'de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan MED TV'de yayınlanan basın toplantısına telefon baðlantısıyla katılarak 1 Eylül 1998 tarihinden itibaren ateşkes ilan ettiklerini duyurdu. Ardından ise uluslararası komplo devreye sokuldu ve Öcalan önce Suriye’den çıkarıldı sonra ise komplo ile Türkiye’ye getirilerek Ýmralı Adası’nda bulunan özel cezaevine konuldu. Öcalan yargılandıðı süre içinde Türkiye'den ayrılma gibi bir niyetlerinin olmadıðını belirterek "Baðımsız Kürdistan" yerine "Demokratik Cumhuriyet"i savunduklarını ve bunun bir strateji deðişikliði olduðunu belirtti. Bütün bu tartışmaların içinde Öcalan, 2 Aðustos 1999 tarihinde, PKK güçlerine sınır dışına çıkmaları talimatı vererek, süresiz ateşkes kararını açıkladı. Ardından, PKK tarafından silahlı güçleri sınırların dışına çekildi. Çekilme sırasında askerler tarafından kurulan pusularda çok sayıda PKK’li yaşamını yitirdi.
BARIŞ GRUPLARI
Öcalan, 2 Aðustos 1999'da ateşkesin sürdürülmesini ve silahlı güçlerin Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırlarının dışına çekilerek, sembolik barış gruplarının iyi niyetin bir göstergesi olarak Türkiye'ye gelmelerini istedi. Ardından, PKK biri Kandil’den biri de Avrupa'dan olmak üzere iki barış grubu gönderildi. Sekiz kişiden oluşan birinci barış grubu 1 Ekim 1999 yılında Kandil’den, ikinci barış grubu da yine sekiz kişiyle 29 Ekim 1999'da Avrupa'dan geldi. O dönem barış grup üyelerinin cezalandırılması barış umudunu kıran ilk gelişme oldu. Buna raðmen Kürt Halk Önderi Öcalan, 1 Eylül 1998'de ilan ettiði ateşkes sürecini yargılandıðı dönemde süresiz ateşkese çevirdi. Bu ateşkes durumu devletin hiçbir adım atmaması üzerine 1 Haziran 2004 tarihinde bozuldu. Bu tarihten sonra ise AKP hükümeti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi derinleştirmeye başladı.
‘KCK’ OPERASYONLARI VE AÇILIM SÜRECÝ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “iyi şeyler olacak” söylemleri ile birlikte hükümetin arayışları devam ederken 5 Nisan 2009’da ABD Başkanı Barack Obama, Türkiye’ye ziyaret yaptı ve hükümet ilk olarak projesini ABD yönetimi ile paylaştı. Ardından ise AKP hükümetinin “Açılım” adı altında başlattıðı projenin ilk ayaðı olarak “KCK” adı altında yapılan operasyonlar devreye sokuldu. 14 Nisan 2009 tarihinde başlayan siyasi soykırım operasyonları kapsamında DTP, BDP yöneticileri, belediye başkanları, sendikacılar, öðrenciler, kadınlar, insan hakları savunucuları birer birer gözaltına alınarak tutuklandı.
“KCK” adı altında yapılan operasyonlar hız kesmeden devam ederken bir yandan da AKP hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Gül’ün operasyonları gölgelemek için söylemleri devam etti. Cumhurbaşkanı Gül 9 Mayıs 2009 tarihinde Prag’a giderken “Kürt sorununun çözümü için 2009 tarihi fırsattır” söylemini kullandı. Gül, 15 Mayıs 2009 tarihinde ise Suriye ziyareti sırasından “Kürt Açılımı kurumların işbirliðidir” dedi.
YOL HARÝTASI
Abdullah Gül’ün bu açıklamasının ardından “Kürt açılımı koordinatörü” olarak görevlendirilen dönemin Ýçişleri Bakanı Beşir Atalay bir dizi toplantı yaptı. 5 Aðustos 2009 tarihinde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoðan, Ahmet Türk ile “Açılım” konusunu görüştü. Tüm bu süreçler yaşanırken Kürt Halk Önderi Öcalan, 156 sayfalık "Yol Haritası"nı 15 Aðustos 2009 tarihinde cezaevi idaresine teslim etti. Öcalan'ın sorunun çözümünü 10 temel ilke başlıðında topladıðı Yol Haritası ancak 1 buçuk yıl sonra kamuoyuna ulaşabildi. Öcalan, "çekileceðim" sözünü ilk kez Yol Haritası'nı teslim etmeden önce söyledi. Öcalan, 2 Aðustos 2009 tarihinde çekileceði uyarısını şu sözlerle dile getirdi: "Ben 15 Aðustos'ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceðim. Artık çözümün nasıl olacaðına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan daðdaki adam hakkında karar verecek durumda deðilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada daðdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup, her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doðru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Deðerleri var. Çok büyük maðduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler."
ÝKÝNCÝ BARIŞ GRUPLARI
Öcalan'ın bu açıklamasından bir ay sonra "demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşandıðını" belirterek, sürecin önünün açılması için "Barış Grupları"nın Türkiye'ye gelmesi çaðrısında bulundu. Öcalan'ın çaðrısı üzerine 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı'ndan 4'ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Silopi'deki Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı. Grubun girişini ilk gün olumlu deðerlendiren hükümet, daha sonra tavrını bir anda sertleştirdi. Böylece Avrupa Barış Grubu'nun Türkiye'ye girişi gerçekleşmedi.
BARIŞ GRUPLARINA CEZA YAÐDI
Habur'daki ifade verme biçimini ve grup üyelerinin serbest bırakılmasını "normal" karşılayan hükümet, daha sonra grup üyelerinin tutuklatarak haklarında dava açtırdı. 6 Nisan 2010 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıðı, Barış ve Demokratik Çözüm Grubu üyesi 30 kişi hakkında 490 yıl hapis cezası istemiyle dava açtı. 16 Nisan 2010 Diyarbakır 5. Aðır Ceza Mahkemesi, Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Üyesi Lütfü Taş'a "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla açılan davanın ilk duruşmasında 10 ay hapis cezası verdi. 1 Haziran'da ise, grubun sözcüsü Mehmet Şerif Gençdal, "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla tutuklandı. 15 Haziran'da ise, Şırnak'ın Cizre Ýlçesi'nde pasaport başvurusu için karakola giden grup üyesi Emine Sıðar, ifadesi olduðu gerekçesiyle Cizre Ýlçe Emniyet Müdürlüðü'ne götürüldü. Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Sözcüsü Mehmet Şerif Gençdal, Habur'dan girişle birlikte Cizre'de yaptıðı konuşmadan dolayı hakkında "Örgüt propagandası yapmak" iddiası ile Diyarbakır 4. Aðır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava karar baðlandı. Duruşmada mahkeme Gençdal'a "Örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla 1 yıl 8 ay hapis cezası verdi. Gruptan 13 kişinin yargılandıðı davada, 11 kişi hakkında yakalama emri çıkartıldı. Kimsenin katılmadıðı duruşmada yaşı küçük olan Ý.S.'nin dosyasının dava dosyasından ayrılmasına karar verildi. Yaşanan baskıların ardından bazı barış grubu üyeleri yeniden Kandil’e döndü.
DEVLET ÝLE GÖRÜŞMELER
Kürt sorununda bir yandan çözüm arayışları devam ederken bir yandan ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit derinleştirilmeye başlandı. Ardından ise Hakan Fidan’ın MÝT Müsteşarı görevine getirilmesi ile birlikte Kürt Halk Önderi Öcalan ile devlet heyeti arasındaki görüşmeler başladı. Süreç içerisinde yaşanan gerilimlerinin ardından ise 31 Mayıs 2010 tarihini işaret eden Öcalan, Kürtlerin yaşadıðı durumu bir soykırım olarak nitelendirerek, şu uyarıyı yaptı: "Bu süreci daha fazla devam ettirmemin ne anlamı, ne faydası, ne de şartları vardır. Bir muhatap bulamadıðımdan dolayı da 31 Mayıs'tan sonra çekiliyorum." Muhatap bulamadıðını ifade eden Öcalan, bunun bir savaş çaðrısı olmadıðını özel olarak vurgulayarak, sorumluluðun artık KCK'de olacaðını kaydetti. Yeniden görüşmelerin başlamasıyla Öcalan iki ay sonra yaptıðı çaðrı üzerine KCK 13 Aðustos'tan başlamak üzere 20 Eylül tarihine kadar geçerli olmak kaydıyla ateşkes ilan etti. KCK, ilan ettiði ateşkesin kalıcılaşması için ise 4 maddelik "Barış Planı"nı açıkladı. Öcalan'ın devlet heyetiyle yaptıðı görüşmeler devam ederken, 16 Eylül 2010 günü Hakkari'nin Geçitli (Peyanis) Köyü'nde bir minibüsün geçişi esnasında patlama meydana geldi, 9 kişi yaşamını yitirdi. Patlamanın, heyet ile Öcalan arasında yapılan görüşmeye denk gelmesi dikkat çekti. Öcalan, patlamaya ilişkin avukatları ile yaptıðı görüşmede şu açıklamayı yaptı: "Yapılan bu son patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı. Bu görüşmeler oldukça verimli geçiyordu, umutluydum." Öcalan, ardından 31 Ekim 2010 tarihine dikkat çekerek, 31 Ekim'de devlet tarafından çatışmasızlık kararına karşılık verilmediði takdirde aradan çekileceðini söyledi. Mart 2011’de AKP hükümetinin Öcalan'ın yaptıðı uyarılara karşı kayıtsız kaldıðı dönemde, devlet heyetiyle görüşmelerini sürdüren Öcalan, heyetin yetkisi hakkında kafasında oluşan soru işaretlerini ortaya koyarak, AKP hükümeti tarafından sorunun çözümüne yönelik pratik adımların atılmaması ve sürece kayıtsız kalınması durumunda çekileceðini uyarısını yaptı.
ÖCALAN’IN ÇAÐRISI ÝLE EYLEMSÝZLÝK UZATILDI
Kısa süreli tıkanan sürecin ardından Öcalan, Ýmralı'da heyet ile yaptıðı görüşmelerin ulaştıðı boyutu şöyle açıkladı: "Burada bir diyalog devam ediyor. Kimi pratik öneriler aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Bu pratik öneriler çerçevesinde yaz başına kadar gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Diyalog ve müzakere yöntemine şans veriyoruz. Bu yöntem pratikleşirse 2011 yılı çözümün geliştiði yıl olacaktır. Eðer bu diyalog ve müzakere yöntemiyle sonuç alınmazsa 2011 yılının ikinci yarısından itibaren topyekûn direniş ve özgürlüðü saðlama sürecine girilecektir." Ýmralı'da görüşmeler pratik önerilere dönüşürken, Türkiye'nin 12 Haziran genel seçimlere kilitlendiði dönemde KCK de eylemsizlik kararını 15 Haziran tarihine çekti. Ardından Öcalan, "15 Haziran'dan sonra herhangi bir erteleme ya da uzatma durumu söz konusu olmayacaktır. Bu nettir. 15 Haziran son tarihtir. Ben 12 yıldır burada sürekli demokratik-barışçıl çözüm için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bu tehlikelerin önüne geçmeye çalışıyorum. Başbakan'ın 2005'te Diyarbakır'da çözüme dönük yaptıðı konuşmadan sonra başlatmış olduðu tehlikeli süreç gibi bir süreç başlatılırsa, söylediðim gibi çekileceðim. Halkımız böyle bilsin."
‘HEYETLE PROTOKOLLER ÜZERÝNE GÖRÜŞMELER SÜRÜYOR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 6 Temmuz günü gerçekleşen haftalık görüşmesinde Ýmralı’da devam eden görüşmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Öcalan, kendisiyle görüşen heyete ve Kandil’e sunduðu protokollere ilişkin şunları söyledi: “Benimle görüşen heyet ve onlara daha önce sunduðum protokollere ilişkin şunları belirtmek istiyorum. Protokoller konusunda kamuoyunda bir yanlış anlaşılma ve algılama olmuştu. Karayılan da söz etmiş. Protokoller kamuoyunda yanlış anlaşıldıðı gibi bizim ve devlet tarafından karşılıklı imzalanmış bir şey deðildir. Protokollerde imza söz konusu deðildir. Bu konularda bir yanlış anlaşılma olmuştur. Protokoller karşılıklı imza şeklinde deðil de çözüme ilişkin üzerinde mutabakata varılan bir metin şeklindedir. Protokoller ön açıcı, çözüm geliştirici ve çözüme ilişkin devletle üzerinde uzlaşmaya vardıðımız ve baðlı kalacaðımız çözüm metinleridir, çözüm protokolleridir. Protokoller önümüzdeki süreçte atılması gereken somut ve pratik adımlara ilişkindir. Protokollere imza atma söz konusu deðildir. Daha o aşamaya gelmiş deðiliz. Halen heyetle protokoller üzerinde görüşmeler ve çalışmalar devam ediyor, üzerinde çalışılıyor.” Öcalan, heyet ile yaptıkları görüşmede Barış Konseyi’nin kurulması için mutabakata varıldıðını da açıkladı.
ÖCALAN’DAN MECLÝS’E ÇAÐRI
AKP hükümeti 2011 Genel seçimlerde yüzde 50'ye varan oy oranıyla iktidarını güçlendirirken, Kürt siyasi hareketi ve demokrasi güçleri tarafından oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloðu ise 36 milletvekiliyle büyük bir çıkış yakaladı. Seçimlerin ardından hükümetin ilk icraati ise YSK kararı ile Hatip Dicle'nin milletvekilliðini düşürmek, tutuklu vekiller Kemal Aktaş, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Gülser Yıldırım, Ýbrahim Ayhan'ın tahliyesi için bütün teklifleri geri çevirmek oldu. Tüm bu yaşananlara raðmen Başbakan Erdoðan, seçimlerden hemen sonra yaptıðı konuşmalarda ise yeni anayasa çalışmalarına deðinirken, Kürt sorununda çözüme yönelik söylemlerde bulunmadı. Tutuklu vekillerin durumu Türkiye'yi Kürt sorununda yeni bir krize sürükledi. Öcalan, sürecin bu koşullarda ancak bir kaç ay daha sürebileceðini ifade etti. Meclis'in derhal toplanarak rolünü oynayabilmesi için kendisine çaðrı yapması gerektiðini belirten Öcalan, Hatip Dicle'ye ilişkin YSK kararını "AKP'nin de içinde olduðu büyük karanlık bir komplo" olarak deðerlendirdi ve BDP ile bloðun Meclis'i boykot kararına destek verdi. Aynı görüşmede Öcalan, çekileceði uyarısını yaptıðı 15 Haziran'dan bir gün önce heyetle bir kez daha birçok konuyu görüştüðünü kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiðini söyledi. Öcalan, heyetle yaptıðı görüşmelere ilişkin hükümetin de karar vermesi gerektiðine dikkat çekerek, hükümetin 15 Temmuz'a kadar somut adımlar atmadıðı takdirde kriz doðacaðını ifade etti.
‘DEVRÝMCÝ HALK SAVAŞI DEVREYE GÝRER’
Öcalan, 24 Haziran avukat görüşmesinde şunları söyledi: "Burada yaptıðımız görüşmeler önemlidir, ciddidir. Belli bir aşamaya da gelmiştir. Artık konuşma, tartışma aşamasını bitirmiş bulunuyoruz. Tartışacaðımız bir konu kalmadı. Benimle görüşenler devlet adına görüştüler. Hükümet Kürt sorununun demokratik anayasal çözümü konusunda pratik adımlar atmazsa kriz doðar. Bugüne kadar yapılan görüşmelerin oyalama amaçlı olduðu ortaya çıkar. 15 Temmuz'a kadar benimle tekrar görüşmeye gelecekler. Bu görüşmede pratik adımları hayata geçiremeyeceklerini beyan ederlerse ondan sonrası devrimci halk savaşı devreye girer."
ÇATIŞMALARIN ŞÝDDETLENECEÐÝ UYARISI
Öcalan, tüm bu gelişmelerin ardından 6 Temmuz'da avukatlarıyla yaptıðı görüşmede, daha önce süreçten çekileceðine dair verdiði 15 Temmuz tarihinin anlamını yitirdiðini, heyetle "Barış Konseyi"nin kurulması için mutabakata vardıklarını belirtti. Öcalan, yine 6 Temmuz görüşmesinde, devlete sunduðu "protokollere" de açıklık getirdi. Öcalan, heyete ve Kandil'e sunduðu protokollerin karşılıklı imza şeklinde deðil de çözüme ilişkin üzerinde mutabakata varılan metinler olduðunu kaydetti. Bu süreçte medya bu gelişmeyi sınırlı da olsa verirken, AKP hükümeti açıklamalar karşısından kayıtsız tavrını korumaya devam etti. Askeri operasyon sonucu Diyarbakır Silvan'da çıkan çatışmada 13 asker ve 2 HPG'linin yaşamını yitirmesinden dersler çıkarma yerine ne iktidar ne de muhalefet ezberi bozmadı. Siyasi atmosferin gerildiði ortamda avukatlarıyla görüşen Öcalan, sorunun sürüncemede bırakılması durumunda demokratik çözümün gelişemeyeceði ve çatışmaların şiddetlenerek devam edebileceði uyarısında bulundu. Demokratik Toplum Kongresi (DTK), yıllardır hazırlıðını yaptıðı ve daha önce duyurduðu Demokratik Özerkliði ilan ettiðini açıkladı. Öcalan, şiddeti tırmandıran Başbakan Erdoðan'ın açıklamalarını eleştirerek, mevcut durumda ortamı sakinleştirmek ve yumuşatmak gerektiðini ifade etti. Heyetle Silvan çatışmasının ardından da görüştüðünü dile getiren Öcalan, şu çaðrıyı yaptı: "Gereði neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakan'a buradan sesleniyorum: Bana rolümü oynamam için gerekli pratik araçların sunulması gerekir. Daha önce Parlamento'nun bu konuda karar alması gerektiðini belirtmiştim. Ben Meclis'in tatile girmemesini bunun için istemiştim. Gerekirse Meclis acil toplanıp bu konuda görüşüp çaðrı yapabilir. Veya Başbakan bir çaðrı yapabilir. 'Biz bu işin silahlarla çözülmeyeceðine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceðiz' derse, bir haftada hallederiz."
3 TALEP VE AÐIRLAŞTIRILMIŞ TECRÝT
Öcalan'ın bu çaðrısı da yanıtsız kalırken, hükümet yetkililerinin söylemleri giderek sertleşmeye başladı. Tam da bu süreçte Öcalan görüşmelerinde şunları söyledi: "Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için saðlık, güvenlik ve özgür hareket alanının saðlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum. Ben burada pratik önderlik yapamayacaðımı, bu şartlarda bunu sürdüremeyeceðimi söylemiştim. Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin-AKP'nin zaten ne yaptıðı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için saðlık, güvenlik ve özgür hareket alanının saðlanması gerekiyor." Bu süreçlerden sonra Öcalan'ın avukatları ile yaptıðı görüşmeler engellenmeye başlandı ve aðırlaştırılmış tecrit dönemi başladı. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarının 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana 528 gündür görüşmesi "gemi bozuk", "hava muhalefeti", "gemi onarımda" ve "gemi onarımdan döndü, ancak geminin Liman Başkanlıðı'ndan alınması gereken evrakları eksik olduðu için faaliyet yapamıyor" veya "resmi tatil" gibi gerekçelerle engelleniyor.
‘BURASI ÇOK HASSAS’
Öcalan üzerindeki tecrit Kürt halkı tarafından her kentte protesto edilirken, Ýmralı ile Kürt halkı arasındaki iletişim, 19 Ocak'ta Mehmet Öcalan'ın cezaevine gidişinde idare tarafından Öcalan'ın gönderdiði söylenilen, "Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun deðildir" cümlesi oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan 21 Eylül’de Ýmralı Adası’na giderek Öcalan ile görüştü. 15 ayda sadece 2 defa görüşe izin verildiðini belirten Mehmet Öcalan, aðabeyi ile yaptıðı görüşmeyi şu sözlerle anlatmıştı. "Aðabeyim, 'Dışarıda hergün 15, 20 genç ölürken bizim görüşe çıkmamız insani deðil, ancak gelmişsin görüşelim. Devlet eðer çözüm istiyorsa oyalama yerine çözüme dönük adımlar atmalıdır. Bizim çözüm projelerimiz önlerindedir. Ancak oyalama taktiðini kullanıyorlar. Hergün gençler ölüyor. Sokaktan geçen insanlarımız cezaevine atılıyor. 10 bin insan boş yere cezaevine atıldı. Bizden katkı istiyorlarsa adım atsınlar, sonuna kadar katkı sunalım. Ancak amaçları oyalamak ise yapabileceðim bir şey yok. Herkes işini doðru dürüst yapmalıdır' dedi.” Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 19 Ocak günü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmek için yeniden Ýmralı Adası’na gitti. Mehmet Öcalan çıkışta yaptıðı açıklamada, görüşme gerçekleştiremediklerini belirterek, "Cezaevi müdüründen aldıðımız bilgiye göre, yazı gelmiştir. Abdullah Öcalan şöyle bir yazı yazmıştır: 'Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun deðildir.' Bizim orada olan bitenlerden haberimiz yoktur. Müdürün bize verdiði bilgi bu kadar" dedi.
AÇLIK GREVÝ VE ÖCALAN’IN ÇAÐRISI
Tecridin derinleşmesi ve sürecin tıkanmasının ardından 12 Eylül’de PKK ve PAJK’lı tutsaklar cezaevlerinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın saðlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması ile anadilde savunma ve anadilde eðitim hakkı için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattı. PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yapılan açıklamada 5 Kasım tarihinden itibaren 10 bin tutsaðın katıldıðı tarihin en kitlesel açlık grevine girildi. Açlık grevleri Türkiye’nin ana gündemine otururken, dışarıda da milletvekilleri ve halkın katılımı ile açlık grevleri yapıldı. Açlık grevleri kitleselleşerek yayılırken, 67. Gününde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber geldi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 17 Kasım günü yeniden Ýmralı Adası’na gitti. Öcalan ile kardeşi arasında görüşme gerçekleşti. Mehmet Öcalan adadan dönüşünde şu açıklamayı yaptı: "Ben bugün Ýmralı Cezaevi'nde kalan aðabeyim Sayın Abdullah Öcalan ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdim. Kendisi açlık grevlerine ilişkin yaptıðı çaðrıyı zaman kaybetmeden kamuoyuyla paylaşmamı istedi. Aðabeyimin çaðrısı şöyle: 'Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluðu kendi üzerlerine almışlardır. Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara yüklemesinler. Açlık grevi eylem tarzı olarak genel itibariyle doðru bulmamakla birlikte, açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin deðil dışarısının yapması gerekir. Açlık grevi eylemi çok anlamlıdır. Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Hiçbir tereddütte kalmadan, bir an önce açlık grevine son versinler. Buradan açlık grevindeki herkese özellikle birinci ve ikinci gruptakilere tek tek selamlarımı söylüyorum." Öcalan’ın bu çaðrısı üzerine, kendileri de açlık grevinde olan BDP’li vekiller mesajı tutsaklara iletmek üzere harekete geçerek cezaevlerine gittiler. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde açlık grevinde olan tutsaklarla görüşme yapan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Hakkari Milletvekili Adil Kurt, Ýstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve BDP Genel Başkan Yardımcısı avukat Meral Danış Beştaş cezaevi çıkışında ortak açıklamada bulundular. Kışanak, Açlık grevindeki tutsaklar 'Önderliðimizin söyledikleri bizim için esastır’ sözlerini aktarırken, bir gün sonra, açlık grevinin 68. Gününde tüm PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yapılan açıklamada açlık grevine son verildiði duyuruldu.
YENÝDEN GÖRÜŞMELER BAŞLADI
Başbakan Erdoðan, TRT'de katıldıðı programda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Ýmralı’da görüşmelerin yapıldıðını belirterek, “Hala görüşmeler var. Çünkü netice almamız lazım. Işık olduðu sürece devam ederiz” dedi. Ardından Öcalan ile görüşmeler Türkiye gündemine oturdu. Erdoðan’ın açıklamalarının ardından MÝT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yılın son günlerinde Ýmralı Adası’na giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüştüðü ortaya çıktı.
TÜRK VE AKAT, ÖCALAN ÝLE GÖRÜŞTÜ
Öcalan ile MÝT Müsteşarı Fidan arasında yapılan görüşmenin detayları merakla beklenirken, 3 Ocak günü sabah saat 08:00’da DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, Ýmralı Adası’na giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu aynı zamanda 14 yıllık Ýmralı sürecinde de bir ilk oldu. Milletvekilleri görüşme sonrasında açıklama yapmazken, BDP ise Diyarbakır’da toplanarak duruma deðerlendirmesi yaptı. Hükümet ise bu süreçte, “PKK’nin silah bırakması üzerine görüşme yapılıyor” propagandasını yapmaya devam etti. DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, 4 Ocak günü Diyarbakır’da yaptıðı açıklamada, görüşmeye ilişkin, “Başından beri söylediðimiz bu sürecin, barışa evrilmesi konusunda kim ne katkı sunarsa gerçekten memnun oluruz. Meseleyi çok büyütmemek gerek. Ama kanayan bir yara var, bu yarayı deşmek, kanatmaktan ziyade herkes merhem sürmeli. Aynı zamanda basına da söylüyorum hassas süreçlerden geçiyoruz. Ýnşallah olumlu bir noktaya varır" dedi.