Ýstanbul Şehir Tiyatrosu Ve Ýki Saldırı -Veysi Sarısözen

Ýstanbul Şehir Tiyatrosu Ve Ýki Saldırı -Veysi Sarısözen

Bugün “iki” yazı “bir arada” olacak. Birinci yazı şu:

Olacaðı buydu.

Sıranın AKP muhalifi sanat dünyasına geleceði belliydi.“Parmak” tiyatroya sallanınca, düne kadar AKP’den “liberal bakış” bekleyenlerin büyük bir hayal kırıklıðı ile en sert ifadelerle muhalefete geçeceði de ortadaydı. Öyle olunca, AKP amigolarının aðızlarını bozacaðı, maço ve hırpani çaðrışımlar yaptırarak “Erdoðan’ın parmaðı size niye batıyor bayım” türü rezilliklerin ortaya çıkacaðı da apaşikardı.

Orhan Pamuk’a sözde sahip çıkan Liberal numaralardan, Ahmet Altan’a sövüp sayma lümpenliðine, “tekbir” işareti yapan parmaktan, “parmak size niye batıyor” noktasına artık gelinmiştir.

Kitapta, resim tuvalinde, heykelde, müzikte, tiyatroda“terörist parmak izi” peşinde koşan polis kafalı anlayış artık devlete egemen olmuştur.

Türk milletine hayırlı olsun.

Ýstanbul Şehir Tiyatrosunun tarihi ilginçtir. Ben bu vesileyle başımdan geçen bir olayı izninizle anlatayım.

Sene 1963. Talat Aydemir’in darbe teşebbüsü nedeniyleÝstanbul’da sıkıyönetim var. 27 Mayısın öðrenciler üzerinde etkisi yine de devam etmekte. O zamanlar sosyalistler üniversitelerde çok küçük bir azınlık.“Ýlericilik” CHP’li ve cuntacı gençlerde.

Ýşte bu gençler hala ordudan darbe beklerken, beklenmedik bir hadise oldu. Askeri Tıbbiye öðrencileri Tepebaşı Şehir Tiyatrosunda oynanan Bertold Brecht’in “Sezuan’ın Ýyi Ýnsanı” adlı oyunu, “Allahsızlık propagandası”yaptıðı iddiasıyla bastı. Ayla Algan ve Beklan Algan’ın bu oyunda oynadıðınıhatırlıyorum.

Bu olay üzerine, başta Yaşar Kemal olmak üzere Türkiye’nin aydınları, TÝP üyeleri ve bizim gibi o zamandan beri Ordu’dan gelen darbelere itiraz eden az sayıda gencin de katıldıðı, Ýstiklal Caddesi’nde bir protesto gösterisi düzenlendi. Sıkıyönetim yasaðı nedeniyle biz beş genç göz altına alındık. Aramızda o zamanlar henüz cuntacılıktan ayrılmamış olan Ýdris Küçükömer’in “muhafızlıðını” yapan “Tarzan Önder” de var.

Gözaltına alındıðımız Sansaryan Han’da hepimizi Sıkıyönetim’den bir general’in önüne çıkardılar. “Tarzan Önder” bize “şimdi bizi serbest bırakırlar” diye fısıldadıðı sırada, General “ulan”la başlayan, bol küfürlü bir konuşma yaptı. Bize vız geldi tırıs gitti, ama “Tarzan Önder”yıkılmıştı.

Kemalist “Tarzan Önder”in başına gelen şimdi, liberal, sol liberal demokrat aydınların başına geliyor. Üstelik aynı Tiyatro konusunda. Dün Kemalist ordu bu Tiyatro’yu basmıştı; bugün Erdoðan aynı Tiyatro’nun icabına bakıyor. Aðzı bozuk paşanın yerini aðzı bozuk AKP yanlısı medyatörler alıyor. Bunların askeri de küfrediyor, sivili de…

Ýkinci yazı da bu:

Meðer Başbakan gençliðinde bir “tiyatro eseri” yazmış ve aynı eserin icrasında “rol” almış. Belli ki bu işin altından kalkamamış, işi “futbolculuða”vurmuş. Ýçinde “ukde” kaldı da, ondan mı tiyatro sanatçılarına “zavallılar”diye saldırıyor, diyeceðim, ama buna dilim varmıyor.

Tam benim buna dilim varmıyor diye yazdıðım sırada gözüm notlarıma kayıyor ve Star’da Mehmet Ocaktan adlı “okkalı” yazarın yazısından şu paragrafı okuyorum:

“Türkiye’nin darbe dönemlerinde ve sonrasında yaşadıðı acıları düşündükçe içim burkuluyor. Hele 28 Şubat dönemindeki gazete manşetlerinden ve o günlerin “itibarlı(!)”gazetecilerinin köşelerinden yapılan infazları hatırladıkça içimde rövanşistduygular kabarıyor.”

AKP cenahında geçmişte birikmiş “kompleksler”, “hınçlar”, “nefretler” artık bunları“baskılayan” bütün engeller kalktıktan sonra barajı yıkılmış sular gibi ortalıðı kaplıyor.

Ýster faşist bir diktadan, ister askeri vesayetten sonra olsun, gerici barajlar yıkıldıðında, o güne kadar baskı altında kalan ezilen insanların özgürlük iradesinin seller, sular gibi boşalması beklenir. Bizde böyle deðil. Bizde 12 eylülden de, askeri vesayet rejiminden de “demokratik ve devrimci” bir çıkışolmadı. Her iki rejimden de “anti-demokratik” bir “çıkış” oldu. Öyle olduðu için de, halkın önüne yeni barajlar dikildi. Yıkılan barajın çatlaklarından ise, işte şimdi olduðu gibi “haset” duyguları, bastırılmış “kompleksler”, “rövanşist”kindarlık fışkırmakta.

Bu geçici bir “olgu” mu?

Hayır! Savaş içindeyiz. Başbakanından onu destekleyen yazarlara kadar içi bastırılmış “öfke”, “haset”, “kompleks”le ve “intikam”duygularıyla dolu insanlar, savaş koşullarında büsbütün tehlikeli olurlar.

Hitler’i hatırlayın. Bu “ezilmiş” çavuş, feldmareşallerini nasıl azarlıyordu; her şeyi ele geçirdiði, tüm muhaliflerini katlettiði halde, kitlelerin önünde nasıl konuşuyordu? Avaz avaz baðırarak, ezdiði insanların üzerinde tepinerek deðil mi? Bir de Başbakan’ı hatırlayın… Benzerlik korkutucudur.

Bu intikamcı saldırgan kirli suların önünde şimdilik bir tek Kürt halkının ve müttefiklerinin barajı var. Ve bu barajın arkasında sanmayın ki yalnız “silah”var; Tiyatro var, sinema var, müzik ve şiir var…Daðlarda yazılıyor, çalınıyor, sahneye konuyor.

Erdoðan“tiyatroyu” özelleştirecekmiş…

Özgür sanat her yerde yapılır.

Sanatçıarkadaşlar, Tiyatronuzu kaybetmekten korkmayın. Amed’de, hatta Roboski’de kazanacaðınız milyonlarca tiyatro seyircisi var. “Konuştuðunuz dili” pek anlamasalar da…

* Kaynak: Özgür Gündem

ANF NEWS AGENCY