12 Eylül’ün sıkıyönetim mahkemeleri ile DGM’leri aratmayan, üstelik Anayasa’ya aykırı olan “Özel Yetkili ve Görevli Aðır Ceza Mahkemeleri” eliyle bugün binlerce Kürt siyasetçisi, seçilmişi, sendika yöneticisi, gazeteci, siyasetçi, insan hakları savunucusu, öðrenci, kadın, çocuk ile eşitlik, adalet ve demokrasi talep eden daha birçok kişi hukuksuz ve sudan gerekçelerle tutuklu bulunuyor. Bu durum AKP’nin yargıya sirayet ederek, vesayetini kurmasına baðlanırken, yargı ise tehlikeli bir şekilde AKP’nin çıkarları doðrultusunda kullanılan bir kurum haline getiriliyor.
Türkiye’de özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından hak ve hukukun göz ardı edilerek, “devletin bekası” yargılamadaki antidemokratik uygulamalar günümüze kadar “sıkıyönetim”, “DGM” yapılanmalarıyla süregeldi. 2004 yılında kaldırılan DGM’ler yerine aynı yetki ve görev kriterlerine sahip “özel yetkili ve görevli aðır ceza mahkemeleri” ile yargıda günümüzde yine hukuk yerine devlet ve siyasi erke baðlı bir halde bu olaðanüstülük devam ediyor.
Söz konusu özel yetkili ve görevli mahkemeler eliyle bugün binlerce Kürt siyasi aktörü, seçilmişi, sendika yöneticisi, gazeteci, siyasetçi, insan hakları savunucusu, öðrenci, kadın, çocuk ile eşitlik, adalet ve demokrasi talep eden daha birçok kişi sudan gerekçelerle, kapasitelerin üzerinde dolu olan cezaevlerinde hukuksuz bir şekilde tutuluyor.
‘HEM HUKUKTA HILE YAPILDI HEM ANAYASA’YA AYKIRI’
Bu mahkemelerin Türkiye’de anayasal bir dayanaðının bulunmadıðına dikkat çeken ÝHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoðan, “DGM’ler, 2004’te anayasanın ilgili maddesi deðiştirilerek kaldırıldı. Anayasada yeni bir madde kurulmadan bizim hukuka karşı hile dediðimiz yöntemle sadece adı deðişti. CMK 250, 251 ve 252. maddelerince özel yetkili aðır ceza mahkemeleri kuruldu. Burada bir hile yapıldı. Bu mahkemelerin mevcut anayasal dayanakları yok. Anayasaya göre temel hak ve özgürlüklerle ilgili kısıtlama ve sınırlama yapılabilmesi için bunun anayasada gösterilmesi gerekiyor. DGM’ler anayasada gösterildikleri için çalışma yürütüyorlardı. Bunların adı ise anayasada yok. Adil yargılanma, savunma hakkında çeşitli kısıtlamalar getiriyor. Masumiyet karinesi hakkında da. Anayasal düzenleme yapılması gerekiyor. Bu bizim tarafımızdan ortaya konulmuş ciddi bir iddiadır” dedi.
‘TMK ILE BAŞTAN SUÇLUSUN VE MAHKÛMSUN’
Bu mahkemelerin yargılama biçimini sadece bu mahkeme özelinde deðerlendirmemek gerektiðini dile getiren Türkdoðan, bunun bir sistem olduðunu, TMK, TCK, CMK ve Ýnfaz Kanunu’yla bütünlüklü olarak deðerlendirilmesi gerektiðinin altını çizdi. “Bu mahkemelerin gördüðü işlev bu şekilde anlaşılabilir” diyen Türkdoðan, şunlara dikkat çekti: “Burada TMK’da terör tanımı oldukça geniş tutuluyor. Hemen hemen her faaliyet terör faaliyeti olarak gösterilir. Şiddet içermese bile baðlantı kurulup terör eylemi içerebilir deniyor. TMK’da belirtilen hem terör uçları ve hem terör amacıyla işlenen suçların tamamının özel yetkili ve görevli aðır ceza mahkemelerince kovuşturulacaðı yazılıyor. Savcılıklar tarafından kovuşturma konusu yapılacaðı yazılıyor. Yetkileri diðer mahkemelere göre daha fazla. TMK suçlarındaki yetkili mahkeme, bu özel yetkili ve görevli mahkemelerdir. TMK bu kadar geniş terör tanımı yapıyor ve her şeyi terör suçu olarak sayıyorsa bu mahkemelerde o mantaliteyle hareket ediyorsa baştan adil yargılanma hakkının olmadıðı sonucu çıkıyor. Çünkü itham edildiðin suç tipi somut bir suç tipi deðil. Somut bir suçla itham edilmiyorsun ki, sokakta yürüdüðün, slogan attıðın andan itibaren artık terörist kabul ediliyorsun. Böyle bir ortamda yargılandıðın mahkemede zaten baştan kaybediyorsun. Bunun iyi anlaşılması gerek” diye konuştu.
TMK’nin siyasal iktidara yetmediðini yeni TCK’de de “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütünün amacına uygun eylem yapmakla terör örgütü üyesi” gibi cezalandırılacaðına dair 220. maddede özel düzenleme getirildiðine işaret eden Türkdoðan, artık kişinin niyetinin sorgulandıðını kaydetti. Türkdoðan, objektif olarak yapılan eylem deðil sübjektif olarak ne düşündüðüne dair kişinin bir varsayım üzerinden yargılamasının yapıldıðını ifade etti.
CMK’da kişinin yargılanmasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapıldıðını dile getiren Türkdoðan, teknik takip ile insanların telefonlarının 3 yıl belki daha uzun sürelerle dinlendiðini, bunun başlı başına hukuka aykırı olduðunu vurguladı. Türkdoðan, bu teknik dinleme takibinde TMK ile süre sınırı da konmadıðını belirtti.
KATALOG TANIMLA ‘VARSAYILABILIR’ SUÇLU
“Gizli tanık mı, itirafçı sanık mı ya da iftiracı mı olduðu belli olmayan kişilerin itiraflarınca tutuklamanın yolu açık” diye belirten Türkdoðan, “Tutuklanman lazım. CMK 100. maddesinin 3. fıkrasında katalog suçlar diye tanım var. Bunlardan suçlandıðın anda tutuklama sebebine ‘varsayılabilir’ hükmü getirilmiş. Suçlanman kolay, yetecek delil toplanması konusunda yetkiler tanınmış. Özel yetkili ve görevli mahkemelere çıktıðında terörist olarak suçlanacaðın için kafadan tutuklanacaðın anlamı çıkıyor. Kanun bunu emrediyor! Dosyalarda gizlilik kararı veriliyor, 24 saat avukat görüş yasaðı var. Bir yıl kişi tutuklu bulunuyor, sonra hazırlanan iddianamede somut suç delili yok. Bu kez tahliye ediliyor ve kişinin bir yılı heba edilmiş oluyor” dedi.
VATANDAŞ ‘IÇ TEHDIT’ OLARAK TANIMLANIRSA…
Türkdoðan, bu süreçlerin arka planında siyasi bir irade olduðunu düşündüklerini söyleyerek, “Bu irade nedir? Türkiye’de sıkıyönetim mahkemeleri süreciyle başlayan DGM’lerle süren ve özel yetkili aðır ceza mahkemeleriyle devam ettirilen son dönemde adına ‘düşman ceza yargılaması’ denen bir yargılama olduðunu düşünüyoruz. Bu tehdit var Türkiye’de. Vatandaşa yönelik bir tehdittir. Vatandaş, vatandaş olarak deðil, ‘iç düşman’ olarak tanımlanıyor. Şimdi sen vatandaşa iç düşman olarak bakarsan ona nasıl muamele yaparsın, normal vatandaşa yapılan muamelenin dışında özel, ayrımcı muamele yaparsın. Bunun arkasında düşman ceza yargılaması tehdidi yatıyor. Bu nereden çıkıyor? Bize göre bu ülkede her 5 yılda bir milli güvenlik siyaset belgesi yapılıyor. Kimi bakanlar çıkıp açıklama yapıyor, diyor ki: ‘Kırmızı kitabı yeniledik, şunlar iç tehdit olmaktan çıktı, şunlar iç tehdit olmaya devam ediyor.’ Ýç tehditten kasıt iç düşman tehdididir” diye kaydetti.
Bir devletin kendi vatandaşını iç tehdit olarak tanımlayamayacaðını vurgulayan Türkdoðan, suç işleyen her vatandaşa eşit muamele yapmak dışında bir uygulamada bulunamayacaðını ifade etti. Türkdoðan, şunları belirtti: “Ama sen ayrımcı muamele yapar, düşman kategorisine koyarsan, arka planını böyle örersen, dışa dönük yargılama sistemi de böyle şekilleniyor. Sıkıyönetim mahkemeleri döneminde açıkça Türkiye’nin savaş halinde olduðu belirtilmiş, bu nedenle normal hukuk uygulamayacaðı, sıkıyönetim mahkemelerinde savaş hukukuna göre yargılamanın yapılacaðı ve buna dair kararlar vardır. Bunun geçmiş tarihte örnekleri var. Sıkıyönetim mahkemeleri bu tanımın kullanılması, farklı bir hukuk kullanılması, savaş hukukunun açıkça kullanılmasından gelen bir gelenektir bu. Bu böyle boşu boşuna icat edilmiş bir şey deðil. Eskiden bunun adına düşman ceza yargılaması denmiyordu. Farklı tanımlanıyordu. Sonra DGM’ye geçilince ne oldu? Milli güvenlik siyaset belgesinin yargıya sirayeti olarak devam etti. O gelenek bozulmadı.”
MGK ÜYESI ADALET BAKANI, HAKIM VE SAVCI ATAMASI YAPIYOR!
MGK üyesi olan Adalet Bakanı’nın aynı zamanda Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) da Başkanı olduðunu dile getiren Türkdoðan, “Milli güvenlik siyaset belgesinin yapılışına katılan bir Adalet Bakanı, o belgede tanımlanan tüm tehdit unsurlarını bilen bakan, tüm savcı ve hakim atamalarında bir numaralı faktör. Dolayısıyla bu anlayışa uygun yargılama yapabilecek hakim ve savcılar, özel yetkili ve görevli aðır ceza mahkemelerine ve savcılıklarına atanıyorlar. Baðlantı bu. Bunun aynısını duruşma salonunda mahkemeye anlatıyorum. Diyorum ki, ey yargıçlar sizin mahkemenin anayasal dayanaðı yoktur. Sizin uyguladıðınız kanunlar uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Anayasanın şu şu maddelerine aykırıdır. Bir bütün olarak bu kanun maddelerinin aykırı olması nedeniyle anayasa mahkemesine götürmeniz gerekiyor, diyorum. Rapor da hazırladık bununla ilgili. Önemli bir tespittir bizim açımızdan ve önemli bir hukuksal araçtır” diye konuştu.
‘BU MAHKEMELER ANTIDEMOKRATIK, OTORITER VE TOTALITER ZIHNIYETE SAHIP’
BM kararlarında, çeşitli sözleşmelerde kimi fiillerin “terör fiilleri” olduðuna dair tanımlama olduðunu belirten Türkdoðan, Türkiye’de her şeyin “terör suçuna” dahil edilerek, buna göre özel bir yargılama sistemi uygulandıðına dikkat çekti. Bu baðlamda düşünüldüðünde bu mahkemelerin derhal kapatılması gerektiðinin altını çizen Türkdoðan, “Bu çok net. Bunla ilgili raporumuzu da hazırladık, sitemizde yayınladık. Arka planında siyasi argümanlar, ön planında hukuk argümanları var. Görünürde ilgili kanunlar, hukuk var. Arkasında siyasal sistemin istediði arzuladıðı antidemokratik, otoriter, totaliter bir mantıkla hazırlanmış bir arka planı var. Zaten yargı başından beri bu evreyi takip etti. Sıkıyönetimden bu yana. Uygulamalarda farklılıklar var. Kapsam daha genişledi bugün. Devletin mücadele ettiði kesim ne kadar mücadele ederse devlet de kendi yargısını o kadar çalıştırıyor. Normalleşen dönemlerde az çalışır, mücadelenin keskinleştiði dönemde bu yargı organı çok çalışır” dedi.
AKP’NIN SIRAYET ETTIÐI YARGI
Sivil alanın demokratik mücadele etme yeteneðinin şimdiki mahkemeler eliyle kırılmaya çalışıldıðına işaret eden Türkdoðan, şu an da yargının daha fazla siyasallaştırılmış durumda olduðunun altını çizdi. Önceden yargının bunu devlet adına yaptıðını kaydeden Türkdoðan, günümüzde ise AKP’nin on yıldır tek başına iktidar olmasından kaynaklı siyasal çıkarlarının da yargıya sirayet etmesinin etkisiyle daha da olumsuz bir tablonun çıktıðını vurguladı.
‘DENIZ FENERI VE IZMIR BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI ÖNEMLI IKI ÖRNEKTIR’
Bir siyasi partinin diðer siyasi partiyle çekişmesi nedeniyle yargıyı daha fazla kullanmasının söz konusu olduðunu belirten Türkdoðan, “Izmir Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’lidir. Her belediye başkanının yaptıðını yapmıştır. Ama özel yetkili savcı harekete geçmiştir. Çete kurmaktan yüzlerce yıl hapis cezasıyla yargılanıyor ve cezalandırılması isteniyor. Ýnanılmaz bir şey bu. Ama Almanya’da kesinleşmiş yargı kararı var. Deniz feneri davası soruşturması var. Bu soruşturmayı yürüten savcılar görevden alınıyor ve yerlerine yeni savcılar getiriliyor bunlar da ortada örgüt bulamamışlar! Dolandırıcılıkta bulamamışlar, sadece sahtecilikten dava açıyor. Ýşte bu iki örneði karşılaştırdıðın zaman bir siyasi partinin çıkarları doðrultusunda özel yetkili savcılıkların nasıl harekete geçtiðini, bir siyasi partinin çıkarını koruyacak şekilde normal savcıların nasıl çalıştıklarına örnektir. Bunlar önemlidir” dedi.
‘AKP, KÜRTLERE KARŞI YARGIYI KULLANIYOR’
“Kürtlere gelirsek AKP, BDP rekabeti bilinmektedir. AKP, bu rekabette yargıyı kullanmaktadır ve yargı da kendini kullandırtmaktadır” diyen Türkdoðan, şu hususları ifade etti: “Halbuki yargının bu rekabette kendisini kullandırtmaması gerekir. Bu kadar belediye meclisi üyesi, il genel meclis üyesi, belediye başkanı, parti üyesinin tutuklanmaması gerekirdi. Ýstanbul ve Diyarbakır’daki iddianameler komik. Hezeyanla, paranoyayla hazırlanmış iddianameler bunlar. Yargı hem eski gelenekten gelen devlet çıkarını koruyor hem de aynı zamanda bir siyasi partinin çıkarını korumaya başladı. Tehlikeli olan yan da budur.”
KÜRTLER DIRENIYOR AKP TUTUKLUYOR
Gözaltı ve tutuklamaların bu kadar çok olmasının sebebinin “ne kadar çok mücadele edersen o kadar çok gözaltına alınırsın”dan kaynaklandıðına vurgu yapan Türkdoðan, “Bunu tersten okursan demek ki, Kürt siyasal hareketi bu direniş hakkını kullanıyor. Direniyor, mücadeleden vazgeçmiyor. Hükümet de daha fala gözaltına alıp tutukluyor. Bu yanını görmek gerekir. Tüm bu hukuksuzluklar artık açıða çıkmış durumdadır. Hem Türkiye feryat ediyor, hem Avrupa hem de diðer dünya ülkeleri eleştiriyor. Türkiye, buna bir çözüm bulmak zorundadır” dedi.
YENI DÖNEMDEKI FARK
Anayasa Başkanı Haşim Kılıç’ın yargı üzerindeki siyasi vesayetin oluşmaması gerektiðini AKP’ye hatırlattıðını, hükümeti uyardıðını dile getiren Türkdoðan, “Siyasi iktidarın üzerindeki etkisini hissediyor yargı. Yargının en üst kademesindeki kişi bundan şikayet etmiştir. Bu gözle görülür bir noktaya gelmiştir. Ayrıca HSYK gibi bir kurumda Adalet Bakanı ve müsteşarının kritik yerlerde rol alması da öteden beri var olan, yargıç ve savcıların siyasi iktidarın denetimi altında olması gerçeðini deðiştirmemiştir. Bunun görülmesi lazım. Yeni dönemdeki fark budur” diye konuştu.
‘VATANDAŞIN DA HUKUKÇUNUN DA GÜVENCESI YOK’
Türkiye’de kimsenin hukuk güvencesinin olmadıðını kaydeden Türkdoðan, sözlerini şöyle tamamladı: “”Hiçbir vatandaşın hukuk karşısında güvencesi yok. Bu TMK, bu CMK, bu infaz kanunu olduðu sürece hiç kimsenin hukuk güvenliði yok. Bu, çok net. Yargılamayı yapan hâkimin güvencesi de yok. HSYK istediði zaman o hâkimi alır, başka birini atamayla getirir. Siyasi iktidarın baskısına maruz kalıyor. Türkiye’de hiçbir zaman yargı baðımsız ve tarafsız olmadı. Bunlar olmadı. Her zaman devlet çıkarı ön plana alındı, vatandaş hiçbir zaman devletten önce düşünülmedi. Bunun sancılarını yaşıyoruz. HSYK, yargıçların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Yargıç istemeden görev yeri deðiştiriliyorsa oraya müdahale var demektir.”
ÝHD’NÝN RAPORU
IHD buna ilişkin talepleri ve yasal düzenlemelerin hukuk, adalet, demokrasi, hak ve özgürlükler eksenli yeni anayasal düzenlemeye yönelik “Herkese Hukuk Güvenliði ve Adil Yargılama Hakkı Ýçin / Düşman Ceza Yargılaması Tehdidinin Bertaraf Edilmesi Ýçin” başlıðıyla hazırladıðı ve 32 sayfa olan raporunu 15 Şubat 2012 tarihi itibariyle web sitesinde de yayınladı. “Özel yetkili ve görevli aðır ceza mahkemeleri kapatılmalıdır. TMK kaldırılmalıdır. Tutuklama istisnai hale getirilmelidir. Ýletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, teknik takip sınırlandırılmalıdır. Ceza yasaları gözden geçirilerek ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri özgürlüðü güvence altına alınmalı, herkesin yasadışı silahlı örgüt üyesi olarak suçlanabilmesine sebep olan ceza maddeleri kaldırılmalıdır. Cezaların infazında ayrımcılıða son verilmelidir” üst taleplerini içeren rapor, www.ihd.org.tr adresinden geniş bir şekilde tüm detaylarıyla takip edilebilir.
ANF NEWS AGENCY