Ya Cemaat, ya da AKP Ya öyle, ya da böyle - Veysi Sarısözen

Ya Cemaat, ya da AKP Ya öyle, ya da böyle - Veysi Sarısözen

“Paralel devlet” işbaşında…

Anayasa Mahkemesini “iplemedi”…AYM’nin açık hükmüne karşı “darbe” yaptı.

Savcının tahliye talebine, bir yargıcın muhalefet şerhine karşı, BDP’li vekillerin tahliyesini önledi.

Balbay “hüküm” giymiş bir CHP’li vekildi. Yargıtay onaylamadığı için uzun tutukluluk nedeniyle tahliye edildi.

BDP’li vekillerin hakkında ise hüküm bile yok. Yargılama sürüyor. Mahkumiyet verilememiş.

“Yargıdaki paralel devlet”, kendi devletine, anayasasına “meydan okuyor.”

Ya da Hükümet, kendi Anayasasıyla savaş halinde…

Eğer bu mahkeme, gerçekten de “paralel devletin bir örgütü” ise, Hükümet, tıpkı meşhur “27 Nisan muhtırasına” karşı takındığı tavrı takınmak zorunda. “Meydan okuyana” meydan okumak zorunda. Derhal, tıpkı MİT müsteşarını tutuklamak isteyen polis, savcı ve yargıç grubuna karşı elindeki yasama organına dayanarak aldığı önlem benzeri bir önlem almak zorunda. O “mahkeme”yi devre dışı bırakmak için yasa çıkarmak zorunda. Ve bu defa, “Anayasaya meydan okuyan” bu “örgütün” elemanlarını yargı önüne çıkarmak zorunda…Eğer, hükümete yakın medyanın iddia ettiği gibi ortada gerçekten de Hükümeti yıkmak isteyen bir 30 kişilik “Kuzguncuk cuntası” varsa, bunları hemen bugün, tıpkı Ergenekoncular ve Balyozcular gibi tutuklamak zorunda.

Bunların tümünü yapmak zorunda…

Yapmazsa…

Yapmazsa, AKP “paralel devletin” ta kendisidir. Durum netleşir. Siyasi hokkabazlık dönemi kapanır.

Ya öyledir, ya böyle…

Kaç gündür ne diyoruz?

“İslamcı siyasetin” “yargı-polis” üzerinde hegemonya kavgasından “demokrasi” çıkmaz. Çünkü birbiriyle en bayağı yöntem ve üsluplarla yaka paça olan bugünün egemenleri, birbirlerine karşı açtıkları savaşta zafer yolunun “Kürt halkına” düşmanlıktan geçtiğini ezbere bilir. Bunun gereğini yerine getirir.

Eğer bu mahkeme “cemaatçi paralel devletin” bir organı ise, bu ırkçı, ayrımcı ve şu andaki Anayasal rejime aykırı kararı, çözüm sürecini yıkmak ve derinleşen kriz koşullarında Hükümetin içindeki “milli görüşçü çekirdeği” tasfiye etmek amacıyla almış olmalıdır. Yok eğer  bu mahkeme “Hükümet yanlısı” bir mahkeme ise bu durumda hükümet, tıpkı generallere karşı yürüttüğü tutuklama kampanyasını, Oslo sürecini yıkarak dengelediği gibi, şimdi de, “imamlara” karşı yürüttüğü “sözde dershane, gerçekte polise, yargıya egemen olma” kavgasını “İmralı sürecini” yıkarak dengelemeye çalışıyor demektir.

Bir başka şık yok.

Ya öyle ya böyle…

Eğer hükümet, “çözüm sürecinin” yıkılmasına karar vermediyse, bir gün bile gecikmeden harekete geçmek zorundadır.

Bu iş, uydurma görüntülere dayanarak, “provokasyon” ihtimalinin arkasına saklanarak Gever katliamını gürültüye getirmeye benzemez. “Biz yapmadık, cemaat yaptı, belki de PKK kendi kendisini kurşunladı” diyerek kulağının üstüne yatmak, bu işte mümkün değildir. “Araştırıyoruz, bulacağız, bulmak üzereyiz” diye diye, Kürt kamuoyunu beklentiye sokmak, bu işte hiç mi hiç tutmaz.

Ortada bir Anayasa Mahkemesi var.

Bu Anayasa Mahkemesi, “uzun tutukluluğun yasama görevini engellemeye dönüştüğünü” karar altına almış; “tahliye” düpedüz Anayasal bir zorunluluk haline gelmiş.

Anayasa Mahkemesinin kararı yayınlanır yayınlanmaz, üstelik Anayasa Mahkemesinin “gerekçeli kararı” bile beklenmeden, üstüne üstlük, “darbe suçlamasından hüküm giymiş”, davası “Yargıtay aşamasında” olan CHP’li vekil Mustafa Balbay tahliye edilmiş…

Ve gördüğü her KCK’liyi anında yerle yeksan edecek bir C. Savcısı “tahliye talep” etmiş…

Hatta üç kişilik mahkeme heyetinden bir yargıç da “tahliye talebine” katılmış…

Buna karşılık BDP’li vekillerin tutukluluk haline karar verilmiş…

Şimdi AKP’liler, Başbakan, “ne yapalım, yargı bağımsız, hepimiz yargının kararlarına saygı duymalıyız” hokus pokusuyla bu “Anayasal rejime meydan okuyan” karara sessiz mi kalacak?

Bu karar “çözüm sürecine” karşı işlenmiş bir cinayettir. PKK Önderi Öcalan’ın nicedir uyardığı “provokasyonun” feriştahıdır.

Şimdi ne olacak?

Halk bu akıl almaz “düşmanca” tutuma karşı en doğal demokratik hakkını kullanarak“sokağa” çıktığında, AKP’nin İçişleri Bakanı emrindeki polis gücünü yine ağır silahlarıyla halkın üzerine mi saldırtacak? Gever’de olduğu gibi göstericilere ateş mi açtıracak? 

Sonra da, kendisine bağlı güçlerin açtığı ateşle insanlar öldüğünde, “PKK provokasyonu” diye mi bas bas bağıracak?

Eğer böyle olursa, bilelim ki, provokasyonun kaynağı bizzat hükümettir.

Eğer böyle olursa, bilelim ki, hükümet “çözüm sürecinden” vazgeçmiştir, seçimlerin eşiğinde yaptığı provokasyonlarla “çözüm masasını” devirme kararı vermiştir, ancak bunu sanki Kürt tarafı devirdi diyebilmek için, Kürdün namusuyla, iradesiyle, ahlakıyla tehlikeli bir oyun oynamaya kalkışmıştır…

Şimdi hükümet büyük bir sınavla yüzyüze gelmiş bulunuyor.

Meclis toplanmalı…

“Anayasa Mahkemesi kararlarına meydan okuyan”, Özel Yetkili Mahkemelir, tek bir oturumda lağvetmeli. Yıllardır tutuklu olan herkesi, tüm BDP’li siyasetçilerin, bu arada “darbe suçlamasıyla” yatanların da serbest bırakılmasını sağlayacak yasal değişikliği, yok MHP’ydi, Cemaat’ti demeden, “aman seçimlerde oy kaybederim” diye ağlaşmadan birkaç saat içinde yapmalı…

Yani şöyle:

Ya öyle, ya böyle!...