Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi: Irkçılık öldürür, dayanışma yaşatır!

20 Haziran Dünya Mülteci Günü öncesi açıklama yapan Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, iktidarın ve sistem partilerinin göçmen düşmanı söylem ve politikalarını protesto ederek, “Bu düzene karşı birlikte mücadele edelim” çağrısında bulundu.

20 Haziran Dünya Mülteci Günü öncesi Kadıköy'de açıklama yapan Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, iktidarın göçmen düşmanı politikalarının saldırıları arttırdığı gibi sistem partilerinin yaklaşan seçimlerin de etkisiyle göçmenleri araçsallaştırarak ırkçılığın yayılmasına hizmet ettiğini ve bu anlamda yaşanan ırkçı saldırıları da teşvik ettiğini kaydetti. Somut taleplerin sıralandığı eylemde, ırkçılığa karşı birlikte mücadele çağrısı yapıldı. 

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü dolayısıyla Kadıköy Süreyya Operası'nda yaptığı basın açıklamada, Türkiye’de giderek artan mülteci karşıtı ırkçı söylem ve saldırılara geçit vermeyeceğinin mesajını verdi.

HDP Milletvekili Musa Piroğlu ve çok sayıda siyasi parti ile demokratik kitle örgütü temsilcisinin katıldığı eylemde, "Irkçılık öldürür, dayanışma yaşatır" yazılı pankart yanı sıra "Krizin sebebi göçmenler değil", "Yabancı değil sınıf kardeşi", "Göçmenlerin serbest dolaşım hakkı tanınsın", "Göçmen emekçiler sınıf kardeşimizdir", "Kürt'üz, göçmeniz sınıfın parçasıyız” dövizleri taşındı. Sık sık, "Irkçılık öldürür dayanışma yaşatır", "Kürt'üz, göçmeniz sınıfın parçasıyız” sloganlarının atıldığı eylemde Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi adına açıklama Türkçe ve Arapça okundu. 

'SAVAŞLAR DEVAM ETTİKÇE GÖÇ HAREKETLERİ DE DEVAM EDECEKTİR'

Açıklamayı Türkçe okuyan Başak Kocadost, 2022 yılı itibarıyla tüm dünyada 300 milyona yakın göçmenin bulunduğunu, Türkiye ise bölgede yaşanan savaşlar ve devletlerin saldırgan politikaları nedeniyle göç hareketlerinin yoğun yaşandığı ülkelerden biri olduğunu belirtti.

Göçmenlerin savaştan kaçmak, yoksulluk ve baskılardan kurtulmak, kendilerinden çalınanı almak ve hak ettikleri hayatı kurabilmek için göç etmek zorunda kaldığını hatırlatan Kocadost, gittikleri ülkelerde de temel insan haklarından mahrum bırakıldıklarını vurguladı.

Bu atmosferde Türkiye'ye, farklı zaman dilimlerinde ve yoğunlukta, Kafkasya, Ortadoğu, Balkanlar, Asya ve Afrika'dan, göçler gerçekleştiğini anımsatan Kocadost, kapitalizmin yarattığı bitmeyen krizler nedeniyle, şiddet ve savaşlar sürdükçe dünyada göç hareketlerinin de devam edeceğini kaydetti. 

'IRKÇI SALDIRILARI KABUL ETMİYORUZ!'

Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında 2016’da imzalanan Geri Kabul Anlaşması, göçmenlerin hayatlarını devletler arasında pazarlık aracı haline getirdiğine işaret eden Kocadost, AB’nin göçmenlere yönelik politikası sınırlarını kapatmak ve Türkiye’yi bir tür sınır bekçisi haline getirmek olduğunu hatırlattı.

Ayrıca bu Geri kabul Anlaşması ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde düzenlenen mültecilik hakkının da ihlal edildiğini vurgulayan Kocadost, Avrupa ülkelerinin bu anlaşma ile üzerlerindeki sorumluluğu atarak, göçmenlerin Türkiye’de yaşadığı hak ihlallerini de görmezden geldiğini kaydetti.

Özellikle Kürt halkına dönük olarak Irak ve Suriye’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde savaş çığırtkanlığını ve bölge genelinde de yayılmacı ve saldırgan dış politikasını sürdürmekte olan iktidarın da bu durumdan bizatihi sorumlu olduğunun altını çizen Kocadost, "İktidarın yaygınlaşmasına göz yumduğu göçmen karşıtlığı, işsizlik ya da enflasyon gibi sorunların göçmenlere fatura edilmesini sağlayarak, işçileri yerli ve göçmen diye bölerek sermayenin de onun siyasal sözcülerinin de ekmeğine yağ sürüyor. Türkiye'de muazzam bir yoksullaşmaya neden olan krize karşı emekçilerin tepkileri göçmen karşıtlığı ile saptırılmaya, yozlaştırılmaya çalışılıyor. Göçmen karşıtlığı emekçi düşmanlığının kamufle edilmiş bir biçimi olarak işlev görüyor. Özellikle son dönemde artan, göçmenlere karşı ırkçı saldırılar ve cinayetler karşısında iktidar gerekli tedbirleri almamakta, yaptırımları uygulamamaktadır. Diğer sistem partileri ise yaklaşan seçimlerin de etkisiyle göçmenleri araçsallaştırarak ırkçılığın yayılmasına hizmet etmekte ve bu anlamda yaşanan ırkçı saldırıları da teşvik etmektedirler. Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi olarak bu durumu kabul etmiyoruz" dedi. 

TALEPLER 

Özellikle son dönemde artan, göçmenlere karşı ırkçı saldırılar ve cinayetler karşısında iktidar gerekli tedbirleri almadığını, yaptırımları uygulamadığını hatırlatan Kocadost, diğer sistem partilerinin ise yaklaşan seçimlerin de etkisiyle göçmenleri araçsallaştırarak ırkçılığın yayılmasına hizmet ettiğini ve bu anlamda yaşanan ırkçı saldırıları da teşvik ettiğini kaydetti. 

Bu durumu kabul etmediklerini ifade eden Kocadost, talepleri şöyle sıraladı: 

“• AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Göçmenlerin hayatları, devletler arasında pazarlık konusu edilmemelidir.

• Türkiye, BM Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırmalı ve mültecilik statüsünü tanımalıdır. 

• Göçmenler için serbest dolaşım hakkı tanınmalıdır. İktidar tarafından belirlenen illerin göçmenlerin kaydına; ilçelerin ve mahallelerin yerleşime kapatılmasını kabul etmiyoruz. Göçmenlerin il ve ilçeler arasında seyahat ve ikamet özgürlükleri derhal tanınmalıdır. 

• Göçmenlerin eğitim, sağlık, adalete erişim, güvenceli çalışma, barınma gibi en temel insani hakları devlet güvencesiyle temin edilmeli; ifade ve gösteri özgürlükleri tanınmalıdır. 

• Göçmenlere yönelik haksız gözaltı ve sınır dışı uygulamalarına son verilmelidir.

• Göçmenlerin ucuz iş gücü muamelesi görmesinin engellenmesi için göçmen emekçilerin tüm sosyal ve ekonomik hakları tanınmalı ve böylece sermayenin elini kuvvetlendirerek işçi sınıfını bölen yerli-göçmen işçi ayrımı geçersizleştirilmelidir. 

• Sendikalar, göçmen emeğine dönük istismarlar için inisiyatif alarak, örgütlü işçi sınıfı ile güvencesizleştirilmek istenen göçmen emeğinin buluşmasını ve birlikte mücadele etmesini sağlamalıdır. 

• Geri gönderme merkezleri acilen kapatılmalı ve bu tesisler göçmenler yararına birer sığınağa dönüştürülmelidir. Şehirleri göçmenler için bir çeşit kampa dönüştüren uydu kent uygulamasına son verilmelidir.

• Göçmen kadınların da kazanılmış haklarının gasp edilmesine neden olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı geri alınmalıdır. Erkek şiddetini bir zulüm çeşidi olarak görüp iltica nedeni olarak kabul eden İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır.

• Kadınlara yönelik şiddetin göçmenlikten dolayı değil erkek egemenliğinden kaynaklandığı görülmelidir ve erkek şiddetinin ırkçılığa meşruiyet zemini yapılmasının önüne geçilmelidir. 

• Medyadaki söylemler ve siyasilerin beyanlarındaki ırkçı nefret dilinin önlenmesi için kamu otoritesi müdahalede bulunmalıdır.

• Göçmen nefretine yönelik tavrı olan, ırkçılığa karşı çıkan bütün örgütler el birliği etmelidir.”

BU DÜZENE KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM!

Hak ihlallerine, ırkçılık ve nefrete, sömürüye, şiddete, sürgünlere karşı tavrın, sadece bir basın açıklamasından ibaret olmaması gerektiğinin de altını çizen Kocadost, şöyle konuştu: “Göçmen karşıtlığı karşı karşıya olduğumuz ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların gerçek neden ve faillerini görünmez kılarak egemenlerin ekmeğine yağ süren bir eğilimdir. İşsizliğin, hayat pahalılığının ya da kadınlara dönük şiddetin nedeni göçmenler değildir. Göçmen karşıtlığı, artan yoksullaşma karşısında oluşan haklı öfke ve tepkiyi iktidardakilere değil de ezilenlerin bir bölümüne yönelten bir ideolojik çarpıtma biçimidir. Göçmen karşıtlığına karşı mücadele ve göçmenlerle ortak sorunlar etrafında dayanışma, Türkiye'deki eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir gereğidir. Dünya Mülteci Günü vesilesiyle sorunun göçmenler değil savaşlara, iklim felaketine, yoksulluğa ve ezilenler üzerinde giderek artan baskılara yol açan bu düzen olduğunu haykırıyoruz. Emekçiler, kadınlar, gençler, Kürtler, Ermeniler, Aleviler; yani tüm ezilenler olarak bu talepleri hep beraber sahiplenerek bu düzene karşı birlikte mücadele edelim.”