Yönetmen Mintaş “Annemin Şarkısı”nı anlattı
Yönetmen Mintaş “Annemin Şarkısı”nı anlattı
Yönetmen Mintaş “Annemin Şarkısı”nı anlattı
Ali, annesi Nigar’la beraber Tarlabaşı’nda yaşamaktadır. Doğu’da köylerinin boşaltılması üzerine göç ettikleri mahallede hayatları tekrar kesintiye uğrar. Şehirden uzak yüksek beton binaların arasına taşınmalarıyla beraber sorunlar başlar. Komşularının köye geri döndüğüne inanan Nigar, sabahları köyüne geri dönmek üzere evdeki eşyaları toparlar. Bazı günlerse, kendini İstanbul sokaklarına atar. Genç öğretmen Ali, gittikçe hastalanan annesini mutlu etmek için farklı yöntemlere başvurur: Hediyeler alır, gittiği her yere onu da motoruyla götürür, rüyalarına giren şarkının peşine düşer. Aynı zamanda, Ali kız arkadaşı Zeynep’in hamile olduğunu öğrenir; fakat kendini baba olmaya hazır hissetmemektedir. Ali iki kadının arasında çaresiz kalmıştır.
Nigar Ana Kasım ayında şarkısını söylemeye devam edecek. “Annemin Şarkısı” 14 Kasım’dan itibaren Kürdistan ve Türkiye sinemalarında gösterime girecek. Film ayrıca Kasım ayında birçok önemli uluslararası film festivalinde de gösterilecek.
Daha önce birçok başarılı kısa filme imza atan Erol Mintaş ilk uzun metrajlı “Annemin Şarkısı” filmi ile birçok ulusal ve uluslararası film festivallerinde ödülle döndü. Mintaş,“Annemin Şarkısı” filmiyle anadil ve göç olgusunu işliyor. Mintaş yeni filmini ve Kürt sineması ile ilgili düşüncelerini ANF’ye anlattı.
-Daha önceki kısa filmlerinizde de hep anne-oğul ilişkisin gördük. İlk uzun metrajlı filminizde yine anne-oğul ilişkisi görülmekte, bunun özel bir sebebi var mı?
90’lardan önce ve 90'lar boyunca, anadilimizle olan bütün temaslarımız kesilmişken, bir sürü Kürt çocuğu gibi benim de elimde kalan tek şey annemdi. Şu anda Kürtçe film yapıyorsam anneme borçluyum. Çünkü, annem Kürtçe'yi muhafaza edip bana öğretti. Annem çok iyi bir hikâye anlatıcısıdır, küçükken bütün köy çocukları bizim evdeki sobanın etrafında toplanırdık, annem bize çok güzel masallar anlatırdı. Hatta öyle hikâyelerdi ki bunlar, sonradan izlediğim filmlerde o hikâyeleri görüyordum. Yerevan Radyosu’nu sevdirdi annem bize. Çocukluğumda Yerevan’ın çok özel bir yeri var. Çok güzel radyo tiyatrosu yapılırdı. O oyunlar, dinlediğimiz ilk tiyatro oyunlarıydı. Annem, ana dilimdir. Onun için bu anne oğul hikayeleri bir şekilde kendisini bana dayatmış olabilir belki.
Anadil anneden çocuğa geçer. Anadil aracılığıyla da, kişinin ait olduğu toplumun geçmiş kültürel ve tarihsel mirası çocuğa geçer. Daha sonra çocuk bütün her şeyi bu kültürel ve tarihsel miras ve temel üzerine inşa eder. Kendisiyle, anadiliyle barışık olmayan evrensel olanla barışık olamaz. Bunun için bütün bu güzellikleri geleceğe taşıyan annelerin hakkını ne yaparsak yapalım ödeyemeyiz.
-Filmde Ali karakteri iki kadın arasında gidip geliyor. Burada Ali’nin sevgilisi modern kadını, annesi ise geleneksel kadını temsil ediyor. Filmde kapitalist moderniteye bir eleştiri söz konusu mu?
Buna seyircinin karar vermesi lazım, bir çok farklı okuma yapılabilir tabi ki.
-Ali, anne ve sevgili karakteri üzerinden anadile göndermeler filmde hemen göze çarpıyor. Yine iki kadın üzerinden değerlendirirsek, anne anadile bağlı sevgili ise anadilini kullanmıyor. Sevgili neden anadilini kullanmıyor ve bununla neye gönderme yapmak istediniz?
Siz de biliyorsunuz bir jenerasyon var Kürtçe için “Anlıyorum ama konuşamıyorum” diyen. İşte Zeynep o jenerasyondan diyebiliriz. Anne ve sevgili arasındaki fark da bu işte. Şehirde yaşayan Ali için anne ana dil, ülke ve kökler demek. Aslında sevgilide de bu olsun istiyor. Fakat bu jenerasyonda dille olan bağ çok gevşek biliyorsunuz. Şuanda gelen gençlik daha farklı dil ile daha sıkı bağlar örüyor. Çünkü biliyoruz ki kültür ve tarih dil ile inşa edilir. Dil olmazsa hiç biri olmaz zaten.
-Ali iki dilli kullanan bir Kürt yazar annesiyle anadilinde günlük yaşam, sevgilisiyle de Türkçe konuşuyor ve onun üzerinden günlük politik mesele de gündeme geliyor. Bizler Ali’nin bu durumundan neler çıkarmalıyız?
Valla neler çıkarmak isterseniz onu çıkarmalısınız. Ama Ali hayatında iki dili de aktif olarak kullanıyor. Kürtçe öyküler yazıyor ama hayatını kazanmak için de devlet okulunda Türkçe dersi verebiliyor. Bu da özellikle Türkiye'deki metropollerde yaşayan Kürtleri düşündüğünüzde sosyolojik bir gerçeklik aslında.
-“Annemin Şarkısında” bir diğer göze çarpan özellik de göç olgusu. Bu göçler daha çok istemeden gerçekleşiyor. Ayrıca göç ettiği yere olan bir özlem söz konusu ve geri dönme isteği. Filmde genç yaşlı ayrımıyla birlikte annenin geri dönme isteği ağır basıyor. Dönüş isteği sizce yaşlılarda daha mı fazla, fazlaysa sebepleri nedir.
Yani sonuçta Kürt halkı durup dururken köylerini bırakıp gitmediler. Bir savaş yaşandı, savaş her yerde olduğu gibi Kürtlerin de yerinden yurdundan olmasına sebep oldu, oluyor da hala. Belki ekonomik sebeplerden dolayı göç edenler de var ama bu ekonomik sebep dediğimiz de, süre gelen savaş ve inkarın yarattığı bir sonuç zaten.
Dönüş isteği, tabii ki yaşlılarda daha fazla oluyor, çünkü onlar daha kırılgan ve daha duygusallar ve köklerine daha bağlılar. Netice de kocaman bir ömrü geride bırakıp gitmek o kadar da kolay olmasa gerek.
-Hikaye Kürdistan’da başlıyor. Sonra Kürt’lerin göç kenti İstanbul’da devam ediyor. Sürekli bir göç durumu var. İstanbul Tarlabaşı’da kentsel dönüşümle yok olacak. O mekanın seçilmesinde özel bir anlam var mı?
Savaş sonrası göçlerden sonra Kürtler İstanbul'un bir çok mahallesine yerleşti. Tarlabaşı da bu mahallerden biriydi. Anne Tarlabaşı'ndaki kentsel dönüşümle birlikte ikinci bir zorunlu göç yaşıyor aslında. Dolayısıyla bu annenin ikinci bir kez yerinden, yurdundan edilme hissini derinden yaşamasına sebep oluyor. “Bir gün belki vatanıma dönerim” diye hayal kurarken, bir çok acı ve kederi birlikte yaşadığı, iyi günde kötü günde birlikte olduğu komşularından da kopmak zorunda kalıyor. Bunun için bizim anne karakteri için Tarlabaşı çok önemli bir mekan.
-“Annemin Şarkısı” film müzikleri bu yıl yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi film müziği seçildi. Film müziklerinde dengbêjlere de yer vermişsiniz? Özellikle dengbêj müziklerini kullanmanızda ki amaç nedir?
Dengbejlik her şeyden önce anne karakteri için bir hafıza demekti, annenin kökleri ve anıları demekti. Benim anne karakterimin dinlediği bir müzik de olduğu için tabii ki, dengbêj şarkılarının ve Erivan Radyosu'nun o kadim ritmi ve kokusu filme de sinmiş oldu.
-Kürt sinemasının durumuna değinirsek. Kürt sinemasında gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz ve ilerisi için neler düşünüyorsunuz?
Dil çok önemli bir kıstas, dil bir filmin kimliğini belirleyen en önemli bileşen kanımca. Çünkü bir film, çekildiği dilin dünyasını da içine alır. O dilin dünyası da o filmi içine alır. Bir filmin Kürt filmi olması için Kürtçe olması şart.
Diğer taraftan, mevcut koşullarda filmin dağıtım kimliğini daha çok ana yapımcının ait olduğu ülke belirliyor. Filmin ana yapımcısının ülkesi filmin kimliğini belirliyor kağıt üzerinde . Bunun için Kürt sinemasının gelişebilmesi için Kürtlerin kendi kamu fonlarını oluşturmaları gerekiyor. Bu kamu fonlarıyla sadece Kürt sinemasını desteklemek ile kalmamalı, ortak yapımcı olarak dünya sinemasının içinde de yer almalılar.
Bu açıdan Kürdistan Hükümeti'nin son zamanlarda sinemaya verdiği destekler çok önemli. Böylece Kürdistan Kültür Bakanlığı logosunu taşıyan birkaç film, Cannes, Toronto vs. gibi önemli festivallere katıldı.
Ortadoğu Sinema Akademisi'nin film projelerini desteklemesi, festivaller organize etmesi, proje geliştirme fonlarıyla daha proje aşamasındayken filmlere dahil olması önemli gelişmeler, bunlar çok kıymetli adımlar. Çoğalırsa güzel olur.
‘KÜRDİSTAN’DA BİRÇOK ULUSLARARSI FİLM FESTİVALİ DÜZENLENMELİ…’
Kürdistan'da uluslararası festivallerin organize edilmesi, dünyanın dört bir yanından sinemacıların bu festivaller vesilesi ile Kürdistan'da buluşması, kaliteli film seçkilerinin bu festivallerde gösterilmesi çok besleyici ve geliştirici olur diye düşünüyorum.
Aynı zamanda Duhok Film Festivali, Amed Uluslararası Film Festivali gibi festivaller çoğalırsa, Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürt sinemacılar ve dünyanın dört bir yanında yaşayan Kürt sinemacılar için bir buluşma noktası işlevini de görmüş olacaktır bu festivaller. Amed, Kobanê, Mahabad, Mardin, Süleymaniye, Qamişlo, Duhok, Wan, Hewlêr gibi şehirlerde kurumsal kimliğin devamlılığına da özen göstererek var olan festivallerin kapsamı büyütülmeli ve olmayan yerlerde festivaller organize edilmeli bence. Tabiki bazı şehirlerde bunu organize etmek şuanki mevcut koşullarda zor olabilir ama bir çoğunda bu koşullar var.
‘KÜRT DİLİNİ İYİ KULLANAN OYUNCULAR YETİŞMELİ…’
Diğer bir sorun Kürtçe oynayabilecek iyi oyuncuların yetişmesi gerekiyor. Bu büyük bir ihtiyaç. Bunu için sinema akademileri, oyunculuk akademileri kurulmalı, Kürtçe tiyatrolar desteklenmeli. Kürt sineması her yaşta iyi oyuncular yetiştiremedikçe gelişip büyümesi çok zor. O zaman hep belirli bir seviyede kalır. Farklı katmanlardaki hikayeleri de anlatabilmek için her yaştan iyi oyuncularımızın olması şart.
‘KÜRT SİNEMASI KENDİ DAĞITIM AĞINI OLUŞTURMALI…’
Başka önemli bir konu da dağıtım ve gösterim meselesidir. Yapılan filmlerin halka ulaştırılması sorunu. Kürt sineması da diğer dünya sinemaları gibi kendi dağıtım ağını oluşturmalı bir an önce. Kuzeyde belediye sinemaları kendi aralarında koordineli bir şekilde çalışıp, filmleri halka ulaştırmak için alternatif bir dağıtım ağı oluşturabilirler. Bu imkanlarımız var. Böylece Kürdistan'daki bir izleyicinin sinemaya giderek verdiği bilet parası bir şekilde yine belediyeler aracılığıyla kendisine hizmet olarak geri dönecektir. Ayrıca dünya sinemasından önemli filmler de getirilip bu sinema ağı sayesinde halka gösterilebilir. Bu tür gösterimler film yapmak isteyen genç yönetmenler için de ilham ve motivasyon kaynağı olabilir.
‘KÜRT SİNEMASI KENDİ COĞRAFYASINI KULLANMALI…’
Bir başka önemli mesele de coğrafya sorunudur. Kürt sineması, Kürdistan coğrafyasını kullanmalı, köyleri, kasabaları, büyük şehirleri filmlerinin seti haline getirmeli.
Elbette ki İstanbul gibi nüfusunun önemli bir bölümü Kürt olan şehirlerde hikayesini anlatan Kürt sinemacıları bambaşka dinamikler beklemektedir. Avrupalı, Amerikalı bir Kürt yönetmenin oralarda yapacağı filmlerin dinamikleri de farklı olacaktır. Bu gayet normal.
-Sinemaya yeni başlayacak olan Kürt gençlerine ne gibi önerileriniz var?
Öneri yapacak bir konumda değilim bence ama inandığım şeyi paylaşabilirim. Bence en önemli şey insanın kendisi olması ve kendisiyle barışık yaşaması. Dolayısıyla hayatın içindeki samimiyeti ve içtenliği filmlerimize yansıtmalıyız, sinema hayattan başka bir şey değil benim için.