Yüksekdağ: Düşünce tutsak edilemez, dize getirilemez
Barış bildirisine imza attıkları gerekçesiyle tutuklanan akademisyenlerin serbest bırakılması için düzenlenen özgürlük nöbetini ziyaret eden HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, “Düşünce tutsak edilemez, dize getirilemez” dedi.
ANF
İSTANBUL
Perşembe, 31 Mart 2016, 14:55
Barış bildirisine imza attıkları gerekçesiyle tutuklanan akademisyenlerin serbest bırakılması için Bakırköy Kadın Kapalı cezaevinde bir haftadır süren özgürlük nöbetini ziyaret eden HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, “Düşünce tutsak edilemez, dize getirilemez” dedi. Barış için gerekirse 24 saat nöbet tutulabileceğinin altını çizen Yüksekdağ, “Bu karanlık saldırı karşısında barışın, düşüncenin nöbetini tutmazsak eğer, bu karanlık bütün yaşam alanlarımızı işgal edecek, zapt edecek. Zapt edilmez olduğumuzu göstermek için dik durmanın zamanıdır” dedi.
HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, tutuklu akademisyen Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy'un serbest bırakılması talebiyle Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünde süren "Özgürlük Nöbeti"ni ziyaret etti. İnsan hakları savunucusu Akın Birdal, HDP eski Milletvekili Levent Tüzel, KJA üyesi Sebahat Tuncel, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan ve akademisyen Beyza Üstün’ün ile eylem yerine gelen Yüksekdağ, burada kısa bir açıklama yaparak hükümetin baskı ve şiddet politikalarını eleştirdi. Süren savaşa ortak olmayacaklarını belirtikleri için hapsedilenlerin zapt ve tutsak edilmeyeceğini vurguladı.
İHANET EDEN SİYASİ İKTİDARDIR
Bugün Esra Mungan ve diğer iki akademisyen şahsında düşünce, barış isteği ve Türkiye halklarının işlenen savaş suçlarına ortak olmama iradesinin tutsak edildiğini vurgulayan Yüksekdağ, “Zamanlarının birçoğu hastane ve hapishanelerde önünde nöbet tutmakla geçiyor. Türkiye işte bu noktaya getirildi” dedi.
Barış bildirisine imza attıkları gerekçesiyle onlarca akademisyenin gözaltına alınması ve yüzlercesinin soruşturmaya uğrayıp, işinden atılmasının Türkiye’de düşüncenin nasıl bir baskı altında olduğunu bir kez daha gösterdiğini altını çizen Yüksekdağ, Türkiye’deki siyasi iktidarların en çok da düşünen insanlardan, düşüncenin açıklanmasından ve egemen anlayışın ile yönetme biçimine karşı itirazlardan korktuklarını söyledi. Başta cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi iktidarın düşünce ve akademiye yaklaşımını her gün ibretle izlediklerini ifade eden Yüksekdağ, “Sanki karşılarında akademisyenler değil de düşman ordusu var. Akademisyenler ‘terörist’, ‘yasa dışı’, ‘bozguncu’, ‘hain’ ilan edildiler” diye konuştu. Özellikle ihanet ve hainlik kavramlarının çok ironik olduğunu kaydeden Yüksekdağ, Türkiye toplumunun birlikteliğine ve iradesine esas ihanet edenin siyasi iktidarın kendisi olduğunu vurguladı. Yüksekdağ, “Siyasi iktidar, her şeyden önce akademisyenleri hapsederek düşünce, barış iradesini, isteğine, Türkiye halklarının güvenli bir biçimde kardeşçe yaşama iradesine ihanet etmiştir” dedi.
‘DÜŞÜNCE NE DUVAR NE KIYIM TANIR’
Akademisyenlerin halka ve barışa yönelik sadakatlerinden ayrılmadıklarını hatırlatan Yüksekdağ, akademisyenlerin bu sadakatin bedelini bugün hapishanelere atılarak, gözaltına alınarak ödediklerini söyledi. Bu baskıların dün olduğu gibi bugün de sonuç vermeyeceğini vurgulayan Yüksekdağ şöyle konuştu: “Bütün bir tarih boyunca, yüzyıllar boyunca egemenlerin, sultanlar, krallar, padişahlar, diktatörler düşünceyi tutsak etmeye çalıştılar ama düşünce, bilinç, çağrının ve sözün gücü öyle zapt edilemez bir güçtür ki hapishane duvarlarını da tanımaz, yasağı, kıyımı ve yok etme politikasını da tanımaz. Düşünce ve düşüncenin gücü bulaşıcıdır. Bütün bir toplumu aydınlatacak, barış için ayağa kalkmaya çağıracak gücünü ortaya koymuştur. Bu güç tutsak da edilemez, dize de getirilemez. Bizler bugün dize gelmeyen akademisyenlerin yanındayız.”
Düşüncenin koyu bir karanlığa hapsedildiği bir ülkede, karanlığın içerisinde ışık yakma görevinin o ülkenin entelektüellerine düştüğünü vurgulayan Yüksekdağ, bütün toplumun akademisyenler tarafından yakılan bu ışığın etrafında buluşması gerektiğini belirti.
‘BARIŞ İÇİN GEREKİRSE 24 SAAT NÖBET TUTALIM’
“Mevzilerimizi korumak ve elde etmek istediğimiz halklar için zulüm karşısında gerekirse 24 saat nöbet tutmalıyız” diyen Yüksekdağ, “24 saat barış, özgürlük için nöbet tutalım. Zapt edilmeye çalışılan alanlarımızı asla ve asla özgürlüğü, barış istemeyenlere terk etmeyelim. Bugün karşımızda yaşam alanlarımızı işgal etmeye girişmiş bir saldırı var. Bu karanlık saldırı karşısında barışın, düşüncenin nöbetini tutmazsak eğer bu karanlık bütün yaşam alanlarımızı işgal edecek, zapt edecek. Zapt edilmez olduğumuz göstermek için daha ayakta ve dik durmanın zamanıdır” dedi. Akademisyenlerin, “Bu suça ortak olmayacağız. Savaşın, zulmün ortak edemeyeceksiniz” sözlerini hatırlatan Yüksekdağ, “Biz buradan aynısını tekrar ediyoruz. Burada iktidarınızın işlediği suçuna ortak olmayacağız. Savaşın karanlığına ve yıkımına karşı barışı kuşanacağız ce inadına barış diyeceğiz ” diye konuştu. İktidara müzakere masasına geri dönme çağrısında bulunan Yüksekdağ, “Savaşın karanlığında masaya geri dönün demek bir risktir ama bir sorumluluktur. Biz bu sorumluluğu bugün akademisyenlerle birlikte alıyoruz ve iktidarı yüzleşmeye çağırıyoruz” dedi. Bugün akademisyenlerden Meral Camcı’nın gözaltına alındığını da hatırlatan Yüksekdağ, bu utancın daha fazla büyütülmemesi için akademisyenler derhal serbest bırakılmasını istedi.
BİRDAL: SAVAŞIN İLK KURBANI GERÇEKLER OLUR’
İnsan hakları savunucusu Akın Birdal da bugün Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak en ağır krizini yaşadığına ve bu krizi üstünü savaş ile örtülmek istediğine dikkat çekti. “Savaşın ilk kurbanı gerçektir” diyen Birdal, “Gerçekleri gizlemeye, örtmeye çalışıyorlar ama başaramıyorlar. Bilim insanları kalkıp bu savaşa ortak olmayacağız diyorlar. Hukukun üstünlüğünü savunanlar avukatlar, ‘biz bağımsız yargı istiyoruz’ diyorlar, gazeteciler, ‘özgürce yazmak istiyoruz’ diyorlar” diye konuştu.
12 Eylül döneminde bu tür baskıları, darbelere, emekçilerin ve aydınlar püskürttüğünü hatırlatan Birdal, “Birileri ‘ya bizdeniz ya hainsiniz’ diyor. Bizim yanımız belli, halklarımızın yanı belli. Bizim yanımız insan haklarından yana, bizim yanımız özgürlüklerden yana, bizim yanımız demokrasiden, barıştan, adaletten yana, bizim yanımız insanlığın evrensel kazanımlarından yana ve en önemlisi de insanlık onurundan yana” dedi. Bugün tutsak olanın akademisyenler değil boyun eğmeyenlerin tutsak olduğunu vurgulayan Birdal, “Vicdani tutsak olanlar üzülsünler çünkü onlar kendi yaratıkları hapishaneden kurtulamayacaklar” dedi.
GÜRKAN: SAVAŞA KARŞI CEZAEVİ ÖNÜNDE BU MÜCALEDEYİ ORTAKLAŞTIRMALIYIZ
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da, akademisyenlerin en zor süreçte barış sesini yükselttiklerini vurgulayarak şöyle konuştu: “Bu dönemde barışı savunmak özgürlükleri ve Ortadoğu halklarının kardeşliğini savunmak anlamına geliyor. Savaş katliamların üstünü örtmekte. Savaşa karşı cezaevi önünde bu mücadeleyi ortaklaştırmak zorundayız.”
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Sibel Uzun da, akademisyenlerin özgürlük mücadelesini sürdüreceklerini ifade ederek, “Akademisyenlerin imzaladıkları bildirinin arkasındayız. Karanlığın eline akademisyenleri teslim etmeyeceğiz. Bizler savaşın son bulması için barış mücadelesini sonuna kadar vereceğiz” dedi.
SANCAR: ABLUKA KALDIRILSIN
Son olarak konuşan Barış Bloku Eş Sözcüsü Nuray Sancar ise, tutuklamaların kabul edilemez olduğunu ifade ederek, “Uyanık ve nöbette olmaya devam etmeliyiz. Barış ve özgürlük isteyen akademisyenler üzerindeki ablukanın kaldırılması gerekir” dedi.
Konuşmaların ardından bir süre daha Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünde bekleyen heyet, daha sonra ayrıldı.