Yüksekdağ: Türkiye halkları AKP/Saray'ın yalanına düşmemeli

Yüksekdağ, partisinin grup toplantısında konuştu. Soykırımcı saldırılara değinen Yüksekdağ, "Türkiye halklarını 'vatan tehlike altında' diyerek, halkın itiraz etmesine mani oluyorlar. Bu yalana Türkiye halkları asla düşmemelidir" dedi.

Yüksekdağ, Amedspor'a dönük ırkçı saldırıları da kınadı. Dokunulmazlık üzerinden geliştirilen tasfiye girişimine ilişkin ise Yüksekdağ, "Dokunulmazlıkların kaldırılması müdahalesi Meclis'in bütünüyle tasfiye edilmesi operasyonudur" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

ERMENİ SOYKIRIMI

Yıl dönümü vesilesiyle Ermeni Soykırımı'nda yaşamını yitirenleri anarak konuşmasına başlayan Yüksekdağ, "Bu acıların insani düzeyde onarılması sağlanmadan devam ediyor. 101 yıllık acıya yol açan zihniyet bugünkü koşullarda da bu acıyla yüzleşmekten imtina ediyor. Yüzleşmediğimiz her acı yüzümüze çarpmaya devam eder. Bu topraklara dökülen kanlar, bir gün bu kanı kusar. Türkiye topraklarında gerçekleşen Ermeni soykırımı da böyle bir gerçekliktir. Tarihimiz katliamlar tarihidir. Bu katliamlardan hesap sormak bir devletin ve siyasi iktidarın temel görevi ve sorumluluğudur. Bu acılarla yüzleşmek güncel olduğu kadar tarihsel bir sorumluluktur. Bu topraklardan sürülen halklardan bir insani özrü esirgeyenler aslında bu topraklara haksızlık ediyor" dedi. 
"Özür dileme erdemini göstermeyen bir siyasi iktidarla yüz yüzeyiz" diyen Yüksekdağ, bunu yapmayanlar bugünde aynı zihniyeti sürdürdüğüne dikkati çekti. Yüksekdağ, "101'inci yılında Ermenilerden özür diliyoruz" dedi. 

'LAİKLİK' TARTIŞMASI

Yüksekdağ, Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın "laiklik" çıkışına ilişkin ise şunları beklirtti: "Meclis Başkanı laikliğin olmamasını iddia ediyor ve dindar anayasadan bahsediyor. Bakın Türkiye'nin tarihine mezhepçilik, din ayrımı üzerinden geliştirilen kutuplaşmalar, farklı bir inanca mensup diye gerçekleştirilen katliamlar, bunların hangi birisi gerçek anlamda huzur getirdi. Bugün ortak vatan demek istediğimiz topraklar, mezhep savaşlarının ve bu temeldeki katliamların coğrafyasına dönüştürüldü. Bu suçu ortadan kaldırmak yerine daha fazla din vurgusu yaparak, hegemonya kurma anlayışındalar. 
Bugün de bir başkanlık anayasasını, diktatörlük anayasasını meşru göstermek için dini gösteriyorlar. Türkiye halkları bu yalanı yutmayacak. Dindar anayasadan bahsedenler, bu kadar yalanla dini kendi emellerine alet edenler bir gün çarpılacaklar. Türkiye tarihinde hiçbir zaman halkın kutsal değerleri siyasi malzeme haline getirilmedi. Bu süreç içerisinde sergiledikleri bu tutum Türkiye halkları tarafından da ortaya çıkarılacaktır. Bu düşündükleri başkanlık rejimini kendi zihniyetlerinde tasarladıkları hilafeti ilan etmeyi başaramayacaklar." 
Yüksekdağ, Kahraman'ın açıklamasını, "Bu topraklarda yaşayan insanlarımızın dini yaşama duygusunun istismar edilmesi" olarak değerlendirdi. 
Kendilerinin bir toplumsal yaşam önerisi getirdiklerini kaydeden Yüksekdağ, Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu anayasanın demokratik ve özgürlükçü bir anayasa olduğunu ifade etti. "Bizler insan için anayasa, insanlık için demokratik bir anayasa istiyoruz" diyen Yüksekdağ, bunu yapma mücadelesini de kararlılıkla yürüteceklerini kaydetti. 

TASFİYE GİRİŞİMİ

Yüksekdağ, HDP hakkında başlatılan dokunulmazlık sürecine de değinerek, "Bu açıklama siyasi atmosferi zapturapt altına almaktır. İki gün sonra dokunulmazlık fezlekelerini komisyona getirecekler ve söyledikleri bu sözler hakkında itiraz eden ve karşı duran, onların hilafet ilan etme projelerine taş koyan HDP bu Meclis'te olmasın diyorlar. HDP bu Meclis'te olmazsa bu ırkçı söylemlerin alanının genişleyeceğini düşünüyorlar. Karşılarında HDP gibi güçlü bir engel olmayacağını düşünüyorlar. Bu tehditlere asla boyun eğmeden bugün HDP'nin bütün yaşam alanlarındaki duruşunun Türkiye halklarının tek güvencesi olduğunu unutmamalıyız" dedi. 
Yüksekdağ, şöyle konuştu: "Halkımızdan aldığımız vekâletle bu politikalara karşı durmaya devam edeceğiz. Ama onlar hiçbir şeye tahammül edemiyorlar. Dokunulmazlıkların kaldırılması müdahalesi Meclis'in bütünüyle tasfiye edilmesi operasyonudur. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyenler, bu siyasi iktidarın başkanlık rejimine ve hilafet ilan etme anlayışına evet demiş olacaklar. Açık bir şekilde anayasanın askıya alınmasına evet demiş olacaklar. İktidarla aynı safta bu suça ortak olacaklardır. Tarihe kara bir leke olarak adlarını yazdıracaklar. Bizler siyaseti Meclis'te öğrenmedik ama çok şükür adımızın tarihe kara bir leke olarak geçmesine de hiçbirimiz müsaade etmedik, etmeyeceğiz."

SOYKIRIM SALDIRILARI

Yüksekdağ, Kürdistan'daki soykırım saldırıları ve kuşatmaya da değindiği konuşmasında, şunları ifade etti: "Bugün bir AKP-Saray savaşı yaşanıyor. Bu savaşı saraylarının geleceğini garanti altına almak için aylardır sürdürüyorlar. Yoksulun halkın çocuğu musalla taşında, milletvekillerinin bakanların çocukları kumar masasında, bu memlekette birilerinin çocuğu musalla taşında birilerinin çocuğu kumar masasında olduğu müddetçe adalet olmayacaktır. Bütün Türkiye halklarını 'vatan tehlike altında' diyerek, halkın itiraz etmesine mani oluyorlar. Bu yalana Türkiye halkları asla düşmemelidir. Her gün ülkenin dört bir yanına cenaze geliyor. O gençlerden birinin Cizre'de katledilen genç olması, birinin asker polis olması fark etmez. Bu toprakların evlatlarının ölümünü kendi siyasi çıkarı için kullanan bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız" diye kaydetti. 
Yüksekdağ, "Bu ülkede kumar masalarında oturanlara para sunmak zorunludur ama bu ülkede barış ve özgürlük istemek yasaktır" diyerek, grubu izleyenler arasında bulunan vicdani retçileri de selamladı. 

DOLMABAHÇE MUTABAKATI

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Dolmabahçe Mutabakatı için "Ne mutabakatı" açıklamasına da yanıt veren Yüksekdağ, şöyle konuştu: "Mutabakatı yok sayanlar, reddedenler bu toprakların halklarını ölümle yüz yüze bıraktılar. Cumhurbaşkanı 'Mutabakat nedir' diyor. Aradan geçen kısa süreye rağmen bundan bir yıl önce aynı masada oturanlardan birisi olmasına rağmen bunlar yaşanmamış gibi filmin o bölümünü silip atmaya çalışıyor. Sizler bunu unutmak isteyebilirsiniz. Bir mutabakat yaptığınızı hatırlamak istemiyor olabilirsiniz, ama bizler size unutturmayacağız. Onlar ne kadar yok diyorsa bizler de çok net bir şekilde bu mutabakat var ve bunun altında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzası var diyeceğiz. O tutanaklar, duruyor. Biz de var. Sizler bütün izleri imha edip silmek isteyebilirsiniz. O mutabakat, devlet, hükümet, Kandil ve bir tarafı da Cumhurbaşkanı olmak üzere bir görüşme trafiği ile hazırlanmıştır. Kullanılan kavramlar, söylemler, karşılıklı görüşmelerle o mutabakat gerçekleştirilmiştir. Ama mutabakat açıklandıktan sonra saray barış sürecinin kendilerine başkanlık getirmeyeceğini gördüler bu yüzden masa devrildi. Çözüm masasını verdiler, sarayı aldılar. Türkiye halklarının çözüm beklentisini iktidarlarıyla değiş tokuş yaptılar. Gerçekleri hatırlatmaya devam edeceğiz."

KİLİS'E ATILAN ROKETLER

Kilis'e atılan roketlerle 17 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, hükümetin bu konuda tek bir söz söylememek için çabaladığını söyleyen Yüksekdağ, "Sanki rokete değil göktaşı düşmüş. Kim atmış nereden atılmış, bunların hiçbirinin cevabı yok. Kimse DAİŞ bombalıyor demiyor" dedi. 
PYD'nin Türkiye'ye tek bir çakıl taşının dahi bu tarafa atılmadığını söyleyen Yüksekdağ, "Siyasi iktidar PYD mevzilerine attığı topun binde birini DAİŞ hedeflerine atmış değil. Bu kadar katliam yapan bir çete örgütü, bugüne kadar yapılan yalan haberleri saymazsak eğer Türkiye'deki siyasi iktidarın DAİŞ'i incittiği görülmemiştir. Sırtını DAİŞ'e dayamanın sonucu budur; 17 insanımızın katledilmesidir. Bu katliamların sorumlusu sırtını DAİŞ'e yaslayan AKP-saray iktidarıdır. 'Füzelerin bir kısmı kasti olarak, bir kısmı da yanlışlıkla düşmüş' olabilir deniliyor. Demek ki TIR'larla gönderdikleri silahların bir kısmı bozuk çıkmış. Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunu Suriye'ye sınır ötesi harekete gerekçe yapmak istiyorlar. Türkiye'de güvenli bölge yok, Suriye'de nasıl güvenli bölge yapacaksınız?" ifadelerini kullandı. 
Yüksekdağ, "Kilis'e o füzeler düştü mü attırıldı mı?" diye sorarak, Kilis halkına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerinde bulundu. 

DİHA MUHABİRLERİNİN TUTUKLANMASI

Yüksekdağ, DİHA'ya dönük baskı, engelleme ve tutuklamalara da değindi. Yüksekdağ, şunları söyledi: "Halkımızın gerçeğe ulaşma hakkı tamamen gasp edilmiş durumda. Bu saldırganlara karşı özgür basın çalışanları, kurşun yağmurları altında yılmadan yıkılmadan, gerçeğin peşinde koşuyorlar. Bu kutsal görevi mesleği yerine getirdikleri için her gün hedef haline getiriliyor. Geride bıraktığımız süreçte 9 DİHA muhabiri tutuklandı. 9 DİHA muhabirinin tutuklanması siyasi iktidarın gerçeğe tahammülsüzlüğünün en açık göstergedir. Tutuklanan DİHA muhabirlerinin tek suçu tankın yanında değil, halkın yanında olmaktır. Bu dönemde gazeteciler ikiye ayrılıyor; halkın ve tankın yanında yer alanlar. Eğer DİHA muhabirleri çamur medyanın basın mensupları gibi savaş çığırtkanlığı yapsaydı, siyasi iktidarın borazanın çalsaydı bu hapiste olmazdı. Görevlerini yaptıkları, kalemlerini, kameralarını satmadıkları için bizler bu gazeteci arkadaşlarımızla gurur duyuyoruz." 

AMEDSPOR'A DÖNÜK FAŞİZM

Yüksekdağ, haftasonu Ankaragücü ile karşı karşıya gelen Amedspor yöneticilerinin maruz kaldığı ırkçı saldırıya da tepki göstererek, Amedspor'un tek suçu faşizmin kalesine gol atmaktır. Bundan asla vazgeçmesinler. Bütün spor kulüplerini ve taraftarlarını Amedspor'un gibi erdemli olmaya, her yerde faşizme karşı gol atmaya çağırıyorum" dedi.