Yüz üstü yatan gerilla...

Yüz üstü yatan gerilla...

"Heyetler gidip/ Çelenk koyar/ Meçhul Asker anıtına/ Yarın ülkeme/ Bir heyet gelirse eðer/ Ve bana sorarlarsa: “Meçhul Askerin mezarı nerede?” / Derim ki: / “Efendim! Her derenin kenarında, / Camilerin sekisinde, /Her evin kapısında, /Her köşede, /Her maðarada,/ Her kayanın üstünde, / Bahçelerdeki her aðacın gölgesinde / Ülkemde,/ Göðün altındaki/ Her bir karış topraða/ Çekinme! Eð başını biraz ve / Çelengini bırak oraya..."

Eski peşmerge Evdila Peşêw, bu dizeleri sıðındıðı Moskova'da 1978 yılında kaleme almıştı. O tarihten bugüne Kürdistan'da bir şey deðişmedi. Üstelik onun tarif ettiði, çelenk konulacak 'Meçhul asker anıtları' katbekat arttı.

Dün sabah Çukurca'daki çatışmanın ardından bir fotoðraf düştü gazetelerin internet sitesine. Fotoðrafı çeken gazetenin müdürü sabahın ilk ışıklarıyla "O bizim" diyor, izinsiz kullananları fırçalıyor. "O cephede ben kazandım" havasında.

Sabahın buruşukluðunu hala üstünden atamamış olanlar adama sitem ediyor; "Bir şehit bu halde nasıl gösterilir?" Adamın cevabı gecikmiyor; "Sabah sabah çok ucuz sataşmayın. O fotoðrafa iyi bakın sonra yazın." Fotoðrafı paylaşanlar ise az sonra "Ramazan-ı şerifleriniz hayırlı olsun" temennisinde bulunuyor...

***

'Yolsuz yol'lardan gelip yola takılmış, yüz üstü yatan cansız genç bir gerilla. Yüzü parçalanmış, elbisesi buruşmamış, öylece dikilmiş topraða.

Yürüyüşü yarım kalmış. Kentlere girmeye çalışan, asfaltlı yolları aşmayı bilmeyen 'dað ceylanı' gibi. Üstü örtülmemiş, gömülmeyi bekliyor. Kürdistan'da kefensiz yatan bir 'Meçhul asker' daha. Tören bekliyor.

Kozlar şimdilik paylaşılmış. Son kurşunların, son ateşin dumanı yükseliyor. Yanı başında mavzersiz oturan bir asker, yorgun. Yarılmış cephenin arkasında duruyor. 'Zafersiz' dönülen gökyüzüne yapışan Zaðroslara bakıyor, kuytusuz vadilere. Bu yolun bittiði noktaya. 'Zafer'in bu topraklara hiç uðramaması umurunda deðil.

"Onların da ölüsü var, ama bizim ölülere benzemezler". Savaş meydanlarında herkesin ölüsü kendisine. Herkes önce kendi ölüsünü gömer. 'Dehşet bakiri' bir kuşak, coðrafya olup çıktık. Ölülerimizi yarıştırmaktan dört köşe oluyoruz.

Savaş bilançosu matematiksel deðeri geçmiyor. Savaştan her yeni kare hafızamızı biraz daha körleştiriyor, 'barış'ın hanesine yazılan eksi puana dönüşüyor. Eskileri unutuyoruz, en yeni bir önceki yeniyi eskitiyor. Halbuki unutmak, bu topraklarda en büyük yenilgi.

Nice bedenler düşmüştü o daðlarda. Taşlara yapışan kanları daha kurumamıştı. Hepsi de bekçisiz tarihin çocuklarıydı. Kentleri daðlardan almaya ant içmişlerdi. Acı tarihimiz dolup taşınca, yeni kapların, yeni kuyuların aðzını açıyoruz. Acılar dipsiz dehlizlerde kayboluyor, zamana takılmıyor. Düşleri olanlar ise acıyı en fazla hissedenler.

***

"Geceleyin, orada burada, o harikulade barış zamanını bir ölçüde andıran çeyrek saatler yakalayabiliyorduk, hani her şeyin selim olduðu, özünde hiç bir şeyin kayda deðer sonuçlar doðurmadıðı, her biri olaðanüstü derecede, inanılmaz keyifli olabilen nice başka şeylerin gerçekleşebildiði, o artık varlıðına inanılması güç olan zaman. Adeta ete kemiðe bürünmüş kadife yumuşaklıðında bir mutluluktu, o barış zamanı..." (Louis Ferdinand Céline)