TJK-E ve KCD-E öncülüğünde Avrupa Konseyi(AK), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) ve CPT önünden başlatılan oturma eyleminde bulunan yüzlerce eylemci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Kürdistan’daki katliamların durdurulması amacıyla bugüne kadar yapılan başvurulara müdahil olmak amacıyla bireysel başvuru yapıyor.

AİHM’e yapılan davalara yönelik müdahil olmak amacıyla hazırlanan metnin içeriğinin Öcalan’ın avukatlarından Mahmut Şakar tarafından anlatılmasının ardından ilk olarak KONGRE GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar’ın imzalamasıyla eylemcilerin imzasına açıldı.

Eylemcilerin imzasının ardından başvurular topluca AİHM’e sunulacak.

Kürdistan’da yaşanan katliam ve soykırım politikalarına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) göreve çağrıldığı başvuru metninde, bireyler tek tek müdahil olma talebini iletiyor.

Kürdistan’daki çatışmalar ve sokağa çıkma yasaklarının yol açtığı ağır sonuçlara vurgu yapılan başvuru dilekçesi metninde, yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, seyahat özgürlüğü, mülkiyet ve çevre hakkı gibi temel haklara vurgu yapılıyor.

Metinde şu noktalara dikkat çekiliyor: “Türkiye’de çatışmalı bir sürecin ve sokağa çıkma yasağı uygulamalarının ortaya çıkardığı hak ihlalleri sebebiyle Yüksek Mahkemenize başvurularda bulunulmuştur. Söz konusu bu başvurularda yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, seyahat özgürlüğü, mülkiyet hakkı ve çevre hakkı gibi haklar konu olmakta veya konu edilmesi mümkündür. On binlerce insanın yaşadığı şehirler hatta yüz binin üzerinde insanın yaşadığı Cizre, Sur gibi ilçelerde sokağa çıkma yasağı bu ilçeleri aşacak şekilde büyük bir coğrafyayı ve doğayı etkilemektedir.”

AİHM’e yapılacak bireysel başvurularda mevzuatın hiçe sayıldığı belirtilirken, toplumun giderek parçalandığı ve kutuplaştırıldığına dikkat çekiliyor.

Başvuru dilekçesinde, şöyle deniyor:  “‘Mevzuatın kenara bırakıldığı’ bu uygulamalarda yüzlerce insan hayatını kaybetmiş, binlerce insan göç etmek zorunda kalmış ve yaşam alanları, şehirler yerle bir edilmiştir. Soykırım olarak tarif edilebilecek uygulamaların varlığı söz konusudur. İnsan hakları hukukunun ve insancıl hukukun hiçbir kuralının uygulanmadığı bu süreçte yaşananları dile getirmek ve duyarlılığı artırmak için ülke genelinde yapılan barışçıl her açıklamaya çok sert ve hukuk dışı bir şekilde saldırılmıştır. Oysaki ülkede barışı, barış içinde yaşamayı istemek, demokrasiyi talep etmek bir haktır. Toplumsal bütünlük parçalanmakta, kutuplaştırılmakta ve birlikte yaşamın koşulları ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.”

TELAFİSİ İMKANSIZ MADDİ VE MANEVİ ZARAR DOĞDU

Bireyin maddi ve manevi varlık ve bütünlüğün yok edildiği bir süreçten geçildiğinin belirtildiği başvuru dilekçesinde, yaşananların telafisi imkansız manevi zarara yol açtığının altı çiziliyor.

Başvuru dilekçesinde devamla şunlar belirtiliyor: “Bireyin maddi ve manevi varlığının ve bütünlüğünün yok edildiği bir süreçten geçmekteyiz. Tüm bu yaşananlardan dolayı tarifi ve telafisi imkânsız manevi zarara uğramış durumdayım. Derin bir üzüntü ve umutsuzluk yaşamın tamamına yansımış durumdadır. Diğer yandan halkların tarihsel geçmişi ve yaşam alanı olarak doğamız tahribata uğratılmakta, yaşanmaz kılınmaktadır.”

BİREYSEL MÜDAHİLLİK TALEBİ

Dilekçe metninin sonunda AİHM yaşanan mağduriyetlerin tespiti için göreve çağrılırken, bireysel olarak davalara müdahil olma talebi iletiliyor.

Metin, şu cümlelerle son buluyor: “Dünya halkları barış içinde ve insan onuruna yakışır bir yaşam için büyük bedeller vermiştir. Ancak bugün Türkiye’de tarihin emekleri maddi ve manevi anlamda büyük zararlara uğramış durumdadır. Bu zararın daha da büyümemesi ve dönülmez bir yola girilmemesi için Yüksek Mahkemenize büyük bir insanlık görevi düşmektedir. Birlikte bir yaşamın umudunun yeniden yeşermesi ve şahsım için dahil olmak üzere yaşanan tüm mağduriyetlerin tespit edilip, telafi edilmesi için yukarıda numarası yazılı başvurulara katılmayı talep etmekteyim.”