Zelal Gökçe’nin ilk solo albümü Solin müzikseverlere buluştu

Zelal Gökçe’nin ilk solo albümü Solin müzikseverlere buluştu

Gökçe, albümünün kataloðunda yer alan tanıtım yazısında, rengarenk çiçekleri olan bir bahçenin hayalini kurduðu için albümüne, Kürt dilinde ‘çiçek bahçesi’ anlamına gelen Solin ismini verdiðini söylüyor.

Solin, Kürt dilinin Kurmanci başta olmak üzere çeşitli lehçelerinden ve bir Ermenice, biri de Türkçe 11 eserden oluşuyor.

Solin’le ve Gökçe’yle lgili söyleyeceklerim var ancak, önce günümüz Kürt müziði üzerine birşeyler yazmak istiyorum.

Bundan neredeyse 30 yıl önce Kürt müziði üzerine araştırma yapan Tokyo Güzel Sanatlar ve Müzik Üniversitesi’nden Ayako Tatsumura, Kürt müziðinin gelecekte karşılaşacaðı temel sorunlardan birinin,’Kürtlerin deðişmekte olan yaşam tarzları olduðunu’* söylemişti.

Kürt müzik dünyasında gerçekleşebilecek deðişimlerinin daha çok bununla ilgili olacaðını iddia ettmişti.

Tatsumura’nın öngörüsü gerçekleşti.

Toplumsal devinim ve deðişimin en çok da Kürt müziðini deðişime zorladı. Ancak, sanat camiamız ve kurumsal yapımız buna uygun çözümler üretemedi. Üretemediði için de Kürt müziði tıkandı ve bıktırıcı bir tekrarı yaşamaya başladı.

Tıkanan ve tekrarı aşamayan müziðimiz son yıllarda siyasal şartların deðişmesiyle birlikte ‘üretim patlaması’ yapsa da, esas olarak hayatın ırmaðı içinde kuru bir dal sürüklenen marjinal bir seda olarak kaldı.

Son 30 yılda hayatın her alanında yaşanan devrimsel deðişim ve dönüşüm çok yönlü ve çarpıcı etkileriyle ayrıntı, ivme ve somutluk kazanarak yaşamın derinliklerine indi.

Ve böylece yeni bir hayat tarzı gibi, yeni bir müzik algısını da şekillendirdi.

Nesnel gelişmenin kaçınılmaz kıldıðı bu tarihsel boyut Kürt toplumunu eski ilişki, deðer yargıları, hayat tarzları ve alışkanlıklardan özgürleştirdi.

Kürt toplumu uzun bir süre de yeni deðerler üzerinden ilerlemeyi, gelişmeyi ve yükselmeyi bekledi, hala da bekliyor ancak, ona hakettiði ölçüde bir karşılık verilmedi, verilmiyor.

Bu yüzden de zaten çürüme ve yozlaşma toplumsal dokuyu kemirmeye, enerjisini tüketmeye devam ediyor.

Daha önce müziðin, toplum sosyolojisi ile birey psikolojisinin seslerle (melodi) incelenmesi ve uyum içinde dile getirilmesi olduðunu söylemiştim. Bunun da felsefeden ve estetikten baðımsız ele alınamayacaðını belirtmiştim.

Evet, müzik yapmak demek toplumu ve bireyi yeniden üretmek demektir.

Ne var ki ne acı ki Kürt müziði epey bir süredir, bireysel ve toplumsal yenilenme, gelişme, geliştirme, ilerleme ve bu temelde de dünya müziði içinde kendine saygın bir yer edinme çabasıyla üretilmemektedir.

Gerçi, eskiden de bunun için üretilmemekteydi. Eskiden Kürt müziði bir mücadele ve bir varolma aracı olarak üretilmekteydi ve bu gerekliydi.

Fakat, eskiden özgürlük mücadelesi ve ulusal varolma amacıyla üretilen ve bu yüzden de kutsallık mertebesine yükseltilen Kürt müziði, mücadele geliştikten, yasaklar yerle bir edildikten ve var olma realitesi kabul edildikten sonra piyasaya yöneldi, piyasa için üretim yapar hale geldi.

Maalesef Kürt müziði artık aðırlıklı olarak piyasa için üretilmektedir. Görkemli bu müzik acımasız piyasanın basit bir tüketim nesnesi haline gelmiş ve getirilmiştir.

Elbette bunun birden çok nedeni vardır! Ancak en önemli neden yaşanan deðişimdir. Bizim buna uygun çözümler üretemememizdir.

Günümüzde birçok Kürt müzisyeni sadece piyasaya hitap ediyorsa, kendisini ve müziðini basit bir kullanım nesnesine dönüştürüyorsa, bu onlardan ziyade bizim; Kürt elitleri ve siyasetinin meselesidir.

Yaşanan deðişimi anlatmakta ve kavramakta yetersiz kalıyoruz. Bu yüzden sanatçılarımız hala ‘halk için’ müzik yaptıðını söylüyor.

Oysa halk artık başka bir yerde duruyor. Çoðu sanatçımız ne halkın yaşadıðı altüst oluşun boyutlarını biliyor, ne anlıyor, ne de anlama gayreti gösteriyor. Kurumsal yapımız da bu konuda ön açıcı, geliştirici ve yönlendirici olamıyor.

Halkın ve müziðin,’ yapısal hak ve görevlerden, insani düşünce ve becerilerden , inanç ve geleneklerden oluşan bir bütün olduðu’ kavranamıyor! Buna uygun çözümler üretilemiyor.

Bu yüzden herkes kendi kafasına göre bir halk yaratıyor ve ona uygun (!) müzik üretimi yapmaya devam ediyor.

Elbette sonuç başarısızlık oluyor. Elbette olan bize, müziðimize, birikimimize ve geleceðimize oluyor.

Yukarıda kısaca deðindiðim gibi her insan gibi, her halk da kendini yenilemek, geliştirmek ve ilerlemek için müziðe ihtiyaç duyuyor.

Müziði kendini yeniden üretmesine, yenilenmesine, gelişmesine, maddi- manevi zenginlik kazanmasına yardım ediyorsa dinliyor, yoksa onu duymazdan geliyor.

Müzik bireysel ve toplumsal felsefenin temelleri üzerinde yükseldiðine göre, bireysel ve toplumsal her hangi bir felsefi içeriði olmayan, çaðıyla derin ilişkiler kurmayan ve estetik kaygı taşımayan müziði kim ne yapsın ki?

Özetle, dünya deðişti, çað deðişti, Kürt halkı deðişti; toplumsal ilişkiler, tarzlar, üretim biçimleri ve daha birçok şey gibi müziðin algısı ve işlevi de deðişti ancak, geçmişin dar kalıplar içindeki kültür-sanat siyaseti ve müzik algısı deðişmedi.

Dolayısıyla müzik yapma iddiasında olan birinin müziðine anlam kazandırabilmesi, içerik ve estetik açıdan etkili müzik yapabilmesi için herşeyden önce hayata, insana, yaşadıðı çaða ve toplumuna dair felsefi bir bakış açısına sahip olması gerekiyor.

Toplum olarak da piyasa-müzik ile siyaset-müzik ilişkisini yeniden düzenlemeli, çaða uygun yeni formüller üretilmelidir. Kürt elitleri bu süreçlere öncülük etmelidirler.

Yaşanan deðişim derindir. Ancak bizim camia bununla temelden ilgili deðildir. Bazı sanatçıların ’evrensellik‘ adına yaşadıkları ‚deðişim‘ ise yüzeyseldir. Biçimsel ve öykünmecidir.

Solin’e gelince;

Uzun zamandır bizim de ne zaman bir Ümmü Gülsüm, bir Feyruz, bir Soud Massi, Yasmin Levy, Mercedes Sosa, Celine Dion ya da en azından Eleni Vitali’miz olacak diye, kendi kendime sorup duruyorum.

Yıllar yılıdır Aynur Doðan, Diana Wekil, Zelal Gökçe, Mizgin Tahir, Rojda ve daha birçok kadın sanatçımızı bu gözle izlemeye çalışıyorum.

Onların albümleri ve yorumlarını ulusu veya ülkesiyle özdeş hale gelmiş, dünyaca ünlü bir Kürt kadın sanatçının özlemiyle dinliyorum.

Kaldı ki Kürt müziðini yaratanın kadın olduðunu da biliyorum.Ve onun bayraðı yeniden devralmasını gönülden istiyorum.

Gerici deðer yargıların kuşattıðı Kürt toplumunun demokratikleşmesi ve ilerlemesi açısından bunu çok da önemsiyorum.

Evet, müziðimizin kaynaðını Kürt kadının yaşadıkları; acıları ve özlemleri oluşturuyor. Kürt müziðinin patetik (dokunaklı,dramatik) karakteri buradan geliyor.

Poche, Kürt müziðinin ‘derin bir hüzünle yoðrulmuş,tutkulu, duygusal,içgüdüsel ve itkisel’ özelliklerini onun Kürt kadını tarafından üretilmiş olmasıyla açıklıyor.

Ne var ki erkek egemen sistemli birçok şey gibi zaman içinde Kürt müziðini de ele geçmiştir.

Dolayısıyla Kürt kadınlarının bunu geri almaları, egemenlikçi zihniyetin müzik üretimi üzerindeki tekelini kırmalarını gerekiyor.

Kadın siyasetçilerimiz gibi sanatçılarımıza da bu nedenle ‘kurtarıcı’ gözüyle bakıyorum.

Uzatmayayım; Solin’de bir standardizasyon çabası gözleniyor. Kaliteli ve nitelikli olma çabası var. Bu önemli ancak, yeterli deðil. Keşke bu çaba daha yoðun olsa, Solin daha bir nitelik kazansaydı.

Gökçe nitelikli bir albüm yapma çabası içinde olmuş, özen göstermiş ve elbete piyasanın üstünde iş çıkarmış ama, kendini sınırlamış ve bu yüzden yetersiz kalmış.

Şöyle ki;

Sevgili Zelal’i diðer seslerden ayıran önemli bir özelliði var. Onun bazı melektaşların büyülü bulduðu sesinin cazibesi renkliliðinden geliyor.

Renkli bir sesi var Gökçe’nin. Müzik özünde bir ‘ses sanatı’ olduðuna göre Gökçe, çekici bu sesiyle önemli bir avantaja sahiptir ama, bunu gözardı etmektedir.

Kürt müziðinin adını kadından bir alan makamdan birçok makam ürettiðini söyleyn Poche, Kürt müziðini ikiye ayırıyor.

Ýlki,‘sert vurgulu, ritmik, melodik, şenlik müziði’ ki Poche buna ‘gündüz müziði’ de diyor;Ýkincisi, ‘inziva, sessizlik, hüzün ve huzur müziði!’ Buna da ‘gece müziði’ diyor.

Zelal Gökçe iki üslubu da başarıyla yorumluyan ender sanatçılardan biri. Zara Giyan, Qumrike,Sewzalé gibi ‘şenlik müziðini’ de, Xale Cemil, Cembelli, Kerr u kulik gibi ‘yas ve hüzün müziðini’ de, ‘yan yana ve ahenk içinde’ başarıyla yorumlayabiliyor.

Ne var ki Zelal Gökçe de birçok Kürt sanatçısı gibi sesinin hakkını vermek yerine yerli yersiz esntrüman kullanmayı tercih ediyor! Sanki sesinin deðerini görmezden geliyor.

Maalesef Kürt müziðinde son yıllarda estrümanlara çok aðırlık veriliyor. Bu bazen ‘çevre kirliliði’ derecesinde de abartılıyor. Bunu yanlış ve tehlikeli buluyorum.

Zira, Kürt müziðinde enstrümanın rolü ikincildir. Önemli olan ses’tir . Ses Kürt müziðinin her şeyidir. Bazı sanatçıların ses yerine enstrümana temel rol biçmesi müziðimiz açısından talihsizliktir.

Gökçe’nin Solin için seçtiði parçalarda bu kadar çok enstrümana kullanmasına ve sesini tali plana atmasına gerek yoktu sanırım.

Yeri gelmişken albümde en çok Kerr u kulik ile Makhmur Aðçik parçasını beðendim.

Son olarak; Solin, Kürt müziðinde standart oluşturma yolunda atılmış isabetli ancak, yetersiz bir adım. Ýçinden geçmekte olduðumuz süreç açısından ise bir kazanım...