Amaralı Uveyş

Sevgiyi doğuran gücün, zerre kaybolmadan öfkeye dönüşmesinin ürpertici biyografisine tanıklık edersiniz…

Meyman Yayınları’ndan çıkan M. Sait Üçlü’nün ‘Amara’ kitabı, herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. Bir kitap olmaktan öte bir destan, içine girmek istediğiniz bir masal. Birçok anlatıya, güzelliğe değinmek ayrı bir konudur ama bir de Uveyş kadını, M. Sait Üçlü’nün Amara’sından dinlemeliyiz...

Nisan ayı, kutsal oğul Önder Apo’nun doğduğu, onu doğuran kutsal ana Uveyş’in de vefat ettiği aydır. Tesadüf müdür? Değildir. Belki bu rakamların, zaman ölçümlerimizin evrende pek bir anlamı yoktur. Belki de bizim verdiğimizden daha ince ayarı vardır ve anlamı büyüktür; oğlunu bıraktığı zamanda yaşamdan çekilmiştir Uveyş Ana.

Uveyş Ana’yı haşin, kavgacı, öfkeli haliyle biliriz. Bu bilmelerimize bir de Önder Apo’nun aktardığı, oğlundan üç metre hasse bezi istediği anısı eklenir. O anaya alınmayan kumaş parçası, bir dokunmamış kumaş eksikliğinde tüm zamanların tezgahında durur. Hep durur, hep dokunur ve hep tamamlanmayı bekler. Analar oğul doğurur, ancak analar oğullarına onların yaşayacakları özgür bir toplum doğuramazlar. Onun zamanı hiç erken gelmez. Biteviye olgunlaşmakta olan bir yarım zamandır o zaman.

Önder Apo başka anaların, başka zamanlarının kumaşlarını dokurken, Uveyş Ana’nın yaşadıkları vardır. Önder Apo’nun ailesine faşist Türk devletinin yaptığı saldırılar, göçertmeler, toplumun dışına düşürmek için uygulanan her türlü baskı ve faşist yöntem vardır Uveyş Ana’nın omuzlarında. Köyünden uzak zamanlarda olmanın bedeninde yarattığı acılar, hastalıklar ve karşı karşıya kaldığı büyük zorluklar vardır. Tüm o zorluklarda hep bir oğul eksikliğidir Uveyş Ana.

Uveyş Ana’yı, aslında o yaşama gözlerini yumduktan çok sonra, işte böyle damla damla tanıdık, anlamaya başladık. Oğlunun yaşam karşısında güçlü durmasındaki büyük etkisi, kavgacılığı, yaşama tutunmadaki zozan bitkilerine has ısrarı öngörülebilir. Bir Uveyş’tir ki, yaşama tutunmanın büyük zorluklarına, fırtınalarına göğüs gerebilmiş ve bir önder doğurmanın büyük sınavlarından geçip gelmiştir 4 nisanlara.

M. Sait Üçlü’nün, ‘Amara’ adlı kitabının güzel yanı çoktur. Bir destan coşkusunda, bir masal dokunaklılığında ve bir vakanivüsün kaleminden çıkmışçasına öğreticidir. Bu kitabın güzel yanı çoktur ve bu güzel yanlarından en güzeli, Uveyş kadını çocukluğundan alıp 4 Nisanlara kadar gelen yaşam serüvenini anlatmasıdır.

Amara’dan dinleyince Uveyş kızı, arkadaş olduğu ayağında mavi boncuk olan kırlangıcı beklerken yakalanırsınız şimdiki zamandaki kendinize. Yemekte kalan son lokmayı atmayıverirsiniz, onun nasibi deyip bir kıyıya bırakırsınız.

Onunla koyunların sağılışını izler, köpük köpük süt dolarsınız. Onun lokman hekim ruhunda ararsınız derdinize derman ve hastaysanız sizi iyileştiren elin, Uveyş’in eli olduğunu duyumsarsınız.

Hayatın dizginlenemez coşkusundaki genç kızın yaşadığı toplumsal olayların etkisiyle nasıl da öfkeyle dolduğunu, bu öfkeyi ömrünün büyük kısmında dipdiri taşıdığını anlamaya, anladıkça da onu hissetmeye başlarsınız. Sevgiyi doğuran gücün zerre kaybolmadan öfkeye dönüşmesinin ürpertici biyografisine tanıklık edersiniz. O Uveyş kızın gidip yerine kavgacı Uveyş kadının gelmesini hak vererek, ona bir yeni anlam vererek tarihi, tarihteki kendi anlamınızı da ona verdiğiniz anlamla birlikte yeniden yaratırsınız.

Bundan böyle Uveyş Ana’nın öfkesini yüreğinizde büyütür, sularsınız her gün bir damla. O sadece öfkeli değil, anlamlı öfkesi olan bir kadındır. Onun hırçınlığının bir biyografisi vardır. Bir anlamı vardır. Bir yaşanmışlığın suladığı o hırçınlığın, onu hayatta ayakta tutan güç olduğunu düşünürsünüz. Onda toplanan ancak kendi gücü oranında yaşam bulmayan hırçınlığın, birikip demlenip damarlarından rahmine dolduğunu düşünürsünüz.

Uveyş kadın, her şeye rağmen ve her şeye karşı öfkeli miydi? Gülmez miydi? Damarlarından kendi rahmine dolan öfkeyi bir oğula aktardığında, mesela bir 4 Nisan günü de çığlıkların ardından gülümsememiş midir? 4 Nisan günü memesini verdiğinde oğulun ağzına, o zaman da gülümsememiş midir?

Nasıl da hücre hücre yaşamını, ihtiyaçlarını, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamanın emeğini verdiğini, köylerde yaşamını an be an inşa eden her Kürt kadını gibi nasıl da yaşamı en doğal, en zor ve en anlamlı haliyle inşa ettiğini, ördüğünü, dokuduğunu görürsünüz. Belki de öfkesini bu durmak bilmez ev, tarla bahçe işlerine akıtarak kendini rahatlattığını düşünürsünüz, ancak öyle değildir. Kürdistan’da yaşamın zorlukları pazar sabahı koşusuna benzemez. Zordur, zorunludur, ağırdır ama insanı insan yapan, anlamı insanda bir daha doğuran bir yaşam tarzıdır ve Uveyş Ana tam da bunu yaşar. Rahatlamaz ancak yeni bir anlam onun da yüreğinde belirmiş olmalıdır diye kendinizi her şeye rağmen ikna edersiniz.

Hepsinin sonunda bir Nisan günü doğum sancıları gelir. M. Sait Üçlü’nün kaleminden anlatmaktan daha güzeli olamaz.

“Güller mevsimi, ağaçlar, bahara durmuş, doğa sancılar içinde, Uveyş’in sancılarına eşlik etti.

Üç gün üç gece fırtına sürüp gitti.

Üç gün üç gece sağanak yağmur durmadı.

Üç gün, üç gece şimşekler, ateşten bir kılıç gibi karanlığı yardı.

Üç gün, üç gece depremi andıran gök gürültüsü, hiç eksik olamadı.

Üç gün, üç gece, sancıları artarak sürdü. Sancı ve ağrı kara kaplı, çift ağızlı bir hançer gibi beline saplanıyordu. Gece boyunca, “belime hançer saplanıyor” diye feryat edip duruyordu.

Dışarıda gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, kızıl alevler fışkırıyordu. Uveyş’in bedenindeki fırtına, tüm vücudunu alt üst ediyordu. Her sancı dalgası geldiğinde, sanki yüzlerce bıçak darbesi, aynı anda beline ve kasıklarına saplanıyordu. Bıçaklar saplanırken, acıdan gözlerinden kızıl alevler fışkırıyordu. Bir can bir candan ayrılırken acılar artıyordu.

...

Güneş doğudan usul usul yükseldi!

Amara köylülerinin yüzü güldü!

Sıcak, sıcacık bir bahar güneşi toprağa düştü!

Bir çift, apak kanatlı güvercin, masmavi göklere havalandı!”

Biz, kendi belleğimize çizdiğimiz Uveyş’i gülümsetemiyorsak hırçınlığından daha da bir şey anlayamayız. Bu eksikliği tamamlamak isteyenler, Amara kitabını okumalı, Uveyş’i bir daha düşünmeli. Aklındaki Uveyş’i silip atmamalı ama ona Amara’daki Uveyş’i eklemeli ve bir yeni Uveyş’le Nisan’ı yeniden karşılamalı.

Evde kalmak gereken bu günlerde yapılacak en iyi ve güzel işlerden biri, Amara’yı okumaktır.

İyi okumalar.