Bulut: Toplumu hayattan tecrit ediyorlar

HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Elif Bulut, iktidarın örgütlü toplumdan korktuğunu belirterek, “Bunun için korku yayıyor, hapsediyor, evlerinde izole ediyor. Toplumu hayattan tecrit ediyor” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eşbaşkanı Elif Bulut, 4 Şubat’ta Birleşik Mücadele Güçleri’nin açıklamasına katılmak için Kadıköy’e gittiğinde 61 kişi ile gözaltına alındı ve 8 Şubat’ta yaşadığı ilçeden çıkamama şartıyla serbest bırakıldı. "İlçeden çıkamama cezasını" Bakırköy’deki evinde geçiren Bulut’un ayağına 12 Şubat’ta elektronik kelepçe takıldı. Kelepçenin ne zamana kadar takılı kalacağı ise belli değil. Evinde ziyaret ettiğimiz Bulut, ‘baskı’ dilinin çok sık kullanılmasının beraberinde ‘kanıksama’yı da getirdiğini söyledi. Kayyum protestolarından tecrit politikasına kadar Türkiye siyasetini özetleyen Bulut, öz eleştirel yaklaştığı bu duruma ek olarak tecridin topluma nasıl empoze edildiğinin, ayağındaki elektronik kelepçeyle de simgeleştiğine işaret etti.

HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Elif Bulut’un sorularımıza yanıtları şöyle:

Bu seferki gözaltına alınmanın diğerlerinden farkı var mıydı?

Birleşik Mücadele Güçleri’nin 4 Şubat’taki herkese açık açıklamasına HDP İl olarak katıldık. Ben o gün Eğitim-Sen’den çıkıp rıhtıma doğru giderken gözaltına alındım. Dört gün gözaltında kaldım. Biz 2911’den alındık, daha önce de alındık, birkaç saate bırakılırız, dedik ama öyle olmadı.

‘Bu sefer öyle olmadı’ dediniz. Son zamanlarda salgın da bahane edilerek bir sürü şey değişti. HDP’nin kapatılmasına yönelik söylemlere devam ediliyor. Bu, sizin de az önce söylediğiniz ‘öyle olmadı’ meselesine mi dayanıyor, nedir bu süreç, İl Eşbaşkanı nasıl ilçe dışına çıkamaz?

Toplumsal muhalefetten çok korkuyorlar. Kendi aralarındaki bölünmüşlüğü, alanda birbirleriyle kavgalarını görüyorsunuz. HDP çok uzun süredir de sokaktan çekilmeyen önemli güçlerden birisi. Israrla sokağı işaret ediyor. Sağlığı gözeterek daha az sokağa çıktık ama yine de sokaktaydık. Boğaziçi eylemleriyle birlikte kayyuma karşı sokağa daha fazla insan çıktı. Kayyuma karşı çıkarken beledilere atanan kayyuma karşı da biz sokaklardayız, dediler. Kürt illerinde atanan kayyumlara karşı da sokaktayız, dediler. Toplumsal kesimin hepsiydi. Sokak ayağı büyüdü, örgütlenmeye başladı. HDP olarak da geniş bir çeperimiz var. Dolayısıyla bunu durdurmaya çalıştılar. O gün 61 kişi gözaltına alındık. HDP’den 20 kişi vardı. Salgını bahane ederek her basın açıklamamızı yasaklıyorlar. Demokratik bir hak ve kullanmamız gerekiyor bu hakkımızı.

Böylesini görmedik, demiştiniz…

Evet, görmedik. Diğer arkadaşlarımıza ev hapsi, bana ise ilçe hapsi verdiler. ‘Ben HDP İl Eşbaşkanı’nı tutuklamadım. İlçesinde dolaşsın’ diyorlar. Lütuf gibi. Ben 39 ilçenin 39’una da bazen gidiyorum. Çalışmanın en yoğun olduğu süreçte bunu yaptılar. Ben ilçede şimdi çalışma yürütüyorum. En son 8 Mart için Bakırköy ilçede etkinlik yaptık. Emniyet’in üst düzey memurları bile geldi. Nasıl bir korkudur tarif etmek bile zor. Bu anlamda böylesini görmedik, diyorum.

Bir aydır ilçe hapsindesiniz. Nasıl gidiyor anlatır mısınız?

Çok yoğun geçti. Ben online toplantılarla ya da ilçede yürütüyorum bu süreci. Fiziki olarak da bulunmasam da bazılarında, genel olarak istedikleri gibi pasif olmadı bu süreç benim için.

Siz Boğaziçi’ne kayyum atandığı için “Türkiye’de ciddi tepkiler geldi; sokaktakiler Boğaziçi’nin yanında belediyelere de tepki gösterdi” dediniz. Samimi buldunuz mu?

Bu kadar yoğun sahiplenilmesi insanın içini cız ediyor. Biz de bir sürü yollardan geçtik. Aynı şeylerin kat kat fazlasını yaşadık. Kapıları kırılarak girildi mesela öğrencilerine evine, bu büyük bir infial yarattı. Bizim kapılarımız sürekli kırılıyor, yeni bir uygulama değil ama bizi görmüyorlar. Orada biraz da farklı bir kesime yaşanınca durumun normal olmadığını fark ediyorlar. Nasıl Gezi sürecinde ‘bize bunu burada yapan, Kürdistan’dakilere neler yapmaz’ dedikleri gibi. Kayyuma karşı çıkmazsak ortak olarak bu kayyım politikası sırasıyla başka kurumlara gider, dedik. Görüyorsunuz, oluyor. Bir kısım insanda bir uyanış oldu ama samimiyet kısmı tartışılır yerde duruyor.

MHP bütün siyasetini HDP karşıtlığı üzerinden yürütüyor, yani Kürtler üzerinde. HDP’nin kapatılması yönünde açıklamalarına da diğer muhalefet partilerinden bir karşı duruş gelmiyor, ancak HDP buna rağmen o partileri de ziyaret edeceğini söyledi. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Bu ülkede bir şeyler değişecekse HDP bunu tek başına değiştiremez ama HDP’siz de değişmez. Onlar da bunu görüyor. HDP’nin oy oranını sayısal olarak diğer muhalefet partilerinden daha fazla. Demokratik ittifak meselesi ve bütün siyasetini bunun üzerinde kurması bu ziyaretleri anlatıyor. Bir yandan da dönüştürmek için de uğraşıyor diğer partileri. Dönüşmek zorundalar, bu ülke bu şekilde dönüşmez. AKP tarzı bir siyaset bu ülkeyi kurtaramaz. HDP bunları yaparak, onları zorluyor, demokratikleşmeye itiyor. Diğer yandan onların kitlesine de ulaşmaya çalışıyoruz. Tavanları gibi çok keskin değil kitleler. Daha ılımlı kesimler var.

Böyle gözlemleriniz de var…

Elbette var. Seçmenlerin birbirlerini daha ılımlı ve anlayan noktası var. Biraz bunun için uğraşıyoruz. HDP bu yüzden halkların partisidir, diyoruz zaten. Demokrasi ittifakı olmazsa AKP’nin seçimle gitmesini beklememiz romantik olur. Oy kaybetmesini beklemek gerçekçi bir şey değil. Demokratik bir ittifak kurulmadan her seçim AKP’ye kazandırır.

İmralı üzerindeki tecridin sadece onunla sınırlı kalmadığı, toplumun bütün kesimini etkileyen bir tecritten söz ediyorsunuz. Tam olarak durumu nasıl izah ediyorsunuz?

Aktif olarak siyaset yürüten insanları evlerine tıkıyorlar. Benim örneğim de burada diri. Hükümetin tecritteki ısrarı yalnızlaştırmaktır. Bu iktidar, örgütlü toplumdan korkuyor. Kendisine karşı örgütlü bir isyanı asla istemiyor. Tecrit bu yüzden de yıllardır yürüttüğü bir politika. Tecrit, Sayın Abdullah Öcalan üzerinde en fazla uygulanıyor. Ona uygulanan tecrit sadece bir kişi üzerinde değil ki bir halka uyguluyorlar. Bir de sembolleştiriyorlar. Tecritle ona ulaşılmasını, görüşlerinin halkla buluşmasını engellemek istiyorlar. İnsanlar, Sayın Abdullah Öcalan ile aynı görüşte olmayabilirler ama ses çıkarmazsak bu tecrit politikası genelleşir, ki öyle de oldu. İnsanları evlerinde tecrit ediyorlar. Toplumu hayattan tecrit ediyorlar.

Kanıksama durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanlar bir noktadan sonra kötüye de alışıyor; bu, bizim normalimiz oluyor. 2013-15 yılları arasında barışa da hızlı alıştık. Sanki bu ülkenin savaş kodlarını bilmiyormuşuz gibi davrandık. İşine gelmediğinde süreci hükümet değiştirdi. Hızlıca savaş haline geçti. Baktık ki biz de bu sürece alışmışız. Kanıksıyoruz. Korku siyasetini izliyorlar. Mesela elektronik kelepçe sıradan bir önlem değil. Bu eylem yaparsınız 10 kişi tutuklanırsınız ama yarınızı elektronik kelepçeyle eve hapsediyor ve bu da sembolik olarak korkutmadır. Biz de bir süre sonra ‘çok baskı var’ dedik. İnsanlar da sürekli bunu bizden duyunca kanıksadı. Ölümlere de alışıyor. Kanıksama hali tehlikeli bir şey.

Kanıksama durumunda öz eleştiri yaptınız. HDP dilini dönüştürmeye dönük bir şey yapacak mı?

Biz de bu konuyu kendi aramızda zaman zaman konuşuyoruz. İnsanların kaygıları var. Sürekli ‘mağduruz’ dilini kullanmak doğru değil. Bir süre sonra insanları da korkutuyor. Devlet de bunu istiyor. İsterse bir gece de kazanımları yok edebilir, AKP böyle de bir faşist bir politika yürütüyor. Yolunu bulsaydı bugüne kadar HDP’yi kapatabilirdi ama onun yerine korku iklimi yaratıyor. Bu korku iklimine karşı da bizim çok dikkatli bir dil kullanmamız gerekiyor. Mağduriyetimizi elbette dile getireceğiz ama bu farklı olarak anlatılabilir. Mağduruz ama mağdur psikolojisiyle de hareket etmiyoruz. Baskı yeni değil ama hiçbiri bu kadar ağır değildi. Bu baskı bizim dışımızda başka bir partiye yapılsaydı ayakta kalamazdı. Nasıl örgütlü mücadele yürüttüğümüzü sık sık birbirimize hatırlatma gereği de duyuyoruz.