Dersim’den Dêrazor’a bir bağ: Bêrîtan

Bêrîtan bebek, elindeki sembolü nasıl günümüze taşıyorsa, ismini de günümüze taşıyarak bir tarihi yaşatıyor. Bu sadece bir isim değil elbet, halklar arasında oluşan bağı anlatıyor. Her şey anlamını koruyor.

İlham Bakır’ın Beden Ayetleri belgeselini izlerken neden belgesele bu ismi verdiğini merak etmiştim. Ama Mezopotamya topraklarında yaşayan Kürt, Arap ve farklı kesimden kadınların yaşamlarına tanık oldukça bu ismin nasıl bir anlam taşıdığını daha iyi anladım. 

Tarihten bu yana birçok inanç, farklı yöntemlerle günümüze ulaşmıştır. Bunlardan ortak ve yaygın olan yöntemlerden biri de ayetlerin yedeklenmesi, dağıtılmasıydı. Bazen sözlü bazen de yazılı...  Tek tanrılı dinlerden önce var olan inançlar günümüze sözlü, yazılı, semboller üzerinden kendisini yaşatıyor. Taşların üzerindeki semboller, toprağın altında gizli kalan tarihi eserler, annelerimizin kullandığı fakat bilincinde olmadıkları kelimeler ya da cümleler... Yine kadınların bedenleri üzerindeki deq’ler (dövmeler)... Her şeyin bir anlamı var. Fakat bedende taşınan ya da bir halıya, duvara işlenen sembolün anlamları unutulmuş, yerine hurafe ya da biçim kalmış geriye. Bu da oldukça üzücü bir gerçeklik.

Mezopotamya topraklarında bu tür farklılıklarla karşılaşmak mümkün. Farklı inanç ve farklı toplulukları içinde barındıran bu zengin topraklar içinde aydınlanmayı bekleyen bir tarihi barındırıyor. Tarihin sayfaları aydınlandıkça farklı sayfalar çevrilmeyi bekliyor. Tarihte nasıl ki tüm halklar bu topraklar üzerinde kendi farklılıkları ile hoşgörü içerisinde yaşadıysa bunun tekrardan gerçekleşmesi umudunu taşımamız için birçok sebep var.

Özgürlük savaşının verildiği Kürdistan coğrafyasında birçok kadın ve erkek kendilerini bu umut için feda etti ve ediyor. Dağlardan ovalara her yerde varlık ve özgürlük savaşını veren bu asil insanlar, halkların varlığını ve özgürlüğünü korumak için bu zorlu yolu tercih etti. Birçoğu bu yolda onurluca canını ortaya koydu. İsimleri ile beraber hikayeleri dilden dile dolaştı. Yeni çocuklar dünyaya geldi ve onların isimleri ile büyüdü. Tıpkı beden ayetlerindeki gibi isimlerini vücut yaptılar ve yaşattılar hikayelerini. Bu çocuklardan biri de Arap bir ailede doğan Bêrîtan adlı kız çocuğu...

Dirbêsiyê’ye bağlı Arap konlarındayız (Kon, Kürtçe kıl çadır demek). Etrafta birçok aile Dêrazor hattından gelip buralarda hayvanları için kon açmış. Konlar içinde olan her şey Arap kültürünü yansıtıyor. İçindeki desenler, erkeklerin başındaki egaller (puşi), anaların yüzündeki deq’ler, giyimleri ve çocuklar...

Konun içerisinde bir ana ve yanındaki beşik ilgimi çekti. Hafif karanlık görünen çadırın içine girip selamlaştıktan sonra beşiğe doğru yaklaştım. Bana bakan küçük gözler parıldıyordu. Beşiğin içinde duran bebeğin elindeki boncuktan işlenmiş şey dikkat çekiciydi. Bir deseni yansıtıyordu belli ki. Ama anne, tıpkı yüzündeki sembol gibi bebeğin elindeki bilekliği de farklı yorumlamadı. Çünkü bilmedikleri bir şeydi, bilinç altında gizliydi. Bilinç altı ile bilinç arasındaki bağa anlam yüklenmeyene kadar da bu böyle kalacak elbet.

Bebeğin elindeki desenin ismi ‘Xerez’, fakat anlamını bilmiyor kimse. Xerez, şekil olarak biraz ‘üzerliği’  anımsatsa da her bakıldığında farklı bir yorum da gelişebilir. Mesela üstündeki on odacık, takvim gibi ele alınabilir. Ya da bir yıldıza benzetilebilir. Biraz Xerez’i inceledikten sonra bebeğin ismini sordum. Annesi ‘Bêrîtan’ dedi. Aslında ilk duyduğumda şaşırdım. Çünkü Araplarda Bêrîtan ismiyle karşılaşmamıştım. Nedenini sorunca annesi anlatmaya başladı. 1992 yılında, Güney Savaşında, Xakurkê’de KDP pêşmergelerine teslim olmayı kabul etmeyip kendisini uçurumdan atan Bêrîtan Hêvî’nin şehadet yıl dönümünde doğan bebeğe bu ismi koymuşlar. O an durup düşündüm; Bêrîtan, Dersîmlerden Dêrazorlara bir bağ... Bir beden ayeti gibi... Bêrîtan bebek, elindeki sembolü nasıl günümüze taşıyorsa, ismini de günümüze taşıyarak bir tarihi yaşatıyor. Bu sadece bir isim değil elbet, halklar arasında oluşan bağı anlatıyor. Yani mevzu derin anlayacağınız. Tüm bu görüp duyduklarım, beni tarihle günümüz arasındaki bağ ile buluşturdu.

Bu yaşadığımız tanrıça diyarlarında, tanrıça kültürüne dair hiçbir şeyin yok olmadığına tanık oluyoruz. Her şey anlamını koruyor. Bazen bir sembolde, bazen bir isimde bu kültür karşımıza çıkabiliyor. Bu kültürü yaşatan, kadın özgürlük savaşını veren, halkların birlikteliği için mücadele eden yiğit kadınlar tanrıçaların izlerini taşıyor. Rêber Apo, Bêrîtan arkadaşın eylemini yorumlarken, onun Besê’lerin eylemini tekrarlayarak tarihle bağ kurduğunu, öze döndüğünü söyler. Bêrîtan’dan Besê’ye Dêrazorlu küçük Bêrîtan’a kadar sürekli taşınan bir hafıza oluyor kadın direnişi…