Jiyan’ın yolu

Yola girilmesi gerekir. Zamanı gelmişse durmamalı insan. Yoksa sıradanlık ölümün ta kendisi olur. Yol varsa yürümeli; cesaret ve aşkla…

Yol varsa girilmeli, tereddüt sınırlarını sonuna kadar zorlayarak. Cesaretin kapısını çalamazsa yola giremez insan. Yol varsa yürünmeli, yani yola girmekten çekinmemeli. Zamanı gelmişse durmamalı yolcu. Asıl yoldur arayışları çoğaltan, hikayeleri birbiriyle buluşturan…


Hakikat yolunda birçok özgürlük savaşçısının hikayesi buluşuyor. Belki çok farklı yerlerden, farklı kültürlerden gelirler ama ortak yolda buluşurlar. Bazen aynı aileden gelirler fakat hiç birbirlerini görmemişlerdir. Fakat anlatılan hikayelerle aynı yolun yolcusu olmuşlardır.


Bu hikayelerden biri de gerilla Jiyan’ın hikayesidir.


Mardin’e bağlı Nusaybin'de dünyaya gelen Jiyan, orada büyür. Nusaybin gibi direnişle dolu bir yerde büyüyen Jiyan, tıpkı doğduğu yere benzer. İnsan kendi toprağına benzemez mi? Jiyan da büyüdüğü yerin özelliklerini kişiliğinde barındırır. Bir de kadınsa daha çok benzer kendi toprağına. Ülke sevgisi daha yoğundur kadında. Tıpkı Jiyan gibi…


Nusaybinli Jiyan büyüdüğü mahallede kişilik özellikleri ile herkesi kendisine çeker. Topluma duyduğu saygı ile bilinir. Herkese karşı duyarlı, sorumluluk bilincini taşıyan bir kadındır. Çocuklardan yaşlılara herkes sever Jiyan’ı. Onda insanları kendisine çeken insani özellikler belirgindir. Düşmanın o süre zarfında Kürdistan’a yönelik saldırılarına oldukça öfkelidir. Ülkesine, insanlarına duyduğu sevgi ve sorumluluk onu böylelikle arayışlara sevk eder. Türk devletinin saldırıları, derin sorgulamalar yaşamasını sağlar. Tek kurtuluş bulduğu yolu tercih eder. Zamanı gelmiştir Jiyan’ın ve yola koyulur. Hiç beklemeden, hiçbir kaygı yaşamadan… Belki de kaygının cesareti öldüreceğini sezmiştir. Belki de yolu bekletmemek gerektiğinin bilincindedir.  Bu yüzden 1991 yılı sonlarında PKK’ye katılım kararı alarak gerillaya yüzünü döner. O soylu dağların patikalarında yola girer. Mardin, Botan gibi alanlarda gerilla faaliyetlerinde bulunarak erkenden ilerleme kat eder.


Sene 1997…


Artık Jiyan’ın en büyük hayali Önder Apo’yu görmek, onunla aynı havayı solumaktır. Hep o günü bekler ve hayalini gerçekleştirmek için yola girer. Mutlu çocuk portrelerini kıskandıran büyük bir mutluluk ile yola koyulur. Fakat işgalci Türk ordusunun haince kurduğu bir pusuya girerek yaşamını yitirir.

Jiyan’ın gözleri sonsuzluğa bakarken gülümsemiş. Evrene yollamış sonsuzluk gülüşünü. Ve oradan Güneş’e ulaşmış. Tam da o esnada belki de hayalini kurduğu Güneş’i görmüştür. O yüzden gözlerini kapatmadan yüzünde tebessüm belirmiş.

Evet, yolda kalmıştır hayali… Ama yoldaşları hayalini gerçekleştirmek için aynı yolda ilerler. Birçoğu Jiyan’ın hayalini gerçekleştirir. Güneş’i görüp aydınlanırlar.

Yıllar yılları kovalar… Gerilla Jiyan’ı hiç görmeyen kardeşi zamanla büyür ve ablasının hikayelerini annesinden, mahallesinden dinler. Artık ablası Jiyan onun için bir masal kahramanıdır. Birisini hiç görmeden onunla yaşamak, onunla aynı duyguları paylaşmak nasıl bir hissiyattır, diye sormayacağım. Çünkü bu duygu Kürdistan insanlarının en çok yaşadığı duygudur. Tıpkı binlerce özgürlük sevdalısının Önder Apo’yu hiç görmeden onun yolunda yürümesi gibi… Belki de başka yerde çok rastlanmaz.


Jiyan’ın annesi kızına hayrandır, kızı şahsında tüm gerillayı yüreğinde büyütür. Jiyan’a ait ne varsa kendi zulasına kaldırır. Bakmaya kıyamadığı eşyalarını; giysilerini, tokasını; geride bıraktığı ne varsa… Kızı gibi binlerce savaşçıya duyduğu özlemi büyütür.


Kürdistan’da, şehit düşmemişse eğer, isimleri çocuklara verilmez. Çünkü şehadet onlar için en değerli mertebedir. Verilse büyünün bozulduğuna inanılır. Annesinin bir süre Jiyan’ın şehadetinden haberi olmaz. O sürece kadar da ailede yeni doğan çocuklara Jiyan isminin konulmasına karşı çıkar. 1997 yılından sonra hissetmiş olacak ki doğan ilk torununun adını Jiyan koyar. Herkes şaşırır! Ne oldu da annesi birdenbire kızının isminin torununa verilmesini kabul etti? Ve duyduktan sonra anlayacaklar ki aslında annesinin hissettikleri ile Jiyan’ın şehadeti aynı döneme denk gelir.


AYNI YOL, TEK YÜREK


Sene 2006…


Şehit Jiyan’ın hiç görmediği kardeşi büyür ve ablası gibi yola girer. Yolda olmanın verdiği cesaret ile tüm riskleri göze alır. Fakat hâlâ ablasının şehadetinden haberi yoktur. Onunla aynı havaya soluduğundan, aynı mücadelede yer almaktan duyduğu sevinci her arkadaşı ile paylaşır.
Bir süreye kadar da ismi Pelşin olarak kalır. Bir gün bir patikada ya da bir tepenin yamacında ablası ile karşılaşacağı umudunu yüreğinde büyütür. Ablasını görecek, “bak, ben de yola girdim, yoldaşın olmaya geldim” diyecekti. Ona sarılacak, hayranlıkla bakacak, doya doya konuşacaktı. Kim bilir…
Özgürlük dağlarında her bir uğurlama ya da her bir buluşma töreninde genelde törenin sonunda bekler olmuş Pelşin. Yoldaşlarının dikkatini çekmiş olacak ki bir gün sormuşlar: “Neden hep törenin sonunda bekliyorsun?"


Pelşin, “Olur da, bir gün gelen arkadaşların içerisinde heval Jiyan da olur. Olur da karşılaşırsak ve ben törenin sonunda olursam doya doya sarılırım diye” der. Sözleri yürekten diline akar. Hüznü de sevinci de ortaktır artık.
Arkadaşları, dile gelen bu sözlerden oldukça etkilenir. Ablasının şehit düştüğünün kendisine söylenmesi gerektiğini düşünen arkadaşları, onunla paylaşırlar.


Pelşin, ablasını, çok merak ettiği yoldaşını göremeyecekti fakat attığı her adımı takip edecekti. Yürüdüğü patikalardan geçecek, onu hissetmeye çalışacaktı. Yolun kenarında açan papatyaları koklayacak, uçan kelebeklerle selam gönderecekti. Dağların her bir taşına, toprağına selam verecekti geçerken. Çünkü her bir karışına yoldaşlarının anısı gizliydi. Tıpkı diğer yoldaşları gibi bunları yapmadan geçmeyecekti yoldan.


Zaman geçer, mücadele arkadaşları Pelşin’e ablasının ismini almasının daha yerinde olacağını ifade eder ama Pelşin bir türlü cesaret edemez. Ya ona layık olamazsam, diye düşünür. Jiyan olmak! Derin düşüncelere akarken; Jiyan’ın hayali belirir gözlerinde. Jiyan olmak, onu yaşatmak bu dağlarda. Onun ismi ile yola devam etmek gerekmez miydi? Her gün biraz daha dağ yaşamına bağlanan Pelşin, yaşamın güzelliklerine kilitler kendini. Böylelikle ablasının neden böyle bir tercih yaptığını daha iyi anlar. Özgürlük için savaşmanın en onurlu bir duyguyu insana yaşattırdığını anlar. Ve asıl yaşamın anlamının Önder Apo’nun yarattığı yolda yürümek olduğunun farkına varır. Ve böylelikle ablasının ismini alarak tekrar yola koyulur. Jiyan’ın ardından yürümeye devam eder.
Yaşamın anlamına layık yolu tercih etmek… Yaşamı yeniden yaratma mücadelesi uğruna yola girmek… Ya da asıl yaşama giden yolda olmak…


Yola girenler çoğalır. Jiyan’ın hayaline ortak olanlar çoğalır. Ant içilir! Önder Apo’yu görmenin umudu ile yolun yükü kaldırılır. Yola girilmesi gerekir. Zamanı gelmişse durmamalı insan. Yoksa sıradanlık ölümün ta kendisi olur. Yol varsa yürümeli; cesaret ve aşkla...