Paris Katliamı’nın anatomisi

Paris Katliamı’nın üzerinden 8 yıl geçti. Sorumluları halen yargılanmadı. 2019’da başlatılan yeni soruşturma, Avrupa’da katliamla bağlantılı geniş bir Türk ağını hedefliyor.

Boynunda koyu kahverengi bir fular vardı. Saçları her zaman olduğu gibi arkadan bağlıydı. Üç günlük yoğun ve yorucu bir çalışmanın sonunda, çantasında anahtarını arıyor, ancak bulamıyordu. Yüzünde beliren yorgunluğa rağmen yine de gülümsemeye devam ediyordu.

Üç Kürt kadın militanın katledilmesinden üç ay 24 gün önceydi. Humanité gazetesinin 2012’nin 14 ve 16 Eylül tarihleri arasında düzenlediği “Humanité” festivalinde Kürtler de kendi çadırlarını kurmuştu. Çadırın üzerinde PKK bayrağı dalgalanıyordu. Bu siyasi festival, 1930’dan buyana dayanışma amacıyla düzenleniyordu.

Rojbin (Fidan Doğan) çantasında aradığı manyetik anahtarı bulamıyordu. Kürdistan Enformasyon Merkezi’nin anahtarıydı. Çalınmış mıydı, düşürmüş müydü, yoksa bir yerlerde mi unutmuştu? O gün üzerinde “Siyasi tutsaklara özgürlük” yazılı beyaz bir tişört vardı. Üç gün içerisinde 35 bin imza toplanmış, binlerce kişiye de Kürt mücadelesini anlatmışlardı.

Çantasında arayıp da bulamadığı tek şey anahtarı değildi. İkinci cep telefonu da kayıptı.

CİNAYET ÖNCESİ TEŞEBBÜSLERİ

Kürtler, festival sırasında yalnız değildi, faaliyetlerini izleyen ve pusuda olanlar da vardı. Birçok Kürt aktivist, karşı bir çadırda oturan iki şüpheli kişiyi işaret ediyordu. Onlara göre, bunlar Fransız istihbarat servisinin elemanlarıydı. Orada olmaları da sürpriz değildi.

Pusuda bekleyen ise ‘Kaynak’tı. Türk resmi belgelerinde “Kaynak” ya da “Lejyoner” olarak geçen kişi, yani Ömer Güney’di. Aylardır hazırlık yapıyordu. O sırada Almanya’dan aniden Paris’e geçerek, Kürt siyasi faaliyetlerine sızmıştı.

Humanité festivalinde de iki Kürt aktivisti öldürmeyi planlıyordu. La Courveuve’de yapılan festival sırasında bazı Kürt aktivistler, geceyi çadırda geçiriyordu. Bir Kürt aktivist gece çadırda uyurken, Kaynak planını hayata geçirmeye kalkışmış ama bilinmeyen bir nedenle vazgeçmişti. Bir sonraki gün, gece çöker çökmez, yeniden harekete geçmişti. Gençlik hareketinin bir üyesi evine giderken eşlik ediyordu, aracı o sürüyordu. Genç aktivist araçta uyurken, Kaynak aniden yön değiştirerek ormanlık bir alanın girişindeki bariyer önünde durmuştu. Uyanan gencin tepki göstermesi üzerine, Kaynak geri dönmüştü.

KAYNAK’IN BEKLEDİĞİ TALİMAT

Bu teşebbüslerin ardından Kaynak’ın beklediği talimat gecikmedi. Festivalden iki hafta sonra, Ekim’in başında Türkiye’de bulunuyordu. İki kişiyle bir masa etrafından cinayet planlarını tartışıyordu. Kendisini karşılayanlar, MİT elemanlarıydı. Kaynak zaman zaman burnunu çekiyordu. Bazen telefon, bazen ayak sesleri, gıcırdayan sandalye seslerine karışıyordu. Kaynak, isimlerini sıralayarak “Bu üç kişi ortadan kaldırılmalı” diyordu. “Paris’te olduğumdan beri onları izliyorum” diye ekliyordu. Paris’te aktif olan üç Kürt aktivistten bahsediyordu.

Kaynak, Paris’teki Kürt kültür merkezi çevresinin cinayetleri işlemek için en ideal yer olduğunu ısrarla belirtiyordu. İstihbarat elemanı, “Kaçabilecek yolları gözlemledin mi?” diye soruyordu. Kaynak, planından emin konuşuyordu. Hedeflerinden birini evine giderken, birini derneğin altındaki araç parkında pusu kurarak ortadan kaldırmak istiyordu.

Türkiye’ye gittiği 1-3 Ekim tarihleri arasında detaylandırılan bu suikast planları sırasında “temiz” bir silah satın almak için para da istiyordu. Daha önce Ağustos’ta da Türkiye’ye bir gizli ziyaret gerçekleştirmişti.

ŞÜPHELİ MAİL VE KOMPLO

Kaynak’ın Türkiye ziyaretinde bulunduğu 1 Ekim günü skandal bir mail, Paris’ten Ankara’ya gönderilmişti. Kürtlere karşı sansasyonel operasyonları ile bilinen savcı Thierry Fragnoli, saat 09.12’de Fransa’nın Ankara Büyükelçiliğine gönderdiği öfkeli mektubunda dönemin Türk Başbakanı Recep T. Erdoğan’a yanıt veriyordu. Erdoğan, mailden birkaç gün önce, Eylül sonunda özellikle Fransa ve Almanya’yı hedef alarak, bu sorunun çözülmesini istemediklerini ve kendilerine yardım etmediklerini söylüyordu. Erdoğan’a göre Batılılar PKK’ye mali destek sunuyor ve temsilcilerinin serbest dolaşmasına izin veriyordu. Fragnoli de bu sözlere tepkiliydi. Savcı, “2006’dan bu yana PKK militanlarını gözaltına alan, yargılayan, mahkum eden ve tutuklayan tek ülke Fransa’dır” diye övünüyordu. Fragnoli, kendisiyle birlikte başka üç yargıç, bir yargıç yardımcısı ve 28 komiserin sadece PKK faaliyetleri üzerine çalıştığını itiraf ediyordu. Bu mail, savcının karanlık bir Türk milliyetçisi ile yakın ilişkilerini de gözler önüne seriyordu. Aynı mail saat 11.32’de kendisini bir araştırmacı olarak sunan Ermeni ve Kürt düşmanı M.G isimli kişiye de “Kendine iyi bak” şeklinde “dostane” bir notla gönderilmişti.

Mailin üzerinden daha bir hafta geçmeden, 6 Ekim günü KNK yöneticilerinden Adem Uzun, Montparnasse’daki bir görüşme sırasında baskın yapılarak tutuklandı. Savcı, Uzun’un silah satın almaya çalıştığını iddia ediyordu. Bu yönlü ihbar da Türk servislerinden gelmişti. Fransız servisleri de yasa dışına çıkararak, ajanları harekete geçirmiş ve tuzak kurmuştu. Uzun’un dinlenen telefon görüşmelerinden istedikleri sonucu alamamışlardı. Nitekim Fransız yargısı da savcının komplo gerçekleştirdiğini kabul ederek, 9 Ağustos 2013’te Uzun’un serbest bırakılmasına karar verdi. Ancak Fransız makamlarının anti-Kürt operasyonları ve hükümetin o dönem izlediği politikalar, Türk devletinin korkunç suçlar işlemesine zemin hazırlıyordu.

SUİKAST TALİMATI

Bu gelişmelerin yaşandığı sıralarda Kaynak’ın beklediği talimat, Kasım 2012’de geldi. Açık bir yanıttı. Bir ay önce “Lejyoner” adıyla gönderilen istihbari bilgilere karşılık olarak yazılmıştı. Ancak planda bazı değişiklikler yapılmıştı. Zira, PKK’nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), pasaportunu yenilemek için Almanya’dan Paris’e dönmüştü.

18 Kasım 2012 tarihli gizli ibareli MİT’in talimat belgesi O. Yüret, U.K. Ayık, S. Asal ve H. Özcan’ın imzasını taşıyordu. Mesaj açıktı:

“ARZ NOTU

KONU: Sara Kod Sakine CANSIZ

KONGRA-GEL (PKK) KCK’nın FRANSA/Paris’teki faaliyetlerinin deşifre edilmesi, ayrıca üst düzey örgüt mensuplarının etkisiz hale getirilmesi amaçları doğrultusunda, görüşülmekte olan LEJYONER, Ekim 2012 içinde tarafımıza gönderdiği e-postada, KONGRA-GEL (PKK) KCK’nın AVRUPA’da faaliyet gösteren en önemli kadrolarından olan Sara Kod Sakine CANSIZ’ın Paris/Villiers Le Bel’e geldiğini ifade etmiştir.

Fransız güvenlik güçlerinin Adem UZUN’u yakaladıktan birkaç gün sonra, FRANSA’ya gelen Sara Kod Sakine CANSIZ, oturum izni, pasaport yenilenmesi gibi resmi işlemlerini, örgütün yaptığı görevlendirme kapsamında Kaynak aracılığıyla yerine getirmiştir.

Kaynak, tarafımızla görüşmek üzere ülkemize son gelişinde, AVRUPA’daki örgüt hedeflerine yönelik saldırı/sabotaj/suikast tarzı operatif imkan/kabiliyetleri çerçevesinde belirlenen kişilere yönelik hazırlık yapması, çalışma esnasında gerekli ekipmanı temin etmesi, tarafımızla gerçekleştirdiği her türlü haberleşmeye azami derecede özen göstermesi yönünde talimatlandırılmış, olası harcamaları için 6.000 Avro ödeme yapılmıştır.

Sara Kod Sakine CANSIZ’ın önümüzdeki dönemde, AVRUPA genelindeki faaliyetlerinden, irtibat kanallarından, yazışma ve ikamet adreslerinden de haberdar olma imkan/kabiliyetine erişen Kaynak, söz konusu örgüt mensubunun etkisiz hale getirilmesine yönelik operasyonel bir tasarlama kapsamında da değerlendirilebilecektir.

Bu bağlamda, Kaynak ve faaliyet güvenliği de gözetilerek, LEJYONER’in önceden belirlenen kodlu ifadelerle Sara Kod Sakine CANSIZ’a yönelik girişimde bulunması kapsamında talimatlandırılması planlanmaktadır.

Tensiplerine arz ederim.”

OCAK 2013

DEVLET SUİKAST PLANLIYORDU

Ankara-Paris hattında cinayet planları yapılırken, sert bir dönem yaşanıyordu. Türk devleti PKK’nin 2011-2012 kışını çıkarmaması üzerine hesap yapıyordu. Gerilla alanlarına yönelik yoğun bombardımanlar yapılıyordu. Tüm yaz da çatışmalı geçti. Son 30 yılın en şiddetli yıllarında biriydi. PKK, 2012 yazında bir hafta içerisinde geniş dağlık alanları kontrolüne aldığını duyuruyordu. Türk ordusu bu alanlara giremiyordu.

Bu süreç Ocak 2013’e kadar sürdü. Sara ve Rojbin Brüksel’den Paris’e 6 Ocak günü dönmüşlerdi. Her biri farklı çalışmalar için Belçika’da bulunuyordu. Paralel olarak Türk devleti ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında gizli görüşmeler başlamıştı. Bunun sonucunda ilk kez BDP’nin oluşturduğu bir heyet, 3 Ocak günü İmralı’ya giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüştü. Bu görüşme yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Abdullah Öcalan, 21 Mart günü kırılgan bir yolda yeni bir dönemin başlangıcını ilan etmeye hazırlanıyordu.

Türk devleti ise Paris’te yeni bir suikast planlıyordu. Kaynak, hedeflerini izliyor, yakından takip ediyordu. 7-8 Ocak gecesi Villiers-le-Bel Kürt derneğine sızarak, dernek üyelerinin bilgilerini bilgisayardan çıkararak, cep telefonu ile fotoğraflarını çekmişti. Saat 04.00 sıralarındaydı. Toplam 329 üyelik belgesini fotoğraflamıştı.

Sara, genç militan Ronahi (Leyla Şeylemez) ile 9 Ocak günü Almanya’nın Köln kentine gitmeyi planlıyordu. Rojbin, bu amaçla 8 Ocak akşamı saat 18.00’e doğru internet üzerinden her ikisi için yer rezerve etmişti. Sara ve Ronahi’nin 9 Ocak günü Porte de la Chapell’den Köln’e hareket etmesi gerekiyordu. Genç Ronahi, iki aydır Fransa’daydı.

9 OCAK, 30 SANİYE…

Ronahi, Les Mureaux’da geceyi geçirdikten sonra 9 Ocak günü saat 11.05 sıralarında tren garı Gare du Nord yakınındaki Kürdistan Enformasyon Merkezi’ne ulaştı. Sara o sıralarda Bobigny’deki postaneden merkeze dönüyordu. Kaynak da Sara’yı takip ediyordu. Birlikte, postaneye gitmişlerdi. Kaynak, Fransızca dil konusunda yardımcı oluyordu. Saat 11.30’da sıralarında her ikisi enformasyon merkezine ulaştı. Sara ve Ronahi’nin fazla zamanı kalmamıştı, hızlıca hazırlanıp çıkmaları gerekiyordu. Kaynak, yaklaşık 20 dakika sonra 11.49’da binadan çıktı. Rojbin, en son 12.32’de bir çeviri konusunda bir aktivisti arıyordu. Brüksel’deki KNK’ye yönelik yapılan bu arama, enformasyon merkezinden yapılan son aramaydı.

Kaynak, bir yeraltı parkındaki aracına dönerek, doğrudan bagaj kapısını açtı. Beş dakika sonra saat 12.05’te parktan çıktı. Hızlı bir şekilde yürüyerek saat 12.10’da enformasyon merkezinin önüne ulaştı. Kapıyı, giriş kodunu kullanmadan açtığı sanılıyor. Önceden açık bıraktığından şüphe ediliyor. Üzerinde kapüşonlu haki renk bir mont ve kot pantolon vardı. Giriş kapısından içeri girdikten hemen sonra yukarı çıkmadı. Büro birinci katta bulunuyordu. Ara kapının ise manyetik anahtarla açılması gerekiyordu.

Rojbin, 12:20’de Sara ve Ronahi’nin seyahati için ayarlanan araç sahibine bir SMS gönderdi. 20 dakika sonra ise internette “Freeocalan” sitesine baktı.

Kaynak ise halen bina girişinde bekliyordu. Üçüncü katta oturan bir kadın, yanından geçerek dışarı çıktı. Sara ve Ronahi, binadan çıkmaya hazırlanırken Kaynak kapıda belirdi. Karşı koyacak zamanları kalmamıştı. Sara’nın arkasında duran Kaynak, ateş etmeye başladı. Önce Rojbin, sonra Ronahi başından vuruldu. Üçüncü kurşunun hedefinde Sara vardı. 7,65 kalibrelik tabanca kullanan Kaynak, üç Kürt kadınının başına üçer kurşun sıkmıştı. En son Rojbin’in yanına yanaşarak, ağzına bir el ateş etmişti. Kaynak, başını örterek binadan çıktığında saat 12:56’yı gösteriyordu. Cinayet anları sadece 30 saniye sürmüştü. Ancak binaya bu ikinci girişinde toplam 45 dakika kalmıştı.

SONU GELMEYEN GÜN

Gün boyunca Sara, Rojbin ve Ronahi’nin telefonları çalıyordu. Enformasyon bürosu aranıyordu. Elektronik mesajlar gönderiliyordu. 13.31’de tanıdık bir kişi bina kapısını çaldı, cevap veren olmadı. 45 saniye sonra herhangi bir şeyden şüphelenmeden geri döndü. Saat 20.30 olduğunda endişeler arttı. Gece yarısı olduğunda, biri kadın iki Kürt 147 Rue La Fayette adresine giderek giriş kapısından içeri girdi. Aralarından bir giriş kodunu biliyordu ancak ikinci kapıdan geçmek için manyetik anahtar gerekiyordu. Enformasyon bürosundan kapıyı açan olamayınca her iki kişi komşuları aramış, sadece biri yanıt vermiş, o da polise haber vermekle tehdit etmişti. Bir süre sonra üçüncü bir kişi daha olay yerine gelmişti. Kapıyı hafif zorlayınca açıldığını gören Kürtler, hemen üst kata çıkıp ellerindeki anahtarla büroya girdiler. Gördükleri sahne korkunçtu. Rojbin, Sara’nın kenarında omuzlarının üstüne düşmüştü. Dizleri katlanmıştı. Sara’nın sırtı televizyona dayalıydı. Her ikisinin yanında küçük bir valiz duruyordu. Ronahi yüz üstü düşmüştü. Saçları yüzünü örtüyordu. İçeride her şey yerli yerindeydi ama yerler kan içindeydi. Üç kuşak, aynı yerde katledilmişti.

Fırat Haber Ajansı (ANF) 10 Ocak günü ilk haberi geçtiğinde saat 02.30 sıralarıydı. Şok dalgası hızlı bir şekilde yayıldı. Kitleler enformasyon merkezi ve Kürt derneği önünde toplanmaya başladı.

Kaynak ise silahından ve yanına aldığı Sara’nın el çantasından kurtulmuş, kıyafetlerini temizlemeyi planlamıştı. Türkiye’ye seyahatlerinin göründüğü pasaportunu da araç radyosunun arka kısmına gizlemişti. Olay yerine giden ilk kişiler arasında da yer alıyordu.

Gün ışığı düşmeye başladığında, Kürtlerin çoğunluğu artık yaşananlardan haberdardı. Kürdistan dağlarındaki gerilla mevzilerinden Avrupa’ya, oradan Afrika, Avustralya ve Amerika’ya kadar Kürtler, toplumsal bir şok içerisindeydi. Derin üzüntü kısa sürede yerini öfkeye bırakacaktı. La Fayette sokağındaki kitle büyüyordu. Büyük bir provokasyon olduğunun farkındalardı. Yetkili kurumların görüş ve düşünceleri ne yönde olursa olsun Kürtler açısından katil çıplaktı. Kürt Özgürlük Hareketi’ne, barışa düşman olanlar, barışçıl çözüme karşı tutum alanlar, kandan ve nefretten beslenenler sorumluydu. Katil Türk devletiydi. Bu başından beri Kürtler açısından bilinen bir gerçekti. Dönemin Fransa İçişleri Bakanı Manuel Vals, 10 Ocak günü saat 09.00’da olay yerine geldiğinde “Hiç kuşku yok ki infaz edildiler” diyerek, “kabul edilemez, ağır bir olay” diye ekliyordu. Cumhurbaşkanı François Hollande da “korkunç” derken, Rojbin’i bizzat tanıdığına dikkat çekiyordu. Türk ve bazı Fransız kaynaklar, siyasi cinayet olduğu gerçeğinden olayı saptırmaya çalışıyordu. İlk tepkilerle “iç hesaplaşma” olduğuna inandırmaya çalıştılar, ancak tutmadı.

ORTAYA ÇIKAN BELGELER

Katliamdan bir yıl sonra ortaya çıkan bir ses kaydı ve bir belge, cinayetlerin doğrudan MİT tarafından, Türk devletinin onayı ile organize edildiğini ortaya koydu. Kaynak ve MİT arasında cinayet planlarının tartışıldığı görüşmenin ses kaydı, 12 Ocak 2014’te internet üzerinden sızdırıldı. İki gün sonra, 14 Ocak’ta bu kez Kasım 2012’de imzalamış olan “arz belgesi” ortaya çıktı.

KAÇIŞ PLANI

Ömer Güney, her ikisinden birkaç gün önce, 4 Ocak günü tutuklu olduğu cezaevine bir ziyaret bekliyordu. Almanya’daki suç ortakları Ruhi S. ve Ümit S.’nin ziyareti sırasında savcı konuşulanları dinlemeye almıştı. Güney, Ruhi S’den şifreli bazı kelimelerle MİT’e gitmesini istiyordu. 6 Ocak’ta Güney ile Ruhi S. arasındaki bir telefon görüşmesinde, yeniden “annesini” (MİT’i) görmeye gitmesini istiyordu. Yakında hastaneye yatırılacağını belirterek, daha önceki görüşmede kendisine anlattığı kaçış planını devreye koyacağına işaret ediyordu. Yargıçlar, Ruhi S.’nin evinde yaptığı aramalarda ve sorgulama sırasında “Anne” kelimesinin MİT’i, “Bey” kelimesinin ise bir MİT elemanını tarif ettiğini ortaya çıkardı. Diğer bir ifadeyle Ruhi S. itiraf etti. Kendisine verilen bir kağıtta ise Ankara Ulus’daki MİT karargahı işaret ediliyordu. Ruhi S’nin telefonu uzmanlar tarafından çözülerek, silinmiş fotoğraflara da ulaşıldı. 9 Ocak 2014 tarihli üç fotoğrafta Paris’teki Pitié Salpêtriere hastanesinden kaçış planı vardı. Talep listesi korkunçtu: 150 kg C4, 10 el bombası, 2 UZI, 2 Baretta, 1 RPG 7… Benzer taleplerin yer aldığı başka bir liste daha vardı. Ruhi S’ye teslim edilen her iki mesajdan biri “yaralı kurdun” imzasıyla bitiyordu.

ŞÜPHELİ ÖLÜM

Katliamdan dört yıl sonra, üç kadın devrimcinin aileleri, Kürt halkı ve dostları adalet beklerken, 17 Ocak 2013’te gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Ömer Güney, 17 Aralık 2016’da 34 yaşında şüpheli bir şekilde öldü. Davasının başlamasına bir ay gibi kısa bir zaman kalmıştı. Davanın Aralık’ta başlaması gerekiyordu, ancak kamuoyuna açıklanmayan nedenlerle geciktirildi ve ilk duruşma için yeni tarih 23 Ocak 2017 olarak belirlendi. Duruşmaların 24 Şubat’a kadar Paris Özel Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerekiyordu. Ömer Güney’in ölümüyle dava fiilen kapandı.

MİT ELEMANLARININ İTİRAFLARI

Zaman içerisinde ortaya çıkan belgelerle birlikte Türk istihbarat servisinin cinayetleri organize ettiği kesinlik kazandı. İddianamede de MİT’in rolü açık bir şekilde yer aldı, ancak hiyerarşik olarak talimatın en tepeden gelip gelmediğinin netleşmediği ifade edildi. Türk tarafı soruşturmaya hiçbir şekilde destek olmadı, tüm talepleri yanıtsız bıraktı.

Aileler, 2017’nin başında soruşturmanın sürmesini istedi ve Paris savcılığına yeni bir suç duyurusunda bulundu. 12 Mart 2018’de bir suç duyurusu daha yapıldı. Aileler yeni bir sorgu yargıcının soruşturmayı yürütmesini talep etti. Suç duyurusuna, suikastların Türk istihbaratı tarafından planlandığına dair yeni belgeler eklendi.

ANF, 10 Ocak 2018’de iki MİT sorumlusunun itiraflarını yayınladı. Yurt dışı operasyonlarından sorumlu Erhan Pekçetin ve insan kaynakları sorumlusu Aydın Günel, 4 Ağustos 2017’de Güney Kürdistan’da PKK yöneticilerine karşı suikastlar planlarken yakalanmışlardı. Pekçetin ve Günel, MİT’in gizli ibareli suikast talimatı ile cinayet planlarının tartışıldığı görüşmeye dair ses kaydını doğruluyordu. 14 Ocak 2014’te ortaya çıkan gizli belgede imzası bulunan MİT yetkililerinin de açık isimleri ve görevleri bu itiraflarla açıklığa kavuştu:

Uğur Kaan Ayık: İtirafların yapıldığı sırada özel faaliyetler başkanıydı. Günel’in itiraflarına göre infazların gerçekleştiği sırada Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler (DBF) Daire Başkanıydı.

Oğuz Yüret: 2018’de Van’daki bölge daire başkanıydı. 2013’te operasyonlardan sorumlu şube müdürüydü.

Sabahattin Asal: 2018’de Stratejik İstihbarat Müsteşar Yardımcısıydı. 2013’te Etnik Bölücü Faaliyetler’de Başkan Yardımcılığındaydı.

Ayhan Orhan: Operasyon şubesi üyesi.

DEVLET HEYETİNDEYDİ

PKK’nin elindeki itirafçılar, infazları Sabahattin Asal’ın planladığını söylüyordu. Bu kişi aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK ile görüşmelerde bulunan devlet heyetinde yer alıyordu. MİT’in şefi Hakan Fidan’ın sağ koluydu.

Erhan Pekçetin, 12 Ocak 2014’te ortaya çıkan ses kaydındaki kişileri tanıdığını belirtirken, bu görüşmenin Ankara’da bir otelde gerçekleştiğini, Ömer Güney’in uçak biletinin MİT’e bağlı Yeni Mahalle’deki bir acenteden karşılandığını söylüyordu. Pekçetin’e göre böylesine hassas bir cinayet, Erdoğan’ın onayı olmadan gerçekleşemezdi. Arz belgesinin hiyerarşisi şöyle açıklanıyordu: “Arz notunun müsteşara kadar çıkması gerekir. Hatta müsteşar cumhurbaşkanına sorar, tek başına karar vereceğini düşünmüyorum. Çünkü uluslararası sıkıntı yaratabilecek konular. O üç kişi bir süre sonra terfi ettiler. Hızlı terfi ettiler”.

Burada bahsedilen üç kişi Oğuz Yüret, Uğur Kaan Ayık ve Ayhan Orhan.

BELÇİKA’DA YAKALANAN SUİKASTÇILAR

Paris savcılığı da Mayıs 2019’da soruşturmayı yeniden başlatmaya karar verdi. Bu amaçla önce bir sorgu yargıcı, Ömer Güney’in suç ortaklarını soruşturmak için atandı. Fransız otoriteleri böylece, suçluları bulmak için her şeyin yapılmadığını da itiraf etmiş oldu. Alman ve Belçika makamları da bu soruşturmaya yeni bilgiler sundu. Aileler ve avukatları, Paris Katliamı ile bağlantılı Avrupa’da geniş bir ağ olduğuna dikkat çekiyordu. Haziran 2017’de Belçika polisi de üç şüpheli şahsı, Kürt örgütlerin verdiği bilgiler doğrultusunda durdurdu. Bu olay Paris’teki soruşturmanın yeniden başlamasına önemli katkı sunmuştu. Zira durdurulan araçtaki üç kişi, KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal’a suikast planlıyordu. Şüphelilerden bir eski bir Türk askeriydi. Bir diğeri Türk polis kartını göstermişti. Soruşturmaya yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre bu iki kişi, 16 Haziran’dan itibaren Türk kökenli dört kişiyle birlikte Paris’te kalmış. Bunlardan birinin keskin nişancı olduğu belirtiliyor. Kürt kaynaklarına göre Belçika polisi Paris’teki üst düzey bir Türk diplomatın bu faaliyetleri koordine ettiğinden şüphe ediyor. Belçika makamları bir inceleme başlattı, ancak dosyada gizlilik kararı bulunuyor.

Kürtler, 2021 yılının başında adalet arayışını sürdürüyor. Bu katliamı tüm parçaları henüz bir araya getirilmedi. Birçok Avrupa ülkesinde Türk devletinin Paris Katliamı ile bağlantılı ağları var. Başlatılan yeni soruşturma da ağı hedefliyor, ancak sonuca gidip gitmeyeceği bilinmiyor. Yetkililer, şimdiye kadar soruşturmada bir ilerleme sağlanıp sağlanmadığı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadı.