Öcalan: Gözyaşı dökerek şehitlerin anısına karşılık verilemez

"Gözyaşı dökerek şehitlerin anısına karşılık verilemez. Örgüt gücü olarak, eylem gücü olarak, bütün düşman saldırılarını boşa çıkardığında bağlısın demektir.  Kahramanlık şehitlerini başka türlü karşılayamazsın."

21-28 Mart arasındaki haftayı Ulusal Kahramanlık Haftası olarak değerlendiriyoruz. Newroz şehitleri başta olmak üzere, ortaya serilen büyük kahramanlık örnekleri bizi anılarını özenle değerlendirmeye ve en önemlisi de sonuçlarını mutlaka özümsemeye mecbur bırakıyor. Bizi bu mücadele günlerine ulaştıran direniş şehitlerimiz ve başta da Newroz'u Newroz yapan Çağdaş Kawa Mazlum Doğan ve Ulusal Direniş Kahra­manımız Mahsum Korkmaz (Agit) yoldaşların anıları önünde saygı ve minnetle eğiliyoruz.

AGİT YOLDAŞ SEÇKİN BİR KOMUTANDI

Agit yoldaş, Newroz'ların yüksek bir umutla karşılanması gerektiğini bilen, buna göre savaşan seçkin bir komutandı. O, bu bilinçle ve en zor koşullarda yeni atılımlar ya­ratılabileceğinin sarsılmaz inan­cıyla, Parti taktiğimizin de derinleme­sine ve en yaratıcı bir şekilde hayata geçirilmesinin seçkin bir örneğini teşkil etmiştir. O, aynı zamanda, gerilla ordusunun, halkımız ve silahlı mücadelemizin kaderi açısından taşıdığı büyük önemi erkenden kavrayan, bunun yaratılması için en önde yürüyen bir komutan olmuştur.

Mahsum Korkmaz yolda­şın, seçkin militan özelliklerini ve yüksek komuta yeteneklerini, Partimiz ve halkımız çok iyi bilmektedir.

1986 Newroz'unda Agit yol­daş gibi büyük bir halk önderi ve komutanın yüce uğraşlar için­deki şahadeti bu kararlılığın birinci büyük zirvesidir. O, kut­sal kanını toprağa akıtırken par­timiz ve halkımız için Halk Ordulaşmasının yaratılmasını mümkün ve varlığımız açısın­dan mutlaka gerekli bir emir haline getirmiştir. Bu emir, en geniş uygulama gücü haline, Parti tarihimizin belki de en büyük zirvesi olarak anılacak olan III. Kongre'de gelmiştir.

AGİT’İN ANISINA BAĞLILIK

Biz Mahsum Korkmaz (Agit) yoldaşın anısı üzerine bir şeyler söyledik ve bu direniş şahadeti için “o, dağda beliren yaşam umudunun söndürülmesine karşı soylu bir çabaydı” dedik. Gerillanın sönmesinin, bir ulusun sönmesine eşit olduğunu Agit yoldaşın çok özverili bir kişilikle ve sonuna kadar layık bir yaşamla bu adımda ısrar ettiğini ve şahadetiyle bir dönemece damgasını vurduğunu; bundan sonrasına devam etme gücünün gösterilmesi gerektiğini, şehidin anısına mutlaka verilecek bir karşılığın olacağını, karşılık verilmezse bu işin biteceğini söyledik. Bu şahadetin böyle bir anlamı vardı.

Biz o zaman da şöyle bir söz verdik; “böylesi bir şehidin anısına verilecek en anlamlı karşılık, bir yıl içinde gerilla takımlarına ve hatta bölüğüne yakın bir gücü ülkemizin dağlarında hareket ettirmektir” dedik. Bunu yaparsak, anıya gereken karşılığın iyi verilmiş olacağını belirttik. Nitekim bunu gösterdik. Aradan bir yıl geçmeden, bütün yetmezliklerine rağmen, böylesi grupları ulaştırabildik. Bu da düşmanın bütün çabalarına rağmen, büyük umut sesinin, büyük umut kaynağının söndürülmemesi ve daha da parlatılmasıydı.

MAZLUM, ZEKİYE, RAHŞAN, RONAHİ, BERİVAN …

Daha sonra gelişen kitleselleşmemizin arkasından, Newroz’larda genç kızların kendilerini yakma olayları meydana geldi. Bu eylemler büyük kahramanlık eylemleridir. 1990 Newroz’unda Zekiye Alkan yoldaşın isyan ateşini bedeninde tutuşturmasıyla başlayan, 1992 Newroz’unda Rahşan Demirel yoldaşla, 1994 Newroz’unda da Ronahi ve Berivan yoldaşlarla devam eden bu gelenek, kitleselleşmeye bir çağrı oluyor. Mazlum yoldaş nasıl partiye bağlı kalıp PKK’yi yaşamanın çağrısını yaptıysa, yine Mahsum yoldaş nasıl gerillaya bağlı kalıp onun çağrısı olduysa, bu genç kızlarımızın şahadeti de “serhıldana başlayın, bağlı kalın, ülkeye yönelin, yurtseverliğe yönelin, kitleselleşin ve bu anlamda alevi tutuşturun” çağrısıdır.

Ferhat Kurtayların da kendilerini yakma olayı var. Yine Kemal Pirlerin ölüm orucu direnişi var. Onlar “Mazlum’un görevini biz yerine getirmeliydik. Dolayısıyla ölüm orucumuz bizim özeleştirimizdir” derler. Ferhatlar da “bu eylemleri biz yapmalıydık; bizim eylemimiz de bir özeleştiridir” biçiminde açıklamada bulunurlar. Özeleştiriler daha sonraki süreçte böyle telafi edilir.

Kendini yakma, düşman çevreler veya yüzeysel bakanlar tarafından bir intihar biçiminde değerlendirilir, yazılıp-çizilir. Hayır! Nereden bakılırsa bakılsın, böyle bir eyleme kalkışan bir insanın, kendindeki direnme gücünü azamileştirmek ve sonsuzlaştırmak gibi bir özlemden geçtiğini biliyoruz. Genç kızlar fazla silahlı değiller. Böyle bir istekte bir örgütlendirme, bilinçlendirme ve eyleme geçme gücünde olamıyorlar. Bunun nedenleri çok çeşitlidir.

Zekiye Alkan Diyarbakır’da devrimin zayıf olduğu gerçeğini görüyor. O zamanlar Diyarbakır sağırdır, fazla heyecana gelecek durumda değildir. Bir Newroz’u kutlayacak durumda bile değildir. Bir ateş gerekiyor, bir meşale gerekiyor. Zekiye yoldaş bunu böyle yorumlayıp kendini yakmayı uygun görüyor. Onun bu direnişi kitleselleşmek için olmuştur. Daha sonra vuku bulan Vedat Aydın’ın katledilmesinde, onun anlamlı bir gelişmenin ilk habercisi olduğu da anlaşılmıştır. Yüz binlerce Diyarbakırlı meydanlara taşarak kutsal bir sürece damgasını vurmuştur.

RAHŞAN’IN ‘VATANA DÖNÜN’ ÇAĞRISI

İzmir’de Rahşan Demirel’in kendini yakması vardır; o da İzmir kalesinin burçlarında bir meşaledir. Onun direnişi, metropoldeki Kürt kitlesine “vatana dönün yurtseverlikten vazgeçmeyin, dönüşünüz kesin olmalıdır” çağrısıdır. Onun eylemi kesinlikle bizim metropol kitlesine yaptığımız “ülkenize bağlı kalın, devrimci savaşa bağlı kalın” çağrısının yankı bulmasıdır. Bu direniş onun meşalesi oluyor. Büyük bir kahramanlık eylemidir.

Avrupa’daki son iki kahraman genç kızımızın eylemi de aynen böyledir. Bizim Avrupa’daki kitlemize yaptığımız bir çağrımız vardı, “1994 yılı ülkeye büyük yöneliş yılı olmalıdır. Düşüncede, ruhta ve adım adım fiziksel olarak dönüş yapın” dedik. Arkadaşlar bu mesajımı alıyorlar; çok planlı ve bilinçli bir biçimde onu bir eylem meşalesine dönüştürüyorlar. Nitekim bu meşale büyük bir oyunun kurbanı olan bu yurt dışındaki kitlemize, halkımıza çok güçlü çıkışı yaptırabiliyor.

Bazı canlar, bazı doğru fikirlere ve mesajlara kendilerini böyle katarak karşılık veriyorlarsa, bu fikirler ve açıklamalar ölümsüzdür. Görülüyor ki, her eylemin büyük bir kahramanlık değeri var; tarihsel, sosyal ve siyasal gerçeklikte bir dönüşüme yol açması durumu var. Bunun sadece bir şartı var; o da kendilerini bağlı hissedenlerin “ben de onların ardılıyım, onlara bağlıyım” diyenlerin bu dürüstlüğü göstermeleri; kendilerini şehitlerin uğruna varlıklarını adadıkları, amaca bağlı tutmaları, burada tutarlı ve dürüst olmalarıdır. Gerisi gelir, gerisi zafere kadar adım adım kazanılır.

GÖZYAŞI DÖKEREK ŞEHİTLERİN ANISINA KARŞILIK VERİLEMEZ

Biz böyle kalmaya söz verdik. Bu büyük bir duyarlılık ve tutarlılıkla mümkündür. Bu her şeyden önce kendisine verilen şeref sözünü ve düşünce gücünü eylem gücüne kavuşturmakla mümkündür. Gözyaşı dökerek, bazen sahte anma havalarına girerek, şehitlerin anısına karşılık verilemez. Örgüt gücü olarak, eylem gücü olarak, bütün düşman saldırılarını boşa çıkardığında bağlısın demektir.

Newroz mesajlarını ve kahramanlık şehitlerini başka türlü karşılayamazsın.

PKK Hareketi, doğuşundan bu yana, ideolojiden politikaya, örgütlenmeden eyleme kadar tüm alanlarda bağımsızlık ilke­sini esas almış, bu ilke temelinde mücadeleyi yükselten, halkının özgücüne dayanan, ulusal öz­gürlük ve eşitliği mücadelesinin önemli öğeleri olarak görmüş olan bir harekettir.

Partimiz, hem bu sürecin yaratıcısı ve hem de önderlik gücü olarak, bundan sonraki komutayı daha gelişmiş özel­liklerle sürdürmeyi esas ala­caktır. Bu önderlik ve komuta rolünü, ideolojik, politik ve askeri alanlarda yetkinleştirerek sürdürecek, savaşımımızı geldiği aşamaya uygun savaş biçimleri ile karşılamasını bilecektir. Komuta yeteneklerini daha gelişmiş özel­liklere kavuşturmayı esas alan Partimiz, bunu ülke içindeki gerilla faaliyetlerinden ülke dışın­daki diplomatik zeminlere kadar yaygınlaştıracak en önemli politik gelişim imkanlarını yerinde ve zamanında ortaya çıkarmaktan tutalım halkımızın en basit bir­liklerini oluşturmaya kadar her şeye özen gösterme temelinde yaklaşacak; bunun için azami bir çaba, istek ve çalışmayla hal­kımızın en etkin bir komuta mer­kezi haline gelmeyi başaracaktır. Böyle bir kararlılıkla hareket eden Partimiz, genç-ihtiyar, ka­dın-erkek tüm halkımızı, işçisi, köylüsü, genci, kadını, esnaf ve memuruyla yurtsever tüm Kürdistan insanlarını Ulusal Kurtuluş Cephesi saflarında birleşmeye, ülke içinde ve dışındaki Cephe birliklerinde ve Halk Ordusu saf­larında örgütlenmeye, barbar ve vahşi düşmanımıza karşı coşku, kararlılık ve tüm imkanlarıyla savaşmaya, ulus ve halk var­lığımızı koruma, bağımsız ve özgür yapma doğrultusunda en sonuç alıcı mücadelelere gir­mekte olduğumuz bu sürece en aktif bir biçimde katılmaya ça­ğırır.

PARTİMİZ KÜRDİSTAN HALKININ ÇIKARLARINI DAHA ETKİN TEMSİL ETMEK DURUMUNDADIR

Partimiz, Kürdistan halkının çıkarlarını her zamankinden daha etkin olarak ulusal ve uluslararası düzeyde temsil etme durumun­dadır. O halde, bu temsil yetene­ğimizi hiçbir dönemle kıyas­lanamayacak bir biçimde örgüt­lenmeye dönüştürmek şarttır. Baskılar, zorluklar görülmemiş biçimlerde ortaya çıkabilir, daha fazla gelişmiş imkanlara da sahip olunabilir, bütün bunlar bizi ol­gun bir savaşçı ve sağa-"sol"a yalpalamayan bir çizgi devrimcisi olmaktan asla alıkoymamalıdır.

Bugüne kadar, büyük bir özenle, sabırla, dikkatle ve du­yarlılıkla bu aşamaya ulaştırdığımız ulusal kurtuluş mücade­lemizi daha ileri aşamalara gö­türeceğiz. Tecrübeler göstermek­tedir ki, doğru tutumda dira­yet, duygusallık ve her türlü sübjektivizmden uzak ve çizginin uygulanmasındaki ısrar kişiyi devrimci görevlerinde başarıya ulaştırmaktadır.

Bugün Kürdistan devriminin gelişim temposu esas alınarak, her bölgede ve her alanda bu tempoya uygun olan ve örgütle­nilip mücadele yürütülen zeminin koşullarını da dikkate alan, buna göre fethedici yaratıcılığı sürekli gösteren yani çok karmaşık olan toplumsal ve siyasal koşullara çok çeşitli yöntemlerle cevap ver­mesini bilen bir devrimcilik ge­reklidir. Militan yapı, içinde faa­liyet yürüteceği alan neresi ve sayısal durumlar ne olursa olsun, bunları dikkate alan bir hesaplaş­mayla bulunduğu zeminde azami devrimci gelişmeyi çıkarmasını bilmelidir.

SÜREÇ AZİM VE ÇABAYLA ÇOK ŞEYİN BAŞARILMASINI MÜMKÜN KILMAKTADIR

Artık, girilen süreçte atıl, geliş­tirmeyen, koşulları ve çeşitli ba­haneleri ileri sürerek hareket etmeyle sürecin gerektirdiği geliş­melerin çok gerisinde kalınaca­ğının ve bunun da kabul edi­lemeyeceğinin bilinmesi gerek­mektedir. Girilen süreç, azim ve çabayla çok şeyin başarılmasını mümkün kılmaktadır. Bu aşa­mada yetkinleşen Parti gücümü­zün siyasal etkisi, örgütsel gücü ve bir yığın donanımı bulun­maktadır. Bunları esas alan bir devrimciliğin çok iş becerebile­ceği ve birçok gelişmeye yol açacağı açıktır.

İlk zindan şehitlerimizden olan Mazlum Doğan yoldaşın şahadetine ilişkin yaptığımız değerlendirmede, “direnişe giden yolda bir köprü olmuştur” dedik. Bu şahadette şüphesiz çok şey gizlidir ve başta zinden direnişçiliğinde ülkeye daha yakın ve daha sıkı bir biçimde yönelme kararlılığı, sonuçları gizlidir. Mazlumlar, Kemaller, Ferhatlar büyük direnişe bu anıya bağlılıkla yönelmişlerdir.

HER BİRİSİ ANISINA ROMAN YAZILACAK ŞEHİTLERDİR

Mahsum Korkmaz’ın şahadeti de bir dönüm noktasıdır. Biz bu şehidimizin anısına yaptığımız değerlendirmede, “gerekirse 50 kişilik birlikler halinde silahlı mücadeleyi Botan’da tırmandırmaktır” dedik. Ve gerçekten şahadet yılında bu güce ulaşmayı mümkün kılan çabalara giriştik. Ve gerçekleştirdik. Mehmet Karasungur’un şahadetini ise birlik gerekçesi yaptık. Bu şehitler halkımızın kilometre taşları oluyorlar. Ve her halkayı, diğer halkaya bağlayan temel halka rolünü oynuyorlar. Şüphesiz diğer birçok şehidimizde var. Gerçekten her birisinin anısına bir abide dikilmesini, bir roman yazılmasını mümkün kılacak zenginlikte şehitlerdir. Biz en büyük borcumuzun onların temel amacı olan mücadeleyi kesintisiz sürdürmeyi bildik.

Genel şehitler halkasına böyle bir bağlılıkla tekrar anlam verirken, yine temel halkalar içinde diğer tüm şehitlerin her birisinin bir halka özelliğini sıkı sıkıya dokumamız gerektiğini, bu sonucun çıkarılması gerektiğini önemle belirtiyoruz. Şehidin verildiği zemin, zaman ne anlam ifade ediyor? Yaşamıyla ne katmıştır bize? Döneme ne katmıştır? Çevresine ne katmıştır? Son sözü nedir? Partiye, Önderlik Gerçeği’ne bağlılık nedir? Bütün bunları iyi koymayı bir görev olarak bellemek, hepimizin borcudur. Biz bu borcu sınırlı olarak yerine getirmeye çalışıyoruz.

Bunlar sadece PKK tarihinin, dolayısıyla PKK’yi geliştirmenin şehitleri değil, Kürdistan halkını var etmenin ve hatta son yıllarda Türkiye halkı içinde, giderek Ortadoğu halkları içinde bir baş belası olan iğrenç bir faşizmin halklar düşmanı bir karşıdevrim ileri karakolunun işlemez duruma getirilmesinde ve böylelikle Ortadoğu halklarının özgürlüğünün en sağlam teminatlarıdırlar.

Kahramanlık tanımı PKK edebiyatında yeterince yapılmıştır, yine şehitlik tanımı büyük bir açıklıkla yapılmıştır. Bunları tekrarlamayacağız. PKK’nin büyük çıkışı, bu anlatımlar ve tanım gereği kahramancadır. Nitekim çok sayıda kahramanın çıkışı da bunun açık bir ispatıdır.

PKK’den esinlenmiş sıradan bir insan bile bir çırpıda kahraman olabiliyorsa bunun nedeni, PKK özünün kahramanca bir temelde başlatılmış olmasındandır. Eylemin kendisi başlarken kahramancadır, sonuca giderken de kahramancadır, şahadete giderken de tamı tamına kahramancadır. Binlerce örnek bunun böyle olduğunu dosta-düşmana göstermiştir.

 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Ulusal Kahramanlık Haftası’na yönelik farklı zamanlarda yaptığı değerlendirmelerden derlenmiştir.