’Arada’ kalmış bir dil

’Ulusal Yarışma’da gösterilen yönetmen Ali Kemal Çınar’ın yeni filmi Di Navberê De (Arada), anadili yarım kalmış Osman’ın hayatındaki zorlukları ve sıkışmışlığını anlatıyor.

Geçtiğimiz Pazar günü açılışını yapan ’Ulusal Yarışma’nın ilk filmi, bir Kürt süper kahramanı anlattığı Gênco ile dikkatleri üzerine çeken Ali Kemal Çınar’ın Di Navberê De (Arada) filmiydi.

Antalya Film Festivali’de Reyan Tuvi’nin ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ adlı belgeseline sansür uygulamasından sonra başlayan süreç, ’ulusal yarışma’ bölümünün kaldırılmasıyla iyice alevlendi. AKP’li Belediye Başkanı Menderes Türel’in festival üzerindeki iktidar baskısını her geçen gün daha fazla hissettirmesi, yönetmenler ile sinema sektörünün sansüre karşı birleşmesine ve alternatif bir program hazırlamasına neden oldu. Antalya Film Festivali’nin uluslararası olması üzerine İstanbul’da bir grup yönetmen ve yapımcının oluşturduğu ’Ulusal Yarışma’ ikinci yılına girdi.

ARADA İLE AÇILDI

’Ulusal Yarışma’nın Pazar günkü açılış filmi, Ali Kemal Çınar’ın Di Navberê De filmiydi. Daha önce Adana Altın Koza’da da gösterilen Di Navberê De anadil meselesini anlatıyor. Osman, anadili Kürtçeyi konuşamayıp anlayan, sonradan öğrendiği Türkçeyi de anlayamayıp konuşan birisidir. Bu enteresan özelliği yüzünden yaşamında da aksaklıklar olmaktadır. Örneğin bir iş yaparken başka bir işe odaklanamaz. Araba tamiri yapan Osman, o sırada sorular soran müşterisine cevap veremez. Kahve içmeye gittiği biriyle hem sohbet edip hem de kahvesini içemez. Araba kullanırken soruları yanıtlamak için her defasında arabayı yol kenarına çekmek durumundadır.

Osman’ın içine düştüğü bu durum, yalnızlaşmasına, hatta sosyal hayattan yalıtılmasına sebep olur. Evlenmek istemekte ama görüştüğü kadınlarla hep bu özelliği yüzünden anlaşamamaktadır. Sabah akşam neredeyse çalışırken gördüğümüz Osman’ın çevresi ise annesi, babası ve iş arkadaşından ibaret olmaya başlar. Her ne kadar ‘Zamanla alışıyorsun’ dese de çevresindekilerin de tek tek gitmesi üzerine artık bunun bir sorun olduğu kanaatine varır. Bir müşterisinin Kürtçe ders için kendisini çağırmasıyla bu sorunun üzerine gitmeye karar verir.

ANADİLİN YARIM KALMASI

Osman’ın gitti kurs, ücretsiz bir dil kurumudur; kendisi gibi dil problemi yaşayan başkaları da vardır. Kürtçe anladığı halde konuşamayan, sadece başkalarının kulağına fısıldayan bir genç; Roboskî’den geldiğinde 5 dil bilen ama burada sadece Türkçe dayatıldığı için komut verilmeden diğer dilleri konuşamayan bir diğer genç ile Türkçe-Kürtçeyi ayıramayan bir başkası. Kurum hepsinin bu haline çözüm bulmaya çalışır. Çünkü asıl mesele anadilin yarım kalmasıdır.

Ali Kemal Çınar’ın Amed’de çektiği Di Navberê De de tıpkı Gênco gibi kara mizahı epey bol bir film. Dil sorununu, dahası Kürt sorununu basit ve gündelik yaşam içerisinden anlatıyor. Ajitasyona kaçmaksızın ya da başka bir tabirle fazlasıyla acıya bulamaksızın anadilin (hangi dil olursa olsun) bir yaşam şekli olduğunu vurguluyor. Basit ihtiyaçların ve gündelik yaşamın kopmaz bir bağı olduğunu da...

KATLİAMDAN BİLE BETERDİ

Film sonrası söyleşide, Osman’ın yaşadığı duruma pek çok örnek verildi. Herkes kendi anadil problemini dile getirdi. Makedon göçmeni bir izleyici, “Evde annemler Makedonca konuşuyor. Anlıyorum ama Türkçe cevap veriyorum” dedi. Bir başka izleyiciden gelen yorum ise sorunun farklı boyutunu anlatıyor: “Bu ülkede tek kelime Türkçe bilmeyen analar, tek kelime Kürtçe bilmeyen çocuklar yetiştirdi. Bu birçok katliamdan bile daha beterdi.”

Filmde anadil üzerine kendisinden alıntı yapılan Rumen yazar E. M. Cioran’ın Fransa’ya yerleştikten sonra dil üzerine anlattıkları ise hem Osman’ın hem de nicelerinin yaşadığı durumu özetliyor: “Dil değiştirerek geçmişi de tasfiye etmiş oldum: Bütünüyle yaşam değiştirdim. Şimdi bile hiçbir şeye bağlı olmayan, köksüz, bir sera diliyle yazıyormuşum gibi geliyor.”