Londra Kürt Film Festivali’nde Kürdistan hikayeleri…
Londra Kürt Film Festivali (LKFF), bu yıl 14’üncü kez sinemaseverleri Kürdistan’ın dört bir yanından gelen hikâyelerle buluşturdu.
Londra Kürt Film Festivali (LKFF), bu yıl 14’üncü kez sinemaseverleri Kürdistan’ın dört bir yanından gelen hikâyelerle buluşturdu.
Festival, Kürt halkının tarihine, trajedilerine, direnişine ve kültürel zenginliğine beyazperde aracılığıyla tanıklık edilmesini sağladı.
Bu yılki teması “Dîsa Govend” (Yine Halay) olan festival, sadece acıları değil, umudu, mücadeleyi ve yaşamı da sahneye taşıdı.
BEYAZ PERDEDE KÜRDİSTAN
Festivalin açılışı, yönetmen Hîşham Zaman’ın “Mutlu Bir Gün” filmiyle yapıldı. Norveç’te bir mülteci kampında geçen trajik bir sonla biten film, izleyiciyi daha ilk andan itibaren Kürdistan’dan göç etmiş hayatların kırılganlığıyla yüzleştirdi.
Genç yönetmen Bilal Korkut’un “Bîrahane” filmi, Kürt şair Arjen Ari’nin şiirselliğiyle örülmüş melankolik bir atmosferde, bir Amerikalı Kürdolog ile Kürt halkının hafızasında sıkışmış karakterler arasında geçen çarpıcı diyaloglarla dikkat çekti. Film, kaçınılmaz bir trajediyle son bulsa da izleyiciyi derin bir içsel yolculuğa çıkardı.
TOPLUMSAL BELLEĞE DOKUNAN ANLATILAR
Mediha Güzelgün’ün “Üçüncü Gurbet” adlı belgesel-kurmaca filmi, Maraş Katliamı’na tanıklık eden kadınların hafızalarını merkezine alırken, Özkan Küçük’ün “Rojbaş” adlı yapımı ise Kürt tiyatrosunun geçmişten bugüne baskılar karşısındaki direnişini sahneye taşıdı. Filmde yer alan tiyatro sanatçısı Kemal Ulusoy, bu direnişin Kürt halkının gerçekliğinin bir yansıması olduğunu vurguladı.
Ayşe Polat’ın “Kör Nokta” filmi, faili meçhul cinayetler üzerinden Türkiye’nin karanlık yakın tarihine ayna tutarken; “Ada” ve “Oğlum” gibi kısa filmler ekolojik krizden muhafazakâr aile yapısına dek uzanan sosyal yaralara temas etti. “Güneşe Yakın Bir Ev” adlı kısa film ise DAİŞ saldırılarına direnen bir Kürt terzinin hikâyesiyle, acı ve umut ikilemini beyaz perdeye taşıdı.
KADIN DİRENİŞİ VE DAİŞ’E KARŞI MÜCADELE
Festivalde kadın hikâyeleri ön plandaydı. Binevşa Berivan’ın “Bakire ve Çocuk” filmi, Êzîdî bir kadının Brüksel’de DAİŞ’li tecavüzcüsüyle yüzleşmesini anlatırken, Kawa Akrewi’nin “Suriye’nin Tik Tak Eden Zaman Bombası” adlı belgeseli, Rojava’daki kamplarda tutulan on binlerce DAİŞ üyesiyle yaşanan güvenlik riskine dikkat çekti.
Soleen Yusef’in yönettiği “Kazananlar” filmi, Rojava’dan Almanya’ya göç eden genç Mona’nın futbol aracılığıyla yeni bir hayata tutunma mücadelesini işlerken, aynı zamanda YPJ'de savaşmış bir aile üyesinden ilham alarak direnişin bireysel boyutlarını ortaya koydu.
GERÇEK HİKAYELERLE YÜZLEŞMEK
Reber Dosky’nin “Güneşin Kızları” adlı belgeseli, DAİŞ tarafından kaçırılan Êzîdî kadınların rehabilitasyon sürecini aktarırken, izleyiciler arasında yer alan ve hikâyenin gerçek kahramanlarından Sarab Nayif’in sahneye çıkarak yaşadıklarını paylaşması, salonda duygusal anlar yaşattı.
Festival boyunca düzenlenen söyleşilerde yönetmenler, oyuncular ve izleyiciler Kürt sinemasının geleceğini, üretim zorluklarını ve sanatın politikayla kesiştiği noktaları tartıştı. 58 filmin gösterildiği festival, Kürt sinemasının geldiği noktayı da gözler önüne serdi.
‘KÜRT SİNEMASI DİRENİŞLE BÜYÜDÜ’
Festivalde konuşan Kürt siyasetçi Osman Baydemir, “Bu festival bir halkın hafızasının, direnişinin beyaz perdeye yansımasıdır.” dedi.
Sinema yazarı Seray Genç ise özellikle “Üçüncü Gurbet” filmine dikkat çekerek, Mereş diasporasının belleğinde güçlü bir iz bırakacağını ifade etti.
LKFF Program Direktörü Şehriban Suyur, bu yıl kadın yönetmenlerin festivalde daha fazla yer bulduğunu, Kürdistan’ın dört parçasından ve diasporadan gelen hikâyelere önem verdiklerini belirtti.
Yönetmen Soleen Yusef ise, “Kürt sinemacıların birlikte yol yürümesinin çok önemli” olduğunu belirterek, “Bu festivaller Kürt sinemasının kurumsallaşması açısından büyük bir adım,” diye konuştu.
Uzun yıllar LKFF’nin gerçekleşmesinde emek veren Kürt gazeteci ve eğitimci Alaaddin Sinayiç, "Yapılan tüm filmler küçük bütçelerle büyük değerler yaratmaya çalışıyorlar. Fakat artık Kürt sinemasını daha da büyütüp geliştirmemiz gerekiyor. " ifadelerini kulandı.
‘SİNEMADA KANAYAN YERİ GÖSTERİYORUZ’
Festivalde filmi gösterilen yönetmenlerden Bilal Korkut, Kürt sinemasının acıya odaklanmasına dair eleştirileri yanıtladı: “Bizim halkımızın gerçekliği ne ise filmi de onu yansıtıyor. Kanayan yeriniz neresi ise siz orayı göstermek istersiniz. Ne zaman bu kanayan yara durar ise o zaman biz daha keyifli eğlenceli filmlere yöneliriz.”