42. yıl ve zindan gerçeği

Kav: Özgürlük Hareketi, 42. yılına bu büyük mücadele ve büyük emekle ama aynı zamanda yüzlerce tutsağın canıyla girmiştir. On binler hala Özgürlük Hareketi’nin tarihini zindanlarda yazmaya devam ediyor.

41 yıl sonra 41 yıl öncesini düşünmek, yoğunlaşmak ve anlatmak veya yazmak belki imkansız değildir ama zordur. Önemli olan da zoru yazmaktır. Zor olan, 41 yıl önce herhangi bir hikâyeyi anlatmak değil, Kürdistan tarihini yeniden yazan ve giderek bir anlamda halklar tarihini ele alan bir hareketi anlatmak ve onun önderliğini yazmaktır.

“Nereden başlamalı” sorusuna bile insanı oldukça zorluyor. Zira anlatılan tarihtir, bir asrın dolu dolu yaşanmasıdır; 41 yıl boyunca kesintisiz ve sınırsız bir kavganın en derin ve en yoğunlaşmış halidir. Önderliğin etrafında kenetlenen seçkin bir grubun nefes nefese yürüyüşünün, zaferle taçlanmasına doğru giden yolun en keskin kavşağında anlatılmasıdır. Özgürlük adına ilk sözünü söyleyen bir önderin, sözüne sadık kalma gerçeğidir.

ÖZGÜRLÜK HAREKETİ’NİN FARKI

Özgürlük Hareketi bitmeyen bir roman olduğu kesindir. Öyle anlaşılıyor ki bitmeyecek. Ciltler de yazılsa sonu olmayacak, çünkü toplumlar var oldukça, insanlar yaşamını sürdürdükçe onun felsefesi, ahlaki-politik duruşu, komünal ve ortak yaşam biçimine ilişkin inşa ettiği düşüncesi de var olmaya devam edecek. Özgürlük Hareketi şimdiye kadarki partilerden çok farklı bir parti olarak inşa edildi. Onlardan etkilendi, ancak hiçbir zaman onlar gibi olmadı; devrime, felsefeye, yaşama, kadına ve diğer tüm alanlarda hep farklı biçimde ele aldı. Kenedine özgü, kendi üslubuna, bakış açısına uygun çalışma tarzıyla hem süreci değerlendirdi hem gelişmeleri izledi hem de ideolojik yapılanmasını bu eksende geliştirdi. Farklı olmak için farklı davranmadı, farklı düşündüğü için farklı bir gelişme seyrini izledi. İdeolojik ve düşünsel tezlerini başka bir yerden getirmedi, herhangi bir “usta”dan da almadı, tamamen kendisi yarattı. Her şeyini oluşturdu; felsefesini, teorisini, ideolojisini, edebiyat ve sanatını bizzat kendisi yarattı. Deyim yerindeyse her şeyini sıfırdan başlattı, bir anlamda yoktan var etti, var ettiğini yeniden yeniden yaratarak toplumsal bir sisteme kavuşturdu.

Bu kadar hızlı yol almasının nedeni de bundandı. Kürdistan’ı analiz etti, Kürtleri ve Kürtlerin yaşadığı toplumu tarihsel süreç içerisinde izledi. Direnişleri ve ihanet damarını ele aldı, olumlu ve olumsuz yanları okudu ve tüm bunlardan hareketle her şeyi çözümleme süzgecinden geçirerek belli sonuçlara ulaştı. Uygarlıkları, toplumları, sınıflı toplumları ve devletli tarihi yorumladı, sonuçta kendine özgü teorik tezlere ulaşarak kendi ideolojisini yarattı.

ÜTOPYAYI GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRDÜ

Başkan Abdullah Öcalan bunlarla da yetinmedi, kadını sömürge bir ulus gibi değerlendirdi. “Toplumlar özgür olmadan kadınlar özgür olamaz” tezine karşı “kadınlar özgür olmadan toplumlar özgür olmaz” tezini geliştirdi. “Kadın önce erkekten kopacak, ondan ayrı kalacak, onlardan farklı kendi siyasi, ideolojik, örgütsel ve savunma gücüne dayanan kendi örgütlerini kuracak, kimseye dayanmadan kendi kendini yönetecek” dedi ve bu temelde büyük bir kadın iradesini açığa çıkarttı. Hiç kimsenin hesaplamadığı, ele alma gereğini duymadığı, fazla yoğunlaşma gereğini duymadığı Amazon denilen ütopik anlatımı olan kadın eksenli toplumu Kürdistan’da somut bir olgu haline getirdi. Ütopyayı gerçeğe dönüştürdü. Amazonları anlamak ve ne olduğunu bilmek için yüzlerce ütopik kitap okumaya, yine ütopyaya dayalı filmleri izlemeye gerek yoktur. Bunu öğrenmek, yani kadın iradesini görmek, kadının toplumsal bir güce dönüştüğünü anlamak için Kuzey Kürdistan’a, Rojava’ya gitmek yeterlidir. Tarihte anlatılan ne kadar toplumsal gerçekliğe dayalı hikayeler varsa bunların tümü bugün somut bir olgu haline gelmiştir.

Özgürlük Hareketi büyük bir gerilla ordusunun yanında yenilmez bir kadın ordulaşmasını da yaratmıştır.

AHLAKİ, POLİTİK VE SOSYAL DEVRİM

Kürdistan’da büyük bir ahlaki, politik ve sosyal devrim de gerçekleştirmiştir. Demokratik devrimin temellerini atmakla yetinmem aynı zamanda toplumsal bir alt üst oluşu da yaratmıştır. Kürdistan'da yanlış giden her şeye müdahale etmiş, toplumun tüm dinamikleri harekete geçirmiş, düşman adına var olan tüm kurumları derin bir analizden geçirmiş, Kürdistan'da ekilen ihanet tohumunu kurutmak için direniş ve yurtseverlik bilincinin gelişmesi için deyim yerindeyse ne gerekiyorsa yapmıştır. Düşman adına yapılan siyasete, tarih bilincini çarpıtan anlayışlara, ortaya çıkan yanlış toplumsal ve sosyal yapıya dönük doğru bir eleştiri bakış açısıyla yeni bir sosyoloji bilimini geliştirmiştir. Olmazsa olmaz olarak gördüğün direniş ve zor kavramları yeniden ele alıp kendi felsefesinden süzerek yeniden anlam kazandırmıştır.

TARİHİ YAPMA SORUMLULUĞU

Özgürlük Hareketi tarihe de farklı baktığı gibi tarihi yapma sorumluluğunu da üstlenmiştir. Hem eleştirmiş hem yapmıştır hem yıkmış hem inşa etmiştir hem geçmişe bakarak sorunları ele almıştır hem yarının sorunlarını çözme konusunda da ciddi düzeyde perspektifler geliştirmiştir.

Özgürlük Hareketi zindan kavramına da yeni anlamlar biçimdir. Hem kavramsal olarak farklı ele almıştır hem de işlevsel olarak değişik biçimde değerlendirme yapmıştır. Zindanları sadece tutsak edilme değil, ayın zamanda doğru bir işleve kavuşturulması durumunda büyük bir özgürlük alanına dönüşebileceği gerçeği de açığa çıkartmıştır. Zindanlar aynı zamanda büyük bir mücadele ve düşmana darbe vurma alanları olarak da ele almıştır.

Bu genel bakışla Özürlük Hareketi'nin zindan cephesindeki rolünü ve zindana atfettiği işlevi anlatsak zindan cephesi daha doğru anlaşılabilir.

ZİNDANLARDA ÖZGÜRLÜK HAREKETİ

Özgürlük Hareketi daha yeni yeni kendi tarihini, halkını ve pratiğini yazmaya başladığı yıllarda zindan cephesi ile tanışır. Zindanlar mücadelenin, kavga ve yeni tarihin taşlarını döşemenin zorunlu gereği olarak gündemine oturmuştu. Mücadele ve kavga varsa, yeni toplumu yaratma duruşu söz konusuysa o zaman doğal olarak zindanlar da olacaktır. Özgürlük Hareketi bu gerçeği teorik olarak biliyordu. Bunu hem diğer devrim tarihlerinden hem de Kürdistan tarihinden biliyordu. Özellikle Vietnam zindanlarında yapılan uygulama ve yaşanan direnişleri de okuyarak bir biçimde öğrenmişti. Belki ete-kemiğe bürünmüş bir zindan düşüncesi ve bilgisi yoktu ama kısıtlı bazı bilgiler temelinde Türkiye devrimci hareketinin zindan tarihine ilişkin de belli bir yoğunlaşması vardı. Daha da önemlisi Başkan Abdullah Öcalan'ın altı aylık bir zindan süreci de vardı. Yine daha grup aşamasındayken Kemal Pir'in de Ankara'da kısa süreli bir zindan pratiği bulunuyordu. Ancak tüm bunlara rağmen yerli yerine oturmuş bir zindan tarihi bilinci ve onun düşünsel hali yoktu. Parçalıydı ve genellemeydi. Ancak tüm alanlarda olduğu gibi zindanda mücadele etme ve onu ete-kemiğe büründürme pratiği daha çok 12 Eylül darbesiyle birlikte başladı. Hayri Durmuş ve Mazlum Doğan’ın zindana düşmeleri, ardından Kemal Pir’in yakalanması ve bu dönemde binleri aşan kadronun zindanlara alınmasıyla birlikte başlayan bir süreç olmuştur.

12 EYLÜL DARBESİ VE ZİNDAN

Kürdistan Özgürlük Hareketi, 12 Eylül darbesinden hemen sonra dışarıda geri çekilmeyi yaşarken, başta Diyarbakır 5 No’lu’da bulunan tutsaklar olmak üzere tüm zindanlar kesintisiz olarak mücadeleyi sürdürür. Her zorluğa katlanılarak, faşizmin zindanlarında siyasal anlamda zafer kazanmasına, kendi irade ve otoritesini kurumlaştırmasına izin verilmez. Bu, Kürdistan tarihinde bir ilkti; zira Kürdistan tarihinde ihanet ilk kez kaybetmişti ve direniş tasfiye edilememişti. Kürt halkını hep arkadan hançerleyen ihanet olgusu bu kez mekanda, yani zindanda yerle bir edilir. Böylece direnen tutsaklar şahsında Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin onuru korunarak, ihanete ve geleneksel kişiliğe karşı yeni insan büyük bir azimle geliştirilir.

DİRENİŞ DÖRT DUVAR ARASINDA KALMADI

Zindanlardaki direniş ve eylemler silsilesi bir avuç tutsağın şahsında, bir halkın özgürlük ütopyasını yükseltebilen ve giderek insanlığı etkileyen özellikteydi. Elbette ki bu direniş, çetin kavgalar, büyük kahramanlıklar dört duvar arasında, demir parmaklıklar gerisinde kalmaz; partiden halka, politik güçten örgütsel duruşa, eylemsel güce ve topluca da Newroz’a, buradan da özgür halk iradesine dönüşür. Her direniş yeni güçlerin kazanılmasına, her eylem yüzlerce katılıma ve yeni kanalların açılmasına vesile olur.

KÜRT HALKINI TEREDDÜTSÜZ TEMSİL

Diyarbakır Zindanı, faşizmin zifiri karanlığa boğdurduğu o ‘yaman yıllar’da politik bir merkez konumuna yükselir, devrimsel gelişmeyi olağanüstü hızlandırır, görkemli direnişiyle çeşitli sınıf ve ara güçleri özgürlük saflarına yönlendirme gücünü gösterir. Generallerin; “başka çareniz yok, teslim olmak zorundasınız. Şahin Dönmez ile Yıldırım Merkit’in çizgisine geleceksiniz” demelerine karşılık tutsaklar, “özgürlükten vazgeçmeyiz. Kurtuluş çizgisine inanıyoruz. Dar günde, hareketimize, halkımıza sırt çevirmeyiz” diyerek, Kürt halkını bu zeminde de hiçbir ikirciğe kapılmadan, tereddütsüz temsil etmeyi başarır. Bu yüzden bu direnişler halkın gözünde ve gönlünde hala görkemli ve kutsaldır. Kürt halkının kutsal dağ direnişini tetikleyen, ona ruh ve derin bilinç katan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu, Dörtler’in Direnişi, Eylül ve Ocak İsyanı ile bir bütün olarak sürece ışık tutan Mazlum Doğan’ın Newroz’da gerçekleştirdiği büyük fedai eylemi olduğu tartışılmazdır...

Tutsaklar, Diyarbakır Zindanı’nda doğruyu temsil etmiş, ortaya çıkarttıkları görkemli direnişle ihanet çizgisini netleştirmiş, Kürt’ün gerçek rengini açığa çıkartmıştır. Bu görkemli direniş aynı zamanda boyun eğmeyen, diz çökmeyen, iradeleri kırılmayan, ruhlarını satmayan, onurlarının zedelenmesine izin vermeyen CESUR YÜREKLİ İNSANLAR’ı yaratmıştır.

MAZLUM DOĞAN’IN BÜYÜKLÜĞÜ

Mazlum Doğan sadece eylemi ve gerçekleştirdiği görkemli direnişi ile değil, muhteşem öngörüsü ve süreci analiz etme duruşu ile de zindanlarda Özgürlük Hareketi’nin tarih yazma konusunda belirleyici bir direniş önderi olmuştur. Mazlum Doğan, hem bir tarih yazıcı, hem eylemci ve hem de büyük bir analizciydi. Bu nedenle her şeyi önceden görüyor, anlıyor ve ona göre konuşup tartışıyordu. Askeri cuntanın zindanlara dönük politikasını da önceden görmüştü: “Cunta bir anlamda bizi, yani partimizi yok etmek ve elde ettiğimiz tüm olanakları ortadan kaldırmak için geldi. Elbette ki geliş nedeni boyutludur, ama bir boyut da biziz. Bu nedenle bizi öyle rahat bırakmaz, bizi ezmek isteyecek, partinin iradesini kırmaya çalışacak, hatta bizi teker teker kendine çalıştırmak için bir politika izleyecek…”

TARİH BİZE ÇETİN BİR GÖREV VERDİ

Mazlum Doğan süreci görmüştü, 12 Eylül’ün karakterini incelemiş, askeri darbenin geliş nedenini de kavramıştı. “Ama tabii ki başka bir şey daha var: O bizi ezmek isteyecek, peki biz ne yapacağız?” diyerek devam ediyordu: “Tarih bize bir görev vermiştir, zordur, çetindir, belki bedeli de ağır olacak ama bu tarihin hükmüdür. Onun dışında çıkmayız. Ona uymak onun dediği yapmak görevimizdir. Eğer bu görevi yerine getirirsek işte o zaman gerçek anlamda partiyi yaşatmış oluruz. Şimdiye kadar Kürdistan tarihini hem ihanet boyutunu hem de direniş hattını yazan düşmanlarımız olmuştur. Nasıl yazıldığını biliyoruz. Belki de ilk kez biz kendi tarihimizi yazacağız. Parti, halk ve tarih bizden bunu istiyor…”

Mazlum Doğan, gerçekten de parti tarihini yazdı, Kürdistan halkının kaderini belirleyecek zindan direnişinin en görkemlisinin altına imzasını attı. Büyük fedai eyleminin ışığında bugün Kürdistan halkı kendi özgürlük mücadelesinin tarihini yazıyor. Kuzey, Rojhilat, Güney, Rojava ve dünyanın dört bir yanından akın akın bir ırmak gibi özgürlüğe doğu akan insan seli bu tarihin ta kendisidir. Mazlum Doğan bunu başardı.

KEMAL PİR, TARİH DÜZELTİCİYDİ

Kemal Pir ve Hayri Durmuş, Mazlum Doğan’ın ardından onun yazmış olduğu tarihi çok daha belirgin hale getirdiler. İkisi de zindanlarda Özgürlük Hareketi’nin kimliği olarak hem görüldüler hem de öyle hareket ettiler. Onlar mahkemede, savunmada, düşmanın karşısında, kısacası her yerde ve her koşul altında Özgürlük Hareketi’ydiler. Herkes de onları öyle görüyorlardı. Onlar görüldüğünde, konuştuklarında, oturup kalktıklarında Özgürlük Hareketi olarak anlaşılıyor ve böyle algılanıyorlardı.

Kemal Pir o muhteşem ve büyük eyleminden önce “bu kez Kürdistan halkının ve Türkiye gerçeğini biz yazmalıyız. Cunta daha önce yazılan tarihi çok daha çarpıtarak yazacak ve yanlış-yalana dayanan egemenlerin tarihine yeni yalanlar eklemiş olacaktır. Bunu gayet iyi biliyoruz. Şimdi biz burada, bu zindanda bunu düzeltme, daha doğrusu gerçekleri yazma şansımız vardır, fırsat doğmuştur. Eğer cuntaya karşı direnir ve ona boyun eğmesek kesinlikle doğru tarihi yazma görevi biz üstlenmiş olacağız” diyerek sürecin analizini yapmıştır. “Kendimizi ezdirmemeli, tarihin akışını değiştirmeliyiz” diyen Kemal Pir olmuştur. Kemal Pir, bir Karadenizli olarak hep gerçekleri söylemiş ve hep bu gerçeklerine göre konuşmuş ama aynı zamanda bunu pratikte de sergilemiştir. “Özgürlük Hareketi Kürt halkının bir umudu olarak doğdu ama Türkiye halkları ve hatta giderek ilerde Ortadoğu halkları için de bir umut haline gelecektir. Abdullah arkadaşa güveniyorum, Özgürlük Hareketi herkesin, her halkın partisidir” diyerek partinin gerçek ve doğru olan kimliğini ta o dönemde dile getirmiştir. Demek ki Özgürlük Hareketi şimdi Türkiye ve Ortadoğu halklarının partisi olmamıştır, inşa edildiği zaman halkların partisi olarak inşa edilmiştir. Belki o zaman bu vurgular çok belirgin değildi ama özü ve cevheri buydu. Aslında Kemal Pir bu gerçeği mahkemede çok açık ve net bir biçimde dile getirmişti. Mahkeme heyetinin, “Kemal Sen Türk’sün bunların içinde ne işin var” sorusuna Kemal Pir şu cevabı vermiştir: “Evet, öyle ama ben Türkiye halklarının kurtuluşunu Özgürlük Hareketi’nden görüyorum. Çünkü Kürt halkı kurtulmadan Türkiye halkı da kurtulamaz. Yani Türkiye halkının kurtuluşu Kürdistan halkının kurtuluşundan geçmektedir. Bu nedenle Özgürlük Hareketi’nin saflarındayım…”

HAYRİ DURMUŞ, ÖZGÜRLÜK HAREKETİ’YDİ

İşte bundan 41 bir yıl önce kurulan Özgürlük Hareketi budur. İdeolojisi, teorik tezleri, kurguladığı sistem ve tasarladığı yaşam tarzıyla herkesten her şeyden farklı bir parti olduğu kesindir. Bu kesinlik zindandan da anlam bulmuştur. Eylem, düşünce, tarz ve onun önderlerinin duruşuyla çok daha somut olarak anlam bulmuştur. Hayri Durmuş, Özgürlük Hareketi’nin önde gelen bir ismidir. Onun kimliği ile Özgürlük Hareketi’nin kimliği bir anlamda aynılaşmıştı. Tıpkı Kemal Pir ve Mazlum Doğan gibi. Hayri Durmuş bir şey dediğinde, “parti şunu demiştir” denilirdi. Bu anlamda tartışılmaz, kuşku duyulmaz, tereddüt edilmezdi.

Hayri Durmuş, zindanda Özgürlük Hareketi’ni temsil eden önder bir kişilikti. Bu nedenle söylediği her şey parti tarihi olarak söylenmiş ve böyle kayıtlara geçilmiştir. Düşmanı da aynı biçimde ona yaklaşım göstermiştir. “Sen bu partinin merkez komitesinde yer almışsın, dolayısıyla her şeyden sorumlusun” diyen mahkeme heyetine şu yanıtı vermiştir: “Doğru, merkez komitesinde yer alan birisi olarak PKK sorulusuyum ve partimin resmi olarak üstlendiği tüm eylem ve etkinliklerden birinci derecede sorumluyum. Zaten savunmamı da bu temelde yapıyorum. Hiç tereddüt etmeden beni bu sıfatla değerlendirin.”

Özgürlük Hareketi’nin zindan tarihini, direniş ve düşman karşısındaki dik duruşunu yazanlardan birisi olan Hayri Durmuş, en ağır yükü omuzlarında taşımıştır. Mahkemede muhteşem bir savunmayla Kürt düşmanlarını sanık kürsüsünde yargılamıştır, işkence gören arkadaşlarının dramlarını mahkeme salonunda haykırmıştır, Kürt düşmanları ve cellatlarla birleşen itirafçı-hainlerle mahkeme salonunda adeta düelloya girerek partiyi savunmuştur. Tüm mahkeme duruşmalarına giderek Kürdistan kurtuluş mücadelesi ve partinin temel ilkelerini haykırmıştır. Kürdistan kurtuluş mücadelesi ancak devrimci ilkeler temelinde ve devrimci bir partinin kurallarıyla hedefine ulaşır demiş ve bunu yapacak tek partinin Özgürlük Hareketi olduğunu belirtmiştir.

ZİNDAN DİRENİŞİNİN BELİRLEYİCİLİĞİ

Özgürlük Hareketi zindanda oluşmadı ama zindanda büyüdü, ortaya koyduğu eylemler, cuntaya karşı geliştirdiği direniş, teslim olmama ve teslimiyeti zindanda mahkûm etme duruşuyla tarihe damgasını vurdu. Birçok devrim tarihinde zindan süreçleri olmuştur ama hiçbir devrimde zindanlar Kürdistan devriminde bu kadar büyük bir rol oynamamıştır. Hayri Durmuş, “Kürdistan Vietnamlaşıyor, bu insanların çığlıklarını unutmayın” dedi ama zindanlarda diğer ülkelerden çok daha fazla acı ve çok daha fazla direnişin olacağını da vurguladı. 1980 ile 1984 yılları arasında zindanlar, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde belirleyici bir rol oynamıştır. Bu dönemde Özgürlük Hareketi Ortadoğu’ya çekilmiştir, ülkede, yani Kürdistan’da bir tek yaprak bile kıpırdamayacak kadar sessizliğe gömüldüğü yıllar olmuştur. Bu süreçte zindanlar ve özellikle Diyarbakır Zindanı devreye girerek mücadelenin bayrağını dalgalandırmıştır. Direniş burada kesintisiz ve sınırsız bir biçimde devam etmiştir. Burada parti adına konuşulmuş, tartışılmış, direnilmiş, mahkemelerde savunmalar yapılmış ve tarihin seyrini değiştirecek eylemler konulmuştur. Mazlum Doğan’ın, Dörtler’in ve 14 Temmuz fedai eylemleri bu süreçteki mücadeleyi derinleştiren önemli eylemler olmuştur.

Cuntanın şeflerinin, “herkesi teslim adlım, artık her şey bitti, başarıya ulaştık, tüm örgütlerin belini kırdık” dediği bir zamanda, tutsaklar “hayır, her şey bitmedi, hiçbir şeyi başaramadınız, dışarıda belki darbe vurdunuz, bazı hareketleri tasfiye ettiniz ama zindanlarda direneceğiz, partimizi burada temsil edeceğiz” diyerek büyük zindan direnişini geliştirmişlerdir. Bu anlamda zindan direnişi Özgürlük Hareketi’nin tarihinde büyük bir yeri vardır. Teslimiyete, ihanete, kaçkınlık ve orta yolculuğa karşı da büyük bir mücadele alanı olmuştur. Bu mücadele zindanla sınırlı kalmamış, oradan Newrozlara, Newrozlardan Ortadoğu’nun labirentlerine, oradan da dağlara taşınmıştır.

Özgürlük Hareketi 42. yılına bu büyük mücadele ve büyük emekle ama aynı zamanda yüzlerce tutsağın canıyla girmiştir. Ali Erek, Ali Çiçek, Akif Yılmaz, Dörtler ve daha niceleri parti tarihinin zindan sürecini kendi bedenleri, can ve kanlarıyla yazmışlardır. Elbette ki zindanlarda mücadele devam ediyor, on binler hala Özgürlük Hareketi’nin tarihini zindanlarda yazmaya devam ediyor. Gerçekten de Özgürlük Hareketi bitmemiş bir romandır.