Çocuklarının yoldaşı Apê Dedo

Üç çocuğu ile birlikte aynı zaman diliminde hapishanede kalan ağır hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’ın ailesi, son 28 yıla sürgünler ve tutsaklıklar sığdırdı.

Amed’in Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı öldürdüğü iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan davanın tek tutuklusu 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan, davanın iddianamesinde olayla ilgisinin bulunmadığı açığa çıkmasına rağmen 25 yıldır hapishanede tutuluyor.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Hapishanesi’nde bulunan ve yoldaşlarının ‘Apê Dedo’su olan ağır hasta tutsak Özkan, sağlık sorunlarının kötüye gitmesi üzerine son iki ayda en az 7 kez hastaneye kaldırıldı. Asker ablukasında ve elleri kelepçeli şekilde hastaneye kaldırılan Apê Dedo’nun görüntüleri, kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı. Apê Dedo, söz konusu görüntülerden sonra tekrar hapishaneye götürülmüş ve sağlık raporu için Elazığ’daki bir hastaneye sevki istenmişti. Ancak yetkili hastanenin Diyarbakır olduğu gerekçesiyle yeniden bulunduğu hapishaneye gönderilmişti.

METROPOLLERE SÜRGÜN

Apê Dedo ve ailesinin hikayesi, Kürdistan’daki her yurtsever ailenin hikayesinden farklı değil. Türk devleti, Bahtiyar Aydın olayını bahane ederek Lice’yi yakmış ve köyleri zorla boşaltmıştı. Dedo’nun ailesi de diğer aileler gibi sürgüne zorlanmıştı. Adana ve sonrasında Mersin’e sürgün olmak zorunda kalan Apê Dedo’nun ailesi, uzun bir süre batı metropollerinin zorlu koşullarında yaşama tutunmaya çalışmışlar. Adana’ya gidişlerinin ikinci ayında kızı Servet, yüzünü dağlara çevirir ve Beritan ismini alır.

BABALARI İLE YOLDAŞ OLDULAR

Altı erkek, 2 kız çocuğu olan Apê Dedo, tutuklanmadan önce Lice’ye bağlı Sisê Köyü’nde yaşıyormuş. Köyde tütün işi yapan Özkan ailesi, evleri Türk devleti tarafından yakıldıktan sonra metropollere sürgün oluyor. Özkan ailesi, büyük kentlerde yaşamanın getirdiği sorumluluk ve zorluklara birer birer maruz kalıyor. Neredeyse daha çocuk yaşlarda olan ailenin bireyleri, çalışarak geçimlerini sağlıyor. Hem sürgün olmanın getirdiği psikoloji hem de ekonomik sorunlar ailenin içerisinde debelendiği en büyük girdap oluyor. Bir şekilde çalışıp kazanarak yaşamlarını idame ettiren Özkan ailesi, aynı zamanda babasızlığın da eksikliğini yaşıyor. Üç erkek çocuğu da Apê Dedo’yu, dışarıda birlikte çok zaman geçirmedikleri için hapishanede tanıyor. Her ne kadar dışarıda bir baba-evlat ilişkileri olmuş olsa da, pekişme alanı hapishanenin dört duvar arası oluyor.

İDAMDAN MÜEBBETE

Adana’ya sürgün olduktan bir yıl sonra çocuklarının yanına giden Apê Dedo, orada bir yıl geçiriyor. Daha sonrasında Mersin’e taşınıyorlar. 2008 yılında ise Apê Dedo’nun ailesi, kendisinin tutuklu bulunduğu Diyarbakır Hapishanesi’ne yakın olabilmek için memleketlerine geri dönüyor. 1996 yılına kadar ailesi ile birlikte Mersin’de yaşayan Apê Dedo, aynı yılın Eylül ayında yakalanıyor. ‘Yargılama’ sürecinin sonucunda idam cezasına çarptırılıyor. Yargıtay’ın iki kez idam cezasını bozması üzerine, yerel mahkeme idamdan vazgeçip Apê Dedo’nun cezasını müebbet olarak belirliyor. Müebbet cezası bu kez Yargıtay tarafından da onaylanıyor. 2000’li yıllardan sonra dönemin rütbeli askerlerinin basında Bahtiyar Aydın cinayeti dahil olmak üzere Lice olaylarının derin devlet güçleri tarafından yapıldığına yönelik demeçleri yer alınca, Apê Dedo’nun suçsuz olduğu kanıtlanmış oldu.

KANITLANMIŞ SUÇSUZLUK, DEVAM EDEN ESARET

Rütbeli askerlerin itirafları üzerine 2014 yılında Apo Dedo’nun dosyası bozulup, yeniden yargılama başlıyor. 7 yıldır devam eden dava bir neticeye varamıyor. Apê Dedo’nun avukatları onun suçsuz olduğunun kanıtlandığını ve tahliyesini talep etmelerine rağmen mahkeme, Apê Dedo’nun dosyasını Lice’nin yakılma davasına bağlayarak tahliyesini engelliyor. Lice davası ise bir sonuca ulaşmadı. Zira mahkeme, yapmış oldukları araştırmalar sonucunda Lice’nin kim/kimler tarafından yakıldığına ilişkin somut bir delile dayanmadıkları ifade ederek, davayı sonuçsuz bıraktı. Dolayısıyla Dedo’nun tahliyesi de hukuksuz bir şekilde gerçekleşmedi.

8 YIL BABASI İLE AYNI KOĞUŞTA KALDI

Bir süre babasıyla aynı hapishanede de kalan Nevzat Özkan, babasının tahliye edilmemesinin nedenini şöyle açıklıyor: “Devlet, onca yıldan sonra ‘Pardon! Bir yanlışlık oldu’ demek istemediği ve Bahtiyar Aydın cinayetini resmiyette üstlenmemek için babamı tahliye etmek istemiyor. Hem Lice olaylarını hem de babamın suçsuz ve hukuksuzca esir alınmasını aydınlatmak istemiyorlar.” Babası ile aynı hapishane ve koğuşta bulunmanın garip bir his olduğunu söylüyor Nevzat Özkan ve ekliyor: “Hapishanedeki arkadaşlar nasıl ise babam da benim için öyle idi. Onun için de öyle idi. Bir baba ve oğuldan ziyade, birer yoldaş gibiydik. Çünkü onunla 8 yıl boyunca aynı odada kaldık.”

‘BABAMIZIN ARDILLARI OLARAK TUTUKLANDIK’

Devlet için Özkan soyadı ‘kriminal’ bir hal almış olmalı ki, aynı aileden ve aynı dönemde 4 kişiyi hapsetmiş. Halen de Apê Dedo ve bir oğlu aynı hapishanede tutuluyor. Diğer bir oğlu ise elektronik kelepçe ile ev hapsinde. Nevzat, devletin aileye yaklaşımını hasımane bir tavır olarak tanımlıyor. Kendisinin tutuklama sürecinin intikam alırcasına olduğunu, aynı dosyadan ve isnatlardan gözaltına alındığı 5 arkadaşının serbest bırakılıp sadece kendisinin tutuklanmasından bile dışa vurduğunu kaydediyor. “Biz üç kardeş de babamızın ardılları olarak tutuklandık” diyor Nevzat.

YOLLARI ARŞINLAYAN ANNE VE ABLA

Apê Dedo’nun tutuklandığı 1996 yılından bu yana ailenin en ağır yüklerini eşi ve en büyük kızı Selma omuzluyor. 25 yıl boyunca hapishane yolları arşınlanıyor. Anne ve Selma, bazı dönemler birbirlerine yüzlerce, binlerce kilometre uzaklıkta olan dört ayrı hapishaneye gidiyor. Gerek yollarda yiten bir ömür gerekse 25 yılın psikolojik ağırlığı, hem anne de hem de Selma’da tarifi imkansız izler bırakıyor. Nevzat, içeride olduğu zamanlarda dışarıdaki aile bireylerinin yüklerini anlayamadığını ancak çıktıktan sonra bunu yaşayarak bilince çıkarabildiğini ifade ediyor. Anne ve ablaları Selma halen de 25 yılın ‘rutinine’ devam ediyor.

HASTALIKLARINA RAĞMEN UMUTLU DOLU

Nevzat, babasının hapishane koşulları ile nasıl başa çıktığını şöyle anlatıyor: “Açıkçası hapishane psikolojisini moral ve motivasyonu yüksek olmayan insanlar çekemezler. Gençler bile bu süreçleri zor atlatabilir iken, babamın heyecanı, morali ve yaşama tutunma çabası en üst aşamada idi. 83 yaşındaki babamın moralinden tüm arkadaşlar güç alıyorlardı. Onlarca kalıcı ve kronik hastalığına rağmen ayakta kalmanın mücadelesini veriyordu. Babamın okuma yazması yok. Diğer tüm arkadaşlar kitap okuma, bir şeyler karalamak ile zamanlarını geçirebilirken, babam genelde sohbetler yaparak zamanını değerlendiriyordu. Hastalıklarından yaşamsal ihtiyaçlarını yerine getiremediği için bizim yardımcı olma isteklerimizi de geri çeviriyordu.”

SON HAYALİ KÖYÜNÜ GÖRMEK

Özellikle son 4-5 yılda hastalıkları ilerleyen Apê Dedo, birden fazla kez kalp krizi geçirmiş ve anjiyo olmuş. Onlarca kronik hastalık, kalp krizleri ve anjiyolar… Tüm bunlara rağmen halen direniyor Apê Dedo. Nevzat, babasının tüm bu rahatsızlıklarına rağmen halen ayakta kalabilmesinin en büyük faktörünün inancı olduğunu söylüyor. Çocukları olarak daha küçük yaşlardan şimdiye kadar babalarının umut ve inanç dolu sözleri ile büyüdüklerini aktarıyor Nevzat. “Babam biz daha küçükken, ilk tutuklandığı yıllarda ve halen de umudunu korudu. Hem Kürt halkının mücadelesine hem de bir gün dışarıya çıkacağına dair umudunu ve inancını asla yitirmedi” diyor Nevzat.

Apê Dedo’nun onlarca yıllık esaretten sonra şayet bir gün tahliye olursa, en büyük hayalinin sürgün edildiği köyünü görmek ve birkaç gün de olsa ailesi ile zaman geçirmek olduğunu söylüyor oğlu Nevzat. O yüzden de aile adına taleplerini tekrarlıyor Nevzat: Babam bari son günleri ailesi ile ve köyünde geçirsin!