Özgürlük hareketinin ilk aldığı belediyelerin öyküsü -II-

Hilvan, Kürdistan özgürlük tarihinde birçok ilklere ev sahipliği yaptı… İlk serhildan burada örgütlendi, ilk kitlesel cenaze töreni burada düzenlendi, ilk silahlı birlikler burada kuruldu, kadınlar ilk kez burada belediye meclis üyesi oldu.

1979 yılında Edip Solmaz’ın Batman’daki belediye başkanlığının yanı sıra 12 Eylül öncesi Kuzey Kürdistan’ın iki kenti daha Kürt hareketlerinin gösterdiği adaylarla yönetiliyordu. 12 Eylül karanlığında Amed’de Mehdi Zana 1978 yılında oyların yüzde 54’nu alarak belediye başkanı seçildi. Aynı şekilde 1979 yılında Ağrı’da da Urfan Alpaslan sömürgeci partiler karşısında ezici bir zafer elde etti.

Mehdi Zana, 12 Eylül askeri cuntasıyla tutuklandı, Amed zindanındaki vahşet günlerini yaşadı, 16 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Urfan Alpaslan ise 12 Eylül sonrası önce Doğu Kürdistan’a, ardından da Lübnan’a gitti. 1988 yılında ise bir grup arkadaşıyla birlikte Hakkari kırsalında kimyasal silahlarla katledildi.

Batman’ın dışında PKK öncülüğündeki Kürt özgürlük hareketi Kürdistan’ın bir küçük ilçesinde daha yerel yönetim tecrübesine sahip olacaktı. 1970’li yılların sonunda nüfusu 20 bin civarında olan Hilvan, 1978 Mayıs ayından başlayarak 12 Eylül karanlığına kadar süren bir direnişle adını yakın Kürdistan tarihine yazdıracaktı.

Hilvan, bir anlamda daha sonraki yıllarda bütün Kürdistan’a yayılacak ilk silahlı eylemlerinde başladığı ilk noktaydı. O günlerde bu küçük kasabada olup-bitenler mücadelenin ilk modelini oluşturacaktı. Hareket, Kürdistan İşçi Partisi olarak tarih sahnesine çıkmasına aylar kala ilk kez silahlı birliklerini Hilvan’da kuracaktı. Bu aynı zamanda hareket için ilk ciddi tehlikelerle dolu zorlu bir sınav da demekti.

İKİ AŞİRETİN BÖLDÜĞÜ İLÇE…

Hilvan kent merkezinin tarihi eskilere dayanmıyor. Bugünkü yerleşim yeri 1820’de Curna Reş adıyla Koçer aşiretler tarafından bir köy olarak kuruldu. Adını köy meydanında bulunan siyah renkli taştan alan bu yerleşim merkezi çevredeki aşiretlerin de gelip yerleşmesiyle büyüdü. 1926 yılında Hilvan ismiyle Urfa ilinin ilçesi statüsünü alan bu merkez stratejik bir geçiş noktası olarak dikkat çekiyor. Urfa ve Amed yolu üzerinde bulunan Hilvan batısında da Adıyaman ile çevrilidir.

Hilvan’da aşiret ve feodal ilişkiler yıllarca güçlüydü. Kentin iki büyük aşireti olan Paydaşlar ve Süleymanlar da devlet yanlısıydı. Paydaşlar içindeki bazı sol görüşlülerden dolayı CHP’yi, Süleymanlar ise Demirel’in partisi Adalet Partisi (AP)’inden yanaydı. Ayrıca MHP’li ülkücü kadrolar başta Urfa merkez olmak üzere Hilvan gibi ilçelerde emniyetten eğitime kadar devletin bütün kurumlarına sızmıştı.

1977’deki yerel seçimlerde Süleymanlar aşiretinin ileri gelenlerinden Mehmet Veysi Bayuk AP’nin listesinden belediye başkanlığını kazandı. Arkasına devletin de imkanlarını alan bu aşiretin üyeleri bölge halkına kök söktürüyordu. O yıllarda devletin uygulamak istediği Toprak Tarım Reformu’nda Kürdistan özgürlük hareketi tavrını yoksul köylüden yana koymuştu. Bu yüzden olacak ki özgürlük hareketi sadece işçi ve öğrenciler arasında değil, köylüler arasında da taban buluyor, sempatiyle karşılanıyordu.

Bu arada aşiret düzenine karşı alınan tutum nedeniyle Hilvan ve çevresinde hareket artık Apocular ismiyle anılacak ve bu isim kısa bir sürede buradan bütün Kürdistan’a yayılacaktı.  Hareketin direniş tarzı ise 18 Mayıs 1978 günü Halil Çavgun’un katledilmesi sonra sergilenen mücadeleyle bölgede nam salacaktı. Zira hareketin Hilvan’daki öncü kadrolarından olan Çavgun’un vurulmasından hemen sonra Kemal Pir, Mehmet Karasungur ve Cemil Bayık Hilvan’da direnişi örgütlemeye koyuldu.

Öncelikli hedef Çavgun’un intikamını almak ve o dönem devletle içli-dışlı olan bu aşirete en sert cevabı vermekti. Bu arada Hilvan’a giden lider kadrosu ilk saha çalışması için kolları sıvarken, Öcalan da gruptan habersiz Hilvan’a gider. Öcalan Hilvan’dan Hoşin’e doğru sarı bir otomobille yol alırken saldırıya uğrar. Araç taranır ve Öcalan yara almadan kurtulur.

KEMAL PİR’İN BULDUĞU SİLAHLA BAŞLAYAN DİRENİŞ…

Hala Süleymanlara karşı ciddi bir cevap verilmiş değildir. Öcalan Hilvan’daki birimle toplantı yapar. Öcalan hala Hilvan’da bir eylem yapılmadığı için eleştiriler yöneltir. Direniş için hazırlıklar artık tamamlanmak üzeridir. Bu arada Kemal Pir, Suruç’a gidip kaçakçılardan birkaç silah daha alır. Silahlı birliklerin sayısı artar. Ve çatışmalar başlar. Hareketin silahlı birlikleri Süleymanların gittiği her yere yönelik eylemler gerçekleştirirler.

Süleymanlar ise hareketin Hilvan’daki temel ailelerine saldırıya geçer. Bu ailelerin başında Çavgun’ların yanı sıra Yavuz’lar ve Ağaçlar gelmektedir. Hilvan’daki direnişe de öncülük eden M.Emin Yavuz daha sonra, 1988 yılında Amed zindanındaki direnişte yaşamını yitirecek, kız kardeşi Sultan Yavuz ise ilk kadın gerillalardan biri olacak ve Sason’da yaşamını yitirecektir.  Yine Hilvan direnişin komutanlarından Mehmet Ağaç iki yıl sonra Siverek’teki bir çatışmada hayatını kaybedecektir.

Artık hareketin bir parçası haline gelen aileleri saldırılardan korumak için mahallelerde savunma birlikleri kurulur. Birlikler her köşe başında nöbettedir. Bu arada Hilvan halkı ilk başta korku ve tedirginlik içindedir. Bir kesim “Süleymanlara karşı gelmek size mi kalmıştı?” diye çıkışırken, başka bir kesim de “4-5 tane talebesiniz, ne tankınız, ne topunuz var, nasıl savaşacaksınız?” diyordu.

Gerçekten de Türk devletinin her türlü desteğini alana Süleymanlara karşı direnmek büyük bir cesaret ve inanç istiyordu. Bu ateşle oynamak, arı kovanına girmek gibi bir şeydi.  Hilvan’da artık yaz aylarıdır. Urfa ovasının kavurucu sıcağında çatışmalar şiddetlenir. Daha önce umutsuz olan kesimler direniş karşısında şaşkındır. Direniş kırsala ve köylere de yayılır.

Daha sonraki sadece bütün Kuzey'e değil Kürdistan’ın bütün parçalarına, en ücra köşelerine yayılacak savaşı uluslaştırma modeli bu direnişte atılacaktır. İlk kez bir bölgedeki direnişe Kürdistan’ın diğer kent ve ilçelerinden gelenler de katılacaktır.

Örneğin o dönem PKK hareketinin yeni yeni örgütlenmeye başladığı Amed, Elazığ, Bingöl, Dersim ve Batman’dan gençler direnişe katılmak için Hilvan’a doğru yola çıkar.

Zira Hilvan’daki mücadele sadece işbirlikçilere karşı verilen bir mücadele değildir, aynı zamanda sömürgeci güçlere karşı bir ayaklanmaya dönüşecektir. Süleymanlar ise yalnız Hilvan’da değil, Urfa’da da güçlüydüler ve sadece AP’de değil, MHP içinde de örgütlüydüler.

Cemal Çobanyıldız

MHP İLÇE BAŞKANINA SUİKAST…

28 Ağustos 1978 günü, öğlen saatleri…  Yer; Urfa kent merkezi. MHP’nin Urfa merkez ilçe başkanı Kemal Bayık sahibi olduğu oto galerisi önünde silahlı saldırıya uğradı. Kemal Bayık 2 militanın açtığı yaylım ateşi sonucunda öldürüldü. Aynı gün birkaç saat sonra, bu kez yer Hilvan… Süleymanlar harekete yakın gençlerin gittiği bir kahvehaneyi taradı. 4 genç ağır yaralandı, yurtsever gençlerden lise öğrencisi Cemal Çobanyıldız ise yaşamını yitirdi.

Cemal Çobanyıldız’ın cenazesi için hareket görkemli bir tören organize eder. Törende hareketin Hilvan’daki öncü kadrolarından Salih Kandal kitleyi coşturan bir konuşma yapar... Kandal konuşmasında Kürdistan’ın sömürge oluşunu, özgürlük mücadelesinin geldiği aşamayı anlatır. Konuşmaya sık sık “Xelkê me were cem me” (Halkımız bize gelin) ve “Şehîd Namirin” sloganları eşlik eder.

Çobanyıldız'ın cenaze töreni

Çobanyıldız’ın cenaze töreni Kürdistan’da hareketin düzenlediği ilk büyük kitlesel eyleme dönüştü. Törene sadece Hilvan halkı değil, otobüslerle Urfa’nın diğer ilçelerinden, Amed ve Batman’dan hareketin sempatizanları katıldı. Cenaze defnedildikten sonra kalabalık kitle Hilvan merkeze doğru harekete geçti. Bir serhildan havası eserken, kitle Haki Karer ve Halil Çavgun’un büyük posterleri arkasında yürümektedir. Halil Çavgun’un cenazesi sessiz ve buruk geçmişti. Fakat üç ay gibi kısa bir zaman zarfında Hilvan halkı korku duvarını yıkmış, aile-aşiret bağlarını kırmış, Kürt ulusal bağlarını güçlendirmişti.

BUCAK VE CEVHERİ DEVREDE…

O günden sonra Süleymanlar ve arkalarında Türk devlet güçleri Hilvan’da artık rahat dolaşamaz. Çatışmalarda Süleymanlardan hayatını kaybedenlerin sayısı 25’i bulmuştur. Bu devlet yanlısı bu güçlü aşiret için ciddi bir darbeydi. Bunun üzerine AP milletvekilleri M. Celal Bucak ve Necmettin Cevheri devreye girerler. Her iki vekil Hilvan’a gider, Salih Kandal’ın evinin kapısını çalar. Amaçları verilen mücadeleyi basit bir “aile-aşiret kavgasına” indirgeyerek silahları susturmak, tarafları barıştırmaktır.

Devlet ve yanlılarının daha düne kadar üyelerine “talebe” diyerek küçümsedikleri hareketin kadroları muhataptırlar. Fakat Salih Kandal her iki vekile şöyle hitap edecektir: “Süleymanlar çetesi ise devletin uşaklığını yapıyor, halkımızın ve ülkemizin sömürülmesinde Türk devletiyle işbirliği yapıyorlar. ‘Kan davası’ diyorsunuz, bizim aramızda kan davası yoktur. Onun için biz barış yapmayız. Halktan aflarını dileyip, düşmanla bağlarını ilkin kesmelidirler.”

Celal Bucak ve Necmeddin Cevheri bu sözler karşısında şaşkındır. Kürt halkının bir evladı ilk kez karşılarında çıkışıyordu, onları tersliyordu. Her iki vekil bir süre donup kaldıktan sonra yerlerinden fırlayıp dışarı çıkarlar. Kapıda bekleyen arabalarına binen Bucak ve Cevheri hızla Hilvan’ı terk ederler. Hareket ise geri adım atmamakta kararlıdır, direniş sürecektir. Alınan mahalleleri korumaya devam ederler. Bir süre sonra Süleymanlardan belediye başkanı Mehmet Veysi Bayuk, bir anlamda Hilvan’daki direnişin doğal sözcüsü olan Salih Kandal’e gidip hareketin kendisini af etmesini ister. Ertesi gün Bayuk belediye mikrofonundan şu anonsu yapar:

“Ben Hilvan belediye başkanı. Tüm Curne Reşli hemşehrilerim beni tanır. Kim olduğumu biliyorsunuz. Şimdiye kadar Süleymanlar aşiretinin yanında yer aldım. Devrimcilere, yani Apoculara karşı oldum. Yaptıklarımın halka karşı suç ve ihanet olduğunu bilmiyordum. Cahilliğime bağışlayın. Bilerek suç işlemedim. Suçlu olduğumu daha yeni yeni anladım. Pişmanım bundan böyle halka ve Apoculara karşı olmayacağım. Süleymanlarla olan tüm bağlarımı kesmişim. Halk ve Apocuların adaletine sığınıyor, beni bağışlamalarını istiyorum.”

Süleymanlar artık teslimiyet bayrağını çekmişti. Aşiret üyeleri hareketin kendilerini af etmeleri için de 20’ye yakın silah hediye edecek, artık halktan yana olacaklarının sözü vereceklerdir. Bayuk’un istifası ardından 6 Mayıs 1979 günü Hilvan’da belediye başkanlığı seçimleri yeniden yapıldı.

Batman’da olduğu Hilvan’da da hareket o dönemin ifadesiyle bir “halk önderini” aday gösterdi. Nadir Temel oyların çoğunu alarak Hilvan belediye başkanlığını kazandı. Bu Urfa ovasında devrim niteliğinde bir gelişme olarak kabul edilir. İlk kez seçimlerde bir kişi arkasında devlet güçleri, sistem partileri, aşiret ve güçlü ailesi olmadan belediye başkanı seçilmiştir. Üstelik Nadir Temel yoksul bir ailenin çocuğuydu.

Hilvan’da hala onu tanıyan herkesin “Mütevazi ve emekçiydi” dediği Temel, seçildiği gün ayağında lastik ayakkabıyla belediye binasına gitmek ister. Ancak önüne çıkan Salih Kandal gider ona bir takım elbise ve bir çift ayakkabı satın alır. Hareket ise Hilvan’da yerel yönetimi elde eder etmez Kürdistan ve hatta Türkiye’de ilklere imza atmaya başlar. Bunlar aynı zamanda daha sonraki yıllarda bütün Kürdistan’da uygulanacak bir yönetim modelinin ilk nüveleridir.

KÜRT SİYASET TARİHİNDEKİ ÜÇ KADIN…

Durre Kaya

Belediye meclisine Durre Kaya, Saadet Yavuz ve Emine Hacıyusufoğlu isimli kadınlar da seçilmiştir. Ayrıca Durre Kaya kadınların temsilcisi olarak belediye başkanı Nadir Temel’in yanında yer alır. Bu model daha sonraki yıllarda eşbaşkanlık olarak adlandırılacaktı. Hilvan’daki halkın kadın ve erkek temsilcileri tarafından yöneltilen belediyenin ömrü ancak 11 ay sürebildi.

Saadet Yavuz

1980 yılının başında Türk devleti Temel’i ve bütün meclis üyelerini görevden alarak Hilvan kaymakamı Taykan Ataman’ı belediyenin başına koyar. Türk devletinin Hilvan’daki korkusu o kadar büyüktür ki 1984 yılına kadar belediyeyi kaymakamlar yönetir. Hem belediyenin Türk devletinin klasik yerel yönetimler anlayışı yerine halk iradesiyle yönetilmesi hem de verilen direnişten dolayı 12 Eylül’ün cuntacıları Hilvan’a yönelir.

Nadir Temel

Hilvan’da tutuklanıp Amed zindanına gönderilen onlarca kişiden birisi de Nadir Temel’dir. 21 Mayıs 1981 günü Milliyet gazetesinin haberine göre Temel mahkemede şöyle bir ifade verir: “Belediye başkanının istifasından sonra ilçe seçim kurulu yasal olarak seçim tarihini ilan etmişti. Ben de halkın istemi doğrultusunda bağımsız aday oldum. Ben ilkokul ikinci sınıftan ayrıldım ve ilkokulu daha sonra dışarıdan sınavlara girerek bitirdim.”

Temel mahkemedeki duruştan ve devrimci kişiliğinden dolayı olacak ki Amed zindanındaki vahşet günlerinde ağır işkencelerden geçirildi. Cezaevinden çıktıktan sonra ise yıllarca gördüğü işkencelerin yol açtığı hastalıklarla mücadele etti. Nadir Temel 2009 yılında Adana’da hayata gözlerini yumdu.

Emine Hacıyusufoğlu

Belediye meclisinin kadın üyelerinden Durre Kaya ise 2010 yılında Hilvan’da tek başına yaşadığı evde vefat etti. Kaya, evinden 2 gün boyunca dışarı çıkmaması üzerine komşularının şüphelenmesiyle hayatını kaybettiği anlaşılmıştı.  Bir başkan kadın üye Emine Hacıyusufoğlu de Eylül 2015’de yaşamını yitirdi.

1978-1980 aralındaki iki yılda Hilvan, Kürdistan özgürlük tarihinde birçok ilklere ev sahipliği yaptı… Kürt özgürlük mücadelesi için kepenkler ilk kez bu kentte kapandı, ilk serhildan burada örgütlendi, ilk kitlesel cenaze töreni burada düzenlendi, ilk silahlı birlikler burada kuruldu, kadınlar ilk kez burada belediye meclis üyesi oldu. Kemal Pir, Mehmet Karasungur ve Salih Kandal gibi direniş önderleri de ilk kez Hilvan’da tarih sahnesine çıktı.

Birinci bölüm:

https://anfturkce.com/avrupa/apocularin-ilk-aldigi-belediyelerin-oeykuesue-i-129495