Apocu Hareketin Küçük Moskovası: Tuzluçayır

Hasan Şerik: Tuzluçayır yoksul bir mahalleydi, ama müthiş dayanışma içerisinde birbirini kolladı, besledi, geliştirdi. Yoksullardan bir zenginlik yaratılabileceğini gösterdi. Orada bir dayanışma kültürü vardı. Birlikte olma ve öz savunma kültürü vardı.

Apocu Hareketin ilk kadrolarından olan Hasan Şerik, PKK’nin kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Apocuların çekirdek grup aşamasındayken Tuzluçayır’daki yaşamı ve ilişkileri, ilk örgütlülüğün kimlerle ve nasıl sağlandığını anlattı.

68 GENÇLİK HAREKETİ'NDEN EN ÇOK ETKİLENEN MAHALLELERDEN

Apocu Hareket ile tanışmadan önce Tuzluçayır ve oradaki grubunuzun durumunu anlatır mısınız? Siyasi ve toplumsal atmosfer nasıldı?

Tuzluçayır o zaman Ankara'nın oldukça dışında bir gecekondu mahallesiydi. Daha çok köyden kopmuş çevrelerin, yani köylü toplumun gelip yerleşmiş olduğu bir alandı. Onun için Tuzluçayır yaşamı biraz da köy yaşamına benziyordu. Ağırlıklı kesimi Alevi, Kürt ve Türklerden oluşan Sivas, Erzincan, Dersim, Malatya, Çorum oralardan gelenlerdi. Tabii Sünnilerin de olduğu bir mahalle. Sürekli nüfus alan ve giderek büyüyen bir mahalle. Onun için şimdiki Tuzluçayır ile o zamanki Tuzluçayır denildiğinde şu anda değişik isimlerle adlandırılan mahallelerin hepsine biz Tuzluçayır derdik. Şu anda isimleri farklı, Ege Mahallesi, Mutlu Mahallesi bilmem ne mahallesi gibi yerlerin hepsi Tuzluçayır’dı.

68 Gençlik Hareketi'nden en çok etkilenen mahallelerden birisi. Yoksul olması itibariyle, Alevilerin yoğunlukta olması itibariyle, 68 kuşağından çok fazla etkilenme durumu vardı. Bu etkilenmeye geçmeden önce mahalleyi tanımlarken şöyle diyebiliriz, neredeyse her köy bir mahalle olmuştu. Aynı köylüler bir yere gelmiş, aynı kasabalılar bir yere gelmiş. Onun için birbirlerini çok yakından tanıyorlar. Bir kısmı akrabalardan oluşan küçük küçük köycükler halinde bir yerleşim düzeni var. Gecekondular zaten devlet malı denen arazi üzerinden 1 gecede yapılıyor. Yıkıcılar gelip yıkıyor ama tekrar yapılıyor. İnsanlar bir yerleşme savaşımı veriyor. Okulları ilk okul düzeyinde. Yıllar sonra, lise, ortaokullar yapıldı. Mahalle büyüdükçe ihtiyaç gereği oraya Tuzluçayır Lisesi, Tuzuçayır Ortaokulu gibi okullar yapıldı.

Demin de söylediğim gibi 68 Gençlik kuşağından çok etkilendi. 68 Gençlik kuşağının zaman zaman gidip geldiği bir mahalle olduğu söyleniyordu. Hüseyin İnan akrabalarının yanına gidip geliyor. Deniz Gezmiş, Mahir Çayanların da zaman zaman gidip geldiğinden söz ediliyor. Bundan dolayı mahalle kısa bir sürede solcu mahallesi gibi anılmaya başlandı. Solcu mahalle olarak anılmadan önce bizim gençlik dönemimize denk gelen süreç o, benim lise çağında olduğum dönem, sağcılar, faşistler de vardı o mahallede.

KÜÇÜK MOSKOVA

Sonra 12 Mart muhtırasının arkasından Ecevit-Erbakan hükümetleri dönemine gidilirken, sol sempatizanı bizim gibi çocuk yaştaki gençler mahallede gruplar oluşturmaya başladılar. Faşistlere karşı mücadele gelişti, onların dükkanları, iş yerleri mahalleden çekilmeye başladı. Belli bir alan üzerinde faşistler artık gezemez oldu. Ondan sonra o mahalleye küçük Moskova denildi. Komünistlerin merkezi anlamında küçük Moskova denildi. O süreçte mahallenin küçük Moskova haline gelmesinde rol oynayan bir dernek kurduk, Tuzluçayır Halk Kültür Derneği.

THKD’NİN KURUCULARINDANIM

Tuzluçayır Halk Kültür Derneği aslında THKO'ya benzetilmiş bir isim, THKD. Ben onun kurucularındandım. 17 yaşlarındaydım. Doğal olarak biz THKO sempatizanlarıydık, isimden de öyle çıkıyor. İsmi de biz bulduk. O dernek çevresinde toplanan gençler aslında o mahalledeki militanlığı ifade ediyordu. Bir dernek daha vardı, Tuzluçayır Güzelleştime Derneği. O dernekte de benim babam yaşında olanlar, TSİP'liler, TKP'liler daha etkindi. Biz onları reformist ve liberal olarak değerlendiriyorduk. Biz radikalizmi, onlar da reformizmi temsil ediyordu, o zamanki adlandırmamıza göre tabi. Yani baba ve çocukları arasındaki değişimi de ifade ediyordu.

O DERNEK ÇEVRESİNDE YAŞAYANLARDAN RIZA ALTUN VE BEN KALDIK

O dernekte ben hatırlıyorum Ankaralı bir genç vardı, Erzincanlı biri ve ben vardım kurucuları içinde. İkisi Alevi, biri Sünni’ydi. Ankaralı olan genç Sünni’ydi. Yani mezhep farkı falan yoktu, Kürt-Türk ayırımı yoktu. Etnik kimlik farkı da gözetmeyen, tüm inançlara ve etnik kimliklere hitap eden bir dernek kuruldu gençlik içerisinde. O dernek etrafında örgütlenen gençler faşistlere karşı da mücadelenin öncülüğünü yaptı. Örneğin o dernek içerisinde Doğan Kılıçkaya 1996 yılında Garzan'da şehit düştü, örneğin Ali Doğan Yıldırım partinin ilk şehitlerinden birisi Dersimli, Ankara’da kazara şehit düştü. O dernek çevresinde yaşayanlardan Rıza Altun ve ben kaldık. Sonra işin içine bizden sonraki kuşaklar da katıldı. Bu dernek aslında rolünü oynadı. Bir süre sonra parasızlıktan, kirasını ödeyemediği için kapatıldı. O derneğin şöyle bir özelliği vardı. Bütün siyasi hareketlere açıktı ama hiçbir siyasi hareketten yana değildi.

Yani ismi THKO'yu anımsatan bir isimdi ama biz THKO'lu değildik. Herkese yakın olsun ama herkese bir mesafesi de olsun diye bir politika izledik. İyi de oldu sonuç olarak etkileyici bir dernek oldu. Tuzluçayır eğer bugün Tuzluçayır diye anılıyorsa hala, bazı geleneklerden bahsediliyorsa kesinlikle o derneğin büyüt etkisi var.

Mahalle gençlerinin faşizme karşı mücadele düsturuyla doğaçlama kurulan bir dernek miydi, yoksa bunun öncesi ya da ideolojik bir zemini var mıydı?

Hiçbir ideolojik zemini yoktu. Ama gençlik hareketlerinden etkilenmiştik. Biz devrimciydik. Deniz Gezmiş, Mahir Çayanlardan ve onların mücadelesinden etkilenmiştik. Aslında onların anısını yaşatmak istedik. Arka tarafında ideolojik bir birikim yoktu. O kuşağı sahiplenmeydi. Doğallığında gelişen bir şeydi, hiçbir öncüsü yoktu. En büyükleri bendim, ben de 17 yaşındaydım. Ne benim babam, ne şu, bu işin içindeydi. Ama üniversite çevresinden olan yakın akrabalarımız, köylülerimiz vardı, onlardan da etkilendik. Ama asıl etkileyenler Deniz Gezmiş ve Mahir Çayanlardı. Doğal bir durumdu. O doğal durumdan Kürdistan Devrimcileri Hareketinin öncüleri çıktı.

KÜRT SORUNUNU İLKİN ORADA DUYDUM

O dönem Apocu Hareket de Deniz Gezmişlerin idamı, Mahir Çayanların eyleminden etkileniyor. Peki Apocu Hareket'le kim aracılığıyla, nasıl tanıştınız? Oradaki koşulları ve o günlere biraz dönecek olursak...

Biz Apocuları bilmiyorduk, devrimciydik ve herkese mesafeliydik. Devrimciydik ve bir siyasetimiz yoktu. Fakat kendi içerimizde tartışmalar da vardı. Çocukluğu daha yeni aşmış gençlerdik. Farklı farklı düşünceler de yavaş yavaş oluşuyordu. Örneğin Sovyetler Birliği'ne yaklaşım konusunda! İşte sosyal empertyalist mi, değil mi? Revizyonist mi, değil mi? Bu arada Kürt sorununa ilişkin şeyler de vardı. Şimdi Türkiye'de faşizmin neredeyse öncülüğünü yapan Doğu Perinçek hareketi TİKP ve onların 12 Mart mahkemelerinde yapmış olduğu savunmalar vardı. O savunma kitap olarak çıkmıştı. Mesela Kürt sorununu ilkin orada duydum. Doğu Perinçek şu anda halk düşmanlığı yapıyor, ama onların o kitabından böyle bir sonuç çıkarttım. Yani Kürt meselesi tartışılıyordu.

KAHVELER DEVRİMCİLERİN OKULUYDU

Kürt meselesine ilişkin olarak bizim ortamımız içerisinde de fikirler yürütülüyordu. İşte o zaman Ali Doğan Yıldırım, sanırsam Kemal Pirlerle tanışmıştı. Doğan Kılıçkaya'nın da sanki onlarla bir ilişkisi vardı. Bizim içimizde en genç olan Doğan Kılıçkaya'ydı. Benden 3 yaş falan küçüktü, 14, 15 yaşlarındaydı. Babası onu özel kolejde okusun diye İstanbul'a göndermişti. İstanbul'dan kaçıp tekrar bizim yanımıza gelmişti. Üzerinde kolej ceketi vardı zaten. Ali Doğan Yıldırım içimizde en hırçın görünen arkadaştı, çok sabırsız biriydi. Eskiden kahvelerde oturuyorduk, devrimcilerin okuluydu kahveler, ideolojik tartışmaların yürütüldüğü, günlük gelişmelerin izlendiği, randevuların verilip buluşmaların sağlandığı yerlerdi. Sadece çay içilen, tavla oynanan yerler değildi, bu tür devrimci faaliyetlerin de yapıldığı yerlerdi.

KÜRT SORUNUNDAN BAHSEDİLİNCE ‘KEMAL PİR’İ Mİ GÖRDÜN’ DİYORDUK

Biz Kemal Pir'i bilmiyorduk, bu hareketi de bilmiyorduk. Ali Doğan Yıldırım her gün sabah kahveye geldiğinde masaya vuruyordu, Kürt meselesi, Kürdistan sorunu diyordu. Artık o kahvenin kapısından girerken, biz onu gördüğümüzde hep Kürdistan diyorduk, "aha Kürdistan geldi" diyorduk. Sonra Kemal Pir'in ismini duymaya başladık. Kemal Pir'den bahsetmeye başladı. O Kürt sorunundan bahsedince biz diyorduk sen Kemal Pir'i mi gördün yine. Kemal Pir'i tanımıyordum ben. Kürt meselesi tartışmasına biz öyle girdik. Tuzluçayır mahallesinde bir gruptuk artık. O dernek çevresinde bir araya gelmiştik. Sonradan lümpendir, serseridir diye ayrıştığımız bir grup vardı, onlarla ilişkimizi kestik.

6 MAYIS GÜNÜ DENİZLERİN AFİŞLERİNİ ASARKEN

Bu grup daha sonra Apocu Hareket'le tanıştı. Bu grup okuyan, tartışan, Kürt meselesini de gündemine alan bir gençlik grubuydu diyebilirim. 6 Mayıs'tı sanırsam 1975 yılında Deniz Gezmişlerin afişini astıktan sonra grup olarak Apoculara katılmaya karar verdik. Ne yapalım diye düşünürken, bu Kürdistan devrimci grubuna katılalım dedik ve katıldık. Katılmanın sonuçlarının ne olacağını öngörmek fazla mümkün değildi, ama Kürt meselesinin ciddi bir sorun olduğunu herkes biliyordu. Ateşten gömlek giymek gibi bir şeydi. Herkes Kürt meselesine uzak durulması gerekiyor, diyordu. Kürtlerin bile kendisinin Kürt olduğunu ifade edemediği bir süreçti o dönem. O mahallede bile Kürtler, Türkler bir arada Kürt-Türk diye tanımlanırdı belki ama Kürt sorununa kimsenin kolay kolay yaklaşamadığı süreçti. Belki biz de bilmezlikten yaklaştık. Ama biz grup olarak katıldık.

Karşı çıkan olmadı mı?

Bizim grup içerisinde olmadı. Çünkü biz sadeleşmiştik. Başlangıçta önce duygusal refleksleri olan genç bir gruptuk, ama giderek arayış içerisinde olan ve ideolojik bazı kriterleri de kendisine rehber eden bir gruba dönüşmüştük. Onun için bir ayrışma başlamıştı. Dernek içerisinde çekirdek olarak kaldık. Yani bu çekirdek o süreç içinde kendi yakın çevresini etkiledi. Aslında yeni bir grup oluştu. Eski grupta bir ayrışma oldu, ama çekirdeğin etrafında yeni bir grup oluştu. Yani 5-6 kişiden oluşan bir çekirdektik ama çok kısa süre içerisinde 40-50 kişilik bir grup oluştu. O zaman için ciddi bir güçtü. Ortaokuldakileri de etkileyen, ağırlıklı olarak liselileri ve çevresini içerisine alan bir grup oluştu. O açıdan sadeleşmişti.

MALTEPE'DEKİ EVDE TANIŞTIK

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile nasıl tanıştınız, hatırlıyor musunuz?

Sanırsam 1975’in sonuydu, Maltepe de bir ev vardı. Parti tarihinde o ev geçer. Ali Doğan, Mehmet Uzun ve ben. Mehmet Uzun sonra Haki Karer arkadaşın şehadetinden sorumlu görülerek cezalandırılan kişiydi, Kayseriliydi. Aynı mahallenin çocuklarıydık. Maltepe’ye eve gittik. Yılbaşı öncesiydi, Önderlikle o evde tanıştık. Öncesinden diğer arkadaşlar tanıyor olabilir, ama ben bilmiyordum. Şahin Kılavuz bizim komşumuzdu. Çocukluğumuzdan beri tanıştığımız genç bir arkadaştı, yaş olarak bizden küçüktü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan bir akrabası vardı onların üst katında oturuyordu. Önderlik, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken Kürt meselesinde ikna etmek için onların evine gidip geliyormuş. Tanıyorum, İsmail diye birisiydi. Şahin de bazen gidip onların tartışmalarını dinliyormuş. Şahin daha önceden tanımış. Şahin Kılavuz arkadaş daha sonra Filistin kamplarından ülkeye dönerken Hezîl suyunda şehit düştü.

Bir süre sonra Maltepe'deki evde tanıştık. Haki, Kemal ve Cuma arkadaşlar o evde kalıyordu. Öyle bir tanışma oldu. Cuma arkadaşla aynı okuldaydık, ama ben daha sonradan onu hatırladım. O evde belirgin olan Kemal Pir’di. Diğer arkadaşlar da o ev süreci ve sonraki süreçlerde Tuzluçayır’a gidip gelmeye başlamışlardı. Önderlik, Kemal, Haki, Fuat ve Cuma arkadaş o eve gidip geliyordu.

Tanışmadan sonra Öcalan'ın sürekli Tuzluçayır’a gidip gelmeleri oldu. Eğitim ve toplantılar yapıldı. O dönemi biraz anlatır mısınız?

Üniversiteye yeni giden ben ve birkaç arkadaştı, diğerleri lise de okuyanlardı. Rıza arkadaş vardı, Rıza arkadaş ilkokulu bitirmişti, daha diğer okulları okumamıştı. Ali Doğan arkadaş lisedeydi, Şahin arkadaş ortaokulu bitirmişti ya da lisedeydi. Metin Aslan arkadaş var, boksördü o da dahil oldu. Metin Aslan, bizim ilk çekirdek kadroya kısa süre sonra eklenen bir arkadaştı. Haydar Altun (Rıza Altun’un kardeşi) lisede okuyordu. Haydar Altun arkadaş Uludere'de yaralı ele geçti ve işkenceyle şehit düştü. Daha sonra katılan arkadaşlar vardı. Asker Demir (Sivaslı), o arkadaş polis işkencesinde şehit düştü. Biz bir eğitim grubuyduk, ama mahallede sürekli genişleyen bir gruptuk. Mesela bizim futbol takımımız vardı. Geniş ve iyi bir takımdı. O çevreye dayalı hem eğitim hem kültür hem de spor çalışmaları yapan bir gruptuk. Ankara sanat tiyatrosu dahil tiyatrolara gidiyorduk. Toplu olarak açık ve kapalı sinemalarda film izlemeye gidiyorduk. Renkli bir dönemdi. Tuzluçayır’ın genel havası buydu. O grup sürekli ideolojik eğitim yapıyordu. Bilinen klasiklerdi bunlar. Marks’ın, Lenin’in, Stalin’in ulusal sorun sömürgeler sorunu kitabı, Çin devrimi, Bolşevik devrimi, Arnavutluk devrimi üzerine yazılan kitapların eğitim çalışması yapılıyordu.

O dönemde Kürdistani belgeler çok azdı. Çağdaş Kürdistan Tarihi adlı bir kitap çıkmıştı. Daha sonra Mehmet Emin Zeki’nin Kürdistan Tarihi kitabı arkadaşların önsözünün yazdığı, tarih dizisi adıyla bir kitap olarak basıldı. Kitabın yayınevi Yaklaşım Yayınevi'ydi. Sahte bir isimle çıkan bir kitaptı. O kitapların dağıtımını yaptık. Ben de kitabın dağıtımını epey yaptım. Marksist klasikler üzerinden, Kürt sorununu o klasiklerle tanımlayan, tartışan bir grup olarak ideolojik eğitim çalışması yürütüyorduk. Diğer siyasi hareketlerle de bunlar üzerine tartışıyorduk. Mahalledeki değişik çevrelerle iletişim kuruyorduk. Bunlardan birisi de Gürcan Özcan arkadaşın grubuydu. 40-50 kişiden oluşan içinde lümpenlerin de olduğu geniş bir gruptu. Bizim çevremizde bir araya gelmişti. Mesela o grubu çevrede tuttuk, kontrol altına aldık, sonradan da Gürcan arkadaş bize katıldı. 12 Eylül’de Rojava’da Dev-Yol'cuları Suriye sınırından geçirirken şehit düştü. Sanırsam mezarı da Şehîd Rüstem Şehitliği’ndeydi. Mezar taşına değişik bir isim yazılmış herhalde. Gürcan, iyi bir arkadaştı.

Böyle bir çalışma oldu. Genişledi, o grup. Dernek çalışmalarında yer aldı. Mesela Tuzluçayır Halk Evi’nin kuruluşunda yer aldı. Kültürel etkinliklerde yer aldı ve faşistlere karşı mücadelede çok etkili rol oynadı. Okullardaki faşist baskılara karşı, farkında olunmadan mahalle koruma birlikleri oluşturuldu ve bu grup o koruma birliklerinin içerisinde etkili bir rol oynadı. Kararlı bir gruptu. İnsanlar bu gruba inanıyordu. Kürt meselesinden dolayı fazla şey yapmıyordu, fakat bu grubun ilişki tarzı, yaşam biçimi, davranış biçimi, faşistler karşısındaki tutumu bütün mahalleyi etkilemişti. Diğer siyasi hareketteki insanları da etkiliyordu.

İLK KİTLESEL MİTİNG

Ankara’da yapılan ve Apocu Hareket'in ilk kitlesel mitingi var. O mitingi biraz anlatabilir misiniz?

O mitingi hatırlıyorum da ne için yaptığımızı hatırlamıyorum. O mitingin özelliği neydi? Haydar Altun onlar, Abidin Paşa Lisesi'nde okuyordu. Biz Abidin Paşa Lisesi’nde o genç grup sayesinde oldukça etkiliydik. Ben Mamak Lisesi’nde okudum. O zaman Liseyi bitirmiştim. Haydar Altungilin o gençlik grubu liseyi oldukça etkilemişti. Orada epey bir çevre oluşmuştu. Biz o mitinge Herne Pêş parçasını söyleyerek, kalabalık bir grup olarak katıldık. Bazı arkadaşların kafalarında siyah-beyaz puşîler vardı. Biz orada grup olarak görüldük. Tuzluçayır’dan büyük bir kalabalık olarak o mitingde yer aldık. Kitlesel bir mitingdi. Grubumuz yaklaşık 250-300 kişi vardı. Ankara’da Samanpazarı Köprüsü'nden Dil-Tarih'in arkasına ve Kurtuluş Parkı’na kadar ulaşan uzun bir mitingdi. O yoldan öyle geliyor ve yürüyor. Kurtuluş Parkı’nda da toplanmış bir topluluğu düşünün. Kilometrelerce uzunlukta kitlesel bir mitingdi. Çoğu gençti. Gençliğin o dönemki haliyle şimdiyi düşünüyorum. Ciddi ülke, halk, yaşam sorunlarıyla yakından ilgilenin bir gruptu. O dönemki gençlik okuma sorunlarından çok, ülkenin özgürlük ve demokrasi sorunlarıyla ilgileniyordu. Genç yaşta büyük sorumluluklar alabilecek düzeyde kendilerini yetiştirebiliyorlardı. Ülkenin kaderini değiştirmede iddiaları olduğu kadar, bunu ısrarla dile getiren bir nesildi. O nesil aslında değişimin temel gücüydü. Yani 12 Mart ile bitirdiklerini sandıkları o değişim gücü ve inancı, 12 Mart sonrası daha da güçlü olarak ortaya çıktı. Şimdi de aynı şey olabilir. Her baskı döneminin suskunluk dönemleri olabilir. Ama arkasından ayağa kalkacak daha büyük süreçleri de vardır  

TUZLUÇAYIR ONDAN SONRA TUZLUÇAYIR OLDU

Ankara'da bu örgütlüğün merkezi de Tuzluçayır'dı diyebilir miyiz?

Tam tarihini hatırlamıyorum, ama bir ara seçim dönemiydi. (1974-1975). Tuzluçayır'a Küçük Moskova deniliyordu. Türk polisinin-devletinin giremediği bir yer değildi. Polis devriyeleri vardı, rahat geziyorlardı. Adalet Partisi’nin örgütleri vardı. Milliyetçi Hareket Partisi vardı. Faşistler bile o mahalleden bir şeyler çıkarabileceklerini sanıyordu. İşte öylesi bir süreçte Kemal Pir ile o dönemde ilişkilerimiz yoğunlaştı. Kemal Pir o zaman Dil-Tarih’te okuyordu. Ben daha sonra Dil-Tarih'e kayıt oldum. Benim bir sınıf üstüm olabilir. Orada bir öğrenci evinde oturuyordu. Gençlikle ilişkisi vardı Ali Doğan'la ilişkileri vardı. Bir gün Adalet Partisi’nin bir kahve toplantısı vardı. Kahveciye yarı tehdit, yarı uyarı biçiminde, toplantıyı biz kabul etmeyiz, gelirlerse iyi olmaz dedik. Fakat ona rağmen kahve toplantısı büyük bir polis desteğiyle yapıldı. İşte o kahve toplantısı yapılırken Kemal Pir, birden ortaya çıktı bu faşistleri burada tutacak mıyız diye bağırdı. Etrafındaki gençlerle birlikte birden taş atmaya başladılar. Mahalle karıştı, kahve alt-üst oldu. Polisler saldırdı; gençler, çocuklar saldırdı. Öyle bir karışıklık içerisinde Adalet Partisi’nin toplantısı oldu. Ondan sonra oradan Abidin Paşa’ya giden bir yol var, anayol üzerinde dediler bu ilerde bir kahve var, kahvede de Milli Selamet Partisi toplantı yapıyor. Oraya saldırıldı. Yolda MHP’ye ait bazı bayrak vb. şeylerin olduğu yerler vardı oralar alt-üst oldu. Savaş alanına döndü. Onunla birlikte Tuzluçayır, Küçük Moskova’ya döndü. Polis giremedi. Polis girdiğinde silahlar patladı, taşlar atıldı. İyi hatırlıyorum. Ondan kısa bir süre sonra bir araba geldi, MHP bayraklarıyla donatılmıştı. Megafonla bir mitinge çağrı yapıyordu. Daha tam anlamadan araba mahallenin içine girdikten sonra binlerce insan o arabayı kuşattı ve arabayı yaktı. İçindekileri de linç edip bıraktılar. Kendiliğinden oluşan bir şeydi bu. İki kişiydi, birisi öldü, birisi yakında bulunan bir okula kaçtı. Tuzluçayır ondan sonra Tuzluçayır oldu. Tehlikeli bir alan olarak adlandırıldı. Daha sonra da Küçük Moskova olarak adlandırıldı. Sonra sol hareketlerin de sistematik olarak örgütlendiği bir alana dönüştü. Bütün sol hareketlerin dikkatini çekti. Bütün örgütler neredeyse oraya gelip yer edindi.

TUZLUÇAYIR ŞEHİTLERİ…

Tuzluçayır’dan PKK'ye katılan ve sonradan farklı tarihlerde şehit düşen çok sayıda öncü kadro oldu. Az önce konuşmanız içerisinde de biraz söz ettiniz, ama biraz daha anlatmanızı isteyeceğiz. Özellikle Asker Demir, Ali Doğan Yıldırım, Haydar Altun, Doğan Kılıçkaya, Şahin Kılavuz gibi isimler...

Bizim ilk şehidimiz Ali Doğan Yıldırım’dı. Kürt meselesi içerisinde en yoğunluklu düşünen arkadaşımızdı. Aslında bizi Kürdistan sorununa karşı duyarlı hale getiren oydu.  Eğer Ali Doğan Yıldırım olmasaydı, ben sanmıyorum Kürt meselesi konusunda Tuzluçayır’daki bir gençlik grubu aktif bir rol üstlenme eğilimi içerisine girsin. Ali Doğan Yıldırım bu işin katalizörü oldu. Yani sadece grubun Kürdistan devrimine sempati duymasının katalizörü olmadı, bu sefer Ali Doğan Yıldırım ülkeye gidişten ilk bahseden oldu, o grubun içerisinde. Ben Dersim’e, Kürdistan’a gideceğim diyen odur.

Kürdistan'a dönüşü Apocu Hareket'e katılmadan önce mi dillendiriyordu?

Katıldıktan, grup olduktan sonra. O dönem resmi bir bağımız yok, sempatizanız. Ülkeye gideceğim diyen ilk arkadaşımızdır. Saz çalıyordu, sesi güzeldi, türkü söylüyordu. Romantik bir arkadaştı aynı zamanda. Kavgacıydı. Devrimci romantizm denilen şeyi en üst düzeyde yaşayan arkadaşlardandı. Böyle bir arkadaştı. Nasıl diyelim, çok hareketliydi. Hiperaktif mi denir, bir an önce her şeyin olmasını isteyen bir arkadaştı. Silahla oynamayı çok seviyordu, zaten o silah merakı şehadetine neden oldu.

Eğitim sırasında sanırım...

Evet, bir grup arkadaşa tabanca nasıl açılır, sökülür, nasıl kurşun doldurulur, nasıl temizlenir diye eğitim verirken kazara şehit düşüyor. Adına Fransız onlusu dediğimiz bir tabancaydı. Emniyet tetiği de var bu tabancanın, sadece kendi emniyeti yok. Bir de tetik emniyeti var, diyor. Kafasına dayıyor, işte bu tetik emniyeti de böyle olur diyor, ağzına mermiyi veriyor, tetiğe basıyor. Yavaşça bırakması gerekirken tetik elinden kayıyor. Hastaneye kaldırılmıştı. Sabaha kadar başında bekledik. Doktorlar müdahale etmediler. Normalde mermi kafanın derinliklerine girmemişti. Yani ölmeyebilirdi, polisin baskısı nedeniyle doktorlar müdahale etmediler. Hacettepe Hastanesinde şehit düştü. Tabii onun anısı bizim o grupsal gelişim içerisinde farklıydı. Şehadeti böyle oldu. Afişlerini astık, anısına bağlı kalmanın gereği neyse o günün koşullarında onu yapmaya çalıştık. Cenazesi kaldırıldı, Pülümür’e götürüldü.

Doğan Kılıçkaya bizim çekirdek grup içindeki en küçük olanımızdı. Zaten çekirdek gruptan sadece 4 kişinin ismini sayabilirim şimdi. Rıza Altun’dur, Ali Doğan Yıldırım’dır, Doğan Kılıçkaya’dır, bir de benim. Diğerleri sonradan eklendi. Onun içinde yer alıp sonradan ayrılanlar oldu. Tabii bu ayrılmalar karşı çıkmak anlamında değil. Normal yaşam sürdürme anlamında, okul okuma anlamında. O grubun içinde yer alanlar hiçbir zaman gruba karşı çıkma anlamında ayrılmadılar. Böyle bir şey yapamadılar. Yani düşünsel bir ayrılık olmadı hiç.

Doğan Kılıçkaya demin de anlattım, militan bir arkadaştı, gözü karaydı. Birçok eyleme imzasını atmış bir arkadaştır. Daha sonraki süreçlerde Antep’te, Urfa’da Haki arkadaş, Kemal Pir arkadaş onlarla birlikte kaldı. Çok genç yaşta büyük sorumluluklar üstlendi. Haki arkadaşın şehadetinden sonra daha 18 yaşındayken Antep sorumlusu oldu. Emekçi bir arkadaştı. Aile durumu iyiydi, ama o örgütle birlikte yaşamayı tercih etti.

Kolejde okuyordu. Herhalde ailesinin ekonomik durumu iyi olsa gerek

Evet, Babası İstanbul’da koleje gönderdi ama o gitmedi. Kaçtı, geldi. Üzerinde kolej ceketi vardı. Ali Doğan arkadaşın cenazesi Kürdistan’a gitti, ama Doğan Kılıçkaya Kürdistan’a giden ilk arkadaşlardan birisi oldu. Haki arkadaşların arkasından Antep’e gitti. Bir örgüt militanı anlamında olması gereken bir yaşam örgütledi. Özel bir yeri vardı. Hapisten çıktıktan sonra Serhat’a gitti. Zorlu dönemlerde Serhat’ta kaldı.  Sonra Botan'a geçti ve oradan Garzan’a geçiş yaptı. Daha sonra 40’a yakın arkadaşla birlikte şehit düştü. Bütün Garzan yönetimi orada şehit düştü. Zaten kendisi de yönetimde yer alıyordu.

Şahin Kılavuz arkadaş da sanki Muş Vartoluydu. Şahin, böyle iri yapılı bir arkadaştı. Çocuksuydu, ama kavgacı birisiydi, güvenilirdi. O olduğu zaman sırtım yere gelmez dediğin birisiydi. Birkaç defa yakalandı. Kürdistan'a ilk gidenlerdendi o da. Serhat’a gitmişti. Serhat’a giden grubun içerisinde yer aldı. Sorumluluklar aldı. Antep’e gitti o da. Askeri alanda çalıştı. Sonra Siverek mücadelesine katıldı, yakalandı. Arkadaşlar onu hapisten kaçırdı. Yurtdışına giden ilk gruplardandı. İlk gerilla birimlerinin içerisinde öncü olarak ülkeye dönüş yaparken Hêzil suyuna düşerek şehit düştü. Onunla birlikte birkaç arkadaş daha da şehit düşmüştü.

Haydar Altun arkadaş, bizim ikinci kuşağımız oluyor. Abidin Paşa Lisesi'nde okurken harekete sempati duydu. Gençlik çalışmalarında etkili bir mücadele yürüttü. Liselilerin örgütlendirilmesinde yoğun çabası oldu. Demin bahsetmiş olduğum mitingin hazırlıklarını yapanlardan biri de oydu. Cezaevinde olduğumuz dönemde; bir dönem Beka’da kaldığını, sonradan Uludere’ye geçtiğini ve orada bir çatışmada yaralı yakalanıp işkenceyle şehit düştüğünü öğrendik.

Asker Demir, belki de üçüncü kuşaktandı. Sivaslıydı. Doğan Kılıçkaya da Sivaslıydı. Tuzluçayır’da örgüte sempati duyan, grupla birlikte hareket edenlerin ağırlıklı bir bölümü Sivaslı, Alevi ve Türk'tü.

TUZLUÇAYIR, BİR KOMÜNLER KOMÜNÜ MAHALLESİYDİ

Şunu bilmekte fayda var, komünlerden bahsediyoruz ya, Tuzluçayır aslında bir komünler komünü mahallesiydi. İlginç bir dayanışmacılığı vardı. Aileler ve çocuklar arasındaki dayanışma belki de Türkiye devrimci hareketler tarihinde nadir bulunan örneklerden birisiydi. Mahalle, on binlerce, belki yüz bini aşan nüfusuyla çocuklarına sahip çıkıyordu. Mahallenin öyle bir özelliği vardı. Erkekleri, yaşlı, genç, kadınları, çocuklarıyla bütün mahalle gençlerine sahip çıkıyordu ve onlara büyük güven ve sempati duyuyordu. Kürdistanlı Devrimciler de bu güven duyulan, sempati duyulan grupların en önde geleniydi. Bunu kesinlikle öyle bilmek gerekiyor.

TUZLUÇAYIR, TUZLUÇAYIR OLARAK KALDI

Devlet, daha sonra Tuzluçayır'a çok fazla yöneldi. Ne kadar öldürdüm, bitirdim, gömdüm dese de aslında o gelenek bir şekilde hep var oldu değil mi?

Toprağından mı, suyundan mı bilemeyiz. Orası bir gecekondu mahallesiydi, bir şehir kenarında, dışında ve hemen yanıbaşında bir çöplük olan bir mahalleydi. Ankara’nın bütün çöpleri o mahalleye atılıyordu. Issız bir yerdi. Şimdi orası kocaman apartmanlarla dolmuş; imar iskan planlarının geçmiş olduğu bir şehre dönüşmüş. Eski mahalle yok, fiziki olarak değişmiş. Gitsem orayı tanıyamam. Ama Tuzluçayır, Tuzluçayır olarak kaldı. Yıkıldı, yakıldı, tutuklandılar, baskı, işkence, zulüm... Tuzluçayır, mahallelere bölündü ama Tuzluçayır geleneği olarak kaldı. Ben öyle sanıyorum ki demokratik cumhuriyet geleneğinin en önemli merkezlerinden birisi de yine Tuzluçayır olacak. Tuzluçayır geleneğine bağlı kalacak.

DÜŞÜNCE KIVILCIMINDAN DEVASA BİR GÜÇ ORTAYA ÇIKTI

Tuzluçayır'daki o direniş geleneği kuşaktan kuşağa aktarıldı. İlk kuşak olarak sizler, sonradan Asker Demirler ve yine 90 kuşağı var. Bu üç kuşağın direniş geleneği ve PKK'nin bugün Ortadoğu'nun birçok yerinde mücadele yürütmesine baktığınızda neler söyleyebilirsiniz?

O dönem Kürt sorunu tartışmalarıyla birlikte bir grup olarak ortaya çıktık. Tuzluçayır aslında bu grupla birlikte Kürtleri, Kürt sorununu, Kürtlere olan yaklaşımın ne olduğunu tanıdı. Aslında biraz da kendisini tanıdı. Normal insanların öyle milliyetçi olamayacağını, halk düşmanı olamayacağını Tuzluçayır pratiği gösterdi. Halklar arası kesinlikle bir düşmanlığın olamayacağını gösterdi. Bu grubun bileşiminde de bu ortaya çıktı. Bir emek vardı, çaba vardı. Arkasından gelişen şehadetler oldu. Bir aydınlanma süreci yaşandı. Belki bugün o zamanki gibi militan bir sahiplenme fazla görünmüyor, ama bu aydınlanmanın izlerinin öyle kolay kolay da ortadan kalkmayacağı bilinmelidir. Nasıl bir düşünce kıvılcımından devasa bir güç ortaya çıkmışsa ve bu sadece Kürdistanlaşma, bölgeselleşme değil dünyalılaşmışsa bugün doğal olarak bu dünyalışan gücün, kimliğin, kişiliğin günümüzde de kendini ifade etme koşulu her zamankinden fazla var. Hiçbir şey sıfırdan başlamıyor. Ama o, sıfırdan başladı, hiçbir şey yoktu. Geçmişi Türk solu olan, geçmişi yenilen isyanlar olan, geçmişi parçalanmışlık olan, geçmişi inkar olan bir sürecin arkasından filizlenen bu düşünce, önümüzdeki dönemin gelişmelerine de önemli oranda yön verecek. Ondan kimsenin kuşkusu olmasın.

İLK TOPLU KATILIMI KEMAL PİR YAPTI; TUZLUÇAYIR’I KATTI

Tuzluçayır demin de söylediğim gibi, komünler komünü bir mahalleydi. Her aile bir komün üyesiydi. Yoksul bir mahalleydi, ama müthiş bir dayanışma içerisinde birbirini kolladı, besledi, geliştirdi. Yoksullardan bir zenginlik yaratılabileceğini gösterdi. Bizler de yoksul halk çocukları olarak bu deneyim ve tecrübenin içinde yürümeye çalıştık. Aslında her şeyi bir siyasi hareketin eğittikleriyle, öğrettikleriyle de sınırlı görmemek gerekir, orada da bir dayanışma kültürü vardı. Birlikte olma ve öz savunma kültürü vardı. Biz bu savunma ve dayanışma kültürünün bilinçli bir dönemini temsil ettik Tuzluçayır açısından. O tecrübe boşa gitmedi, bir birikime de neden oldu. Bugün de görüyoruz bütün baskılara zulme rağmen, bütün erozyon çalışmalarına rağmen, başkalaşıma, asimileye uğratma çabalarına rağmen Tuzluçayır hala Tuzluçayır olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor, devam edecektir de. İsmini değiştirseler bile özünü değiştirmeye çözüm olmayacak. Gerçekten de Tuzluçayır’ı Tuzluçayır yapan insandı. Bu harekete ilk toplu katılımı sağlayan insandı. Eğer ilk toplu katılımı kim sağladı denirse Kemal Pir’dir, Tuzluçayır’ı kattı. Önderliğin çok yoğun çabası oldu, ailelerimiz için gidip geldi. Hiç yalnız bırakmadı. Aydınlattı aslında. İnsanların anlayabileceği kadarıyla anlattı. Halkçı özelliklerini anlatımlarında da ortaya koydu. Toplantılar yaptı. İki temel toplantıyı bizim Tuzluçayır’da yaptı. Biri bizim evdi, birisi de işçi Kemal diyorlardı, Fatma arkadaşın dayısıdır, onun eviydi. Önderlik Parti tarihinin önemli iki toplantısını da bu mahallede gerçekleştirdi. Bence bu çabaları bir tarafa itmeden, gerçekten de gelişmesinin gerçek mayası olduğunu görerek, şehitlerin de anısına bağlı bir geleneğin takipçisi olmak en kaçınılmaz yol olarak önümüzde duruyor. Biz de devrimciliğe devam ediyoruz.

Son söz olarak...

Şehitler derken sadece mücadele içerisinde, işkencede, çatışmada şehit düşen arkadaşlardan bahsetmemek gerekiyor. Bizim bir de mahallenin Hatice anası vardı. Unutmamak lazım. Onun ayrı bir yeri vardı, bunu da belirtmek de fayda var. Annelerimizin hepsi öyleydi. Hatice Ana'nın ayrı bir yeri vardı. Metin'in annesi Emine Ana'nın ayrı bir yeri vardı. Hepimizin annesinin ayrı bir yeri vardı, yoğun emeği, çabası oldu. Hakkını yememek lazım, hatırlamak gerekir. O geleneğin takipçisiyiz. Birkaç arkadaş kaldık zaten, ama bir ordu olduk aynı zamanda, bir halk olduk. İnatla yürümeye devam edeceğiz.