Girêmîra’daki direniş nöbetinde yerlerini alan din alimleri, 3 günlük direniş orucunda. Din alimleri AKP’nin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş politikaları ve sıkıyönetim uygulamalarını “işgal” olarak nitelendirdi.
Botan kentleri üzerindeki sıkıyönetim kuşatmasına ve saldırılara karşı Botan Yürüyüşü kapsamında Girêmîra’da başlatılan direniş nöbetinde yerlerini alan Kürdistanlı din alimleri, eylemlerine saldırılara karşı başlattıkları 3 günlük “direniş orucuyla” devam ediyor. Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi din alimleri, AKP’nin Kürt halkına uyguladığı savaş politikaları ve sıkıyönetim saldırılarını, “işgalcilik” olarak nitelendirerek, AKP’nin bu pozisyonunu 9’uncu Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Müslüman olan Mısır’ı ‘Fetih’ adı altında işgal etmesine benzetti.
Yavuz Sultan Selim’in savaş tekniklerinin de çok acımasız olduğuna dikkat çeken DİK üyesi Mele Abdulaziz Bilgin, İslam’a göre zaten Müslüman olan bir ülkenin fethinin söz konusu olamayacağının altını çizdi. Bilgin, Sultan Selim’in yaptığının fetih değil işgal olduğunu vurgulayarak, bugün AKP’nin uyguladığı politikanın da işgal politikası olduğuna dikkat çekti. Kendilerinin AKP zulmünün son bulması amacıyla duaya oturduklarını ve direniş orucuna başladıklarını belirten Bilgin, “Bizim Allah’tan dileğimiz zulümkarlara öyle bir bela versin ki kendi musibetleri ile ilgilensinler ve daha fazla çocuklar, insanlar ölmesin” dedi. ‘
AKP’nin saldırılarına sessiz kalan din adamlarına da tepki gösteren Bilgin, Haçlı Seferleri’nden kaynaklı Ortodoks bir din adamının daha sonra “utanç duyuyoruz” dediğini hatırlatarak, “Ey Müslümanlar siz de yarın AKP’nin vahşetine karşı sessiz kaldığınız için utanmayacak mısınız?” diye sordu. Bilgin, “Gün birlik ve dayanışma içinde barışı haykırmanın günüdür” sözleri ile halkların ortak barışı için mücadele çağrısında bulundu.
Mele Şehmuz Çelebi de, direniş orucu süresi boyunca Kürt halkının üzerindeki ablukaların kırılması ve barış zeminin yeniden yaratılması için dua ettiklerini kaydederken, İslam’da iki Müslüman kavmin savaş etmesi durumunda tüm toplumun onları barıştırma görevi olduğunu hatırlattı. Çelebi, “Eğer ki taraflardan biri barışı kabul etmiyor ise, diğer tüm kavimlerin barış için savaş isteyen tarafı zorlaması gerekiyor” vurgusu yaptı.
