‘Faşizmin bize çizdiği sınırları asla tanımayacağız’

HDP Amed İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, AKP-MHP faşist bloğunun partilerine ve STÖ’lere karşı çizmeye çalıştığı sınırları asla tanımayan ve kendi meşru taleplerini dillendiren pozisyonda olmaya devam edeceklerini vurguladı.

AKP-MHP faşist bloğu Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin demokratik alan çalışmalarını kriminalize etmek amacıyla baskılarını sürdürmeye devam ediyor. Özellikle HDP’nin açıklamalarını ve parti örgütlerini polis gücüyle ablukaya alarak sahada çalışma yürütmelerini engellemeye çalışıyor. Ancak tüm engellemelere rağmen HDP’liler, kitleyle bağını koparmadan çalışmalarını yürütmeye devam ediyor.

HDP Amed İl Eş Başkanı Gülistan Atasoy, partilerine yönelik baskılara ve ablukaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Öteden beridir Kürt siyasetine yönelik çifte bir standardın uygulandığını belirten Atasoy, özellikle 2016 yılı sonrasında geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak bir sürecin yaşandığına dikkat çekti. Atasoy, kendi yasalarını ve hukukunu tanımayan bir rejimin topluma ve partilerine dönük saldırılar organize ettiğini kaydetti.

KÜRT DÜŞMANLIĞI ÜZERİNDEN YÜRÜYORLAR

Keyfi uygulamalara dayanan ve kendi çizdiği sınırlar içerisinde saldırıları meşrulaştırmaya çalışan bir rejim ile karşı karşıya olduklarını ifade eden Atasoy, şöyle devam etti: “Bugün anayasaya göre bir hukukun veya yargının işlediğini söyleyemeyiz. Özellikle siyasi partilerin siyaset yapma hakkı bütünüyle ellerinden alınmak isteniyor. Bu yapılırken de daha çok şovenist ve milliyetçi dalganın büyütülerek Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Bunun en büyük nedeni de AKP-MHP iktidarının siyaseten ve ekonomik olarak yarattıkları krizlerin sonuçlarını göğüsleyememelerinden kaynaklanıyor.”

NEDEN AMED HEDEFTE?

AKP-MHP bloğunun HDP’yi hedef gösterip kriminalize etmesinin nedeninin, iktidarını kaybetmesinin HDP’nin mücadelesine bağlı olduğunu bilmelerinden kaynaklandığını vurgulayan Atasoy, şu değerlendirmeyi yaptı: “Onların yarattığı toplumsal tahribatlara karşı HDP’nin göstermiş olduğu üçüncü yol siyasetinin gerçek bir alternatif olmasından dolayı saldırılarını yaygınlaştırıyorlar. Bu kadar saldırmalarının altında Kürt halkının her zamanki gibi tüm bedellere rağmen demokrasiye, eşitliğe, barışa ve adalete sahip çıkma konusunda tutarlı bir siyasi geleneği izlemesinde yatıyor. Bunlardan kaynaklı HDP’ye baskı kurmaya ve siyasi faaliyetlerini engellemeye çalışıyorlar. Bunu en yoğun hissettiğimiz yerlerden biri de Amed’dir.”

TOPLUM, REFLEKSLERİYLE HEP CEVAP OLDU

Amed’in Kürdistan ve Türkiye’de siyasal bir merkez olduğunu söyleyen Atasoy, “Bu yüzden de tüm baskı mekanizmalarını Amed’de uyguluyorlar. Her basın açıklamasında binlerce polisle gelip, yine binlerce kilometrelik alanlara yayılıyorlar. HDP’ye ve sivil toplum örgütlerine karşı polis gücüyle oraya yığılarak, toplumdan gelecek her türlü talebi bastırmaya çalışıyorlar. Burada, siyasete hiçbir şekilde alan tanımayan baskıcı politikalarla karşı karşıyayız. Ama hem Amed, hem Kürt halkı hem de Kürt siyaseti bunlara karşı toplumsal reflekslerini o kadar çok iyi geliştirdi ki, bugüne dek hep cevap olabildiler. Bugünden sonra da elbette iktidarın bize çizmeye çalıştığı sınırları asla tanımayan ve kendi meşru taleplerini dillendiren pozisyonda olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

GÜCÜMÜZÜ HAKLILIĞIMIZDAN VE HALK GERÇEKLİĞİNDEN ALIYORUZ

Tüm baskı ve engellemelere rağmen parti olarak sokakta olmalarının, çalışmalarına devam etmenin yürüttükleri mücadelenin haklı olmasından kaynaklandığını dile getiren Atasoy, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Buradaki halk gerçekliğini bilmenin güveniyle sokaklardayız. Bugün iktidarın hiçbir meşru tarafı kalmamıştır. Her gün yeni bir yolsuzluk ve rant olayının ortaya çıkması, özel savaş politikalarının topluma nasıl sirayet ettiğini görmek, siyaseten hem içeride hem de dışarıda yürütülen çelişkili, ahlaki olmayan sınırlarda gezen siyasetin arsızca yürütülüyor olması kimin haklı kimin haksız olduğunu çok net ortaya koyuyor. O yüzden biz, haklılığımız ve halk gerçekliğimizden aldığımız güçle hareket ediyoruz. Bu, tarihsel ve toplumsal arka planı olan bir güç dayanağıdır. Halkımızla beraber bunun üstesinden gelebileceğimize inanıyoruz. Halkımızın da buna inandığını biliyoruz.”