Geleneksel Kürt medreseleri ve asimilasyon -I-

Kürtleri inkar ve imha üzerine politikalar geliştiren Türk devleti, geliştirdiği dini eğitim stratejileriyle Kurdistan'da medrese eğitiminin oluşturduğu tarihsel hafızayı ve sosyolojiyi yok etmek istiyor.

Kürt halkı, İslam dinini kabul ettikten sonra özgün medreseler kurdu. Eğitim sistemi dini ve pozitif ilimler üzerine kurulu Kürt medreselerinde eğitim dili de Kürtçeydi. Bu medreselerde yüzlerce alim, edebiyatçı ve bilim insanı yetişti. Kürt halkının sosyal, siyasal, tarihsel ve kültürel gelişiminde oldukça etkili oldu.

İslami toplumların en önemli eğitim kurumları olan medreselerin, Kurdistan'da Kürt halkının eğitimi, edebiyatı ve kültürü üzerinde önemli rolü bulunuyor. Kurdistan’daki medrese geleneği, tarihsel olarak Nizamiye medreselerine kadar uzanır. Kurdistan coğrafyası tarihte bir çok devlet tarafından işgal edildi. Kürt halkı işgalcilerin baskın dil ve kültür asimilasyonuna karşın İslam kültürü içinde geliştirdiği özgün medrese eğitim kurumlarıyla yüz yıllarca direndi. Medreselerde, derslerin Arapça ve Farsçadan Kürtçeye çevrilip verilmesi yöntemi sayesinde Kürt dili güçlenip gelişiyordu. Geleneksel Kürt medreselerinde yetişen bir çok alim ,edebiyatçı, şair, siyasetçi ve bilim insanı tarihteki yerini aldı. Kürtçe yazılan binlerce eser günümüze kadar geldi. Cumhuriyet dönemine kadar Kürt halkı kendi dinamikleri üzerinde inşa ettiği alternatif medrese eğitim kurumlarıyla asimilasyon politikalarına karşı toplumsal özgünlüklerini hem korudu hem de geliştirerek devam ettirdi. Cumhuriyet dönemiyle birlikte Kürtlere yönelik asimilasyon politikaları hız kazandı. Kürtçenin yasaklanmasıyla başlayan inkar, dönemsel olarak değişik eğitim kurumlarıyla sürdürüldu.

TARİHTE KÜRT MEDRESELERİ

Kürt medreseleri, İslam toplumlarının içinde farklı bir statüye ve eğitim sistemine sahipti. Diğer İslami toplumlarda medreselerde ağırlık olarak sadece dini eğitim veriliyordu. Kürdistan medreselerinde ise Kur’an tefsiri, hadis, fıkıh ile birlikte mantık, kanun, adet ilmi, hukuk, matematik, felsefe, astronomi ve tıp dersleri veriliyordu. Eğitim dili sadece Kürtçe idi. Eğitmene 'seyda' ya da 'mele' diye hitap edilirken, öğrenciler de 'feqî' olarak isimlendirilirdi. Medrselerde eğitim veren seyda farklı bir millete mensup olsa bile eğitimi Kürtçe veriyordu. Kürt medreselerini farklı kılan diğer bir özelik ise kız çocuklarına da eğitim verilmesidir. Medrselerde mezun olanlar Arapça, Farsça ve Osmanlıca dillerini rahatlıkla konuşabiliyordu.

Kürt medreselerin bütün ihtiyaçları toplum tarafından karşılanırdı. Medreselerin bulunduğu yerlerde maddi durumları el veren her aile bir feqînin sabah, akşam yemeğini üstlenirdi. Feqî evin kapısına gider yemeğini alırdı. Medrese hücresinde toplanan öğünlük yemekler, birlikte yenilirdi. Feqîlerin kitap, kırtasiye, giyecek yol gibi ihtiyaçları ise halkın verdiği zekat ve diğer yardımlarla karşılanırdı. Melelerin geneli medrese mezunlarıydı. Devleten maaş almaz ve ihtiyaçları halk tarafından karşılanırdı.

Medresa Sor, Botan, Abdaliye, Süleymaniye, Mecidiye, Strabas, Feqiye Teyran, Bazid, Şemzînan, Hınıs, Palu, Hizan, Miks, Axtepe, Qerekoy, Çuxreşi, Siirt, Tillo, Bingöl, Muş ve Erzurum gibi kentlerde bulunan medreseler Kurdistan’ın bilinen en meşhur medreseleridir.

MEDRESELERİN SOSYAL STATÜSÜ

Kürt medreselerinin temsil ettiği tarihsel arka planına bakıldığında toplumsal inancın, ortak kültürün, edebiyatın ve kimliğin oluştuğu eğitim merkezleridir. Medreselerde okutulan Kürtçe ders kitaplarının yazıldığı ve Kürt dilinin güçlü bir edebi dil olarak gelişmesinin temelini oluşturuyor. Kürtçe ve lehçeleri medreseler vasıtasıyla ticari, hukuki ve siyaset alanında kullanılan bir iletişim dili olarak gelişti.

Kürt medreseleri eğitim hizmetleri yanı sıra tarihsel olarak toplumun sosyal ve siyasi ihtiyaçlarına da cevap veriyordu. Medreselerde mezun olan meleler, topluma sadece dini anlamda liderlik etmiyor, aynı zamanda gittiği yerde hakemlik görevini de icra ediyor. Bireyler ve aşiretler arası sorunların çözümünde aktif rol alarak bir nevi sosyal anlamda hukuki çözümler buluyor. Toplumun her anlamda başvurduğu ve güvendiği insanlardır. Kürtler bu sayede ticari, siyasi ve hukuki anlaşmazlıklarını kendi toplumsal dinamikleri içinde çözerek egemen devletlerin hukuk sistemine ihtiyaç duymazdı. Bu şekilde işgalci devletlerin sistemlerini de özgün sosyal hukuklarıyla boşa çıkarıyordu.

OSMANLI DÖNEMİ KÜRT MEDRESELERİ

Medrese mezunu Şeyh Said Derneği Başkanı ve Şêx Said’in torunu Mehmet Kasım Fırat, Kürt medreseleri üzerindeki asimilasyon politikalarının, aslında Osmanlı döneminde başladığını söyledi. Kürt beyleri ile Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim arasında yapılan Amasya Anlaşması çerçevesinde Kurdistan’da özerk bir durum oluştuğunu belirten Fırat, bu dönemde Kürdistan medreselerinde dini ve pozitif ilmi çalışmaların iktidarlardan bağımsız bir şekilde ilerlediğini vurguladı. Kurdistanî medreselerin diğer İslami toplumların eğitim kurumlarından daha ilerici ve özgün bir eğitim sistemine sahip olduğunu kaydeden Fırat, “Kürt medreseleri hiçbir zaman iktidar yanında yer almadı. İktidara boyun eğmedi. İktidarların ihtiyacı doğrultusunda eğitim geliştirmedi. Medreseler bağımsızdı. Gücünü halktan alıyordu. Burada özgür düşünce ve eğitim süreçleri gelişiyordu. İlmi yönü güçlü, aydın meleler yetişiyordu. Meleler, toplum ile iç içe yaşıyordu. Kurdistan’daki İslami anlayış Saltanat İslami anlayışı değildir. Toplumsal bir İslami anlayıştır. Halk ile iç içedir” dedi.

ŞEYHLER DERGAHA DÖNÜŞTÜRDÜ

Osmanlı Padişahı 2. Mahmut zamanında Tazminat Fermanı ile birlikte Kurdistan’daki özerk durumun fillen kalktığını ve merkezi hükümetin etkisinin geliştiğini kaydeden Fırat, bu dönemde Kürdsitan’daki medreselerde tarikatların etkili olmaya başladığını söyledi. Kadiri ve Nakşi tarikatların etkisinden bahseden Fırat, şöyle devam etti: "Tarikatlar birçok medresede etkili oldu. Medreseler eğitim kurumu olmaktan ziyade tarikat dergahlarına dönüştü. Geleneksel eğitim metodu birçok medresede terk edildi. Dini eğitim ile birlikte gelişen pozitif eğitim metodu terk edildi. Daha çok dini içerikli eğitimlere önem verildi. Bu Osmanlı döneminde başladı. Tarikatlarla gelişen zikir gibi ritüeller ön plana çıktı. Tarikata mensup olup geleneksel medrese eğitimi sürdüren şeyhler de vardı. Bu durum, medrese eğitim sisteminde bir ikilem oluşturdu. Bu ikilem, Kurdistan coğrafyasında siyasal ve sosyal alanda da kendini gösterdi. Tarikat şeyhlerinin etkin olması, melelerin etkisini kırdı. Bu durum medrese eğitimin kalitesini de etkiledi.”

SİYASİ MÜCADELE ALANI

Tarikat şeyhlerinin, medreselere el atmasının beraberinde siyasi dengeler oluşturduğunu aktaran Fırat, bunun da beraberinde medreseler üzerinde farklı bir mücadele alanı oluşturduğuna dikkat çekti. Tarikat şeyhlerinin medreseler üzerindeki rekabetinin Kürt halkının aleyhine olduğunu dile getiren Fırat, şunları ifade etti: "Kürt medrese alimleri iktidarların yanında yer almadı. İktidarlara boyun eğmediler. Haksızlıklarına ve zulümlerine karşı mücadele ettiler. Özgür ve bağımsız bir şekilde ilmi çalışmalarını sürdürdüler. Topluma doğru İslami anlattılar. Saltanatın dinini değil, Allah’ın dinini anlattılar. Kürt alimleri, hiçbir zaman Sultan’ın paralı memuru olmadı. Bu durum tarikat şeyhlerin medreselere el atmasıyla değişti. Tarikat şeyhlerinin sosyal ve siyasi statüleri güçlendi. Bu durum, Kürdistan’daki medreselere olumsuz yansıdı. Şeyhlerle birlikte devlet sistemleri de medreselerde etkili oldu. Siyasi, sosyal ve ticari statüsünü kaybetmek istemeyen tarikat şeyhi, devleti rahatsız etmeyen, sorgulamayan bir eğitim sistemiyle yetindi. Düşünce üretmeyen bir eğitim sistemi. Ezberci, sadece dini yönü baskın eğitim sistemini tarikatlar Kürdistan medreselerine soktu. Güç sahibi olan şeyh, meleyi halktan kopardı. Medresesine eğitmen yaptı. Bunu kabul eden mele de şeyhin menfatini gözetti. Şeyh menfattini kaybetmemek için devletin hasasiyetini gözetti. Kürdistan medreseleri üzerinde bu şekilde bir süreç gelişti. Diğer tarafta eski özgün medrese kültürünü yaşatan bazı şeyh ve meleler vardı. Çağa göre pozitif ve milli çıkarlara hizmet edecek bir eğitim metodunu sürdürdüler. Bu ikili medrese eğitim anlayışı Kürtlerin hak ve hukuk talebi konusuna çok olumsuz yansıdı. Kürtlerde ulusal bilinç ve milli duyguda farklılık oluşturdu. Dini eğilim öne çıkarken milli eğilim arka planda kaldı.“

İTAAT ETMEYEN ALİMLER KATLEDİLDİ

Kurdistanî medreselerin İslam toplumlarında büyük bir itibara sahip olduğunu hatırlatan Fırat, bu itibarın devletlerin çıkarları için geliştirdiği İslami anlayışı zorladığını belirterek, şunları söyledi: “Melelerin verdiği fetvalar İslam dünyasında itibar edilen fetvalardır. Kurdistan medreseleri halkın medreseleri olduğu için hiçbir devlete bağlılığı yoktur. Osmanlı döneminde Kürt meleleri Sultanların geliştirdiği din anlayışına itibar etmedi ve buna karşı direndi. Karşı çıkanlar sürüldü, katledildi. Osmanlı Padişahı 2. Murat, Bağdat seferine çıkarken Kurdistan’da ona itaat etmeyen 40 Kürt alimi katletti. Ona onay vermeyen Şêx Said’in büyük dedesi Seyîd Haşim ve 40 alim katlediliyor. Bu şekilde yüzlerce Kürt alimi Osmanlı tarafından katledilmiştir."

Devam edecek...