HDP'li vekiller tecride karşı Adalet Bakanlığı’na yürüdü

HDP Milletvekilleri, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, hasta tutsakların durumu, infaz yakmalara karşı Meclis’ten Adalet Bakanlığı’na yürüdü.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri, hasta tutsaklar, cezaevlerinde artan infaz yakmalar ve İmralı’daki tecride karşı Meclis basın toplantısı salonunda grup başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç başkanlığında toplandı. HDP milletvekilleri “Hasta Mahpuslar serbest bırakılsın”, “Tecride son”, “Tecride sessiz kalma”, “Hukuksuz infaz yakmaya son” dövizleriyle Meclis içerisinden Dikmen Kapısı’na kadar yürüdü. Yürüyüşe HDP milletvekilleri ile birlikte Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk katıldı. Dikmen Kapısı önünde polisler tarafından HDP’li milletvekillerinin önü kesilse de yapılan müzakere ardından yürüyüşe devam edildi.
HDP’li vekillerin ikinci kez önleri polis tarafından kesildi. Yapılan müzakereler ardından HDP’li vekiller ellerindeki dövizlerle yürüyüşe devam etti.

 
ENGELLER AŞILDI, YÜRÜYÜŞ DEVAM ETTİ


Milletvekilleriyle yapılan görüşmenin ardından devam eden yürüyüşün önü üçüncü kez İçişleri Bakanlığı önünde kesildi. Milletvekilleri duruma tepki gösterirken, polisler alandan basını uzaklaştırmaya çalıştı. Polisin tüm engellemesine rağmen HDP milletvekilleri yürüyüşlerini sürdürdü.
DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, HDP grup başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç’un da yer aldığı HDP parlamento grubu polisin engellemesine rağmen Adalet Bakanlığı önüne kadar yürüdü.

 
HDP Halklar ve İnançlar Komisyonu Eşsözcüsü Tülay Hatimoğulları ile Milletvekili Ali Kenanoğlu, Adalet Bakanlığı’ndan randevu talep etmek için içeri girdi. Adalet Bakanlığı ile yapılan görüşme ardından basın açıklaması gerçekleştirdi.


BEŞTAŞ: EN YAKIN ZAMANDA BAKANLA GÖRÜŞECEĞİZ


HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Bakanlıkla iletişim kurduk, en kısa zamanda Adalet Bakanı ile bir görüşme gerçekleştireceğiz. Bugün başka bir programlar sebebiyle Ankara’da ve makamında değiller. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, işkence tecrit sürgün ve daha birçok hak ihlali artık Türkiye’nin her tarafından çığlıklar yükseltir bir hale geldi” dedi.


'İMRALI'DA DÜNYADA ÖRNEĞİ OLMAYAN TECRİT VAR'


HDP’li vekiller olarak ayrı ayrı günde onlarca yüzlerce şikayet başvurusu aldıklarını dile getiren Beştaş, şunları söyledi:

 
“Bizzat yaptığımız ziyaretlerde, avukatların yaptığı görüşmelerde, hak örgütlerinin, hukuk kurumlarının, baroların hapishanelerde yaptığı araştırmalarda Türkiye tarihinin en ağır tablosunun dolduğunu, üzülerek paylaşmak istiyoruz. Bu hak ihlalleri, cezaevlerinde yaşanan işkence ve benzeri durumlarla ilgili bütün meclis grubumuz ile her konuda neredeyse insan hakları komisyonuna, Adalet Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na, Ombudsmana, bütün mekanizmalara ayrı ayrı başvurular yapıyoruz. Bu tablonun değişmesi için tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde insanca yaşam koşullarına ve hukuktan kaynaklı haklarını kullanabilmeleri için sayısız başvuruda bulunuyoruz. Soru önergelerimize yanıt verilmiyor, Genel Kurul’a indirdiğimiz araştırma önergelerinin gereği yapılmıyor. Genel görüşme taleplerimiz, mecliste vekil çoğunluğu sebebiyle AKP ve MHP tarafından reddediliyor. Bu sadece meclisteki çalışmalar.


Her gün neredeyse biz bir hapishanedeki bir ihlali, bir infaz yakmayı, bir ölüm haberini vermek durumunda kalıyoruz. Bunların çözümü için mücadele ediyoruz. Diğer yandan İmralı adasındaki tecrit dünyada bir ilk olacak şekilde devam ettiriliyor. Her gün bu ağırlaştırılmış tecrit daha da ağırlaştırılıyor. 25 Mart 2021’den bu yana İmralı’da tutulan mahpuslarla başta Sayın Öcalan olmak olmaz üzere Halil Konar ve diğer mahpuslarla görüşme sağlanamadı. Haber yok. Ailesi, kardeşleri, avukatları yaşayıp yaşamadıklarını dahi bilmiyorlar. Böyle bir sistem dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir totaliter rejimde yaşanmadı. Bunun savaş politikasının gereği yapıldığını tabi ki biliyoruz, bu nedenle biz HDP olarak bir barış mücadelesi de veriyoruz. Savaşa karşı barış mücadelesini verirken bütün bu yaşananların, siyasi tutukluların, siyasi soruşturmaların demokratik siyasetin engellenmesinin tecrit konusundaki vurdumduymazlığın özellikle iktidar sözcülerinin bu konuda hiç konuşmamasını tabi ki farkındayız.


SAVAŞ POLİTİKALARI, İŞKENCE, SÜRGÜN...


Bu iktidar bloğu, 84 milyona savaşı kabul ettirmeye çalışıyor. Kendi iktidarını devam ettirebilmek için tecridin olması gerektiğini savunuyor. Kürt toplumunun hak ve özgürlüklerinin temel haklarının hala reddedilmesi de tecritle doğrudan bağlantılıdır. İşte bütün bunlar için bizler yolları, altını çizerek söylüyorum, kullanmaya devam ediyoruz.

 
CPT’den AİHM’e, Ombudsmandan Meclis başkanlığına, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı’ndan BM’ye kadar bütün ulusal ve uluslararası mercilere başvurularımızın bir dayanağı var. İmza attığınız sözleşmelerin gereğini yerine getirin. İmza atmışsınız BM statüsüne, AİHS’e, işkenceyi önleme komitesinin tarafısınız ama Türkiye’de işkence ve tecrit var. Tecrit bütün uluslararası hukukta ve iç hukukta bir işkence yöntemi ve insanlık suçudur. Türkiye’de insanlık suçu işleniyor. Cezaevinde herkesin bildiği bir cümle vardır, ‘ülkenin aynasıdır’ diye. Bu aynada kan var, ölüm var, tecrit var, sürgün var, haber vermeden her türlü baskı var. Bu aynada iyi şeyler görünmüyor.

 
İnfaz yakmalar 30 yıldır cezaevinde tutulan insanlara pişmanlık dayatılıyor. ‘Pişman olun yoksa sizin infazınız devam ettireceğiz’ diyorlar. Dün aldığımız bir başvuruda İzzettin Sevilgen, Giresun’da 30 yıldır cezaevinde 6 ay infazı uzatılmış. Bunun gibi yüzlerce insan var. Bu artık bir cezaya dönüştü. Cezaevi idare kurulları yeni mahkemeler oldular, onların bu yetkisi yoktur.
Dışarıdakiler içeri alma, içerdikleri dışarı bırakmama politikasıdır bu. Siyasetin engellenmesidir, ortada düşünce ve ifade özgürlüğü, muhalefet etme, demokratik siyaseti kullanma, özgür basın için mücadele etmek var. Bu düşünce ve ifade özgürlüğü kalmadı. Diğeri de elektrik ve su paralarına kadar çok fazla başlık var ama hapishanelerde son 9 ayda 62 cenaze çıktı. Cezaevleri ölüm evleri oldu. Hasta mahpuslar sadece aileleri ile vedalaşmak için özgürlük talep ediyorlar. Başvurusunu yaptığımız her hasta mahpusun cenazesi almaktan isyan halindeyiz. Aylarca, yıllarca uğraştığımız hasta tutukluların cenazeleri ailelerine veriliyor. Neden? İnsan kaçıran, tecavüzcüler, cinayet işleyenler, mafyacılar, infaz yasası ile serbest bırakıldı. Tutuklu anneler bebekleriyle, hasta yaşlılar, 84 yaşında kadınlar siyasi sebeplerle içeride tutuluyor. İşte bu çığlığın sesiyiz biz. Bu sessiz bir çığlık değil. HDP bütün haksızlıkların karşısında sesini yükseltenlerin sesi olmaya devam edecek.

 
'BAKANLA GÖRÜŞÜLECEK'


En kısa zamanda yaptığımız görüşmede, Adalet Bakanı ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştireceğiz. Bunları bizzat da ileteceğiz, iletmediğimiz şeyler değil. Artık bıçak kemiği aştı. Artık sabredecek gücü kalmadı ne tutuklunun ne yakının ne de toplumun ne de bizlerin. Bu soruna çözüm bulunması gerekiyor. İşkencenin bitmesi gerekiyor. Tecridin bir an önce bitmesi gerekiyor. Artık cenazelerin cezaevlerin çıkmaması, infazların yakılmaması gerekiyor. HDP bu konuda asla geri adım atmayacak. Bu konuda mücadele olacaktır.”