Ok: Cizre ve Sur’da Kobanê ruhuna yakışır bir direniş yaşanıyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Cenevre toplantılarına Kürtlerin katılmaması durumunda bir sonuç çıkmayacağını belirtti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, Cenevre toplantılarına Kürtlerin katılmaması durumunda bir sonuç çıkmayacağını belirtti. Türk devletinin Kuzey Kürdistan’daki terörüne ilişkin de Ok, “Şimdi Cizra Botan ve Sur’da ve hatta bütün Bakurda Kobanê ruhuna yakışır onurlu bir direniş Kobanê kurtuluş haftasında yaşanmaktadır. Direniş AKP’nin bütün ahlaksız, kuralsız ve tanklı, toplu saldırılarına karşı yürütülüyor” dedi.

Stêrk TV’de yayınlanan “Rojeva Welat” programına katılan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, iptal edilen Cenevre toplantısı, Cizre ve Sur direnişlerini, Erdoğan ve AKP’nin saldırılarını değerlendirdi.

Kürt halkı ilk defa Kobanê’nin kurtuluşunu kutladı. Kobanê’nin kurtuluş yıl dönümü için neler söylemek istersiniz?

İlk olarak Kobanê direnişinin bir başarı kazandırmasının mimarları olan isminilerini bir bir sayamayacağımız kahraman şehitlerin önünde saygı ile eğiliyoruz. Kobanê direnişinde yer alan ve büyük emek sahibi tüm insanları buradan selamlıyorum. Kobanê’de kazanılan zafer sadece Kürt halkı için değil bütün dünya halkları için onurlu ve anlamlı bir kazançtır. Kobanê saldırısı ile amaçlanan insanlığı yok etmekti, DAİŞ çeteleri tarafından teslim alınmaktı ve AKP hükümeti ve Türk devleti tarafından Kürtlerin iradesini kırma ve tasfiye etme girişimiydi. Bütün insanlık için bir hakikat mücadeleyicisiydi bu zafer. Bugün de hakımız bu büyük zaferi coşku ile kutlamaktatır. İnsanlık bu zaferin şahididir ve bu çok önemlidir. Fakat direniş hala sürmektedir. Suriye’nin sorunları hala çözülmedi. Rojava’da bir statüko var, bir irade var ve bunun üzerinde yapılan konuşmalar da devam etmektedir. Bu Önder Apo çizgisindeki zafer bundan sonra özgürlük mücadelesi yolunda Kürt halkının özgürlüğünü ve statükosunu kendisi ile getireceğini ve kabul ettireceğini görmekteyiz. Kuşkusuz bu sonuç olacaktır ve kazanacaktır da.

Cenevre toplantısı ertelendi ama, yürütülen tartışmalarda Kürt tarafından da ne PYD ne de Suriye Demokratik Meclisi adına bir katılım olmaması yönü ağır bastı. Kürt tarafının katılmadığı Cenevre toplantısı ile Suriye’de yaşanan sorunlara bir çözüm bulunabilinir mi?

Bilindiği gibi bundan öncede Cenevre 1-2 toplantıları yapıldı ve iki toplantıdan da bir sonuç çıkmadı. Neden? Bu toplantıya katılanların Suriye’de yaşananları çözmek için bir projesi yok. Birleşmiş Milletler’e her kes kendi çıkarları çerçevesinde bir yön vermek istiyor Suriye’ye. Genel olarak demokratik bir Suriye nasıl inşaa edilir, buna ilişkin somut bir perspektif ve proje yoktur. Fakat gerginlik konusunda, var olan sorunları daha fazla deşme noktasında hepsinde bir proje vardır. Başta Türk devleti olmak üzere Suudi Arabistan ve Katar, Kürtlerin Suriye’yi inşa etme masasında oturmasını istemiyorlar ve müzakerelerde bulunmalarını da kabul etmiyorlar. Bu da büyük sorun ve bütün dünya da şahittir. Suriye de DAİŞ, El-Nusra ve bütün çetelere karşı kahramanca savaşan ve direnen tek gerçek Kürt halkıdır.

Bugün Suriye’de en güvenli alan Rojava’dır ve bunu bütün dünya görmektedir. İradeli ve statüko sahibi olarak kendini yönetebilmektedir.

Cenevre’de yapılan toplantılardaki kirli siyaset ve kirli çıkarlarından dolayı Kürtlerin temsilini istemiyorlar. Mesele askeri konu olunca, YPG ve YPJ birçok kesim ile ilişiki içinde olduklarını basından görebiliyoruz. Yine ABD ve Rusya dahil bir çok itifak kurulmakta ve ABD ve Rusya, DAİŞ karşısında tek sonuç alabilen gücün YPG ve YPJ olduğunu söylüyor. Bunları kabul ediyorlar ve YPG ile ilişki içinde olmak istiyorlar. Siyasi meselelerde ise görmemezlikten geliniyor, bu da ahlaktan uzak bir anlayıştır. Türkiye de bu politikaların öncülüğünü yapıyor.

Türk devleti ve AKP ne diyor, ‘PYD ve Rojavalılar Cenevre’de temsillerini bulurlarsa biz protesto ederiz’ diyorlar. AKP değil miydi ‘Kobanê düştü düşecek’ diyen. Bugün de Cizra Botan’da, Amed’te ve Bakur genelinde ahlaksızca katliam yapan AKP değil midir.

Uluslararası siyesetin kişiliksizliğini görüyoruz, Türk devletinin ahlaksız ve dürüst olmayan şiddetine karşı çıkarlarını gözeterek boyunlarını eğmektedirler. Bunu için Rojava iradesini doğrudan kabul etmediler ve onu için de Cenevre’de temsiliyetini bulamadı. Bundan sonra nasıl olur.

Cizire ve Sur’da tarihi direnişler yaşanıyor. Bakur’da yaşananları ve Türk devletinin bu direniş karşısındaki saldırılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi Cizra Botan ve Sur’da ve hatta bütün Bakurda Kobanê ruhuna yakışır onurlu bir direniş Kobanê kurtuluş haftasında yaşanmaktadır. Direniş AKP’nin bütün ahlaksız, kuralsız ve tanklı, toplu saldırılarına karşı yürütülüyor. Esasta Kobanê’de verilen mücadele ve direniş ruhu nasıl kazandı ise, Sur’da, Cizra Botan’da ve Silopi’de de bu ruh kazanmıştır. Kürdistan tarihine baktığımızda, en büyük ayaklanmaların 2-3 ay sürdüğünü görebiliriz. Şêx Said ve Ağrı ayaklanmaları öyledir. Bugün Bakure Kürdistan’da sivil halkımız hiçbir askeri gücümüzün olmamasına rağmen öz savunma ile Türk devletinin tank ve toplarına karşı mücadele etmektedir ve devlet güçleri hiçbir şekilde şehir merkezlerine giremedi, sivil savunma güçlerini zayıflatamadı. Bize göre bu direniş çizgisi şimdiden başarılıdır ve kazanmıştır. Bu onurlu insanlar direniyorlar, Cizra Botan her zaman ayakta kalacak ve sonuç alacaktır. AKP kış koşullarından faydalanıyor, o gün dinledim Davutoğlu “Bu bahar eylemsizlik baharı olacak” diyordu ve PKK hiçbir şey yapamayacakmış. Ey Davutoğlu bunu her kesi duysun ve biz hepimiz de baharda neler yaşanacağını göreceğiz. Bir Kürtlerin baharı gelsin Davutoğlu görecek. Cizre’ye ve Sur’a mutlaka sahip çıkmalıdır. AKP’nin sömürgeci siyaseti hiçbir zaman sonuç almayacağı biliniyor. Kuşkusuz Kobanê ruhu ile sonuç alacaz ve kazanacağız.

Günlerdir Cizre’de bir bodrum katında yaralı insanlar var ve bu insanları kurtarmak için dünya medyası, demokratik Türkiyeli kesimler ve Kürtlerin çabaları yetmemektedir. Sizce sonuç almaları için ne yapmaları gerekiyor?

Mehmet Tunç konuştuğu zaman, nerede sınır tanımayan doktorlar, nerede aydınlar ve siyasetçiler diyordu. Tabiki toplumun vicdanı burada mühimdir. Uluslararası siyaset kapitalis modernite gibi insanlık duygularını öldürdüğünü her zaman beliritiyoruz. Biz insanlıkta umut kalmamış demiyoruz, ama gerçekler göz önünde. Katliam tum dünya insanlarının gözü önünde yapılıyor ve her kes sesiz. Şimdilerde Avrupa da Kürt siyasetçilerini gündemlerine alıyorlar, toplantılar yapıyorlar, BM, ABD, Avrupa ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri bunlar hakında bir karara gidemezlermiydi. Ya da Türk devleti üzerinde bir baskı oluşturumazlarmı. Yani burada siviler var, katliamla yüz yüzeler. Bunları hastahanelere götürün ve tedavi edin diye baskı kuramazlarmı ya da istemiyorlar mı? Bunların vicdanı kararmış ve tepkileri de yok. Kuşkusuz Türkiye’de bazı çabalar var, iyidir ama o da yetmiyor. Erdoğan kimseye şans vermiyor, hatırlarsak Erdoğan Taksim ve Gezi olaylarında da “Gidin üstlerine ve bitirin” diyordu. Gerçekten de bunları yaptılar ve çocukları öldürdüler, 6 insanın gözlerini kör ettiler. Onlarca insan şehit düştü. Aynı zihniyete sahip olan Erdoğan bugün Cizra Botan’da, Kürdistan’ın genelinde ve Suriye’de aynı kararları veriyor. Fakat tercübeler var ve yapılması gerekenler gözler önündedir. Gezi ruhu ile Cizre ruhu bir olabilmelidir AKP faşizmi karşısında ve direnmelidir.

Güney Kürdistan yönetiminde bir sesizlik var ve bir rol oynamak gibi bir niyetleri de yok sanki. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Halkımız ayaktadır ve bunun için söylenecek bir şey yok. Ama daha güçlü olabilmelidir Bakur’da daha radikal bir çıkış gerekmektedir. Avrupa’daki halkımız da haftalardır ayaka ve bütün alanlarda aynı şekilde, yürüyüşler yapılmakta ve bir çok kurum ile görüşmeler yapılmakta. Güney halkımız da daha fazla ayağa kalkamalıdır ne kadar da bir yardımlaşma ruhu varsa ve ilgi de gösteriliyorsa siyasi nokta da yetersiz kalınmaktadır. Güney hükümeti bir kınama bile yapmadı. Ama halkımızın direniş ruhunu yükselteceğine inanıyoruz. Rojava halkımız da her gün sınırda eylemlerini yapıyor. Devletin uyguladığı paskı politikalarına boyun eğmemek gerekiyor, ne kadar boyun eğilirse AKP de o kadar halkımızın üzerine gelecektir. Ancak cesaretli ve mücadeleci bir ruh ile AKP’ye geri adım atırılabilinir.

Erdoğan kaymakamlar ile yaptığı toplantıda DBP’li belediye araçlarına el koymaları yönünde talimat verdi. Mevzuatı bir kenara bırakabileceklerini söyledi. Bu söylemler ve talimatlar neyin belirtisi?

AKP ve Eroğan da nizamcı ve kanuncu bir duruş aramak saflıktır. Bu onları tanımamaktır. Erdoğan imparator ve padişahtır, hiçbir kanun nizam tanımamaktadır. Milletvekileri, başbakan veya bakanlar ne demiş o kadar önemli değildir. O ne derse o yapılır. O hangi belediyeye el koyun derse ve kimi tutuklayın derse onu alırlar ve tutuklarlar. Zaten kaymakamlara açıkça söylüyor kanunları bir kenara bırakın şimdi tek önemli olan güvenliktir. Bu ne anlama geliyor? Ne kadar katilam, tutuklama ve öldürme ‘gerekiyorsa yapın, ben sizin arkanızdayım’ diyor. Dünya bunu bilmelidir, biz dünyaya onların gerçek yüzünü göstereceğiz, ne kadar iki yüzlü bir faşist zihniyete sahip olduklarını halkımız görecektir. Kürt halkı da onurunuza sahip çıkmak için ne gerekiyorsa onu yapmalıdır. Sadece Kürdistan’da değil bütün metropollerde, her yeri onlara ceheneme çevirin ki hiçbir yerde rahatı görmesinler. Her yer Cizre ve Sur’a dönmelidir. Metropoller hangi gün içindir, metropollerdeki yaşam nedir, elinizden ne geliyorsa onu yapın. Gün bu gündür! Kürt halkı için kanun kalmamıştır. Erdoğan faşisttir, Kürt halkının iradesini yok etmek ve teslim almak için döktüğü Kürt kanına doymamaktadır. Gerçek budur.

Akademisyenlerin ‘biz bu suça ortak olmayacağız’ açıklaması hem Türkiye kamuoyunda hem de uluslararası kamuoyunda büyük bir yankı buldu. AKP ve Erdoğan neden bu kadar kin ve öfke ile akademisyenlerin üzerine yürüdü?

Zihniyetle alakalı bir durumdur. Faşizmin zihniyetinde tahammüle yer olmadığını belirttik. Her şey bir, tek, ben yani tek ses üzerine tek irade üzerine kurulu bir zihniyetir. Faşizm bunun üzerine kuruludur, duymak ve görmek istemez. Tek gerçek ve doğru benim, ben ne dersem odur ve anladığın gibi uygulanmasını istiyor. Akademisyenler biraz Türkiye’de sesini çıkardılar, bir irade ortaya koydular ve bu mühimdi. Çoğunlukla geri adım atmadılar ve söylediklerinin arkasındalar. Fakat onlar da kendilerini iyi örgütlemelidir. Bunu halkın vicdanı, sesi, hakikati ve iradesi olarak ortaya koydular. Sorumluluk sahibi insanlar olarak tavırlarını ortaya koydular. Fakat öyle kaldı, bugün farklı çaba içinde olanları görüyoruz. Akademisyenler ve aydınlar toplanıyorlar ve bir toparlanma var. Yönlerini Kürdistan’a veriyorlar, AKP’ye karşı bir duruş sahibidirler bu iyidir. Bu duruşları onurludur, fakat çok çabuk kendilerini bir örgütlülüğe kavuşturmalıdırlar. AKP’de belidir, Erdoğan’ın etrafında bazı arkadaşları var ve zamanı geldiğinde Saddam gibi onu da bir kenara iteceklerdir. Saddam, kız da, oğlu da, yakını da olsa ona karşı geleni yok etmiyor muydu. AKP ve Erdoğan’ın zihniyeti de odur. Belki asmaz ama siyasi ve cezalandırma zihniyeti bakımından aynıdır. Erdoğan’ın sinirlenmesi aslında neden onun iki yüzülülüğünü, zülmünü, faşizan zihniyetini akademisyenler ve aydınlar ortaya çıkardılar ondandır.

Uluslararası komplonun yıl dönümü yaklaşıyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile de 5 Nisan 2015’ten bu yana hiçbir görüşme yapılamıyor. Bu süreçte komplo Kürt halkı ve Öcalan üzerinde nasıl bir şekilde yürütülmektedir?

Komplo gözler önündedir. Meseleyi Kürt sorunun çözümüne, Önder Apo’nun İmralı’daki koşullarına, hata Rojava’nın durumuna yani Cenevre’de yapılan toplantıya insan bağlayabilir. Bütün bunlar bir birine bağlıdır. Önder Apo tutuklandığında sadece bizim partinin öncüsü olarak tutuklanmadı. Önder Apo, kapitalist moderniteye karşı yeni bir paradigmaya ve yaşama sahipti, bir alternatifti. Sadece ulusal değil uluslararası bir komplo ile bunu gerçekleştirdirler ve devam ettiriliyor. Eğer güçleri yeterse Kürtleri Lozan’da olduğu gibi bir kenara bırakıp, anlaşacaklar. Aslında hepsi Önder Apo’yu nasıl etkisiz bırakırız hesabını yaptı. Önder Apo bugün esaret altında olabilir ama düşüncesi ve paradigması kazanma yolundadır. Kobanê ve Rojava gibi bugün bir statu sahibidir. Eğer bugün Önder Apo bire bir Ortadoğu siyasetine müdahale edebilseydi, Suriye ve Rojava’daki sorunlar şimdiye kadar farklı olurdu. Daha iyi tartışabilirdi, daha çabuk iyiye gidebilidirdi.

Önder Apo’nun yanında bundan önce bulunan iki arkadaşı çıkardılar, sügün ettiler. Bizler 15 Şubat’a doğru gidiyoruz ve halkımız ayakta. Kürt halkının iradesi daha da güçlenmiştir ki bu da komplonun sonuç almadığını ve almayacağını göstermektedir. Direniş her şekli ile devam ediyor. Önemli olan Kürt halkının Önder Apo şasında kendi kaderini görmesidir, özgürlüğünü görmesidir ve buna göre komplo karşısında bir duruş sahibi olmasıdır. Özelkile de komplonun yıl dönümünü ulusal ayaklanmaya çevirmeli ve aralıksız daha radikat bir şekilde Cizra Botan’a ve Sur’a kadar gitmelidir.