OPCW Nobel’i neden geri vermeli?

Yirminci yüzyılın en kapsamlı kimyasal silahsızlanma programını başarıyla sonuçlandırdığına inanılan OPCW’ye, 2013 yılında Nobel Barış Ödülü verilmesi, akıllara 1918 yılında Nobel Kimya ödülünü alan ‘kimyasal savaşın babası’ Fritz Haber’i getiriyor.

Kimyasal silah kullanımı konusunda devletleri durdurması beklenen Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) NATO ve AB çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, güvenirliğini zedeliyor. NATO’ya üye olmayan devletlerin kimyasal silah kullanımına ilişkin en küçük veriye inanılmaz refleks gösteren OPCW, aynı tutumu diğer güçler karşısında ortaya koymuyor. 

Bunun somut örneği ise, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik yasaklanmış silahlar kullandığı şeklindeki iddialara karşı OPCW’nin gösterdiği yaklaşım. Rusya’yı Lahey’de mahkum etmek için harekete geçen OPCW, Kürtlerin 2021 yılından beri tüm ısrarlı girişimlerine rağmen Türkiye’nin kimyasal silah kullanımını araştırmaya yanaşmadı. Türk devletinin gerilla alanlarında kimyasal silah kullandığına dair pek çok kanıt bulunmasına rağmen bunları görmezden gelmeyi tercih eden OPCW’ye, aldığı Nobel ödülünü hak ediyor mu, sorusunu sormak gerekir.  

‘93’TEN BU YANA GİRİŞİMDE BULUNMADI

İlki 1993 yılında kayıtlara geçen Türk devletinin kimyasal silah kullanımı bu yıllardan sonra da sıkça gündeme geldi. Ama herhangi uluslararası bir örgüt bunları araştırma yönünde bir girişimde bulunmadı. Bu örgütlerin başında geleni ise, OPCW.

GÖRMEZDEN GELENLER SUÇ ORTAĞI

NATO üyesi olduğu için Türk devletinin yasadışı eylemlerini görmezden gelen bu kuruluşlar, insanlığa karşı en büyük suçu işliyor. Birinci Dünya Savaşında binlerce insanın ölümüne neden olan kimyagerler, hekimler ve bilimciler de, tarafı oldukları güçlerin çıkarlarına hizmet ettiklerine inanıyorlardı. Savaş sonrasında tüm yaptıkları, insanlığın ayıbı olarak anılmaya başlandı. Bugün yine aynı ayıbın, Kürtler şahsında tüm insanlığa karşı yaşandığına tanık oluyoruz. Bu durumda Nobel ödülleri almanın hiçbir geçerliliğinin olmadığı da ortaya çıkmış oluyor.

FRİTZ HABER DE NOBEL’LİYDİ

Prof. Fritz Haber, kimya alanındaki buluşlarıyla Nobel Bilim Ödülü’ne layık görülmüştü. Ama içindeki aç gözlü adamı doyuramadığı için klor ve diğer zehirli gazların geliştirilmesine, dağıtılmasına ve kullanımına öncülük ederek Birinci Dünya Savaşında binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Bugün aynı durumun OPCW ve benzerleri içinde geçerli olduğunu görüyoruz. Belki Fritz Nobel ödülünü iade etmedi ama insanlık, onu vicdanıyla lanetleyerek nedeni olduğu kıyımı asla affetmedi. Bugün Kürtlere yapılanlar karşısında da büyük bir suskunluk var. OPCW her ne kadar tarafı olduğu güçlerin çıkarları için koştursa da eylemleriyle şimdiden Fritz’in yerine aday görünüyor.

Fritz Haber'in eşi Clara Immerwahr da, kimya üzerine doktora yapmış önemli bir kimyagerdi. Fakat tarih onu yeterince tanımama talihsizliğine sahip.

Clara Immerwahr, Haber’in zehirli gazlar konusundaki çalışmalarına karşı çok büyük bir muhalefet gösterdi. Fakat dönemin koşulları Clara’yı çaresiz bıraktığından Haber’in kloru kullanarak binlerce insanın ölümüne neden olmasını engelleyemedi. Bu durumu insanlıktan çıkma olarak değerlendiren Clara, evlerinin bahçesinde yaşamına son vererek kimyasal kullanımı konusunda en radikal tutumun  sahibi olarak tarihteki onurlu yerini aldı. Tarih, her ne kadar başaşağı bir gidişi yaşasa da bunun karşısında duran onurlu insanların olacağına dair umut hep vardır. Clara, belki de bunun en az bilinen örneği. Şimdi tekrar soralım; Haber ya da OPCW Nobel’i hak ediyor mu gerçekten?