Sati Mahallesi’nde devlet güçlerinin keyfi işkence ve saldırıları raporlaştırıldı

Amed Barosu, İHD, TİHV ve ÖHD, Sur ilçesi Sati Mahallesi’nde ikamet edenlere yönelik devlet güçleri tarafından kötü muameleyi raporlaştırdı. Raporda insanların tehdit, kötü muamele, kaba dayak ve işkenceye maruz bırakıldığı belirtildi.

Amed Barosu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Amed  Temsilciliği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi, Amed’in Sur ilçesi Sati (Zorava Mezrası) Mahallesi’nde ikamet edenlere yönelik 14 Nisan tarihinde devlet güçleri tarafından, işkence, kötü muamele, hakaret, hürriyeti tehdit, ayrımcılık ve kişinin hatırasına hakaret suçlarının işlendiğine ilişkin tespit ve değerlendirme raporunu kamuoyuyla paylaştı.

Raporda, Zorava Mezrası’nda ikamet edenlere 14 Nisan 2021 tarihinde “Köy girişinde bulunan istasyon durağının duvarında bulunduğu iddia edilen bir yazı” gerekçe gösterilerek, devlet güçleri tarafından hukuka aykırı suç ve davranışlarda bulunduğu bilgisi üzerine; Amed Barosu, İHD, TİHV, ÖHD'den oluşan bir heyet ile inceleme ve tespitlerde bulunmak üzere 15.04.2021 tarihinde Zorova mezrasına ziyaret gerçekleştirildiği, yerinde tespit ve incelemelerde bulunulduğu ve olay mağdurları, görgü tanıkları ile birebir görüşmeler yapıldığı kaydedildi.

Olayın detaylarının anlatıldığı raporda “Olayın devamında kolluk güçleri tarafından toplatılan gençlerden aynı aile olan 4 kişi (İ. A., Y.A., H.A., M.A.) bir araca, diğer 3 kişi (R. K., H.T., A.K.) ayrı bir araca bindirilerek köy merkezinden çıkarılmıştır. Araçlara bindirilen kişilerin anlatımlarına göre araç içerisinde sinkaflı sözlerle hakaretlere ve tehditlere (yargısal tahkikat tehdidi) devam edilmiştir. Araçlarla köyden çıkarılan kişiler yaklaşık 10 km köy dışına çıkarıldıktan sonra tekrar geri getirilmişlerdir. Ayrıca 1 kişi (Z.Ç.) ise başka bir araca bindirilmiş köy meydanında yaklaşık yarım saat araç içerisinde alıkonulmuş, araç içerisinde de kendisine sinkaflı sözlerle hakaretlere ve tehditler yapıldıktan sonra serbest bırakılmıştır.

Olay tarihinde araca tek başına bindirilen Z.Ç. vermiş olduğu beyanlara göre; araca bindirilmeden evvel köy içinde darp edildiğini, boğazının sert bir şekilde sıkıldığını yine yumruklara maruz kaldığını ifade etmiştir. Araca bindirildikten sonra da aile fertlerinden bazılarının örgüte katılmasından dolayı kendisine dönük hakaretler, tehditler ve fiziksel müdahalelerin devam ettiğini aktarmıştır. Aracın içerisinde bulunan komutanın da kendisini tehdit ve hakaret ettiğini ifade etmiştir. Yine olaya dair Z.Ç.’nin anlatımlarına göre araç içerisinde yarım saat kadar bekletildikten sonra araç içerisinde bir tutanağın tutulduğunu, kendisine imzalatıldığını ve sonrasında serbest bırakıldığını beyan etmiştir.

Kardeşleri ile birlikte araca bindirilen Y. A. şu beyanlarda bulunmuştur: “Beni ve 3 erkek kardeşimi (İ.A., H.A., M.A.) köy içerisinde alıp bir araca bindirdiler. Araç hareket etmeden önce aracın içerisinde uzun bir süre tutulduk, aracın camları kapalıydı, aracın içi sıcak ve havasızdı. Araç seyir halinde iken araç içerisinde bize ve ailemize yönelik sinkaflı küfürler ettiler. Bize köy girişinde yazılan yazının kim tarafından yazıldığını sordular. Biz de yazının kim tarafından yazıldığını bilmediğimizi, yazıyla ilgimizin olmadığını belirttik. Yine yaşamını yitiren ve akrabaları olan örgüt üyelerine “onlar şehit değiller, onlar gebermiştir” diyerek bizlere dönük de hakaretlerini sürdürdüler. Biz, nereye götürüldüğümüzü sorduğumuzda ise, bize “Sizi il jandarmaya götüreceğiz” dediler. Kürt kimliğimizden dolayı sinkaflı küfürleri oldu. Aracın içinde bize herhangi bir savcı talimatından bahsetmediler. Bindirildiğimiz araç köyden uzaklaşıp Dicle Üniversitesine yaklaştığında kendilerini alıkoyan askerlere gelen bir telefon sonrasında bizleri köye geri getirdiler.

Olaya dair anlatımlarda bulunan T.K. ise ikamet ettiği köyde kolluk güçlerinin sürekli gelip gittiklerini ve bu türden tehditlerin sürekli yaşanmakta olduğunu ifade etmiştir. Genç yurttaşların alıkonulması ve sonrasında darp edilmesine gerekçe yapılan yazının 3-4 yıl öncesine kadar da var olduğunu, yeni yazılan bir yazı olmadığını ve bugüne kadar bahse konu yazıdan dolayı herhangi bir sorun yaşanmadığını ifade etmiştir. T.K.’nin beyanlarına göre rütbeli bir kolluk personeli köylülere dönük ‘Bölücülük yapacaksanız, buradan Suriye’ye gidin, Irak’a gidin, böyle yaparsanız bu köye karakol kurduracağım’ diyerek söylem ve tehditlerde bulunduğunu heyetimize aktarmıştır.”

Raporda heyetin olaya ilişkin tespitleri şu şekilde:

"14.04.2021 tarihinde Diyarbakır ili Sur İlçesi Sati (Zorava Mezrası) Mahallesi’nde ikamet eden kişilere yönelik, mağdur anlatımları tutarlı görülerek kolluk görevlilerince hukuka aykırı bir şekilde alıkonulma, fiziki saldırı, hakaret ve tehditlerde bulunulduğu hususunda güçlü bir kanaat oluşmuştur.

Zorava mezrasında mağdur ve görgü tanıkları ile yapılan görüşmeler sonucunda; köy meydanında toplatılan kişiler, işkence, kötü muamele, hakaret, hürriyeti tahdit, ayrımcılık, kişinin hatırasına hakarete maruz kaldıkları, 

Kolluk görevlileri tarafından; köy meydanında toplatılan gençlere dönük aile mensuplarından ölenlere dair sinkaflı sözlerle hakaret edilmiş olması kolluk kuvvetleri tarafından TCK madde 130 kapsamında, Kişinin Hatırasına Hakaret Suçu kapsamında olduğu,

Köy meydanında toplatılan gençlerden “Z.Ç.” adlı yurttaşın araca bindirilmeden önce ve araca bindirildikten sonra sistematik bir şekilde işkenceye maruz kaldığı beyanlarından tespit edilmiş,

Yurttaşların aktarımından etnik aidiyetlerinden dolayı kolluk güçleri tarafından hakarete ve ayrımcılığa maruz kaldıkları,

Köy meydanına toplatılan genç yurttaşlar; aracın içerisine alınarak kötü muamele, hakarete maruz kaldıkları ve araç içerisine alınıp bekletilip daha sonra köy dışına çıkarılıp geri getirilerek hürriyetlerinden yoksun bırakılmışlardır.

Heyetimizce yapılan görüşmelerde herhangi bir yargı kararı olmaksızın kolluk güçleri tarafından yurttaşların üstü aranmış ve fiili yakalama yapıldığı tespit edilmiştir."

Devlet güçlerinin keyfi davrandığına dikkat çekilen raporda insanların kötü muameleye maruz kaldıkları, özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları tespitine yer verilerek, anayasa ve yasaların ilgili maddelerine atıfta bulunuldu.

Raporda şunlar belirtildi: “Bu amaçla; işkence, kötü muamele, hakaret, hürriyeti tahdit, ayrımcılık, kişinin hatırasına hakaret suçlarının işlenmiş olması ihtimaline binaen re’sen soruşturma başlatılmalı; maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve faillerin tespiti açısından etkin bir adli soruşturma yürütülmeli; mağdurların/görgü tanıklarının beyanlarının alınmalı ve araştırılmalı; delillerin toplanması ve olası delillerin karartma eylemlerinin önüne geçilebilmesi için 5271 sayılı CMK’nın 160/2 ve 164. Madde hükümleri uyarınca emniyet müdürlüğü birimlerine mensup kişilerin adli kolluk olarak görevlendirilmeli; mağdurların/görgü tanıklarının anlatımları gözetilerek, Zorava mezrası ve çevresinde görevli kolluk görevlilerinin tespiti yapılmalı; mağdur beyanları alınarak kendilerine işkence yapan kişilere yönelik tariflerle birlikte tespit ve teşhis işlemleri yapılmalı; tespite konu olayda görevli kolluk görevlilerinin muhtemel bir işkence, kötü muamele soruşturmasının şüphelisi olabilecekleri gözetilerek yürütülecek soruşturma tamamlanınca kadar açığa alınmaları hukuken gerekli ve zorunludur."

SONUÇ VE ÖNERİLER

Raporda sonuç ve öneriler ise şu şekilde sıralandı:

"Yurttaşların işkence, kötü muamele ve hakarete maruz kalıp, hürriyetlerinden yoksun bırakıldıkları, yurttaşların Kürt olmalarından dolayı kolluk güçleri tarafından ayrımcılık ve nefret söylemlerine maruz kaldıkları, yurttaşların ölen yakınlarının hatırasına hakaret edildiği, tespit edilmiştir. Yurttaşların doğuştan gelen haklarının ve aidiyetlerinin korunması adına; olayda yer alan kolluk görevlileri hakkında ivedilikle etkin ve şeffaf bir adli ve idari soruşturmanın yapılması, soruşturma sonucunun bütün detaylarının kamuoyuyla paylaşılması, Satı Köyü Zorova mezrası sakinlerinin siyasi kimliklerinden dolayı uzun bir süreden bu yana sistematik bir şekilde baskı altına alındıkları, ötekileştirildikleri ve kriminalize edildikleri gözetildiğinde bu hususa son verilmesi gerektiği, soruşturmanın salahiyeti açısından ilgili kolluk güçleri hakkında idari soruşturma başlatılarak, görevden el çektirilmeleri, nefret suçu ve siyasi saiklerle farklı kimliklere yönelen tehditlere ilişkin TCK’nın 122. Maddesi değiştirilmek kaydıyla, yasal mevzuatın oluşturulması, yaşanan bu durumda kolluk kuvvetlerinin “devlet biziz” mantığıyla hareket ettikleri ve etkin bir adli ve idari soruşturma yürütülmeyeceğine dair olan inançları cezasızlık politikaların çok net bir sonucudur. Faillerin korunmasına sebep olan cezasızlık politikalarından vazgeçilmesi, kolluk güçleri ve idari yetkililerin temel insan hak ve hürriyetleri açısından kapsamlı eğitime tabi tutulması, Türkiye’nin ulusal ve taraf olduğu uluslararası yükümlüklerine tam ve eksiksiz olarak uyması, bu konuda yargı ve idari mercilerin belirtilen hususlara riayet etmesi, heyetimizce önerilmektedir."