Suruç katliamı nasıl ve ne amaçla yapıldı?-Amed Dicle
Suruç'ta yaşamını yitiren, yaralanan gençlerin tek bir amaçları vardı: Kobanê'ye gitmek ve birkaç gün Kobanê'nin yeniden inşa çalışmalarına katılmaktı....
Suruç'ta yaşamını yitiren, yaralanan gençlerin tek bir amaçları vardı: Kobanê'ye gitmek ve birkaç gün Kobanê'nin yeniden inşa çalışmalarına katılmaktı....
Suruç'ta yaşamını yitiren, yaralanan gençlerin tek bir amaçları vardı: Kobanê'ye gitmek ve birkaç gün Kobanê'nin yeniden inşa çalışmalarına katılmaktı. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençler, Suruç'a gitmeden önce bu amaçlarını basına açıkladılar. Zaten gençlerin bir aydır bu hazırlığı yaptıkları da biliniyor.
Suruç'a ulaştıklarında onları Suruçlular, gençler ve sivil toplum örgütü temsilcileri bekliyordu. Kaymakam ile görüşerek Kobanê'ye geçmek istediklerini söylediler. Kaymakam tümünün değil ama temsilen birkaç kişinin geçebileceğini söyleyip onları bekletti.
Ve gençler bu engellemeye karşı Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaptıktan sonra kanlı saldırı gerçekleşti.
Saldırıya ilişkin cevabı mutlaka bulunması gereken birkaç soruyu burada sormak gerek:
1- Gençler Amara Kültür Merkezi’ne giderken, 200 metre mesafede polis tarafından didik didik arandılar. Normalde polis arama yapmak isterse merkeze daha yakın yapabilirdi. Polisin patlamadan zarar görmemesi için mi bu kadar uzak mesafede 'kontrol noktası' kuruldu?
2- Gençlerin üzerindeki kalemler, not defterleri, fotoğraf makinaları tek tek aranırken, hatta bir muhabir gözaltına alınırken bombayı patlatan DAİŞ’çi, kültür merkezine nasıl girdi?
3- Mürşitpınar Sınır Kapısı dahil olmak üzere, Suruç'un tüm sokaklarını kamera ile izleyen, Kobanê ile dayanışmak üzere oraya giden herkesi sorgulayan Türk istihbaratı nasıl oldu da DAİŞ mensubunu 'görmedi'?
4- Amara Kültür Merkezi, Emniyet’in yanı başında olmasına rağmen saldırıyı gerçekleştiren DAİŞ’çinin tespit edilememiş olması mümkün mü?
5- Saldırıdan sonra olay yerine koşan ve yaralıları hastaneye taşımak isteyen halka polis neden gaz bombalarıyla saldırdı? Yaralıların da ölmesini istedikleri için mi?
6- Suruç ve çevresinde kaç tane DAİŞ hücre evi vardır? Devlet bunlardan haberdar mıdır?
7- Cenazeler neden Urfa Adli Tıp’ta değil, Antep Adli Tıp’ta otopsiye alınmıştır? Gizlenmek istenen nedir?
8- Saldırıyı iki kişinin yaptığı, erkeğin bombayı patlattığı, kadının ise patlatamadan yaralandığı ve şu an polisin elinde olduğuna ilişkin tanıklıklar var. Saldırıda yer alan, 1995 Sivas doğumlu olduğu söylenen ve şu an polis gözetiminde olan kadın kimdir ve yetkililer bu konuda neden açıklama yapmıyor?
Bu soruların muhatabı devlettir, cevabı ise malumdur.
YPG'nin Tel Abyad’ı (Girê Spî) özgürleştirmesinden sonra bu saldırıların olacağına oldukça fazla yorum yapıldı, öngörülerde bulunuldu. Zira kameralara da yansıdığı gibi hepimizin gözleri önünde, DAİŞ elemanları ellerini-kollarını sallayarak, gülerek, Tel Abyad'dan kaçıp Akçakale'ye geçti. Daha sonra, Dicle Haber Ajansı ve başka muhalif yayın organları, DAİŞ çetelerinin Akçakale'deki karargahlarını belgeledi. İki gün önce ise, Ceylanpınar sakinlerinin adres vererek, orada DAİŞ’in hücre evleri oluşturduğuna dair haber yine DİHA'da yayınlandı.
Tel Abyad yenilgisi AKP ve DAİŞ için oldukça ağır bir darbe oldu. Çünkü esas trafikleri bu kapı üzerinden gerçekleşiyordu. AKP yetkilileri Tel Abyad'ın düşmesinden duydukları mutsuzluğu saklayamadı. Ve zaten Erdoğan, 'bu duruma seyirci kalmayacaklarını' açıkça ifade etti. Tel Abyad'da yenilginin intikamını artık Rojava'da değil sınırın Kuzey Kürdistan tarafından almayı amaçlıyorlar. DAİŞ Rojava'da yenilince, savaş sınırın bu tarafına taşındı. Suruç Katliamı ile bu durum daha fazla netlik kazandı. 25 Haziran'da Kobanê'ye yönelik saldırının aynısını Suruç'ta, Urfa veya Diyarbakır'da yapmak istiyorlar.
Bu vahşi katliamla hedeflenen, Rojava etrafında gelişen demokratik, özgür yaşam modeli ve Kürt Özgürlük Mücadelesiyle dayanışma içerisinde olanlardır.
Durum çok tehlikelidir. Erdoğan ve AKP'si, hem Rojava’da hem de 7 Haziran’da yaşadıkları hüsrandan dolayı biriktirdikleri nefreti söylemden pratiğe geçirmiş durumdalar. Bu durumda yapılması gereken, zalimlerden medet ummamaktır. Devlet sivil halkı ve kurumları DAİŞ’ten korumaz, korumayacak. Zaten esas koruduğu ve göz yumduğu da DAİŞ’tir. Bu yüzden mevcut durumda, meşru savunma, kendi güvenliğini geliştirme ekmek ve sudan daha önceliklidir.
Peki öz savunma nasıl olur?
1- Öz ve meşru savunma ciddi ve önemli bir konudur. Panik yapmadan bunu sistematik bir şekilde organize etmek, sırtını devlete dayamamaktır.
2- Özellikle sınır şehirlerinde ve Amed gibi büyük kentlerde, toplu eylem ve etkinliklerde güvenliği asla polise bırakmamak gerekir. Polisin yoğun olduğu yerde DAİŞ’in saldırma ihtimali daha fazladır. Yüzlerce insan güvenlik çemberi oluşturabilir.
3- DAİŞ hücre evleri var oldukça tehlike her zaman olacaktır. Onun için şu an gençlere düşen görev, çeşitli dergi ve sözde yardım kuruluşu adı altında faaliyet gösteren DAİŞ elemanlarını bertaraf etmektir.
4- Sivil toplum kuruluşları, demokratik siyaset, milletvekilleri ve basın, Akçakale'deki TİGEM çiftliğindeki karargahına karşı net tavır koyabilmelidir. TİGEM’in niye basına, sivillere kapalı olduğunun milletvekilleri ve STÖ’ler tarafından teşhir edilmesi zorunludur.