Türk devleti Kürt direnişini bastırmak için hep kimyasala başvurdu-I

Sadece son 40 yılda özgürlük gerillalarına karşı değil, son yüzyılda Kürt halkının bütün direniş ve ayaklanmalarını bastırmak için Türk devleti kimyasal ve zehirli gazlara başvurdu.

Tarihsel olarak Kürt ayaklanmalarına karşı yasaklı silah ve zehirli gazlar kullanan Türk devleti, son yıllarda Güney Kürdistan’da bulunan gerilla alanlarına yönelik sistematik ve sürekli yasaklı kimyevi mühimmat kullanıyor. Türk ordusu, özellikle 14 Nisan 2022’de Zap, Metîna ve Avaşîn’e dönük başlayan işgal saldırısında yüzlerce kez yasaklı mühimmat kullanarak savaş suçu işledi. Türk devletinin suçlarının belge ve görüntülerle kanıtlanmasına rağmen uluslararası güçler, aylardır derin bir sessizlik içinde.

Kimyevi ve biyolojik silah kullanımını yasaklayan birçok uluslararası anlaşmanın taraf ülkelerinden birisi Türk devletidir. Ancak kendi imzaladığı anlaşmaları hiçe sayarak Kürt halkına karşı her türlü kimyasal silah ve gazı kullanmaktan geri kalmıyor. Şu ana dar kadar birçok kez uluslararası bağımsız heyetler ve uzman ekipleri, topladıkları kanıtları inceleme taleplerine rağmen Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Türk devletine dönük herhangi bir denetleme yapmadığı gibi soruşturma da başlatmadı. 

Son olarak geçtiğimiz Ekim ayında Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (IPPNW), Türk devletinin kimyasal silah kullanımına ilişkin bir rapor hazırladı. Bu rapor için IPPNW İsviçre ve Almanya’dan bir heyet, 20-27 Eylül 2022 tarihlerinde Güney Kürdistan’da incelemelerde bulundu. Heyette IPPNW İsviçre Başkanı Dr. Josef Savary ve IPPNW Almanya bilimsel danışma kurulu üyesi aynı zamanda Saddam Hüseyin döneminde kullanılan Irak'taki kimyasal ve biyolojik silahları araştıran BM kuruluşu UNMOVIC'in eski biyolojik silah denetçisi Dr. Jan van Aken yer aldı.

ÇAĞRI VE GÖRÜNTÜLERE RAĞMEN OPCW, BM SESSİZ

12 Ekim 2022 günü raporunu açıklayan uluslararası camianın saygın kuruluşlarından IPPNW, “Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'nin ihlallerine ilişkin bazı dolaylı kanıtlar bulundu” diyerek kimyasal silah kullanımına dair bulguların incelenmesi için OPCW ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulundu. Ancak üzerinden bir aydan fazla sürme geçmesine rağmen ne OPCW ne de diğer uluslararası kuruluşlar Türk devletine dönük bir inceleme veya soruşturma sürecini başlatmadı. Özelikle son saldırıda kimyasal saldırıya maruz kalan gerillaların görüntüler ise Kürt halkında infial yarattı.

Kürt halkı, başta Avrupa olmak üzere bulunduğu her yerde kimyasal saldırıları protesto ederken, Türk Tabipler Birliği Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı, kimyasal saldırıya maruz kalan gerillaların görüntülerini incelediğini ve kimyasal gaz kullanıldığını düşündüğünü belirterek bağımsız bir heyetin inceleme yapmasını talep etti. Bu açıklamalarından sonra Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile Fincancı tutuklandı. Dünya Tabipler Birliği ise Fincancı’nın serbest bırakılmasını ve kimyasal silah kullanımı konusunda bağımsız bir araştırma talep etti.

AYAKLANMALAR KİMYASAL GAZLARLA BASTIRILDI

Sadece son yıllarda değil, 40 yıllı aşkındır gerilla güçlerine karşı bütün insani değerleri ve savaş kurallarını hiçe sayan Türk devleti, daha önceki Kürt ayaklanmalarına karşı da benzer biçimde orantısız güç kullandı. Türk devleti, 1926’da başlayan ve 1930’da bastırılan Ağrı Ayaklanması ile 1937/38 tarihlerinde Dersim’e dönük soykırımda da binlerce sivil Kürt’ü zehirli gazlar kullanarak katletti. 

Türk devleti Şêx Said ayaklanmasından sonra özelikle Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinden zehirli gazlar tedarik etti. Ordu envanterine dönemin en ölümcül mühimmatları koyan Türk devleti, daha sonra bunları Kürt halkının siyasi ve kültürel hakları için mücadele eden Kürt savaşçılar ve sivil halka karşı kullandı. Ağrı ayaklanması ve silahlı direnişi sırasında sivil Kürtlere karşı devreye konulan zehirli gazlar, Dersim Soykırımı esnasında sistematik bir biçimde kullanıldı. 

Türk devletinin zehirli gazları kullanması, kayıtlara ilk defa Ağrı Ayaklanması ile girdi. Özelikle Zilan Deresi’nde binlerce insan katledilirken, mağaralara sığınan sivil halka karşı zehirli gazlar kullanıldı. 1933 yılında basılan ‘Jandarma Talimnamesi’ Ağrı ayaklanmasında kapalı mekanlar (mağara) ve doğal korunaklı alanlarda zehirli gazların nasıl kullanıldığı ders olarak askerlere verildi.

SOYKIRIM ÖNCESİ ZEHİRLİ GAZ KULLANIM KURSU VERİLDİ

1937’de Dersim’de başlatılan katliam harekatı sırasında Genel Müfettiş olarak yetkileri arttırılan General Abdullah Alpdoğan’ın zehirli, yakıcı ve boğucu gaz talebini resmi yazışmalarda açıkça görmek mümkün. Zira katliam harekâtı öncesi Elazığ’da, Dersim’e gönderilecek Türk askerlerine yönelik yasaklı zehirli gazların kullanımı ile ilgili eğitim kursları bile açıldı.

3 Ağustos 1937 tarihli Tan gazetesinin ilgili haberinde bu kurslarla ilgili bilgi veriliyor. Dersim Soykırım sırasında Malatya Emniyet Müdürü olan ve Dersimlilerin yargılanmasına yönelik kurulan mahkemede idama mahkum edilen sanıkların infazını düzenlemekle görevlendirilen İhsan Sabri Çağlayangil ise zehirli gazlarla gerçekleşen soykırımı yıllar sonra şöyle itiraf etti: “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirlediler ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu.” 

ASKERE ‘ZEHİRLİ GAZ KULLANIN’ TALİMATI

15 Ağustos 1984’de PKK öncülüğünde başlatılan silahlı mücadelenin ardından ise Türk ordusu hem envanterinde tuttuğu kimyasal gazların kapasitesini büyüttü hem de zehirli gaz kullanılması yönünde bir talimat verdi. Bu konudaki ilk belge 1980’li yılların ortasına aitti. İkibin’e Doğru dergisinin 23 Temmuz 1989 tarihli sayısında yayınlanan söz konusu belge Orgeneral Necdet Öztorun’un imzasını taşıdı.

Bu bölgeye göre Türk Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 25 Şubat 1986 tarihinde "Gerek duyulması halinde göz yaşartıcı ve kusmaya sebep olan bomba kullanılması" ve tünellerin "zehirli gazla doldurularak" kullanılamaz hale getirilmesi talimatını verdi. Zaten 1986’ı takip eden yıllarda, bu talimatta belirtilen yöntemlerle Türk ordusu, yüzlerce ARGK gerillasını mağara ve sığınaklarda katletti.

Her ne kadar 1997’de OPCW üyesi olduğunda “elimde herhangi bir kimyasal silah yoktur” dese de Türk devleti, daha sonraki yıllarda askeri depolarda kimyasal silah bulundurduğunu gizleme gereği bile duymadı. 2004 yılında TRT’de Türk ordusunun "Anti terör birimi" ile ilgili yayınlanan bir belgeselde Türk askerinin göz yaşartıcı bomba kullanımını test ettiği görüldü. Görüntülerde mağaraya atılan imha edici bombanın ardından, göz yaşartıcı bomba atılıyor ve sarı dumanlar yükseliyordu.

Uzmanlar ortaya çıkan sarı dumanların kimyasal bomba olduğuna dair güçlü şüphelerini dile getirdi. Göz yaşartıcı gazın polis tarafından göstericilere karşı kullanılmasına izin veren Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), yüksek konsantrasyonlarda ve özellikle kapalı mekanlarda öldürücü olabileceği için aynı gazın askeri koşullarda kullanılmasını kesinlikle yasaklıyor. Ancak buna rağmen bu gazlar birçok kez Kürdistan dağlarında mağaralara sığınan gerillaları imha etmek için kullanıldı.

2010 yılında ise İngiltere’deki Bradford Üniversitesi, Türk devletine cephane üreten Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKEK) 120 mm kalibrelik CS bombaları ürettiği ve uluslararası piyasada sattığını rapor etti. 2010 yılında Kapstadt’taki AAD Silah Fuarında sergilenen Türk yapımı 120 mm kalibrelik CS bombaları OPCW’ye göre yasak. Ancak bu denli somut belge ve bilgiye rağmen Türk devletine yönelik bir soruşturma açılmadığı gibi sergilenen bombaların imha edilip edilmediği de bilinmiyor.

ÖZEL’İN YÖNETTİĞİ BALLIKAYA KATLİAMI

Türk ordusunun gerilla güçlerine yönelik kimyasal silah kullandığını belgeleyen en çarpıcı görüntü ise 1999 yılında kayıt alına alındı. 11 Mayıs 1999 günü Şırnak'ın Ballıkaya bölgesindeki bir mağarada 20 PKK gerillası katledildi. Çatışma sonrası Türk ordusu tarafından çekilen ve 2011 yılında Roj TV’de yayınlanan görüntülerde şöyle deniliyordu: “Askerlerimiz şu anda zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Ama yine de canavarca, kahramanca giriyorlar... Bir gün ara vermenize rağmen gaz hala etkisini sürdürüyor.” 

Söz konusu kayıtta, Türk askerleri, daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’na getirilecek olan operasyonun başındaki komutan Necdet Özel'e tekmil veriyordu. Türk ordusu bu görüntülerin ardından o komutanın Özel olduğunu inkar etti fakat kimyasal silahlara dair hiçbir şey söylemeyerek bunların kullanıldığını zımnen kabul etti. 

Ballıkaya'daki katliam 1999'da PDS ve 2011'de ise Sol Parti tarafından Alman Federal Meclisi'nin gündemine geldi. Çünkü katliamın ucu Almanya'ya dokunuyordu. Çatışma mahallinde bulunan bomba parçaları Kızılay tarafından toplanarak bir Alman televizyon muhabirine verilmişti. Münih Üniversitesi'nin Adli Tıp'ında yapılan incelemede bu bomba parçalarında yasaklı CS gazı izleri bulundu. Alman devlet televizyon kanalı ZDF'de yayınlanan "Kennzeichen D" programı RP707 tipi bu bombanın, Alman şirketi Buck & Depyfag tarafından üretildiğini ve 1995 yılından beri Türkiye’ye satıldığını duyurdu.

KATLEDİLEN 8 GERİLLADA KİMYASAL MADDE TESPİT EDİLDİ

2009 yılının Eylül ayında Hakkari'nin Çukurca ilçesi yakınlarında Türk ordusu ile HPG gerillaları arasında çıkan çatışmada 8 gerilla ise bir mağara içerisinde katledildi. Görgü tanıkları Türk askerlerinin çatışmada gaz kullandığını belirtirken, Almanya’dan bölgeye giden bir insan hakları heyeti cenazelerin fotoğraflarını ele geçirdi. Heyet öncelikle fotoğraf üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığını tespit etmek için fotoğrafı incelemesi için uzmanlara verdi.

Uzmanların fotoğraflar üzerinde herhangi bir manipülasyon yapılmadığına karar vermesinin ardından Hamburg'daki Eppendorf Üniversite hastanesinde görevli pataloglar, fotoğrafları incelemeye aldı. Fotoğraflarda kimyasal madde etkisini tespit eden doktorlar, 20 Temmuz 2010 tarihli raporda şu tespitleri yaptı: "Vücudun üst kısmındaki alanda, kollarda ve yüz kısmında parşömen kâğıdı gibi kurumuş. Bu, ısıdan etkilenmenin sonuçlarını andırıyor. Termik etkilenmeye zıt düşen, yüz ve göğüs kısmındaki kılların yanmış gibi görünmemeleridir. Bu yüzden de buna sebep veren kimyevi bir maddenin etkisi dikkate alınabilir.”

KAZAN VADİSİ’NE KİMYASAL BOMBA ATILDI

22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında Hakkari’nin Çukurca İlçesi kırsalında bulunan Kazan Vadisi'nde çıkan çatışmada ise 36 HPG/YJA Star gerillası şehit düştü. Gerillaların yanmış cenazeleri günlerce Malatya morgunda bekletilirken, çatışmada Türk ordusunun kimyasal kullandığına dair ciddi bilgi ve belgeler kamuoyuna yansıdı. Çatışmadan sağ kurtulan bir gerilla patlamanın ardından meyve kokulu bir duman kokusu aldığını açıkladı.

Gerillanın anlatımı zehirli gazı tarif ederken, bölgeye giden ilk uluslararası gözlemci Alman parlamenter ve Birleşmiş Milletler'in eski biyolojik silah deneticisi Dr. Jan van Aken, 2 kilometre çapındaki çatışma alanında inceleme yaparak kanıtlar topladı. 

Dr. Aken daha sonra ANF'ye verdiği bir röportajda izlenimlerini şöyle anlattı: "Bombaların düştüğü yerde kanıtlar bulduk. Bir tonluk bombaların izini bulduk."

Yarın:

- 1990’lı ve 2000’li yıllarda kimyasallarla katledilen Kürdistan Özgürlük Gerillaları