Van Mülteci Ağı'ndan rapor

Mülteci Dayanışma Ağı’nın, Van’da yaşanan mülteci ölümleri ve ihlallerine ilişkin rapor hazırladı.

Van Mülteci Dayanışma Ağı, Van’da son dönemde artan mülteci ölümleri, gerçekleşen ‘kazalar’ ve mültecilere dönük hak ihlallerini raporlaştırdı. 13-15 Kasım tarihlerinde ülkenin farklı yerlerinden gelen ve mültecilerle çalışma yapan birçok sivil toplum örgütü temsilcisi, siyasi parti ve bağımsız aktivistlerle, Van’da gerçekleştirilen ziyaretler sonrası oluşturulan rapor, Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL SEN) Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Raporu Van Mülteci Dayanışma Ağı’ından Fatma Kılıçarslan okudu. Rapor eş zamanlı olarak İstanbul, Mersin ve Van’da da okundu.

Rapor, Van-Hakkari Tabip Odası, KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) Van Şubeler Platformu, DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) Van Şubesi, TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) Van Referans Merkezi, Van Barosu, DEVA Partisi Van İl Başkanlığı, Gelecek Partisi Van İl Başkanlığı, CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) Van İl Başkanlığı, STAR Kadın Derneği ziyaretleri sonucu oluşturuldu.

İŞKENCEYE UĞRUYORLAR

13 Kasım’da mültecilerin geçiş noktalarından biri olan Çaldıran ilçesi Yukarı Çilli (Çiliya Jor) köyüne giderek sınırda bulunan karakol ve kalekolları gözlemlediklerini ve köylüleri dinlediklerini kaydeden Kılıçarslan, 13 Kasım’da mültecileri taşıyan bir aracın Van-Erciş karayolunda kaza yapması sonucu 2 mültecinin hayatını kaybettiğini ve 18 mültecinin hastanelerde tedavi altına alındığını kaydetti. 4 Kasım’da yaralı olan mültecileri Van Yüzüncü Yıl hastanesinde ziyaret ettiklerini aktaran Kılıçarslan, mültecilerin bilgilerine başvurduklarını bildirdi. Raporda, Van Valiliği, Çaldıran Kaymakamlığı ve Başkale Kaymakamlığın’ndan randevu talep edildiği ancak kendilerine bir dönüş yapılmadığı da belirtildi.

Raporda, “Görüşmelerde öne çıkan başlıklar” kısmında mülteci sorununun sadece Van halkının sorunu değil Türkiye halklarının sorunu olduğu kaydedildi.

"Mültecilere verilen bir parça ekmek bile suç sayılıyor" vurgusunda bulunulan raporda, sınırda çalışan bir kamu görevlisinin mültecilerin işkencelere maruz kaldığını aktardığına dikkat çekildi.

DEVLETİN ROLÜNE DİKKAT ÇEKİLDİ

"Siyasi partiler mülteci krizini politika programlarına almıyor" denilen raporda, "İnsan kaçakçılarına yönelik cezasızlık yargı eliyle tasdikleniyor" vurgusunda da bulunuldu.

“Mülteci kaçakçılığının kolluk kuvvetlerinden bağımsız gerçekleştirilemeyeceği” vurgusunun yer aldığı raporda, şu ifadelere de yer verildi:

"Kimliği olmayan mülteciler hiçbir sağlık hizmetinden faydalanamıyor. Kimliği olanlar ise yeterli düzeyde hizmet alamıyor. Ziyaretimiz sırasında yalnızca kontrol bölgelerinde 1. Basamak sağlık taramasının yapıldığını, ancak yeterli ekipmanın ve hasta mahremiyet alanının olmaması, sağlıksız koşullar ve yüzeysel taramalardan dolayı yeterli ve sağlıklı bir hasta bakımının yapılmadığını gözlemledik. Merkezin sistematik bir sağlık politikası yok. Özellikle hamile olan kadınların devamlı takibini yapacak doktor imkânı bulunmuyor.

Mülteciler hastaneye gittikleri zamanlarda ise kendi dillerinde tercüman bulunmaması nedeniyle gerekli muayeneyi çoğu zaman yaptıramıyorlar. Aynı sorun anadili Kürtçe olan bölge halkı tarafından da yaşanıyor.

KADIN VE ÇOCUKLAR

Kadınlar ve çocuklar göç yolunda her türlü istismar ve şiddete karşı savunmasız haldeler. Geri Gönderme Merkezleri’nde yaşanan istismar olayları basına yansımıyor çünkü geri gönderilmekle tehdit edilen kadınlar sessiz kalmaya mecbur bırakılıyor. Van ilinde bulunan Kurubaş Geri Gönderme Merkezi’nde yaşanan, merkezde görevli olan 3 kişinin mülteci bir kadına tecavüz etme olayı Van Mülteci Dayanışma Ağı’nın Van’da bulunduğu dönem basına yansımıştı. Olayın basına yansımasının ardından Van Mülteci Dayanışma Ağı da davanın takipçisi oldu.

Mülteci kadınların yaşadıkları şiddet türlerinden bir diğeri ise para karşılığı veya toplumsal baskıdan dolayı evliliğe zorlanmalarıdır. Özellikle kız çocukları bu duruma daha fazla maruz kalmakta ve cinselleştirilmiş sömürüye daha da açık hale gelmektedir. ‘Yardım edeceğiz’ vaadiyle mülteci kadınlara yaklaşan erkekler kadınları istismar edip çok eşliliği “yardım” adı altında dayattıkları aktarılmıştır. Kadınların kimliksiz oldukları için başvuracakları herhangi bir kurum olmaması ve varsa pasaportlarına evdeki erkekler tarafından el konması, onları istismara daha açık hale getirmektedir. Demokratik kurumlarla iletişime geçmeleri de kolluk güçlerinin geri gönderme tehditleriyle engellenmektedir.

DENETİM YOK

Van Gölü’nde sahil güvenliğin bulunmaması Van Gölü’nü denetimsiz hale getirmektedir. Göl kenarında  bulunan teknelerin kime ait olduğu, teknelerin ne için hangi işlerde kullanıldığı meçhul. Bunun için yetkililerin şimdiye kadar herhangi bir adım atmadığı bildirilmiştir.

Statüleri olmadığı için mülteci çocuklar eğitim hakkına erişemiyor. Van’da çok fazla mülteci olmasına rağmen okullardaki mülteci çocuk sayısının çok az olması dikkat çekiyor. Okullara kayıt yaptıran mülteci çocuklar ise pandemi dönemiyle birlikte başlayan online eğitimler sırasında gerekli internet altyapısı ve bilgisayar/tabletleri olmadığı için eğitim haklarına yine erişemiyor.

Güvencesiz ve kayıt dışı çalıştırılan mültecilerle ilgili daha önce hiçbir çalışma yapılmamış ve hiçbir veri bulunmamakta. Ucuz işgücü olarak görülen mülteciler merdiven altı işletmelerde insani olmayan koşullarda çok ucuza çalıştırılıyor.

MÜLTECİ ŞANTAJI

Van sınırından giriş yapan mültecilerin çoğunluğu Afgan, İranlı, Pakistanlı, Bangladeşli. Ancak Afrika ülkelerinden dahi iltica edenlerin giriş için Van sınırını kullanmaları uluslararası insan kaçakçılığı ağı olduğunu gösteriyor.

Yapılan görüşmelerde dile getirilen başlıklardan bir diğeri de Türkiye’nin mülteciler için bir geçiş bölgesi, Avrupa devletleri için de tampon bölge olması sebebiyle mültecilerin durumunun siyasi bir koz olarak Avrupa’ya karşı kullanılması durumudur. Van’ın geçiş bölgesi olduğu, mültecilerin büyük çoğunluğunun Van’dan başka şehirlere gittiği ve oralardan da Avrupa’ya geçmeye çalıştığı belirtilmiştir.

Raporun sonunda alınması gereken önlemler şöyle sıralandı:

* Mültecilerin ülkeye güvenli erişimi sağlanmalı, etkin, şeffaf ve erişilebilir sığınma prosedürleri uygulanmalıdır.

*Mültecilerin statüsüzlük durumu uluslararası insan hakları standartlarına uygun şekilde anayasal bir güvenceyle çözüme kavuşturulmalı ve uygulanmalıdır.

*İnsan kaçakçılığı suçu ile mücadele kapsamında yürütülen soruşturmalar hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmelidir.

*İnsan kaçakçılığı suçu kapsamında yargılanan insanlara caydırıcı cezalar verilmelidir.

*Göçmen alanında çalışan kamu çalışanları seçiminde özel bir prosedür uygulanmalı ve kamu çalışanları haklar ve özgürlükler konusunda eğitime tabi tutulmalıdır.

*Mülteciler devletlerin insafına bırakılmamalı, Birleşmiş Milletler komiserlikleri tekrar açılmalı ve mültecilerin kabul işlemleri buralarda yapılmalıdır.

*Siyasilerin ve medyanın mültecilere yönelik ırkçı, ayrıştırıcı, hedef gösteren dili düzeltilmelidir.

*Van Gölü sahil güvenlik tarafından denetlenmelidir.

* Hastanelerde mutlaka mültecilerin konuştuğu dillerde tercümanlar bulundurulmalıdır.

*Mültecilere yönelik sistematik sağlık politikaları geliştirilmelidir.

*Geri gönderme merkezlerinde yeterli ekipmana sahip, hijyen koşullarına uygun olarak revirler açılmalıdır.

*Mülteci kadın ve LGBTİ+’ların toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten korunması için politikalar üretilmeli, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılanlar İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Yasası uyarınca bütüncül bir yaklaşımla desteklenmelidir."