Bedran Çiya: İşgal sona erene kadar direniş devam edecek!

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye'ye dönük saldırıların sürdüğünü belirten Demokratik Özerk Yönetimi Danışmanı Bedran Çiya, "Bölgede herkes işgale karşı aynı cephede direniyor. İşgal sonlanana kadar da bu direniş sürecek" dedi.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Danışmanı Bedran Çiya Kurd, Türk devletinin mevcut siyaseti ve zihniyeti sürdükçe DAİŞ'in bitmeyeceğini belirtti. Türk devletinin Girê Spî ve Serêkaniyê bölgelerini ‘kurtardık’ söylemleriyle QSD’yi bölgeden çıkartıp, çete gruplarını ve ailelerini bölgeye yerleştirdiğini keydeden Çiya Kurd, ilan edilen ateşkese uyulmadığına da dikkat çekti.

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Danışmanı Bedran Çiya Kurd, bölgede yaşanan son gelişmelere ilişkin ANF’ye değerlendirmeler bulundu. Bedran Çiya Kurd ile yapılan röportaj şöyle:

 

Türk devleti ve ona bağlı çete grupları tarafında 9 Ekim tarihinde Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük başlatılan işgal saldırısı ile işgale karşı verilen direnişlerin aşaması nedir?

Faşist Türk devleti, kendilerine bağlı yaklaşık 15 bin çete ile tüm tekniğini kullanarak 9 Ekim tarihinde Girê Spî ve Serêkaniyê bölgelerine dönük yoğun bir şekilde saldırdı. 2-3 gün içerisinde tüm bölgeyi işgal etmeyi planladılar. İşgal saldırılarına karşı eşsiz bir direniş sergilendi ve bu direniş tüm dünya kamuoyunda büyük yankı oluşturdu. Yasaklı silahların da kullanıldığı saldırılar şu ana kadar da devam ediyor.

ABD-Türk devleti arasında ‘ateşkesin’ ilan edildiğinin duyurulmasına rağmen Türk devleti ve çeteleri bu ateşkese uymadı. Türk devleti hala tüm vahşiliğiyle Til Temir, Zirgan ve Eyn Îsa bölgelerine dönük saldırılarını sürdürüyor. Bölgede yaşayan tüm halk bileşenleri bu işgal saldırılarına karşı aynı cephede mücadele ediyor ve saldırıları kırmayı hedefliyor. Bölgeye dönük saldırılar 5. haftasında sürüyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkları bu direniş etrafında kenetlendi. Bölge halkı ve uluslararası toplum bugün bu direnişe destek veriyor.

Türk devletinin saldırıları nedeniyle şu ana kadar 510 sivilin şehit düştüğü, 1700’den fazla sivilin yaralandığı, 350’den fazla QSD savaşçısının şehit düştüğü tespit edildi. Direniş sürüyor ve işgal sonlanana kadar devam edecek.

 

Türk devletinin saldırılara rağmen ABD ve Rusya’nın ‘Ateşkes iyi gidiyor’ açıklamalarını nasıl okuyorsunuz?

Türk devleti ve ona bağlı çete grupları, ABD-Rusya tarafından yapılan ‘ateşkese’ bağlı kalmayarak saldırılarını sürdürdüler. Ateşkesin ilk saatinde ihlallere başladılar. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ateşkese bağlı kalacaklarını bildirdi. QSD, bütün sorunların çözümünü istiyor. QSD, bölgede daha fazla kan dökülmesini ve çatışmaların yayılmasını istemiyor. Türk devletinin bölgeye dönük işgal planları devam ediyor.

Daha fazla bölge işgal etmek için fırsat arıyorlar. Türk devletinin işgali altında bulunan bölgelerde sivillere ait ev ile iş yerleri talan ediliyor. Bu bölgelerde yaşayan sivillere dönük her türlü insanlık suçu işleniyor. Onlarca kişi kaçırıldı ve katledildi. Türk devleti ve ona bağlı çetelerin bulunduğu bölgelerde huzur ve istikrarın olması mümkün değildir. ‘Barış Pınarı’ adıyla yapılan işgal saldırısı herkes tarafından Terör Pınarı olarak biliniyor.

Trump başta olmak bazı ABD’li yetkililer ‘ateşkesin iyi gittiğini’ belirtiyor. Ateşkesten birinci dereceden sorumlu olan Trump, sorumluluktan kaçıyor. Trump, Türk devleti ve çetelerinin ihlallerine karşı tutum sergilemeli. Bölgeye dönük saldırıların durdurulması için net bir tutumun olmadığı görülüyor. Ateşkes iyi gitmiyor, aksine gün geçtikçe çatışmalar şiddetleniyor. Daha fazla kan dökülüyor ve katliamlar yapılıyor.

 

Trump-Erdoğan arasında 13 Kasım’da yapılan görüşmeyi ve görüşmenin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan ve Trump’ın 13 Kasım’daki görüşmesinde ateşkesin iyi gittiğinin belirtildiği anda bile Til Temir’e dönük yoğun saldırılar sürdü. Hristiyanların yaşadığı alanlara saldırılar yapıldı. Hristiyan toplumu yeni bir katliamla karşı karşıya kaldıklarını belirtiyor. Kanaatimizce Trump-Erdoğan arasında yapılan son görüşme sonuçsuz kaldı. ABD’li yetkililer, Erdoğan’ın ABD ziyaretine karşıydı. Ancak Trump-Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesinde Trump tarafından verilen söz nedeniyle bu görüşme zorunlu bir şekilde yapıldı. Bu görüşmelerin sonucunda gerçeği yansıtmayan ve gerçekten uzak bazı açıklamalarla birbirini razı etmek istediler.

Birbirlerini tatmin etmeye çalıştılar. Kanaatimizce bu görüşmeler Türk devletinin saldırılarına destek oluyor. Türk devletinin saldırılarını yoğunlaştırması için daha fazla cesaret veriyor. Tabi bazı maddelerde konuşulmak istendi. Belliydi ki Erdoğan hala eski görüşlerinde ısrarcı. Bölgeye dönük siyasetini ve işgal planını sürdürmede ısrar ediyor. Rusya’dan silah satın almasının geri dönüşünün olmadığını belirtiyor. ABD’nin istediği ise Rusya’dan silah alımının durdurulmasıydı. ABD’den silah alınması isteniyordu. Özellikle S-400 hava savunma sistemlerinin alınışının bırakılması, Patriot yapımı füze ve F-35 savaş uçaklarının satılması isteniyordu. Silah pazarlığı konusunda belli oluyor ki Türkiye her iki taraftan da faydalanmak istiyor. İki yönlü (ABD-Rusya) siyaset yürütülmek isteniliyor.

Kanaatimizce Türk devleti ve Erdoğan bu siyaseti olumlu devam etmeyecektir ve kalıcı bir başarısı da olmayacaktır. Çünkü Rusya’nın bölgeye dönük planları farklı, ABD’nin farklı. ABD birtakım planlarıyla Türkiye’yi harekete geçirmeye çalışıyor. Rusya’da bölgede birtakım çalışmalar yürüterek Türkiye’yi harekete geçirmek istiyor. İki tarafta kendi aralarında çelişki yaşıyor. Bu sebeple Türk devleti her iki güçle ortak bir çalışma yapamaz. Türkiye-ABD arasındaki ciddi çelişkiler halen çözülmüş değil. İkili arasında görüşmenin gerçekleşmesi için bu çelişkiler ertelendi. Sonuç olarak Erdoğan-Trump görüşmesinde bir başarı elde edilemedi.

 

YPG, YPJ ve QSD güçleri 6 yılı aşkın bir süredir DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyonla ortak mücadele yürüttü ve DAİŞ’in toprak hakimiyeti sonlandırıldı. DAİŞ’in sözde liderlerinin Türk devletinin hakimiyetindeki bölgelerde öldürülmesi ne anlama geliyor? Türk devletinin bölgeye dönük saldırısıyla DAİŞ’le mücadele konusunda neler ortaya çıktı ve bu durumda DAİŞ’le gerçek bir mücadele yürütülür mü?

Türk devletinin mevcut siyaseti ve zihniyeti sürdükçe DAİŞ bitmez. Türkiye, DAİŞ’in bitmesini istemiyor. Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine, DAİŞ’i bölgeden temizleyen YPG, YPJ ile QSD güçlerine dönük saldırısı DAİŞ’in intikamını almaya çalıştığı anlamına geliyor. Türk devleti, QSD’yi zayıf düşürerek bölgede DAİŞ ve Cebhet El Nusra benzeri bir ‘radikal grubu’ yeniden yaratıp örgütlemek istiyor. Türk devleti, İdlib’den Efrîn’e getirdiği Cebhet El Nusra çetelerini bu kez de Girê Spî ve Til Temir’e getirerek bize karşı saldırılarda kullanıyor. Tüm bunlar isim, tarih ve yer olarak ispatlanmıştır.

Türk devleti bugün DAİŞ ve Cebhet El Nusra gibi gruplarla QSD güçlerine saldırıyor. QSD’yi zayıflatarak DAİŞ ve Cebhet El Nusra gibi gruplara yer oluşturmak ve onları bölgeye yerleştirmek istiyor. Girê Spî ve Serêkaniyê bölgelerini ‘kurtardık’ söylemleriyle QSD’yi bölgeden çıkartıp, bu çete gruplarını ve ailelerini yerleştirdi. Bu gruplar arasında bir kesim yabancı (Suriye vatandaşı olmayanlar) var. Bununla Türk devletinin DAİŞ-Cebhet El Nusra ile ilişkisi bir kez daha kanıtlandı.

Türk devletinin denetimi altında bulunan bölgede Ebubekir Bağdadi ve DAİŞ sözcüsünün öldürülmesi, bir kez daha ortaya çıkardı ki Türk devleti onları koruyor. Belli oluyor ki Türk devleti bunları kendi hakimiyetindeki bölgelerde topluyor ve yeniden örgütleyerek Suriye, Ortadoğu ve Avrupa’da nasıl kullanabileceğine dönük planlar yapıyor. Erdoğan ve yönetimi daha fazla taviz almak için her gün Avrupa’yı DAİŞ’le tehdit ediyor. Bu durumu siyasi bir koz olarak tüm dünyaya karşı kullanıyor. Bununla Kürt halkını soykırımdan geçirmek için yardım istiyor.

TÜRK DEVLETİ İŞGAL ETTİĞİ YERLERE ÇETELERİ YERLEŞTİRİYOR

Türk devleti, Avrupa ve NATO desteğini almak için DAİŞ ve mültecileri koz olarak kullanıyor. Bölge aleyhine büyük ve tehlikeyi bir plana sahipler. Bir taraftan terörü canlandırırken, diğer taraftan terörle mücadele ettiğini belirtiyor. Bu doğru değildir. DAİŞ-Cebhet El Nusra gibi gruplara destek veren bir devletin terörle mücadele etmesi mümkün değildir. Uluslararası Koalisyon, QSD ortaklığıyla DAİŞ’e karşı mücadele ediyor. Türk devleti ise tersine faaliyet yürütüyor ve DAİŞ-Cebhet El Nusra ile ortaklık yaparak QSD’ye saldırıyor. Siyaset ve strateji birbirinden farklı. İnanıyoruz ki bu çelişki 14 Kasım’da düzenlenen DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon toplantısında net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Türk devleti tehlikeli planlar yapıyor. ‘Kurtardığım bölgelere 1 milyon Suriyeli göçmeni yerleştireceğim’ diyor. Türk devletinin gerçekleştirmek istediği planın iki tarafı var. Birincisi Türk devletinin bölgeye yerleştirmek istediği göçmenlerle (çoğunluğu Türk devleti yancısı ve Sünni) sınır hattında Sünni bir kalkan oluşturmayı hedefleyerek, Suriye’ye dönük işgalini yaymak için odak noktası olarak kullanmak istiyor. İkincisi ise göçmenleri bu bölgelere yerleştirerek bölgenin nüfusunu ve kimliğini değiştirmek istiyor.

Bölge halkını tamamen göçertip getirdiği yabancıları bölgeye yerleştirmeyi hedefliyor. Bu durum özellikle Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê’de yapılıyor. Halkın göçertilmesi için her türlü suçu işliyorlar. Neden bunu Cerablus, İdlib, Ezaz ve Bab’da yapmıyor. Çünkü bölgede yaşayan Kürtler başta olmak üzere halk bileşenlerini kendi için tehlike görüyor. Bölge halkının varlığını yok etmek istiyor.

 

Rusya ve ABD, tarihinde ilk kez bu derece Suriye için diyalog ve diplomasi yürütüyor. Bu diyalogların olası sonuçları nelerdir? Bu diyalogların yanı sıra Rusya’nın, bu diyalogların bir temeli yok ve ‘ABD bölgede yeni bir devlet kurmak istiyor’ söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın ‘Özerk Yönetimin Şam ile diyalogları Washingtonun talimatıyla durduruldu’ açıklamaları şüphesiz doğru değildir. Şam rejimi ile siyasi diyaloglarımız henüz başlamamış ki dursun. Mevcut diyaloglar sadece askeri konulardadır. Askeri olarak varılan anlaşmada hala devam ediyor. Bu konuda birçok adım atıldı ve önemli gelişmeler yaşandı. Özerk Yönetim olarak her zaman diyaloğa açığız ve bunu her zaman belirtiyoruz. Bizim diyalog isteğimiz ABD veya benzeri durumlara bağlı değildir. Bu karar tamamen QSD ve yönetimimize aittir.

QSD ve Özerk Yönetim, her zaman ve her fırsatta Şam ile diyaloğa yönelmiştir. Çünkü Suriye’de ortak çözümü esas alıyorlar. Bu başlıca stratejidir. Suriye’deki tüm taraflar için diyaloğa önem veriliyor. Ne kadar çelişki artarsa ve zaman geçerse de sorunun çözümü Şam ile diyalogla olur. Bu diyaloğa her zaman Şam tarafından engel olunmuştur. Şam, diyalog için hazır olmadı. Şam’ın Özerk Yönetimle anlaşmaya gidecek siyasi bir projesi bulunmuyor. Bu Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın kısa süre içinde yaptığı açıklamalarda açıkça görülüyor. Yapılan açıklamalarda yeni bir şey yok. Açıklamalarda sadece teslim olmaya dönük ifadeler ve çağrılar yapılıyor.

TÜRKİYE VE İRAN ŞAM İLE DİYALOĞU ENGELLEMEK İSTİYORLAR

Anlaşma olmadan 2011 yılı öncesi gibi bölgeye geri gelmeyi ve bize ait kurumlara girmeyi ve yerleşmeyi istiyorlar. Bu siyaset ve tutumda bir diyaloğun gerçekleşmesi mümkün değildir. Başlıca engel Şam’dır. Bazı taraflar da (Türkiye-İran) bu diyaloğu engellemek istiyorlar. Türk devleti de bu diyaloğun olmaması için Suriye rejimi ve Rusya’ya baskı uyguluyor. Özerk Yönetim ile Şam arasında diyalog olmaması için birlikte hareket ediyorlar. Özerk Yönetim’in Şam ile diyalogları durdurduğu açıklamaları doğru değildir.

Rusya Dışişleri Bakanlığı yine ‘Suriye’yi bölmek için bir devlet kurmak istiyorlar’ diyor. İnanıyoruz herkesten önce Rusya bizim siyasi projemizi biliyor. Rusya Özerk Yönetim-Şam arasında birçok kez arabuluculuk ve diyalog çağrısı yaptı. Siyasi çözüm konusundaki tavrımızı açık bir şekilde Rusya’ya belirttik ve bu konuda bir çözüm haritası sunduk. Rusya’nın ABD’ye dönük tutumu ve eleştirisi varsa bunu Amerika’ya söylesin. Rusya’nın bizi ABD ile olan çelişkilerinin kurbanı yapmasını istemiyoruz.

Eğer Amerika’nın bölgeye dönük farklı bir siyaseti, planı varsa biz bu konuda bilgi sahibi değiliz, bu konuda bize bir şey söylenmedi. ABD ile sadece DAİŞ’le mücadele konusunda ortaklık sağladık. Bunun dışında aramızda siyasi hiçbir anlaşma ve söz yoktur. ABD-Rusya arasındaki çelişkiler onları ilgilendiriyor. Biz bu çelişkilerin bir parçası değiliz. Onlar kendi aralarında sorunlarını çözsünler diyoruz.

 

Suriye rejimiyle sınırları korumaya dönük bir uzlaşma sağlamıştınız. Bu uzlaşma sahada pratik olarak uygulanabiliyor mu? Suriye krizinin demokratik ve siyasi çözümü için birçok kez Şam’a çağrıda bulundunuz. Şu ana kadar bir sonuç elde ettiniz mi ve görüşmeler devam ediyor mu?

Suriye rejimi ile aramızda varılan anlaşmaların çoğu askeri konulardadır. Bu konuda şimdiye kadar önemli adımlar atıldı. Rusya arabuluculuğu sonucu Şam ile aramızda Minbic, Kobane, Eyn Îsa, Dirbesiye ve Dêrik’e kadar olan sınır hattı konusunda askeri bir anlaşmaya varıldı. Anlaşmaya bağlı olarak QSD geri çekilecekti ve o da gerçekleşti. Rusya-Türkiye ve bizim aramızda yapılan görüşmelere bağlı olarak Rus-Türk devriyesi de gerçekleşiyor. Rusya-Şam ile aramızda yapılan anlaşma halen sürüyor ve önemli adımlar atılıyor. Görüşmelerimiz bu konuda devam ediyor. Tabi birtakım sorunlar ile engeller var ve bunlar olacaktır. İlgili bütün taraflar olarak bu anlaşmayı göz önüne alarak sorunları çözmeliyiz. Bu anlaşmayı pratikleştirmek ve sonuca ulaştırmak bizim için önemlidir.

 

Özerk Yönetim olarak bölgenin geleceğine ilişkin planlamanız ve yol haritanız nedir?

Özerk Yönetimin kuruluşundan bugüne siyasi bir çizgimiz bulunuyor. Bu doğrultuda bölgemizi korumak, yürütmek, tek parça bir Suriye oluşturmak ve Suriye rejimi ile ittifak yapmak istedik. Esas strateji ve planımız bu. Tek parça Suriye konusunda Özerk Yönetimin özgünlüğünü, askeri gücünü ve varlığını koruması çerçevesinde ileriyi düşünüyor ve çalışıyoruz. Bunun için Şam ile kalıcı bir anlaşma sağlamak istiyoruz. Yol haritamız bu şekilde. Uluslararası güçlerin bölgedeki varlığının tartışılmasının birçok tarafı var.Rusya-ABD ve Uluslararası Koalisyonun, Şam ile diyaloğumuz için aktif bir rol oynamasını istiyoruz.

Türk devletinin halkımızı katletmeye dönük plan ve saldırılarına karşı destek ve dayanışma istiyoruz. Uluslararası Koalisyon ortaklığıyla 5 yılı aşkın süredir DAİŞ’e karşı verdiğimiz terörle mücadeleye karşı dayanışma istiyoruz. Umut ediyoruz ki bu ortaklık devam edecektir. ABD ve Uluslararası Koalisyon tarafından yapılan açıklamalarda ortak mücadelenin devam edeceği belirtildi. Maalesef Rusya ve ABD, Türk devletinin bölgeye ve bölge halkına dönük saldırılarını durduracak net bir tutumu olmadı. Bu tutum saldırılarını artırma konusunda Türk devletine cesaret ve güç veriyor. Saldırıların ilk gününde Trump, Türk devletine yeşil ışık yakmasaydı, gücünü sınır hattında çekmeseydi, Türk devleti bölgeye saldıramazdı. Eğer ABD ve Trump hava sahasını kapatsaydı, Türk devletinin bölgeye saldırması mümkün değildi.

Bu nedenle bu tutum direkt olarak Türk devletinin saldırılarına yardım oluyor. Bunun için ki terörle mücadele konusunda ortaklık yaptığımız Rusya ve ABD başta olmak üzere uluslararası ülkeler, bölge ortaklarına sahip çıkmalıdır ve korumalıdır. Bölge halkının bir kez daha soykırımdan geçirilmesine izin vermemelidir. Bu doğrudan Rusya ve ABD’nin birinci dereceden sorumluluğudur. Saldırıları durdurmalılar ve Türk devletinin işgaline karşı net bir tutum göstermeliler. Eğer bu yapılmaz ve herkes Türk devletini kazanma amacıyla verilecek her tutum bölgeyi daha büyük bir krize ve savaşa sürükler. Bölgede yeni bir katliam ve soykırım yaşanır.

Bunun için bu saldırılar kısa süre içerisinde durdurulmalıdır ve Türk devleti kendi sınırlarına çekilmelidir. Türk devleti sınırlarına çekilmeden ve ona bağlı çeteler bölgeden çıkmadan bölgede huzur ve istikrarın sağlanması, DAİŞ ile teröre karşı mücadelenin yürütülmesi mümkün değildir. Türk devletinin bölgeye dönük saldırısı nedeniyle bölgede DAİŞ’e karşı verilen mücadelenin zayıfladığını herkes biliyor. DAİŞ’in kendini yeniden örgütlendirmesi ve terör saldırıları (Qamişlo ve diğer bölgelere dönük saldırılar) için adeta fırsat tanıdı. Türk devletinin bölgeye dönük saldırılarının durdurulmaması DAİŞ’in yeniden güçlenmesi anlamına geliyor.

 

Türk devletinin bölgeye dönük saldırılarına karşı uluslararası alanda Kürtlere büyük destek ve dayanışma verildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? İşgalin sonlandırılması ve halkların lehine bir sonuç elde edilebilmesi için bu dayanışma yeterli mi?

Tüm dünya, halkların ve dostlarımızın saldırılara gösterdiği tutum bizim için onurdur. Özerk Yönetim, YPG, YPJ ve QSD dışarıdan ilk kez bu derece destek alarak dost sahibi oldu. Tüm dünya adeta Türk devletinin saldırılarına karşı bir olup QSD’nin yanında oldu. Dünyada Macaristan ve Katar dışında faşist Türk devletinin saldırılarına destek veren kimse yoktu. Erdoğan, konuşmalarında bunu açıkça belirterek, tüm dünyayı karşılarına alıp bu saldırıyı kendi ısrarlarıyla gerçekleştirdiklerini söyledi.

Türk devleti bu saldırılarında zorlu bir süreçten geçiyordu. Onun için de bu saldırılarını kısa süre içerisinde (1-2 gün) sonuçlandırmak istiyordu. Saldırılara karşı QSD, bölge ve dünya halkları ile dost kurumlarımızın direnişleri faşist Türk devleti ve çetelerine büyük bir baskı uyguladı. Bu da faşist rejimin siyasi, diplomasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan kuşatılmasını sağladı. Bu durumu çok önemli ve değerli görüyoruz.

Gösterilen resmi ve siyasi tutumların sadece teorik ve siyasi tutum olarak sınırlı kalmasını değil, saldırıların durdurulmasını sağlayacak pratik adımlara dönüşmesini istiyoruz. Sadece kınama ve kabul etmeme Türk devleti için önemli değil. Bu saldırıların durdurulması için Türk devletine karşı pratik adımların atılması gerekiyor. Bunun için destek veren herkesin bu konuda pratik olarak adımlar atmasını umut ediyoruz.