Belçikalı RTBF medyasının haberine göre Eylül 2024'te polis tarafından çağrılan feminist aktivist ve akademisyen Marie Gilow'nun hayatı beklenmedik bir yöne saptı. Polis, Gilow'ya, Belçika'daki Tehdit Analizi Koordinasyon Organı (OCAM) tarafından "Terörizm, Aşırıcılık ve Radikalleşme Süreci" listesine, "nefret vaizi" olarak dahil edildiğini bildirdi.
Fransız-Alman kökenli Gilow, 2013'ten beri Belçika'da yaşamakta olup sosyal bilimler ve politikalar alanında doktoraya, şehircilik üzerine de yüksek lisansa sahip. Kadın hareketliliği ve kent alanlarındaki deneyimleri üzerine çalışmalar yapmış ve ULB üniversitesinde misafir öğretim üyeliği yaptı.
KÜRTLERE OLAN DESTEĞİNDEN DOLAYI MI?
Marie Gilow'nun en çok dikkat çeken çalışmalarından biri, Rojava'daki kadın hareketi üzerine olan çalışmaları. 2020'de gazeteci olarak Rojava’ya giden Gilow, buradaki demokratik deneyime ve bu yapının özellikle Kobanê sırasında Öz Savunma Birlikleri (YPJ) ile kadınların rolüne dair araştırmalar yaptı. Gilow, "Kürtler, Orta Doğu'daki dört ülkede baskı altında olan bir azınlık. Dillerini ve kültürlerini koruma mücadelesi veriyorlar," diye belirtiyor.
Habere göre avukatı Jan Fermon, Gilow'nun OCAM listesine eklenme sebebinin Kürt hareketine verdiği destek olabileceğini belirtiyor. Ancak, yetkililerin, bu kararı hangi yabancı istihbarat bilgilerine dayandırarak aldıklarına dair bir açıklama yapmamaları hukuki tartışmaların odak noktası haline geldi.
OTURMA HAKKI TEHLİKEDE
Gilow'ya gönderilen resmi belgelerde, "ulusal güvenlik" gerekçesiyle oturma izninin iptal edilebileceği ve Belçika'dan sınır dışı edilebileceği bildirildi. Ayrıca, son dönemde evine polis baskınları yapıldığı ve komşularının sorgulandığı aktardı.
Avukat Fermon, Gilow'nun "radikalleşme" listesine alınmasının absürt olduğunu belirterek, "Kendisi terörist değil, sadece Kürt kadınlarının mücadelesini destekleyen bir akademisyen. Hukuki güvence olmadan, insanların keyfi olarak kara listeye alınması büyük bir insan hakları ihlalidir" ifadelerini kullandı.
KÜRTLERE YÖNELİK BASKILARIN YANSIMALARI
Avukatına göre bu olay, Avrupa'da Kürt hareketinin kriminalize edilmesinin bir parçası. Belçika'da 2020'de Yargıtay'ın, PKK'yi "savaşan bir taraf" olarak tanıyan kararına rağmen, Belçikalı yetkililer Kürt hareketini terörizmle ilişkili görmeye devam ediyor.
Bu durumu eleştirenler, Avrupa'daki Kürt derneklerine ve medyasına yönelik baskıların arttığına dikkat çekiyor. Nisan 2024'te Belçika polisi, Denderleeuw’daki Kürt televizyon kanallarının merkezine "terörizmin finansmanı" gerekçesiyle baskın yapmış, ancak herhangi bir suç kanıtı bulamamıştı.
Hedef alınan Marie Gilow'a destek de büyüyor. Akademisyenler, sanatçılar ve insan hakları savunucuları tarafından imzalanan bir açık mektup, Belçika Göç ve Sığınma Bakanı'na sunuldu. Mektubu imzalayanlar arasında Dardenne kardeşler gibi tanınmış sinemacılar da bulunuyor. "Özgürlük ve dayanışma için sesimizi yükselttiğimizde nefret propagandacısı mı oluyoruz?" sorusu, mektubun ana temasını oluşturuyor.
BU SADECE MARIE GILOW’UN SORUN DEĞİL, HEPİMİZİN
Brükselli avukat Selma Benkhelifa, Kürt hareketine yönelik keyfi yargılamaların yaygınlaştığını belirterek, "Bu sadece Marie Gilow'nun sorunu değil. Avrupa'da Kürtler ve onlara destek verenler sistematik olarak baskı altına alınıyor" dedi.
Son yıllarda feminist hareketler de bu konuya duyarlı hale geldi. "Jin, Jiyan, Azadî" (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganı, Rojava'daki kadın hareketinden küresele yayılmış durumda. Benkhelifa, "Eğer bu sloganı taşıyan herkes terörizmle suçlanacaksa, bu demokratik bir hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz" diye ekledi.