Emine Osê: Uluslararası güçler töhmet altındadır

Türk devletinin saldırarak, kapıları kapatarak, suyu keserek ve demografik yapıyla oynayarak savaş ve insanlık suçu işlediğini belirten Özerk Yönetim Sözcüsü Emine Osê, uluslararası güçlerin de töhmet altında olduğunu söyledi.

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye karşı tüm dünyanın gözü önünde her tür saldırı yöntemini kullandığını, ancak uluslararası kurumların sadece bazen açıklamalarla yetindiğini dile getiren Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkanlık Sözcüsü Emine Osê, bu kurumların artık sorunu çözme temelinde tavır sahibi olmaları gerektiğini ifade etti.

Eşbaşkanlık Sözcüsü Emine Osê, ANF’nin sorularını yanıtladı.

BM bir açıklamasında, Suriye’deki durum bu şekilde devam ederse ve özellikle kuraklıktan ve su sorunundan dolayı çok daha büyük göçlerin yaşanacağını söyledi. Bu açıklamadan ne anlaşılmalı?

Uzun süredir Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik geliştirdiği siyaset nedeniyle bölge sürekli olarak farklı farklı saldırılara maruz kalıyor. Bu saldırılar, bazen askeri olarak özellikle sivillerin bulunduğu alanlara ve köylere yönelik yapılıyor. Diğer taraftan tüm siyasi ilişkilerini devreye koyup Kuzey-Doğu Suriye kapılarının tümünü kapatarak ambargo uygulatıyor. Elbette tüm bu kapıların kapanması insani olarak büyük zorlukların yaşanmasına neden oluyor. Şimdi bölgede koronavirüs hastalığı var ve hızlı bir şekilde yayılıyor. Özerk Yönetim’in imkanları kısıtlı ve bu imkanlar hastalığın önünü almak için yeterli değil. Yine Fırat suyunun kesilmesi bir süredir gündemde. Yapılanların çok büyük bir savaş suçu olduğu gerçeği ortada. Bir halk bir taraftan sürekli askeri saldırıların hedefinde, bir taraftan da açlıktan, susuzluktan öldürülmeye çalışılıyor, bunlar savaş suçlarıdır. Ancak tüm bunlar güya bölgede garantör olarak kendini ifade eden Rusya gibi güçlerin gözü önünde oluyor. Özellikle su sorunu konusunda uluslararası güçlerin ve kurumların büyük tepki göstermesi gerekiyordu. Özerk Yönetim olarak gereken tüm diplomatik ve hukuki çabaları gösterdik. Özellikle bu sorunu Rusya üzerinden çözmeye çalıştık. Bu ittifakın garantörü Rusya’dır, ancak çabalarımız sonuç vermedi. Rusya, Türk devletine gereken baskıyı oluşturup sorunu çözemedi.

Birleşmiş Milletler’in bu açıklaması da kendi yaklaşımlarının sonucudur. Sorun sadece su sorunu değil, bugün Kuzey-Doğu Suriye bölgelerinde uygulanan ve yapılan tüm saldırılar onların gözü önünde oluyor. Ekonomik sorunlar, korona hastalığı nedeniyle ortaya çıkan sorunlar, tüm bunları görüyorlar ve farkındalar. Bunların açıklama yapmaları yerine çözüm geliştirmeleri gerekir. Zaten çözüme yönelik bir niyetleri olsaydı ortaya koyarlardı.

Dikkat çekilen göçün önünü alabilmek için nasıl çözümler geliştirilebilir?

Göçün önünü alabilmek için çözümler var. Bunlardan biri; su sorunudur. Herkes, özellikle uluslararası kurum ve devletler Türk devletine baskı oluşturup suyun bırakmasını sağlayabilir. Sadece açıklama yapıp olabileceklerden söz ediliyor. Bunun önünü alabilmek ve çözüm üretmek yok. Özerk Yönetim olarak tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Fakat bu sorun sadece bizim değil. Bugün komşu ülkelerin hepsi aynı ekonomik sorunlarla karşı karşıyalar. Irak kriz içinde, Türk devletinin durumu ortada, İran yine aynı şekilde durumu ortada. Bu anlamıyla bu komşu ülkelerdeki durum, Kuzey-Doğu Suriye üzerinde etki ediyor ve tabi bunun içinde Suriye de var.

Halkımız bu topraklarda çok emek verdi. Zorluklar karşısında büyük fedakarlıklar gösterdi. 2013’te büyük bir ambargo vardı, yine 2015’e kadar çok büyük bir savaş içindeydik. Halkımız, yönetimimiz ve gücümüz direndi. Süreci bu şekilde aştık. Bugün de yapılan bu kirli savaşa karşı direniyoruz. Türk devleti fırsatını bulduğu gibi saldırıyor. Bugün Til Temir, Girê Spî tarafında sürekli olarak saldırıyor. Bu saldırılara karşı halkımız büyük bir direniş sergiliyor. Uluslararası kurumlar ve güçler de sorumluluklarını yerine getirmeli. Bu durumun daha kötüye gitmemesi için mücadele etmeliler.

Kuzey-Doğu Suriye’nin her bölgesine karşı farklı siyasetler uygulanıyor. Efrîn’de zaten çok farklı bir durum var. Ambargo siyaseti, su siyaseti, demografik yapıyı değiştirme siyaseti... Farklı farklı savaş yöntemleriyle halkı yıldırmak istiyorlar. Türk devleti, Şehba’da kalan Efrîn halkının gözü önünde topraklarında evler inşa ediyor. Suriye dışında getirdikleri insanları buralara yerleştiriyor. Onların gözü önünde yıllarca çocukları gibi baktıkları arazilerini ve ağaçlarını tahrip ediyor. Tüm bunların halkın psikolojisi üzerine büyük bir etkisi var. Diğer taraftan Şam’daki rejim de Efrîn’e yardımcı olacak tüm yöntemlerin önünü sert bir şekilde kapatıyor. Zaten hiçbir uluslararası kurum Şehba’da yıllardır yaşayan Efrîn halkına karşı görevini yerine getirmedi. Bu halkın tüm ihtiyaçlarını karşılama görevini Özerk Yönetim üstlenmiş, ancak bu yardımları Şehba’ya ulaştırana kadar binlerce engelle karşılaşıyor.

Kuzey-Doğu Suriye’yi tüm halklarıyla birlikte özgürleştirdik. Yönetimimizi kurduk, bizim savunma gücümüz var, güvenlik güçlerimiz var. Kendi mücadelemizle tüm dünyanın dikkatini çektik. Şimdi de dünyanın Kuzey-Doğu Suriye’nin statüsüne karşı görevini yerine getirmesi gerekir. Türk devleti ve çetelerinin Kuzey-Doğu Suriye topraklarına, doğasına ve halkına karşı saldırılarına sessiz kalmamaları gerekir. Türk devleti kapıları kapatarak, suyu keserek ve demografik yapıyla oynayarak büyük bir savaş ve insanlık suçu işliyor. Buna karşı sessiz kalan uluslararası güçler de töhmet altındadır.

Özerk Yönetim olarak bu savaş siyasetine ve Türk devletinin saldırılarına karşı nasıl bir stratejiniz var?

Tüm bunları aşabilmek için program ve stratejik planlarımız var. Halkımızla birlikte yaşanan tüm bu zorlukları aşacağız. Halkımız da bu inanç ve kararlılık içindedir. Düşmanın stratejisi her zaman aynı olmuştur. Savaşla yenemiyorsa ekmeğini elinden almakla, suyunu kesmekle, malına ve topraklarına el koymakla tehdit eder; fırsat bulduğu zaman da saldırıya geçer. Halkımız tüm bunların farkındadır. Biz bunları da aşacağız.